Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2024 Cumartesi

ORTADOĞU’NUN ÜZERİNDEN YILLAR GEÇTİ


 

Ortadoğu gazetesinde ilk köşe yazım 17 Kasım 2019 yılında, “Türkiye Bumerang Cehennemi” başlıklı yazı olarak çıkmıştı. Buradaki yazımda Ortadoğu’da Habil ile Kabil’in olayından başlamış ve Ortadoğu’da akan ilk kardeş kanından bahsetmiştim.

İlk köşe yazımdan yıllar geçmesine rağmen Ortadoğu’da halen kardeş kanı durmak bilmemiş. Sahi kardeş kanı bu topraklara Habil ile Kabil’in kavgasından sonra akmamış mıydı? O yüzden asırlar süren bir kavga varken neden 5 yılda olanlara şaşıyorum ki öyle değil mi?

Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösteriyordu. Türkiye Cumhuriyeti ağır bir tehdit altındaydı. Kamu kurum ve kuruluşlarının içerisine binlerce Pensilvanya kaynaklı hainler yerleştirilmiş ve bu hainler 15 Temmuz akşamı Türk Devleti’nin kendini koruma reflekslerini imha etmek için harekete geçerek bir grup eli silahlı FETÖ’cüyle darbe kalkışması yapmaya çalışmıştı. Fakat bu kalkışma başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devletimizin yerli ve milli personelleri olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Güçleri ile MİT ve bu gecenin silahsız kahramanları olan Türk Milleti tarafından sabaha karşı bastırıldı. Böylece Türk Milleti kendi üzerine yazılan senaryoları yırtıp attı.

Bu olaylardan sonra Türk milleti 27 gün meydanlarda demokrasi nöbetleri tuttu. Bu süre zarfında da binlerce FETÖ’cü personel kurumlardan ihraç edildi. Hatta bu ihraçlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinden de çok sayıda ihraç olmasına rağmen Türk devleti kendisini 40 gün gibi kısa bir sürede toparlamış ve 15 Temmuz’dan sonra sürekli terör saldırına uğrayan Türk devleti, Küresel güçlere kafa tutarak sabaha karşı 04.00’da 24 Ağustos 2016’da Cerablus’tan tanklarla girerek sınır ötesi operasyonlarını başlattı. DEAŞ Terör Örgütü başta olmak üzere bütün terörist unsurları temizlemek amacıyla “Fırat Kalkanı” adı verilen bu sınır ötesi operasyon ile dünyaya şu mesajı verdik: “Sizler bizim içimizden devşirmeler çıkabilirsiniz. Hatta bu devşirmeleri ihraç edince komuta kadememizde de eksikler olabilir. Ama biz buna rağmen 40 gün gibi kısa bir sürede toparlanır. Girilemez denilen yere gireriz” dedik ve bu operasyonları 20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı Harekâtı”18 Mart 2018’de Afrin Operasyonu yine 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Pençe 1-2-3 Harekâtları, Pençe Kaplan Operasyonu, Bahar Kalanı Harekâtı, Pençe Kartal Harekâtları ve Pençe Kartal – 2 Gara isimleriyle sınır ötesi operasyonları takip etmiştir. Ayrıca Pençe Kilit Harekâtı da unutulmamalıdır.

Bu süreçte yurt içinde Eren Operasyonları gerçekleştirilmiş ve terör örgütüne hem yurt içinde hem de yurt dışında büyük darbeler vurulmuştur. Bunun sonucunda Türk milleti rahat bir nefes almış ancak o rahat nefesi almak için kendi canlarını feda eden şehitlerimize de ağlamıştır.

Sonuç olarak yurt içinde eskisi gibi karakol basan, istediği zaman eylem yapan güçlü bir PKK Terör Örgütü yok edilmiş dağlardaki binlerce teröristin sayısı artık elle sayılacak düzeye indirilmiştir. Bu nedenle sınırlarımızın dışına çekilen terörist unsurlar ise başta ABD destekli olmak üzere el altından Türkiye’ye müttefik gibi görünüp ancak arkasından vurmaya çalışanlarla birlikte ağır silahlar ve zırhlı araçlarla teröristler donatılarak Türkiye’nin sınırlarının hemen yanı başında bir terör ordusu kurdurulmak istenmiştir. Fakat Türkiye bunlara da müsaade etmemiştir. Ancak müttefik görünümlü ülkeler bu emellerinden vazgeçmemişler ve halen terör örgütlerini isim değiştirerek desteklemeye, beslemeye ve eğit, donat faaliyetlerine devam etmektedirler.

Bu nedenle devletimize müttefik gibi görünen ülkelerin başkanlık seçimlerinin bize ve Ortadoğu’ya herhangi bir yararı olmayacaktır. Çünkü birisinin iktidardan gidip diğerinin gelmesi Ortadoğu’ya huzuru getirmeyecektir. Çünkü şahıslar değişse de hepsinin Ortadoğu politikası aynı; böl, parçala, yönet ve sömür…

Arap Baharıyla bölünüp, parçalanan Ortadoğu ülkeleri, 15 Temmuz’da Türkiye’de iç karışıklık çıkarma denemeleri ve son bir yıldır İsrail’in, Filistin katliamları…

Ne dersiniz? Sona yaklaşarak bir Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru gidiyor muyuz?


ÖNCE VATAN

 


Biz kadim Türk milletinin fertlerine vatan nedir diye sorduklarında dedelerimizin mezar taşının olduğu her deriz. Çünkü dünyanın her tarafında Türkler olarak izimiz var. Ayak bastığımız her yeri vatanlaştıran ve güzelleştiren bir merhametimiz var.

Bu merhametimizle mazluma umut olduk. Zalime kalkan olduk. Yüzyıllarca bu merhamet ile birçok milletin, kurduğumuz devletlerimizin gölgesinde serinlemesi için çalıştık. Onun için vatanı kutsal bildik ve onun uğrunda yeri gelince canlarımızı feda ettik. Çünkü inandık ki vatan, toprağın bize verdikleridir. Bu nedenle toprağın bize verdiklerine karşı ona hizmet etmemiz gereklidir. Ancak uğruna canlarımızı verdiğimiz vatanımızın gençleri ellerimizden kayıp gidiyor. Vatan bilinçleri, bilinçli olarak kalplerinden sökülüp atılmaya çalışıyor. Gençlerimiz, sosyal medya araçları ve çeşitli uygulamalarla tanışıyor ve bunların içerisine hapsolup dış dünyaya, ailelerine, çevrelerine, arkadaşlarına kendilerini kapatıyorlar. Bu da onlarda bir zaman sonra yalnızlığa o yalnızlık hissi ise psikolojik sıkıntılara dönüşüyor.

Vatanımızın kalbi ve beyni olan gençlerimiz kendi inançlarına, gelenek ve göreneklerine, kültürüne, medeniyetine yabancılaşmış hatta düşmanlaşmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu da onlarda vatan ve millet sevgisi gibi milli değerlerin kaybolmasına, namus kavramının yok olmasına sebebiyet veriyor.

Bu sonuçlar tahlil edildiğinde ortaya kendini kaybetmiş bir nesil çıkıyor. Bizim bu nesli kazanmamız lazım. Onun içinde başta eğitim sistemimizi ve öğretmenlerimizi eskiden olduğu gibi saygınlığını ve itibarını arttırmalı ayrıca yetkilerini genişletmeliyiz.

En önemlisi ise atanamayan öğretmenler sorununu Türkiye gündeminden çıkarılıp eğitimde çağ atmalıyız. Eğitimde çağ atlamak için ise kadim Türk tarihindeki eğitim sisteminden yola çıkılmalı ve günümüz Türkiye’sine bu sistemleri modernize ederek eğitilecek olan gençliğimizin karşısına çıkarmalıyız. DNA’mızın kodlarıyla hareket etmez başka kodlarla yürümeye çalışırsak o sistem çöker ve altında ne yazık ki gençliğimiz ve geleceğimiz kalır.

Şu bir gerçek ki Çanakkale Cephesi’nden geçemeyenler, cebimize giren bir telefondan ve evimizdeki televizyondan girdiler ve bu sefer inanın çok ağır bir taarruz halindeler.

Bu taarruzu durdurmak için 109 yıl önce atalarımız “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dedi. Biz ise atalarımızın torunları olarak bu taarruzu durdurmak için “ÖNCE VATAN” diyeceğiz.

 


3 Ekim 2024 Perşembe

TÜRKİYE KÜRESEL GÜÇ OLABİLECEK Mİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulunda İsrail’in, Filistin’de yaptığı katliamlar başta olmak üzere Birleşmiş Millet yapısını eleştiren konuşmasıyla damga vurdu. Özellikle Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi’nin çöktüğünü ve dünya beşten büyüktür ifadesini tekrardan kullandı. Dünyanın bu soykırıma sessiz kaldığını ifade etti.

Böylece Türkiye uzun zamandır üstlenmiş olduğu bölgesel aktör olma rolüne devam ederken aynı zamanda gücünü küreselleştirme evresine doğru ivme kazandırmaya çalıştı. Bölgesinde Dağlık Karabağ sorununu halleden ve Kıbrıs meselesinde önemli adımlar atan Türkiye, Filistin meselesini de dünya gündeminde tutmaya devam ediyor. Anlaşılan o ki Suriyeli mülteciler konusundaki yanlış politikasından rahatsız olan Türk milletinin çağrıları işitilmiş olacak ki sığınmacılar politikasını değiştireceği ve onun için Esad ile görüşme çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyu da halletmeye çalışacağı görülüyor. Fakat Esad, ABD ve Rusya’ya rağmen bu görüşmeyi kabul edip Türkiye’deki sığınmacıları tekrardan kabul eder mi orası belli değil. Çünkü Türkiye, sığınmacılar meselesini de hallederse ekonomik ve insani yük bakımından rahatlayacak ve hem iç hem de dış politikadaki sorunları çözmek için daha da emin adımlar atacaktır. İşte bunu istemeyen ABD, Rusya, İsrail bu sorunun çözülmesini ister mi? Bölgede güçlü bir Türkiye mi? Yoksa sığınmacılar meselesi ve iç sorunları ile uğraşan bir Türkiye mi görmek isterler? Türkiye ağır bir demografi saldırısı altında çünkü ekonomik olarak da sıkıntı da olan Türkiye daha kendi gençlerine iş alanı açamamış, eğitimde ise istenilenler gerçekleştirilememiş ve eğitimde eski sistem aranır hale gelmiştir. Niteliksiz gençlerin yetişmesi, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve bunun akabinde çırakların ve meslek erbaplarının yetişmemesi ve bunun yabancı uyruklulardan karşılanması Türk gençliğini de işin içerisinden çıkılamaz bir hale getirmiştir.

Neredeyse Türkiye siyasetinden bahsederken eğitimden mutlaka söz ediyorum. Çünkü bir devleti devlet yapan eğitimdir. Her zaman şu örneği veririm. Koskoca 630 yıllık Osmanlı İmparatorluğu eğitimin çökmeye başlamasıyla birlikte gerilemeye başlamış ve son bulmuştur. Tarihten ibret almak her Türk gencinin ve bu millete liderlik eden herkesin boynunun borcudur.

Ayrıca bölgesel güçten küresel güce evrilmeye çalışılırken karasularımızda Yunan tecavüzlerinin artması ve hatta Datça’da karaya çıkıp gitmelerinin izahı olamaz. Çünkü bu yapılan antlaşmaların çiğnenmesi ve bu bir savaş sebebidir. İşte Yunanlılar, Türkiye’nin uğraştığı sorunlardan cesaret alarak bu tür kışkırtıcı eylemler yapmaktadır. Bunun için kendi içimizdeki gücümüzü ve enerjimizi tamamen toplamalı sorunları hallederek geleceğe sağlam adımlar atmalıyız. Önce Türk milletinin sorunlarının çözmeli ve çağrılarına kulak tıkamamalıyız.

Bu hem ülkesini seven, düşünen milliyetçi aydınlar olarak bizim hem de bu ülkeyi yöneten siyasetçilerin vatan borcudur.  

    

20 Eylül 2024 Cuma

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NA AÇIK MEKTUP


 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ  - Bismillahirrahmanirrahim.

Sayın İslam İşbirliği Teşkilatı’nın değerli 57 ülkesi,

İslam İşbirliği Teşkilatı dört kıtaya yayılmış 57 üyesi ile Birleşmiş Milletlerden sonra dünyada kurulmuş ikinci büyük örgüttür. Hatta daha ilginci bu teşkilat, işgal altındaki Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’nın yakılması olayının ardından 25 Eylül 1969 günü Fas Krallığı’nın Rabat şehrinde gerçekleştirilen tarihi zirve kararıyla kurulmuştur. Daha da ilginci “Filistin ve Kudüs İşleri Dairesi” bu teşkilat içerisinde büyük bir daire olarak kurulmuş ve Filistin davasına ayrıca önem verilmiştir.

Fakat siz değerli üyelere en ilginç şeyi söyleyeyim. Mescid-i Aksa için kurulan ve ayrıcalıklı departman kurulan hatta Filistin’in de üye olduğu bu teşkilat, İsrail’in günlerdir sürdürdüğü katliamı engelleyememiştir. Binlerce şehit edilen sivil için bir şeyler yapamamıştır.

İslam İşbirliği Teşkilatı, Filistin halkını İsrail’in katliamına terk etmiştir. Türkiye hariç 56 İslam ülkesi Amerika’nın şımarık çocuğu olan İsrail’e karşı direnememiştir. Ancak İsrail Başbakan’ı Netanyahu, ABD Kongresi’ne girişte Temsilciler Meclisi üyelerince Rashida Tlaib hanım hariç herkes ayakta alkışlamıştır. İsrail’in katilliğini alkışlamakta en az katiller kadar Filistin’deki katliama ortak olmak demektir. Bu nedenle ABD Kongresinde, Netanyahu başta olmak üzere onu alkışlayanlarda savaş suçlusu olarak yargılanmalılardır.

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın değerli üyeleri İslam’a ve ona inan müminlere savaş açıldığında kâfirler topluluğunun nasıl birleştiğini görüyorsunuz.

56 İslam ülkesi neden birleşip Filistin’e sahip çıkmıyor? Halbuki inandığımız Kur’an Kerim’de Yüce Allah biz inananlara Enfal Sûresi ile şöyle seslenmedi mi?

“Ey İnananlar, eğer bir düşmanla karşılaşacak olursanız başarıya ulaşmanız için direnin ve Allah’ı çok anın, Allah’a ve elçisine itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Yoksa içinize korku düşer ve gücünüz gider. Ey, inananlar inkâr edenlerin güçlü ordusu ile karşılaşacak olursanız sakın onlara arkanızı dönüp kaçmayın.”

Yine Tevbe Sûresi 36. Ayette şöyle buyrulmaktadır: “Nasıl Allah’a ortak koşanlar size karşı birlikte savaşıyorlarsa sizde onlara karşı birlikte savaşın ve bilin ki Allah sakınanlarla birliktedir.”

Az önce Kur’an-ı Kerim’den yazdığım ayetler başta olmak üzere şimdi yazacağım Tevbe Sûresi 38. Ayet tam da İslam İşbirliği Teşkilatı’nı anlatmaktadır: “Ey İnananlar, Size ne oldu ki Allah yolunda topluca savaşa çıkın denildiğinde yere çakılıp kaldınız? Yoksa ahireti bırakıp dünya hayatını mı tercih ettiniz? Oysa dünya hayatının nimetleri ahirete göre çok azdır.”

Değerli İslam İşbirliği Teşkilatı’nın üyeleri birbirinizle çekişmeyin, ülkelerinizi emperyalizme peşkeş çekmeyin. Modern sömürgecilere karşı boyun eğmeyin. Tarihte yaptığınız hataları yapmayın ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin etrafında birleşerek zalimler topluluğuna karşı birlikte mücadele edin.

Bu çağrımı ve dünya ne de sizler karşılıksız bırakmayın.

Muhakkak Allah her şeyi gören ve işitendir. Bu dünya hayatının geçici ahiretin ise ebedi olduğunu unutmayın. Allah’ın rızası için mazlumların yanında olun.

Tarih Bilim Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

                                                                  Türkiye / İstanbul

 

 

AMERİKAN BAŞKANI JOE BİDEN’İN EŞİ JİLL BİDEN HANIMEFENDİYE AÇIK MEKTUP

 

Sayın Bayan Biden,

Size Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşayan bir tarihçi olarak bu açık mektubum ile sesleniyorum. Lütfen sesime kayıtsız kalmayınız. Size bu mektubumu yazma amacım tamamen sizin annelik duygularınıza hitap etmek içindir. Annelik duygularınıza hitap etmemin sebebi İsrail’in aylardır Filistin’de sürdürmekte olduğu soykırımdan dolayıdır. Çünkü bu soykırımda binlerce masum sivil ve bu sivillerin içerisinde binlerce masum çocuk katledilmiş ve halen bu katliam bütün hızıyla sürmektedir.

 

Lütfen bir anne olarak düşünün ve vicdanınızın sesini dinleyin. Hangi anne dokuz ay boyunca karnında taşıdığı ve büyük zorluklarla dünyaya getirdiği çocuğunun yaşamını yitirmesini görmek ister. Size soruyorum bir anne olarak böyle bir acı yaşamak ister misiniz?  

 

Kendi evlatlarınızın bir terör devleti tarafından uçaklardan atılan bombalarla veya sözde askerlerin açtıkları ateş ile hayattan koparılmasını görmek ister misiniz? Bence çocuklarını seven bir anne olarak bu soruma cevabınız hayır olacaktır. Onun için Filistinli anneleri de düşünmenizi ve empati yaparak kendinizi biran için olsun onların yerine koymanızı rica ediyorum.

 

Siz bir anne olarak “Anne veya First Lady Diplomasisi” yürüterek bu savaşın durmasını engelleyebilirsiniz. Filistinli bebeklerin ve çocukların ölmesini engelleyebilirsiniz. Dünyada hiçbir güç yoktur ki anne şefkatinden daha büyük bir güç olmasın.

 

Bu nedenle size bu mektubu kaleme alıyor ve çağrıma sessiz kalmayacağınızı ümit ediyorum.

 

Tarih Bilim Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

                                                               Türkiye / İstanbul

ORTADOĞU’DA İT DALAŞI

Yazımın başlığı aslında İsrail ile İran’a çok güzel uyuyor. Çünkü Ortadoğu’da ikisi de it dalaşından başka bir şey yapmıyor. Çünkü ikisi de Ortadoğu’daki varlıklarını birbirlerine borçlular. İsrail bölgenin hâkimi benim derken İran’a kafa tutuyor. İran’da elindeki nükleer gücü kullanarak bölgeye gözdağı veriyor. Bunun içinde İsrail’e herhangi bir zarar vermeyen hava saldırıları yaparak bölgeye İran’dan başka kimse İsrail’e saldıramaz mesajı veriyor.  

Bu nedenle iki devlette birbirleri ile mücadele halindeymiş gibi gözüküp iki devlette yapacakları hamleleri perdelemekte başarılı oluyor.


Ancak her şeyi geçtim. En hazini bu zamana kadar Müslüman ülkelerin tamamının birleşip İsrail’i durduramamasıdır. Her gün kurşunlanan, başına bomba atılan ve kaderine terk edilen Filistin halkına sahip çıkamamasıdır.


Peki neden Müslüman ülkelerin tamamı böyle birleşememekte? İşte en hazin soruda budur? Osmanlı İmparatorluğu bölgede gücünü kaybettikten sonra Ortadoğu’yu Fransızlar ve İngilizler paylaştı. Birçok Arap aşireti lideri de Fransızlarla ve İngilizlerle anlaşarak Osmanlı’yı sırtından vurdu. Habil’in kardeşi Kabil’i şehit etmesi, sonrasında peygamber torunu olan Hz. Hüseyin’in susuz bırakılması ve şehit edilmesiyle bu topraklara hiçbir zaman huzur gelmedi. Bu olayların üzerinden yıllar sonra bölgeye huzuru getiren Türkler ise sırtından vuruldu. Yani Müslüman ülkelerin tamamı Allah’ın ipine sarılmak yerine gavurun vaatlerine sarıldılar. Böylece Nizam-ı Âlem için uğraşan ve Allah’ın adını dünyaya yaymayı ülkü edilen din kardeşlerini bu vaatlere sattılar.


Yoksa birilerinin televizyona çıkıp başımızda halife yok. Halifeliği kaldırdılar da onun için Müslümanlar ülkelerin tamamı birleşemiyor diye ahkâm kesmesinler. Ayrıca halifelik kaldırılmadı. Halifeliğin yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredildi. En son halifelik makamı Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne geçtiğine göre ve yetkileri de meclise devredildiğine göre meclis isterse kendi içerisinden birisini halife seçebilir. Ancak bu zamana kadar böyle bir şeye lüzum görülmemiştir.


Fakat Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye, Müslüman ülkeler başta olmak üzere birçok devlet ve o devletlerin bulunduğu kıta ve bölgelerle ilgilenmektedir. Günümüzde çok büyük bir diplomasi ağına sahiptir. Müslüman ülkeler içerisinde en saygını ve en güçlüsüdür. Hem siyaseten hem ekonomik hem de askeri güç unsuru olarak görmezlikten gelinebilecek bir ülke değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni uluslararası arenada en iyi şekilde temsil eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde birleşebilirlerdi. Fakat Ortadoğu ülkeleri Türkiye etrafından birleşmek şöyle dursun, Türkiye’nin terörle mücadele için yapmış olduğu sınır ötesi harekâtlara ilk başta karşı çıkıp kınamışlardır.


Bu nedenle Müslüman ülkelerin tamamının birleşememesinin Türkiye’nin cumhuriyet rejimine geçmesiyle veya halifeliğin yetkilerinin meclise devredilmesiyle bir alakası yoktur. Tamamen bu ülkelerin emperyalizmin maşası olmasıyla alakalı bir durumdur. Bu nedenle bu ülkeler bir gün emperyalizmin maşası olmaktan kurtulur ve Türkiye’nin liderliğinde birleşirlerse o zaman Filistin’de Doğu Türkistan’da ve dünyadaki zulüm gören bütün Müslümanlar kurtulacaktır.     

16 Kasım 2023 Perşembe

ISRAEL IS A STATE OF TERROR

 

Even war has morality, honor and dignity. For example, women, children, the elderly, in short, civilians are not touched. Then places such as hospitals, places of worship and schools are not hit. However, Israel continues its attacks on Palestine completely contrary to the laws of war and immorally. Israel is hitting civilian settlements, as well as hospitals, places of worship and schools. He is literally committing massacre and genocide in the  the eyes of the world. As usual, the United Nations remains silent about this genocide by playing the three monkeys. On top of that, the USA supports Israel's crime against humanity.

Israel added a new one to its massacres. It has  recently hit a hospital. He martyred hundreds of innocent Palestinian babies and children there. Has  humanity and law of war fits into this? The blood thousands of innocent people has been on Israel's hands for years and it is very civilized! America and Europe have  remained  silent about this. (Except a few countries)

The line "Civilization is a monster with only one tooth left" written by Mehmet Akif in our National Anthem immediately comes to mind. It really is, isn't it? Weren't those who were massacrers and barbarians always those who said they would spread so-called civilization to the world?

But for some reason, it is the Muslims and their states who are the so-called barbarians and terrorists. If this is not hypocrisy, what is?

When we look at history, there was blood and tears everywhere Europe occupied, from the newly discovered continents to the 19th century. Didn't the Portuguese and Spanish subject the Inca and Aztec Civilizations and Native Americans to genocide when they discovered America? Didn't France and England subject black people to genocide in Africa? Didn't the Allied Powers, especially the Greeks, subject the Turks to genocide when they invaded Anatolia? And didn't the Greek army disembowel pregnant women alive and bet on whether the child would be a boy or a girl? Didn't they attempt harassment and rape? There is no need to go back too far. When the USA invaded Iraq, didn't American soldiers torture thousands of Iraqis, rape their women and subject them to genocide? Again, aren't the Chinese still committing both ethnic and cultural genocide against the Turks in East Turkestan? Again, in Arakan, aren't Arakanese Muslims being subjected to genocide by Buddhists by burning them alive and torturing them?

But for some reason, these so-called civilized people don't do these things. Muslims do everything, right? Our religion, our nation and our ancestors certainly committed genocide. Nor did it force people to break away from their religion, language and culture. He always approached with tolerance.

I do not allow so-called civilized states that commit so much genocide and act like three monkeys to talk about Turkish history and Islam. Those who speak ill of Turks and Islam should  look at their own history firstly  and the oppression they committed.

Masjid al-Aqsa is the first qibla of Muslims. For this reason, it is important for the Turks and the entire Islamic world. For this reason, Israel should be trialed in the International Criminal Court for these unlawful attacks against civilians. But Europe should not play the three monkeys. There is a genocide going on. Genocide is a crime under international law. History and today's states cannot ignore this crime. History and humanity will not forgive those who continue to ignore. Most importantly, all Muslim states must wake up and unite around the Republic of Turkey and not make the same mistakes their ancestors made against the Turkish state in history.

Finally, I would like to say that one day Israel will answer to history and humanity for its inhumane massacres.

 

12 Ekim 2023 Perşembe

DEVLETİMİN YANINDAYIM


 
















Tarihçi – Yazar Kubilay Muhammet Özdemir olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı başta olmak üzere devletimin tüm kamu kurumlarının yanındayım. Devletimin ve devletimin kurumlarının gerçekleştirdiği operasyonların haklılığını ülkemize ve tüm dünyaya fikirlerim ve kalemim ile anlatmaktan vazgeçmeyeceğim. Devletimin terörle mücadelesini satılmış kalemşörlerin ve sosyal medya teröristlerinin kirletmesine ve iftira kampanyasına dönüştürmesine fırsat vermemek bir Tarihçi – Yazar olarak boynumun borcudur.

1 Ekim 2023 tarihinde İçişleri Bakanlığımız Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısı önüne gelen 2 terörist bombalı saldırıda bulunmuş ve kahraman polislerimiz bu saldırı girişimine anında karşılık vererek teröristleri engellemiş ve etkisiz hale getirmişti. Olayda iki polisimiz yaralandı. Saldırı girişimi araştırıldığında ise bir başka acı olay ile karşılaşıldı. Kayseri’de Veteriner olarak çalışan Mikail Bozlağan isimli vatandaşımız bu teröristler tarafından alçakça şehit edilmiş ve aracı gasp edilmişti. Teröristler eylemi gerçekleştirdikleri yere bu araç ile gelmişlerdi.

Yapılan araştırmalar sonucunda bu teröristlerin bölücü terör örgütü mensubu PKK /KCK üyesi oldukları tespit edildi.

Yaşanan tüm bu gelişmeler üzerine Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan bu terör saldırısına Türk devletinin cevabının net olacağını ifade ederek; “3. Tarafların PKK’lı YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum. Silahlı Kuvvetlerinin terör saldırısına cevabı net olacak ve bunu gerçekleştirdiklerine pişman olacaklar” dedi.   

Sonrasında ülkemiz uluslararası hukuka göre Birleşmiş Milletler 51. Maddesi gereği meşru müdafaa hakkını kullanarak önce Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından sonrasından ise Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Irak’ın Kuzeyi ve Suriye’ye art arda hava harekâtı ile operasyonlar gerçekleştirildi ve birçok hedef ve terörist imha edildi.

Ayrıca terör örgütüne karşı bu operasyonlar sürerken bir SİHA’mız ABD tarafından düşürüldü. Bu olayın ardından terör örgütü,  TSK’nın Tel Rıfat’taki askeri üssüne saldırıda bulundu ve 5 polisimiz ile 3 askerimiz yaralandı. Ancak yaralı polislerimizden birisi şehit oldu. Bu saldırıya misilleme yapan TSK, 26 teröristi etkisiz hale getirdi.

Hiç şüphesiz ki yıllardır terörden en çok canı yanan bizim ülkemiz ve milletimiz olmuştur. Yıllardır bitmeyen bir terörün içerisinde Türkiye hapsedilmek istendi. Hem yurt içinde hem de yurt dışında ülkemize müttefik görünümlü kişiler tarafından bu terör örgütleri beslendi, yardım yapıldı. Hatta bizzat o ülkelerin askeri tarafından o teröristler eğitildi. Bununla da yetinmediler teröristlere kucak açarak kendi ülkelerinde barınma imkânı sağladılar. Ayrıca örgüt mensuplarına silah, gıda ve para yardımı yaptılar.

Ancak Türkiye kendisini hapsetmek ve sınırlamak isteyen küresel güçlere karşı kabuğunu kırdı ve başta devletimizin içerisine sızmış devşirmeleri temizleyerek terör örgütlerine ülkemizin dört bir tarafını dar etti. O da yetmedi, sınırlarımızın dışında bize tehdit sallayan tüm terörist unsurlarla mücadele ederek yanı başımızda ABD destekli 3000 tır silah yardımı yapılan ve kurdurulmak istenen bir terör ordusunu imha etti. DEAŞ ile göğüs göğüse çarpışan ve yok eden tek ordu Türk Silahlı Kuvvetleri oldu. PKK/YPG/KCK ve çeşitli isimlerle anılan terör örgütleri ile mücadele eden yine Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı oldu.

Bizde bu topraklarda yaşan genç aydınlar olarak devletimizin ve devletin unsurları olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı başta olmak üzere tüm kamu kurumlarımızın açıkça fikirlerim ve kalemim ile yanlarındayım. Çünkü fikirler harbinde kalemler silahtır. Benim askerim, polisim, istihbaratçım cephede mücadele ederken onları ve yaptıkları operasyonları karalamak isteyen kalemşörlere ve sosyal medya teröristlerine karşı üzerimize düşen neyse onu yaparak devletimizin yanında olma sorumluluğumuz vardır. Nasıl ki cephe hattında ülkemizi silahıyla koruyacak askerlere, polislere ve istihbaratçılara ihtiyaç varsa fikir sahasında da bu operasyonların haklılığını ve mücadelemizi ülkemize ve dünyaya anlatacak yazarlara ihtiyaç vardır.  


17 Eylül 2023 Pazar

KÜRESEL GÜÇLER AFRİKA’DA KARŞI KARŞIYA


 

Nijer’de 26 Temmuz 2023’de ordu yönetime el koymasıyla başlayan süreçte Afrika kıtasındaki ülkelerde kıtayı yıllardır sömüren Fransa ve İngiltere gibi güçlü etkilere sahip aktörlere karşı bir mücadele başladı.

Yıllardır küresel güçlerin iştahını kabartan Afrika kıtası küresel ekonomi için çok önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir.

TASAM Afrika Enstitüsü Eş – Direktörü Dr. Huriye Yıldırım Çınar’a göre:

“Dünyadaki tarım arazilerinin yüzde 60’ı, küresel petrol arazilerinin yüzde 9,6’sı, kobaltın yüzde 90’ı, manganezin yüzde 70’i ve yıllık uranyum üretiminin yüzde 18’i Afrika’ya aittir. Ayrıca küresel altın arzının yarısı ve elmas üretiminin de yüzde 45’inden fazlası yine Afrika ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Doğal zenginlikler dışında Hint Okyanusu, Atlantik Okyanusu ve Aden Körfezi’ni de kapsayan küresel ticaret deniz yolları üzerinde bulunması jeostratejik açıdan Afrika’nın önemini arttırıyor. Birleşmiş Milletler (BM) içinde yüzde 28’lik oranda en büyük bölgesel oylama grubuna sahip olması da Afrika’nın küresel siyasette dikkat çeken bir diğer özelliğidir.”1

Tarihte kıtanın yer altı zenginleri nedeniyle günümüzde ise hem yeraltı zenginlikleri hem de dünya siyasetindeki rolü nedeniyle küresel güçler Afrika’da birbirleri ile rekabete girmeye başlamışlardır. Bu nedenle Fransa ve İngiltere gibi yıllardır kıtanın üzerinde etkili olan devletlerin güç boşluğuna düşmesiyle birlikte bu boşluğa Rusya ve Çin yerleşmeye başlamıştır. Bununla birlikte Rusya ve Çin’in Afrika üzerindeki nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla Afrika üzerinden de Amerika dolaylı olarak Rusya ve Çin ile çıkar çatışmasına girişmiştir.

Ancak Çin Afrika kıtasında büyük bir hız yakalamış ve kıta devletleri ile ekonomik temelli bir ilişkiler ağı inşa etmiştir. Günümüzde Çin’in çeşitli Afrika devletleri ile gerçekleştirdiği ticaretin 282 milyar dolar olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın özellikle Kırım’ı ilhak ettikten sonra uluslararası yalnızlıktan kurtulmak ve kötü giden ekonomisini düzeltmek için Afrika’ya ile ilişkilerini ekonomik ve askeri anlaşmalar üzerine kurmaktadır. Bu nedenle Rusya, Afrika ile 20’den fazla askeri anlaşma imzalamıştır.2

Tüm bu ülkelerin yanı sıra Türkiye ise Afrika’ya insani ve diplomasi yönünden bakmakta ve kazan kazan politikası uygulayarak kıtanın kalkınmasını sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca yapılan askeri anlaşmalarla kıtadaki terör olaylarını önlemek ve kıtanın kendi güvenliğini sağlayacak seviyeye gelmesini amaçlamaktadır.

Bu politikaları Muhammed Yasir Okumuş şöyle özetlemiştir:

“Türkiye, küresel aktörlerin Afrika’ya olan ilgisinin artışıyla eş zamanlı olarak Afrika’ya yönelik çok boyutlu politikalar üretti ve bunun neticesinde kıta ülkeleri ile ikili ilişkiler gelişti. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’nin “Afrika Açılım Politikası” sona erdi ve “Afrika Ortaklık Politikası” dönemine girildi. Türkiye’nin “Afrika’nın Sorunlarına Afrikalı Çözümler” ilkesini benimsediği, karşılıklı kazanımlara vurgu yaptığı, tahakküm kurmaktan uzak yaklaşımı, kıtada güvenilir bir imaj kazanmasına, dolayısıyla Afrika ile ilişkilerinin boyut değiştirmesine katkı sundu. 2014 ve 2021 yıllarında düzenlenen ikinci ve üçüncü Türkiye – Afrika zirveleri, ikili ilişkilerin dönüşümünü anlatması açısından somut örnekler olarak bu bağlamda öne çıkıyor.”3

Bu bağlamda Türkiye 2005’de Afrika Birliğine gözlemci üye, 2008’de Afrika Birliği Stratejik Ortaklığıyla ivme kazanan “Afrika Ortaklık Politikası” sayesinde kıtayla olan ikili ticaret hacmi 40 milyar doları aşarken, Afrika Türk Büyükelçiliği sayısı da 44’e ulaşmıştır. Bununla birlikte Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) kıtada 22 temsilciliğinin bulunmasının yanında Türk Hava Yolları da Afrika’da 41 ülkede 62 farklı noktaya uçuş gerçekleştiriyor. Ayrıca Yunus Emre Enstitüsü, Afrika’da 7 ülkede faaliyet gösterirken Türkiye Maarif Vakfının ise 26 ülkede 191 müessesi bulunmaktadır.4

Tüm bu yapılanların dışında Türkiye neredeyse tüm Sivil Toplum Kuruluşları ve bazı Kamu Kurumları vasıtasıyla Afrika’ya insani yardım faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Afrika’da Türkiye’ye ve Türk halkına büyük bir teveccüh oluşmuştur.

Türkiye, Afrika’da sadece ekonomik kalkınmaya değil aynı zamanda güvenlik ve devletlerinin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik de adımlar atmaktadır. Türkiye, Afrika ülkelerine kurumsal olarak verdiği desteğin yanında Somali’de TURKSOM askeri eğitim üssünün varlığı sayesinde yerel unsurlar eğitilmektedir. Yine Kuzey, Batı ve Orta Afrika gibi farklı alt bölgesel sistemlerde yer alan ülkelerle de savunma ve güvenlik anlaşmaları imzalayarak Afrika ülkeleri ile iş birlikleri arttırılmaktadır. Bu kapsamda Afrika’da en az 20 ülke Türkiye ile savunma sanayii alanında iş birliği yaparak silah ve askeri araç satın almıştır.5

Sonuç olarak Fransa, İngiltere, Amerika’nın kıtada güç kaybetmesi ve bu güç boşluğunu başta Çin ve Rusya’nın doldurmaya çalışması yine İran, Hindistan, Brezilya ve İsrail’in de kıtada Batılılarla rekabete girmesi Afrika’nın kalkınmasının yanı sıra Afrikalı liderlerinde elini güçlendirmektedir. Ancak bu rekabet dışında kalmak istemeyen Batılı ülkeler yapacakları kaos planları ile Afrika’da vekalet savaşları çıkartabilir veya her siyasi, askeri ve ekonomik krizi tetikleyip destekleyebilir.

Rekabetin ve ileride yaşanabilecek vekalet savaşlarının oluşacağı bir kıtada Türkiye hangi stratejik hamleleri yapacak, nasıl bir diplomasi ağı kuracak, askeri önlemler alacak mı? Bunları ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

KAYNAKLAR

1 Huriye Yıldırım Çınar,  “Afrika’da Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu Ajansı

2 Huriye Yıldırım Çınar,  “Afrika’da Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu Ajansı

3 Muhammed Yasir Okumuş, “Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye – Afrika İlişkileri”, Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye-Afrika İlişkileri (ytb.gov.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023

4 Şebnem Cenk, “Sağlam Temellere Oturan Türkiye’nin Afrika Ortaklık Politikası Meyvelerini Veriyor”, Sağlam temellere oturan Türkiye'nin Afrika Ortaklık Politikası meyvelerini veriyor (aa.com.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023

5 Tunç Demirtaş, “Türkiye – Afrika İlişkileri”, SETA Güvenlik Radarı 2023’te Türkiye’nin Jeopolitik Ortamı 100. Yıla Giriş, Ocak 2023, s.75


20 Ağustos 2023 Pazar

TARİHÇİ – YAZAR KUBİLAY MUHAMMET ÖZDEMİR’İN SON SAAT GAZETESİNE AÇIKLAMALARI

 


Tarihçi – Yazar Kubilay Muhammet Özdemir Son Saat gazetesine FETÖ Terör Örgütünü ve FETÖ’nün eğitim yapılanmasını, milli eğitimde değişmesi gerekenleri, öğretmenler sorununu, Türkiye’deki kurumların Sevr Antlaşması korkusunu bir daha yaşamamak için dizayn edildiğini ve 2016’dan sonraki kurumlardaki değişiklileri, Türkiye’nin uluslararası arenada güçlü bir yapıya kavuşarak etkin bir rol oynamasını konu aldığı düşüncelerini Son Saat gazetesine Açıklamıştır.

Tarihçi – Yazar Özdemir’in bu açıklamalarında olayların tarihsel süreçleri ile günümüz arasındaki bağlarını tespit ederek hem iç politikadaki hem de dış politikadakileri yansımalarını ortaya koymuştur.

Önemli bilgilerin verildiği bu açıklamalar Son Saat gazetesinde yayınlanacaktır.



18 Ocak 2023 Çarşamba

İSVEÇ’İN PKK/YPG’YE DESTEĞİ VE NATO ÜYELİĞİ

 


İsveç ve Finlandiya bu zamana kadar NATO’ya girmeyi düşünmemiş ancak devam eden Rusya ve Ukrayna savaşının bir yansıması olarak NATO’ya girme düşüncesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine olumsuz bakması bu süreci tıkamıştır.

Çünkü Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın terör örgütü mensuplarına ev sahipliği yaptığı, onları koruyup kolladığı, siyasi ve maddi yardımda bulunduğunu belirterek bu iki ülkenin üyelik sürecinde olumsuz tavır alacağını ifade etmiştir.

Türkiye her daim gerek komşuluk gerekse dünya barışı açısından elinden geleni yaparak iyi niyetli bir yaklaşım sergilemiş hatta geçmişte Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne onay vermiştir. Bugün halen Yunanistan’da terör örgütünün kampı olarak faaliyet gösteren “Lavrion Kampı” PKK, PYD, PDY, KCK, FETÖ vb. terör örgütlerinin de bugün kullandığı bir kamp olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bunun içindir ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz. Bir sokulduğumuz yerden bir daha ısırılmayacağız” demesinin tarihsel olayın perde arkası işte budur. Bu nedenle Türkiye de bu iki devletin NATO’ya girmesini istememektedir. Bu durum Türkiye açısından çok doğal stratejik bir hamledir. Çünkü Rusya tehdidi altında bulunan İsveç ve Finlandiya, NATO’ya alınamayınca, toprakları NATO toprağı kapsamında olmayacak ve NATO güvenliğinden yararlanamayacaktır

 İsveç ve Finlandiya yıllardan beri Türkiye’ye karşı PKK’lı teröristleri koruyor ve Türkiye’nin taleplerini geri çeviriyor. Ayrıca firari FETÖ’cüler de buralarda tıpkı PKK’lılar gibi korunuyor ve himaye ediliyor. Bununla beraber PKK’nın mitinglerine izin veren İsveç’te PYD/YPG’nin ofisi bulunmakta ve ülke medyasını rahatça kullanıyorlar. PKK, İsveç parlamentosunda aktif olarak temsil edilmekle birlikte özellikle sol parti vekilleri teröristleri Irak’taki örgüt kamplarında ziyarete ediyor. Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi bu ülkelerde de Türklere karşı nefret, ayrımcılık ve ırkçılık her geçen gün artıyor. (“İsveç’in 5 Günahı”, Yenişafak Gazetesi, 21 Mayıs 2022)

Özellikle İsveç’in teröristleri himaye etmesindeki sabıkası çok geniştir. Zira İsveç son 9 yılda Irak ve Suriye’de yaralanan yüzlerce PKK’lı terörist, PKK’nın kurduğu bir paravan dernek eliyle İsveç’e götürtülmüş ve burada tedavi edilmiştir. Yine İsveç’in Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları, PKK’nın elebaşlarına yardım konusunda teminat vermiştir. Teröristlerin protez ve fizik tedavi gibi destekleri ise İsveç Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bu teröristlerden bazıları tedavileri bittikten sonra tekrardan Suriye ve Irak’a dönmüştür. (“Bunlar Mı Nato’da Müttefik Olacak? İsveç 400 Haini Tedavi Etti”, Türkiye Gazetesi, 21 Mayıs 2022)  

Ayrıca İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin teröristleri iade etmeleri ile ilgili olan taleplerinden hiç birine olumlu bir cevap vermemiştir. Türkiye en son Finlandiya’dan altısı FETÖ, altısı PKK’lı olmak üzere terör örgütü bağlantısı olan 12 kişiyi, İsveç’ten ise onu Fetöcü, on biri PKK’lı olmak üzere yirmi bir kişinin iadesini istemiş ancak iki ülke de toplamda otuz üç kişinin iade talebine olumlu bir yanıt vermemiştir. (“İsveç ve Finlandiya 33 Terör Örgütü Üyesini İade Etmedi”, https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-isvec-ve-finlandiya-feto-ve-pkk-uyesi-33-teroristi-turkiyeye-iade-etmeyecegini-bildirdi, Erişim Tarihi: 15.01.2023)

Şimdi Avrupa basını başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinin başkanları, Türk askerine kurşun sıkmış teröristlere yardım eden ve ülkelerinde barınmalarını sağlayıp her türlü desteği veren İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye neden olumsuz bakıyor diye soruyor? Teröristlere destek verip bir de bu soruyu Türkiye’ye sormaları tamamen iki yüzlülüktür.

            Zaten İsveç’in başkenti Stockholm da yaşanan son olaylarda Türkiye’nin ne kadar haklı olduğu görülmüştür. PKK/YPG yandaşları, İsveç polisinin gözü önünde mekanizma kurarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maketini astılar ve tehdit mesajlarıyla sosyal medyadan paylaştılar.

Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını ve Türk halkını tehdit edemez. En başta buna görüşü ne olursa olsun Türk milleti izin vermez. Bu nedenle İsveç yetkililerin yaptığı açıklamalar inandırıcı değildir. Ayrıca verdikleri sözleri tutmamaları neticesinde NATO üyeliğine giden yolları da zora soktukları görülmektedir ve tarih yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Avrupa’ya güvenmemesi konusunda haklı çıkaracaktır.   


Diğer Yayınlar