PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Aralık 2023 Çarşamba

KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ İÇİN

 

Güzel ülkemin asil evlatları vatanımızı korumak ve hainlerin kirli ayakları bu namuslu topraklara basmasın diye canlarını ortaya koyarak mücadele etmiş ve 12 Mehmetçiğimiz şehitliğe yükselmiştir.

22 Aralık’ta Piyade Teğmen Ramazan Günay, Piyade Uzman Çavuş Mehmet Serinkan, Piyade Uzman Onbaşı İsmail Yazıcı, Piyade Sözleşmeli Er Çağatay Erenoğlu, Piyade Sözleşmeli Er Yasin Karaca, Piyade Sözleşmeli Er Emre Taşkın şehitlik mertebesine yükseldi. 23 Aralık’ta ise Piyade Uzman Çavuş Abdülkadir İyem, Piyade Uzman Çavuş Ahmet Arslan, Piyade Sözleşmeli Er Cebrail Dündar, Piyade Sözleşmeli Er Semih Yılmaz, Piyade Sözleşmeli Er Kemal Aslan, Piyade Sözleşmeli Er Enes Budak şehitlik mertebesine yükseldi.

Onlar başka anne – babaların yüreğine evlat acısı düşmesin, başka çocuklar babasız kalmasın ve vatandaşlarımız memleketlerinde huzurlu ve güvenli dolaşsınlar diye şehit oldular. Evlatlarımız okullarına rahat rahat gitsin, camilerde ezanlar susturulmasın, göklerden al bayrak indirilmesin diye şehit oldular. 

Anadolu’nun hem fakir hem de fedakâr yiğitleri bu uğurda şehit olurken mecliste PKK Terör Örgütü ve adına harfler ekleyerek sürekli değiştirdikleri terör örgütlerini savunan milletvekilleri var. Bu milletvekillerinden bazıları Türk milletinin verdiği şehitler karşısında bağrı yanarken utanmandan ve ahlaksızca devleti ve milleti tehdit etmekten de geri durmamış ve bir milletvekili aynen şu sözleri ifade etmiştir:

“Kürt sorunu ve Öcalan’a yönelik tecrit devam ettikçe Tekirdağlı da Trabzonlu da huzur bulmayacak” dedi.

Şimdi sizlere soruyorum. Dünyanın hangi ülkesinin meclisinde bir milletvekili o ülkenin topraklarının başına musallat olmuş bir terör örgütünün siyasi sözcülüğünü yapacak, üstüne bir de devlet içinde devlet kurmaya kalkıp vatanın bölünmez bütünlüğüne kast edecek, üstüne bir de vatanın bütünlüğüne kast ettiği devletin siyasi, sosyal, ekonomik haklarından yararlanacak ve maaşını alacak?

Bunu herhangi bir Avrupa ülkesinde görebilmek mümkün müdür? Böyle bir milletvekili Avrupa’da olsa idi ve bir terör örgütünü savunup o ülkenin toprak bütünlüğüne kast etse acaba Avrupalı devletler ne yapardı? Hemen milletvekilliğini düşürür vatana ihanetten yargılar mıydı? Yargılamaz mıydı? Fikrimce yargılar ve milletvekilliği de düşürülürdü.

Peki biz neden bunları yapmıyoruz? Mecliste terör örgütünün siyasi uzantısı rolünü üstlenen bu milletvekilleri neden halen mecliste görev yapıyor?

Bu tür milletvekilleri için gerekli anayasal düzenlemeler yapılmalıdır. Gerekirse bu anayasa düzenlemesi halk oyuna sunulmalıdır. İnanıyorum ki devletine ve askerinin canına kast edenlerin mecliste sözcülüğünün yapılmasını istemeyen Türk Milleti sandıkta devletine gereken desteği verecektir.  

Ayrıca tarih boyunca birçok düşmanla karşılaşmış Türk devleti ve milleti kendisine hainlik edenlerle mücadele etmesini çok iyi bilmiştir. Bununda üstesinden er ya da geç gelecektir. Bu devleti ve milleti tehdit etmek o kadar da kolay değildir. Kimsenin de haddi değildir. Bu devlet o kadar kolay kurulmadı. Yolda da bulunmadı. Birilerinin devlet içinde sözde devlet kurma hayallerine de kurban gidecek değildir.

Türk milleti olarak her daim devletimizin ve başta askerlerimiz olmak üzere tüm güvenlik güçlerimizin yanındayız. Dualarımız hep onlarladır. Allah hepsini korusun.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet yakınlarına da baş sağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize Rabbim acil şifalar versin.

Son olarak şunu ifade ediyorum. “Allah’ın izniyle Vatanımız kıyamete kadar asla bölünmeyecektir.”

 


23 Ağustos 2023 Çarşamba

TARİHÇİ – YAZAR KUBİLAY MUHAMMET ÖZDEMİR’İN AÇIKLAMALARI - 2016’DAN SONRA TÜRKİYE

 


Türkiye 2016’dan Sonra Kamudan FETÖ’cüleri İhraç Ettikten Sonra Kamuda Yeni Yapılanmalara Gitti.

Türkiye tüm bu yaşadığı zorluklara rağmen ayakta kalmayı başarmış bir devlettir. Türkiye’nin yerinde hangi devlet olursa olsun üzerine bu kadar çok planlanan kaosa karşı yıkılırdı. Özellikle 2016’dan sonra kamudan FETÖ’cülerin ihraç edilmesiyle kamuda yeni yapılanmalar meydana getirildi. Özellikle Sn. Hakan Fidan’ın Milli İstihbarat Teşkilatının başında olduğu süreçte FETÖ’cüler temizlendi. İstihbarat teşkilatının operasyonal kabiliyeti geliştirildi. Artık sadece bilgi toplayan veya bilgi veren bir MİT değil artık sahada olan ve yeri geldiği zaman kendi elemanları ile yurt dışında saha operasyonları yapan bir MİT’e dönüştü. Yine MİT’in etkin yurt dışı diplomasi kabiliyeti arttırıldı. Bugün Hakan Fidan’ın MİT Başkanlığından, Dış İşleri Bakanlığına gelmesindeki en önemli etken işte budur. Çünkü MİT, sahada ve masada dengeleri belirleyici bir misyona ulaştı. Ayrıca kamu kurumlarımız Sevr Antlaşması korkusuyla savunma odaklı dizayn edilmişti. Ancak 2016’dan sonra bu durumun değiştiğini de gördük. Sevr Antlaşması korkusunu üzerimizden attık ve taarruza geçtik. Kurumlarımıza da ona göre ayar verdik. Özellikle FETÖ darbe kalkışması ve akabinde terör örgütlerinin Türkiye’yi hedef alması bardağı taşıran son damla oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Kendi Silahlı Kuvvetlerinden de Çok Sayıda İhraçlar Yapmasına Rağmen Küresel Güçlere Savaş Açarak Sınır Ötesi Operasyonlara Başladı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Emniyet Teşkilatından ve TSK’nın komuta kademesinden bir sürü ihraç ve tutuklamalar olmasına rağmen Türkiye küresel güçlere savaş açarak 40 gün sonra “24 Ağustos 2016 sabah dört sularında Cerablus’dan başlayarak başta DEAŞ Terör Örgütü olmak üzere bütün terörist unsurları temizlemek amacıyla “Fırat Kalkanı” adı verilen bir sınır ötesi operasyon başlattı. Yine bu operasyonların devamı niteliğinde DEAŞ, PKK, YPG, PYD gibi terörist unsurları temizlemek amacıyla 20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı Harekatı” yaparak 18 Mart 2018’de Afrin şehir merkezi Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolüne geçti. Yine 9 Ekim 2019’da bu sefer “Barış Pınarı Harekatıyla” terörist unsurları kıran bir darbe vuruldu.” Bu operasyonlar çeşitli isimlerle halen devam etmektedir. Bu operasyonlarla Türkiye sınırlarını ve şehirlerini tehdit eden teröristleri imha etti. Ayrıca Türkiye bölgede oyun kurucu, denge değiştirici ve bölgesel bir güç olduğunu da tüm dünyaya gösterdi. Artık dünya karşısında yeni bir Türkiye olduğunun farkına varmaya başladı.

Türkiye Akdeniz’de, Kıbrıs Meselesinde, Libya Meselesinde, Azerbaycan – Ermenistan Savaşında, Rusya – Ukrayna Savaşında ve Birçok Meselede Dünyaya Güçlü Türkiye Mesajını Verdi.

2016’dan sonra Türkiye daha aktif bir şekilde “Uluslararası Arena” da boy gösterdi. Dünya Türkiyesiz bir planın olamayacağını gayet iyi anladı. Bu durumun ilk belirtisi Yunanistan’ın küstahlıklar yaparak deniz mili sayısını arttırmaya çalışarak bizi Antalya’ya sıkıştırmaya çalışması ve Kıbrıs’ın deniz yetki alanlarını sürekli ihlal etmesi olarak karşımıza çıktı. Bunu Fransa’nın Akdeniz konusundaki küstah açıklamaları da eklendi. Ancak Türkiye akılcı dış politika hamlesi ile Libya’nın Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında 27 Kasım 2019’da Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması ile münhasır ekonomik bölgesini belirlendi. Bu anlaşma ise BM tarafından onaylandı. Böylece Türkiye, Akdeniz’de hesapları olan bütün ülkelerin hesaplarını suya düşürdü. Hem kendi haklarını hem Libya’nın haklarını hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını korumuş oldu. Bununla birlikte Azerbaycan – Ermenistan savaşında ise yıllardır Ermenilerin haksız yere işgal ettiği Dağlık Karabağ ve çevresi 27 Eylül 2020’de başlayan savaşla Türkiye’nin desteklediği Azerbaycan tarafından kurtarıldı. Bu savaş sonucunda Azerbaycan ile Ermenistan arasında yapılan anlaşmaya göre de Zengezor Koridoru açılması kararlaştırıldı. Böylece Türkiye ile Orta Asya yani Türkistan arasındaki bağlantı da sağlanmış oldu. Yine Kırım’ın ilhakıyla başlayan ve 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı resmen işgaliyle devam eden süreçte Rusya – Ukrayna Savaşı başlamış ve halen günümüzde bu savaş devam etmektedir. Bu süreçte Rusya’ya karşı Avrupa Devletleri ve ABD Ambargo uyguladı. Buna karşı da Rusya’da Avrupa’ya enerji ve gıda ambargosu uyguladı. Böylece Avrupa kışın soğutan dondu ve tahıl gelmediği içinde aç kaldı. İşte burada Türkiye devreye girdi ve tahıl koridoru antlaşması ile dünyayı açlıktan kurtardı. Bu bile Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada söz sahibi olduğunu göstermeye yeterlidir. Sadece Türkiye bu konularda değil başta kendi bölgesindeki sorunlar olmak üzere Afrika ile de birçok projeler hayata geçirmiştir.

İnanıyorum ki Türkiye Eğitim Sistemindeki Kodlarına Tekrar Dönecek Olursa Türkiye’nin Yeniden Bir Cihan Devleti Olacağına İnanıyorum.  

Türkiye birçok yol kat etti. Gerek iç politikada yıllardır bitmeyen PKK Terör Örgütü bitirilme aşamasına getirildi. Gerek dış politikada uluslararası arenada sözü daha geçerli ve bölgesel güç konumuna geldiği görülmüştür. Ülkemizin daha da zirveyi görmesi için bu eğitim sorununu en kısa zamanda halletmeliyiz. Çünkü her şeyin başı eğitimdir. Eğitim olmadan kalite olmaz. Kaliteli nesiller yetişmez. Devletimizin bir cihan devleti olmasını istiyorsak, eğitimdeki kodlarımıza tekrar geri dönmeliyiz.

 

SON

 


25 Mayıs 2023 Perşembe

SİNAN OĞAN VE ÜMİT ÖZDAĞ



 

14 Mayıs seçimlerinde ATA İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı olan Sinan Oğan %5,2 oy almıştı. Böylelikle Türk Milliyetçileri 3 şeyi başardığını geçen haftaki köşe yazımda ifade etmiştim;

1 – MHP’nin oylarının artmasını,

2 – Türk Milliyetçilerinin artık kilit noktası ve ülkemizin teminatı olduğunun gösterilmesini,

3 – HDP’yi kilit parti konumundan çıkarmayı başardılar.

Aynı zamanda Sinan Oğan’a oy verenlerin gönülleri de alınmalı demiştim. Sinan Oğan sonraki günlerde istişareler yapacağını ve kararını açıklayacağını bildirmişti. O açıklama 22 Mayıs Pazartesi günü geldi ve Oğan, Cumhur İttifakı Adayı Erdoğan’ı destekleyeceğini bildirdi.

Böylelikle Sinan Oğan’ın, Cumhur İttifakına katılmasıyla birlikte Türk Milliyetçiliği kilit hale gelerek siyasetin ana merkezi konumuna yükselmiş oldu. Ayrıca sığınmacılar konusunda farkındalık oluşturarak bu meselenin artık fazla uzadığını Türkiye’deki sığınmacıların artık dönüşünün bir takvime bağlı olması gerektiğini ve milletimizin bu meseleden artık yorulduğunu en yüksek perdeden dile getiren kişi oldu. Yine 2023 yılının Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüzüncü yılı olduğunu ve böyle bir dönemde Atatürk’ün koltuğuna oturacak kişiyi terörün siyasal uzantısı olan HDP’nin belirlemesine engel olmuştur.

Sinan Oğan’ın, Erdoğan’ı destekleme açıklamasının ardından tıpkı deprem bölgesindeki oyların Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a çıkmasından sonra depremzedelere edilen hareketler gibi Oğan’a hakaretler edilmeye başlandı. Bu sebeple Erdoğan’ın yeni kurulacak olan kabinede Sinan Oğan’a da görev vermesi gereklidir. Çünkü bu dönemki Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğunluğu milliyetçi – muhafazakâr bir görüşe sahip oldu. Yeni kurulacak kabinede de milliyetçi görüşün ağır basması Türkiye Yüzyılı Projelerinin hayata geçmesinde önemli rol oynayacaktır.   

Bunun üzerine Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Ata İttifakının ortak karar alma ve hareket etme tercihlerinden vazgeçtiğini bildirerek tarafların sadece kendi adlarına karar aldığını duyurdu. Ayrıca Sinan Oğan’ın açıklaması sadece kendi politik tercihi olduğunu bu açıklamanın Zafer Partisi’ni temsil etmediğini ifade etti. Bir mutabakat metni oluşturduğunu ve bunu da Kemal Kılıçdaroğlu’na sunduğunu kendisinin basın açıklaması yapana kadar olumlu cevaplarını iletmesini umduğunu ifade etti.

Bu açıklamalara göre Ümit Özdağ ile Sinan Oğan arasında bir görüş ayrılığı seziliyor. Bununla birlikte Ümit Özdağ burada Millet İttifakı’nı desteklerse milliyetçiler nezdinde siyasi kariyerini bitirmiş olacaktır. Çünkü katıldığı bir Youtube kanalında “Kılıçdaroğlu kazanırsa Türkiye’nin nasıl bir yol alacağını düşünüyorsunuz?” sorusuna Ümit Özdağ şu cevapları vermiştir:

“Kılıçdaroğlu eğer kazanırsa HDP desteğiyle kazanır. HDP desteğiyle kazanırsa 2024’de yerel seçimler olur. Yerel seçimlerde Güneydoğu Anadolu’da HDP büyük bir atılım yapar. Belediye Başkanlıklarının büyük bir bölümünü ele geçirir. Örgütle HDP belediyeleri arasında etkileşim yoğunlaşır. HDP desteğiyle geldiği için ve HDP desteği ile devam ettiği için bunlara Kılıçdaroğlu dokunmaz. Bir süre sonra Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerlerde karışıklıklar çıkar. O zaman bu belediyeler birleşir ve çıkan karışıklığa karşı uluslararası destek ve PKK desteği isterler ve Türkiye iç savaşı başlar.”  Demişti.

Şimdi böyle önemli bir analizi ortaya atan Özdağ eğer Kılıçdaroğlu’ndan yana bir tavır takınırsa milliyetçiler nezdinde siyasi kariyeri bitirmiş olacaktır. Çünkü Kılıçdaroğlu göreve gelince kayyum atamalarının kaldırılacağını ifade etmiş ve meydanlarda bunu vaat etmişti.

Umarım Özdağ böyle bir siyasi hataya düşmez. Bekleyip göreceğiz…

 

 

 

 

18 Mayıs 2023 Perşembe

SEÇİMİN KAZANANI TÜRK MİLLİYETÇİLERİ OLDU

 

14 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Sn. Erdoğan %49.50 ile 51 ili, Kılıçdaroğlu %44.89 ile 30 ili aldı. Ayrıca Sinan Oğan %5.17, FETÖ kumpasına maruz kalan ve adaylıktan çekilen İnce ise %0.44 oy aldı. Böylece hiçbir aday %50 + 1 sonucunu elde edemediği için cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı.

Fakat seçim sonuçlarına göre meclisteki üstünlüğü Cumhur İttifakı elde etti. Millet ittifakının vekilleri ise cumhur ittifakından geride kaldı. CHP’ye burada ayrı bir parantez açmam gerekirse Deva, Gelecek ve Saadet Partisi’nin vekilleri de CHP listesinden seçime girdiği için dolayısıyla onlar ayrılınca CHP’nin vekil sayısı da düşmüş olacak. Deva Partisinden 13, Gelecek ve Saadet Partisinden ise 10’ar vekil olmak üzere toplamda 33 vekil CHP’den ayrılınca elinde 135 vekil kalan CHP’nin bu vekillerin gitmesiyle sandalye sayısı geçen dönemin altında kalmış oldu.

Bu seçimde sürprizlerde oldu. Hatta hiçbir anket çalışması bu seçim sürprizlerini tahmin dahi edemedi. Bu sürprizlerden ilki Yeniden Refah Partisi’nin ilk defa seçime girmesine rağmen %2.82 oy alarak Genel Başkan Fatih Erbakan kendisiyle birlikte 5 milletvekili ile meclise girmesi ve milli görüşü 21 yıl sonra meclise taşıyarak, milli görüşün temsilcisi olan Saadet Partisinden de bu temsilciliği almış olmasıdır.

İkinci ve en büyük sürpriz ise Türk Milliyetçilerinin dip dalga yaparak MHP’nin oylarının artmasına bir diğer milliyetçi görüşe sahip olan Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan’ın ise oy almasına neden olmuştur. MHP %10.07 oy oranı ile anket çalışmalarına sürpriz yaparken Sinan Oğan ise %5.17 oy alarak Erdoğan’dan kaçan oyları topladı. Böylece cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasına neden oldu. Ben Sinan Oğan’a giden oyların genel olarak ilk defa oy kullanacak veya yaşı genç olan milliyetçi kardeşlerimizden aldığını düşünüyorum. Bu genç milliyetçi seçmen kanaatimce Sn. Erdoğan’a sandıkta “Biz ekonomi meselesinden çok Suriyeli mülteciler sorununu sosyolojik ve nüfus olarak ülkemize tehdit olarak görüyoruz. Suriyelilerin derhal ülkelerine geri dönmesi gerektiğini, şehit kanıyla alınan vatandaşlığın mültecilere verilmemesi gerektiğini, vatandaş olanlarında vatandaşlıklarının iptal edilerek ülkelerine gönderilmesinin uygun olacağı” ifade edilmiş oldu.

Böylece MHP’nin birazdan açıklayacağım sebeplerden dolayı oyları artarken aynı zamanda Sinan Oğan’ın da oy potansiyeli olarak etkili olduğu görüldü. Böylece MHP ve Sinan Oğan’ın oylarıyla %15.5 civarında bir milliyetçi oya tekabül ettiği görüldü. Bundan sonraki iki haftalık süreçte Sn. Erdoğan sandıkta verilen bu mesaja kulak verecek mi? Sinan Oğan oy potansiyelini ikinci tura kalan 2 cumhurbaşkanı adayından hangisine yönlendirecek? İlerleyen günlerde göreceğiz.

Ayrıca Türk Milliyetçileri 3 şeyi de başarmış oldu. Bunlar;

1 – MHP’nin oylarının artmasını,

2- Türk Milliyetçilerinin artık kilit noktası ve ülkemizin teminatı olduğunun gösterilmesini,

3- HDP’yi kilit parti konumundan çıkarmayı,

Başardılar. Bu yüzden Sn. Erdoğan, Sinan Oğan’a oy veren milliyetçilerin gönlünü almalı ve Suriyeliler meselesini en kısa zamanda halletmelidir. Çünkü Sn. Erdoğan’ı Türkiye Yüzyılı vizyonu projelerinde dünyaya kafa tutan adımlar attığında arkasında Suriyeli mültecileri değil sadece Türk Milliyetçilerinin kuvvetli desteğini ve korumasını görecektir.

MHP’nin oylarının artışındaki sebeplere bahsedecek olursak başta 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin koşulsuz ve şartsız Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve devletimize içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılar karşısında milli bir duruş sergileyerek devletçi bir tavır takınmasından kaynaklanmıştır. O zamandan bu zamana kadar her daim MHP ve Ülkücüler Sn. Erdoğan’ı destekleyerek milletimizin ve devletimizin bekasını ön planda tutmuşlardır. Bunu yaparlarken de hiçbir karşılık beklememişlerdir. Bu durum ise milletimizin gönlünde MHP’ye karşı bir vefa ve sevgi oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca Türkiye’ye karşı olası bir düşmanca tutumda MHP’nin bu düşmanca tutumu en iyi şekilde engelleyebileceği güveni Türk Milletine hâsıl oldu. Ayrıca MHP; FETÖ, PKK, PYD gibi terör örgütleriyle mücadele de hükümete ve cumhurbaşkanına tam destek vermesi, iç politikada olduğu kadar dış politikada da hükümeti ve cumhurbaşkanını desteklemesi ve bunları yaparken de cumhurbaşkanı ve hükümet ile herhangi bir pazarlık yapmaması, tamamen devletin ve milletin menfaatlerini düşünmesiyle Türk Milletinin teveccühünü kazanmıştır.

Bu görüşlerimi desteklemek amacıyla meslektaşım ve aynı zamanda üniversiteyi birlikte okuduğum sınıf arkadaşım Tarihçi Engin Polat’ın seçime yönelik genel değerlendirmesinden de aynen yararlanarak milliyetçi oyların artışındaki görüşümü şöyle destekliyorum:

“Dış Siyaset Olarak;

1 – Rusya – Ukrayna Savaşı,

2 – Çıkabilecek bir dünya savaşı endişesi,

3 – Türkiye – Yunanistan, Türkiye – ABD, Türkiye – Azerbaycan ve Türkiye – Türk Dünyası ilişkileri,

4 – Batı Medyasının Erdoğan’a karşı tutumu

İç Siyaset Olarak ise;

1 – Muhalefetin HDP üzerinden destek arayışı,

2 – Kandil’den gelen açıklamalar,

3 – KHK (FETÖ)’lıların affedilme söylemleri,

4 – Muharrem İnce’ye yapılan FETÖ kumpası,

5 – Kılıçdaroğlu’nun Türk yolu olarak sunduğu projede Azerbaycan’ı baypas etmesi” gibi nedenlerden kaynaklandığını ifade etmiştir.

Son olarak şunu ifade etmeliyim ki bu topraklarda hâlâ Türk Milliyetçiliği fikriyatı ölmemiş ve önemini de kaybetmemiştir.

 

   

 


8 Nisan 2023 Cumartesi

KİRLİ İTTİFAKLAR VE CHP




 

Millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu hiç kimseyi şaşırtmadı ve terör örgütünün siyasal uzantısı olan HDP ile geçenlerde görüştü. 

Neden HDP’ye terör örgütünün siyasal uzantısı diyorum? Çok fazla geçmişe gitmeye gerek yok. Daha geçenlerde sözde nevruz kutlamalarında terörist başı vatan haini Abdullah Öcalan’ın posterini açıp özgürlük isteyen, sözde Kürdistan ve PKK paçavralarını açanlara ne diyecektim?

Yine bu terör örgütünün siyasal uzantısının yöneticileri terörist başı için “sayın” ifadesini kullandı ve terörist başı için hapis cezasının kaldırılmasını istedi. Bu söylenenler daha birkaç hafta önceydi. Sahi bunların eş başkanlarından birisi terörist başının heykelini dikmeyi istiyordu. Bir diğeri de sırtını terör örgütlerine yaslıyordu.

Amacı tamamen Türk devletini parçalamak, zayıflatmak olan böyle bir sözde parti ile Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı görüşüyor ve ortaklarından “Milliyetçi” olarak geçinen bir diğer siyasi partide bu duruma bizi bağlamaz, kendisi cumhurbaşkanı adayı olarak görüşüyor diye top çeviriyor. Bu durum ise Türk milletinin ve Türk milliyetçiliğinin vicdanını sızlatıyor.

Maalesef ki vicdanların kanamasına Türk milleti yok oldu, bitti denildiğinde ortaya çıkan ve kurtuluş mücadelesini başlatan Türk’ün Başbuğu Atatürk’ün kurduğu parti olan CHP öncülük etmektedir. Amaçları ise Tayyip Erdoğan’ı devirmek için Türk Devletine düşman olan içeride ve dışarıdaki tüm kesimleri tek çatı altına toplamaya çalışılmaktadır. Bu durum başta Atatürk’ün aziz hatırasını lekelemek ve Türk milletinin vicdanını sızlatmaktır. Tarih, CHP’yi ilk defa terörün uzantısı bir parti ile yan yana görmektedir. Bu durum CHP’nin tarihine düşecek kara bir leke olmaktan öteye gitmeyecektir.

Çünkü Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu, FETÖ ve PKK üyeliğinden tutunda bunlarla ilişkili, irtibatlı ve iltisaklı olan KHK’lıların hepsini görevlerine iade edeceğini söylüyor. Yine belediyelere yerel yönetimlerde daha fazla hak verilerek neredeyse merkezden bağımsız özerk bir yapılanmanın yolunu açıyor. Ayrıca Suriye ve Irak’ta Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütlerine karşı yaptığı operasyonların durdurulacağını ve o bölgelerden askerlerimizin çekileceğini ifade ediyor. Yine Terörle bağlantısı tespit edilen belediyelerdeki başkanların görevden alınıp yerlerine atanan kayyumların görevden alınacağını ifade ederek iktidar olurlarsa kayyum atamalarının olmayacağını belirtiyor. Yine terör örgütlerinin korkulu rüyası haline gelen İHA ve SİHA projelerinin yapılmayacağını hatta bu projenin mimari olan Selçuk Bayraktar’a dokunulacağını dahi söylüyorlar. Ayrıca ortaklarından HDP zorunlu din derslerinin kaldırılmasını da istiyor. Tam da bunların üzerine Kılıçdaroğlu’nun ayakkabı ile seccadeye basması ne anlama geliyor? Ayrıca bu ittifaklardan rahatsız olan İyi Parti’den istifa eden Yavuz Ağıralioğlu’nun açıklamaları hayata geçirilmek istenen amaçları ve yapılan kirli pazarlıkları ve ittifakları hiç mi gözler önüne sermiyor?

Peki millet ittifakına dışarıdan hangi partiler destek veriyor?

Başta emek ve Özgürlük İttifakı adı altında yedi siyasi parti millet ittifakına destek vereceğini açıkladı. Peki bu ittifakların altından hangi siyasi partinin öncülüğü var dersiniz? Hiç şaşırmayın çünkü yine altından terör örgütünün siyasi uzantısı olan HDP olduğunu görürsünüz. Bu ittifak partileri: Emekçi Hareket Partisi, Emek Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Sosyalist Meclisler Federasyonu, Türkiye İşçi Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’dir. Ayrıca bir başka oluşum olan Sosyalist Güç Birliği adı altında bir diğer ittifak partileri ise şunlardır: Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi, Devrim Hareketi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak toplamda beş siyasi parti yine dışarıdan millet ittifakının adayını destekleyeceklerini açıkladılar. Yine Kürtçü Partiler Kürt Özgürlük İttifakını kurdular. Bu partilere baktığınızda partilerinde Sözde Kürdistan ifadesini kullandıkları için haklarında dava açılmış ve halen davası devam eden partiler de var. Kürt Özgürlük İttifakı ise şöyle: (Sözde) Kürdistan Sosyalist Partisi, (Sözde) Kürdistan Komünist Partisi, Demokratik Bölgeler Partisi, HDP, Yeşil Sol Parti, Azadi Partisi, İnsan ve Özgürlük Partisi ile birlikte Demokratik Toplum Kongresi, Devrimci Demokrat Kürt Derneği de Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıkladılar.

Bu ittifakın istekleri ise şunlardır:

“Sözde Kürdistan isimleriyle kurulacak örgütlenmelere izin verilmesi, Kürt halkına sözde Kürdistan’da kendi kendilerini yönetmelerine imkan verecek statünün tanınması ve Adem-i Merkeziyetçi bir anayasa ile yönetilmek istenmesi, tüm terörden tutuklu başta terörist başı Öcalan’ın ve diğer tutukluların serbest bırakılması” ittifakın başlıca istekleri arasındadır.    

Böylece toplamda dışarıdan desteklerle birlikte Tayyip Erdoğan’a ve Cumhur İttifakına karşı yirmi siyasi parti birleşerek seçimlerde Millet İttifakını desteleyeceklerini ifade ettiler.

Son söz olarak 8 Mart 2023 tarihinde “Altılı Masa” başlıklı köşe yazımın sonundaki ifadelerle bu yazıyı tamamlıyorum.

“Türk Milleti 14 Mayıs’taki seçimlerde uluslararası arenada Türkiye’nin güçlenmesini, dünya siyasetine yön vermesini ve bölgesel güç olmasını isteyenlerle bunların hiç birini istemeyenler arasında bir tercih yapacak.”  

18 Ocak 2023 Çarşamba

İSVEÇ’İN PKK/YPG’YE DESTEĞİ VE NATO ÜYELİĞİ

 


İsveç ve Finlandiya bu zamana kadar NATO’ya girmeyi düşünmemiş ancak devam eden Rusya ve Ukrayna savaşının bir yansıması olarak NATO’ya girme düşüncesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine olumsuz bakması bu süreci tıkamıştır.

Çünkü Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın terör örgütü mensuplarına ev sahipliği yaptığı, onları koruyup kolladığı, siyasi ve maddi yardımda bulunduğunu belirterek bu iki ülkenin üyelik sürecinde olumsuz tavır alacağını ifade etmiştir.

Türkiye her daim gerek komşuluk gerekse dünya barışı açısından elinden geleni yaparak iyi niyetli bir yaklaşım sergilemiş hatta geçmişte Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne onay vermiştir. Bugün halen Yunanistan’da terör örgütünün kampı olarak faaliyet gösteren “Lavrion Kampı” PKK, PYD, PDY, KCK, FETÖ vb. terör örgütlerinin de bugün kullandığı bir kamp olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bunun içindir ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz. Bir sokulduğumuz yerden bir daha ısırılmayacağız” demesinin tarihsel olayın perde arkası işte budur. Bu nedenle Türkiye de bu iki devletin NATO’ya girmesini istememektedir. Bu durum Türkiye açısından çok doğal stratejik bir hamledir. Çünkü Rusya tehdidi altında bulunan İsveç ve Finlandiya, NATO’ya alınamayınca, toprakları NATO toprağı kapsamında olmayacak ve NATO güvenliğinden yararlanamayacaktır

 İsveç ve Finlandiya yıllardan beri Türkiye’ye karşı PKK’lı teröristleri koruyor ve Türkiye’nin taleplerini geri çeviriyor. Ayrıca firari FETÖ’cüler de buralarda tıpkı PKK’lılar gibi korunuyor ve himaye ediliyor. Bununla beraber PKK’nın mitinglerine izin veren İsveç’te PYD/YPG’nin ofisi bulunmakta ve ülke medyasını rahatça kullanıyorlar. PKK, İsveç parlamentosunda aktif olarak temsil edilmekle birlikte özellikle sol parti vekilleri teröristleri Irak’taki örgüt kamplarında ziyarete ediyor. Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi bu ülkelerde de Türklere karşı nefret, ayrımcılık ve ırkçılık her geçen gün artıyor. (“İsveç’in 5 Günahı”, Yenişafak Gazetesi, 21 Mayıs 2022)

Özellikle İsveç’in teröristleri himaye etmesindeki sabıkası çok geniştir. Zira İsveç son 9 yılda Irak ve Suriye’de yaralanan yüzlerce PKK’lı terörist, PKK’nın kurduğu bir paravan dernek eliyle İsveç’e götürtülmüş ve burada tedavi edilmiştir. Yine İsveç’in Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları, PKK’nın elebaşlarına yardım konusunda teminat vermiştir. Teröristlerin protez ve fizik tedavi gibi destekleri ise İsveç Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bu teröristlerden bazıları tedavileri bittikten sonra tekrardan Suriye ve Irak’a dönmüştür. (“Bunlar Mı Nato’da Müttefik Olacak? İsveç 400 Haini Tedavi Etti”, Türkiye Gazetesi, 21 Mayıs 2022)  

Ayrıca İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin teröristleri iade etmeleri ile ilgili olan taleplerinden hiç birine olumlu bir cevap vermemiştir. Türkiye en son Finlandiya’dan altısı FETÖ, altısı PKK’lı olmak üzere terör örgütü bağlantısı olan 12 kişiyi, İsveç’ten ise onu Fetöcü, on biri PKK’lı olmak üzere yirmi bir kişinin iadesini istemiş ancak iki ülke de toplamda otuz üç kişinin iade talebine olumlu bir yanıt vermemiştir. (“İsveç ve Finlandiya 33 Terör Örgütü Üyesini İade Etmedi”, https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-isvec-ve-finlandiya-feto-ve-pkk-uyesi-33-teroristi-turkiyeye-iade-etmeyecegini-bildirdi, Erişim Tarihi: 15.01.2023)

Şimdi Avrupa basını başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinin başkanları, Türk askerine kurşun sıkmış teröristlere yardım eden ve ülkelerinde barınmalarını sağlayıp her türlü desteği veren İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye neden olumsuz bakıyor diye soruyor? Teröristlere destek verip bir de bu soruyu Türkiye’ye sormaları tamamen iki yüzlülüktür.

            Zaten İsveç’in başkenti Stockholm da yaşanan son olaylarda Türkiye’nin ne kadar haklı olduğu görülmüştür. PKK/YPG yandaşları, İsveç polisinin gözü önünde mekanizma kurarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maketini astılar ve tehdit mesajlarıyla sosyal medyadan paylaştılar.

Kimse Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını ve Türk halkını tehdit edemez. En başta buna görüşü ne olursa olsun Türk milleti izin vermez. Bu nedenle İsveç yetkililerin yaptığı açıklamalar inandırıcı değildir. Ayrıca verdikleri sözleri tutmamaları neticesinde NATO üyeliğine giden yolları da zora soktukları görülmektedir ve tarih yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Avrupa’ya güvenmemesi konusunda haklı çıkaracaktır.   


22 Mayıs 2022 Pazar

NATO ÜYELİĞİ

 









İsveç ve Finlandiya bu zamana kadar NATO’ya girmeyi düşünmemiş ancak devam eden Rusya ve Ukrayna savaşının bir yansıması olarak NATO’ya girme düşüncesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine olumsuz bakması bu süreci tıkamıştır.

Çünkü Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın terör örgütü mensuplarına ev sahipliği yaptığı, onları koruyup kolladığı, siyasi ve maddi yardımda bulunduğunu belirterek bu iki ülkenin üyelik sürecinde olumsuz tavır alacağını ifade etmiştir.

Türkiye her daim gerek komşuluk gerekse dünya barışı açısından elinden geleni yaparak iyi niyetli bir yaklaşım sergilemiş hatta geçmişte Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne onay vermiştir. Bugün halen Yunanistan’da terör örgütünün kampı olarak faaliyet gösteren “Lavrion Kampı” PKK, PYD, PDY, KCK, FETÖ vb. terör örgütlerinin de bugün kullandığı bir kamp olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bunun içindir ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz. Bir sokulduğumuz yerden bir daha ısırılmayacağız” demesinin tarihsel olayın perde arkası işte budur.[1] Bu nedenle Türkiye’ye bu iki devletin NATO’ya girmesini istememektedir. Bu durum Türkiye açısından çok doğal bir stratejik hamledir. Çünkü Rusya tehdidi altında bulunan İsveç ve Finlandiya, NATO’ya alınamayınca, toprakları NATO toprağı kapsamında olmayacak ve NATO güvenliğinden yararlanamayacaktır. Türkiye dış hamleleri ile oyunu güzel kurmayı başarabilirse İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini onaylamadan bu iki ülkeye yuvalanmış teröristleri Rusya tehdidi ile temizleme imkânına sahip olmuştur.

İsveç ve Finlandiya yıllardan beri Türkiye’ye karşı PKK’lı teröristleri koruyor ve Türkiye’nin taleplerini geri çevirmektedir. Ayrıca firari FETÖ’cülerde buralarda tıpkı PKK’lılar gibi korunuyor ve himaye edilmektedir. Bununla beraber PKK’nın mitinglerine izin veren İsveç’te PYD/YPG’nin ofisi bulunmakta ve ülke medyasını rahatça kullanmaktadırlar. PKK, İsveç parlamentosunda aktif olarak temsil edilmekle birlikte özellikle sol parti vekilleri teröristleri Irak’taki örgüt kamplarında ziyarete ediyor. Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi bu ülkelerde de Türklere karşı nefret, ayrımcılık ve ırkçılık her geçen gün artmaktadır.[2]

Özellikle İsveç’in teröristleri himaye etmesindeki sabıkası çok geniştir. Zira İsveç son 9 yılda Irak ve Suriye’de yaralanan yüzlerce PKK’lı terörist, PKK’nın kurduğu bir paravan dernek eliyle İsveç’e götürtülmüş ve burada tedavi edilmiştir. Yine İsveç’in Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları, PKK’nın elebaşlarına yardım konusunda teminat vermişti. Teröristlerin protez ve fizik tedavi gibi destekleri ise İsveç Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bu teröristlerden bazıları tedavileri bittikten sonra tekrardan Suriye ve Irak’a dönmüştür.[3]    

İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin teröristleri iade etmeleri ile ilgili olan taleplerinden hiç birine olumlu bir cevap vermemiştir. Türkiye en son Finlandiya’dan altısı FETÖ, altısı PKK’lı olmak üzere terör örgütü bağlantısı olan 12 kişiyi, İsveç’ten ise onu Fetöcü, on biri PKK’lı olmak üzere yirmi bir kişinin iadesini istemiş ancak iki ülke de toplamda otuz üç kişinin iade talebine olumlu bir yanıt vermemiştir.[4]

Şimdi Avrupa basını başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinin başkanları, Türk askerine kurşun sıkmış teröristlere yardım eden ve ülkelerinde barınmalarını sağlayıp her türlü desteği veren İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye neden olumsuz bakıyor diye soruyor? Teröristlere destek verip bir de bu soruyu Türkiye’ye sormaları tamamen iki yüzlülüktür.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisine müttefik gibi görünen düşmanlar başta olmak üzere, içindeki hainlerle de mücadele ediyor. Ancak Türkiye akılcı politikalar ile Avrupa’da teröristleri besleyen ülkelerinde belini kıracağı kanaatindeyim. Önümüzdeki süreçte nasıl bir politika izlenecek hep birlikte göreceğiz.



[1] “Cumhurbaşkanı Erdoğan İsviçre ve Finlandiya’ya NATO Kapısını Kapattı: Biz Bunlara Nasıl İnanacağız?”, https://www.yenisafak.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-isvec-ve-finlandiyaya-nato-kapisini-kapatti-biz-bunlara-nasil-inanacagiz-3820181, Erişim Tarihi: 21.05.2022

[2] “İsveç’in 5 Günahı”, Yeni Şafak Gazetesi, 21 Mayıs 2022

[3] “Bunlar Mı NATO’da Müttefik Olacak? İsveç 400 Haini Tedavi Etti”, Türkiye Gazetesi, 21 Mayıs 2022

[4] “İsveç ve Finlandiya, 33 Terör Örgütü Üyesini İade Etmedi”, https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-isvec-ve-finlandiya-feto-ve-pkk-uyesi-33-teroristi-turkiyeye-iade-etmeyecegini-bildirdi, Erişim Tarihi: 21.05.2022


14 Şubat 2021 Pazar

GARA OPERASYONU

 

Türkiye bu zamana kadar terör örgütlerine karşı birçok sınır ötesi operasyonlar yapmıştır. İlk sınır ötesi operasyon 25 Mayıs 1983 yılında Irak’ın Kuzeyine yapılan operasyondur. Bu operasyonda 5 kilometre içeriye kadar girilmiştir. 21 Mart 1995 yılında ise Irak’ın Kuzeyine geniş kapsamlı Çelik Harekâtı düzenlenmiş ve bu harekâtta 40 Km içeriye 35 bin asker ile girilmiştir.  Yine 14 Mayıs 1997’de 200 bin askerin katıldığı Çekiç ve Şafak Harekâtı yapılmış 15 Km içeriye girilmiştir. PKK Terör Örgütüne karşı birçok harekâtlar ve operasyonlar yapılmakla birlikte son yıllarda Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonu, Afrin Harekâtı, Pençe-1-2-3 Harekâtları, Pençe Kaplan Operasyonu, Barış Pınarı Harekâtı, Bahar Kalkanı Harekâtı yapılmıştır. Yurt içinde de Eren Operasyonları devam ederken Türkiye kritik bir karar alarak terörle mücadele tarihinde ilk defa Irak’ın Kuzeyine 10 Şubat 2021 tarihinde “Pençe Kartal – 2 Gara” adıyla farklı bir sınır ötesi operasyonu gerçekleştirmiştir.

Bu sınır ötesi operasyon terörle mücadele tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı en geniş kapsamlı operasyondur. Çünkü bu operasyonda 75 Km genişliğinde 25 Km derinliğinde çok geniş bir alan zor arazi ve iklim koşullarında taranmış ve hedefler başarıyla imha edilmiştir. Gara, Türkiye’ye 40 Km uzaklıktadır. Yani ilk defa TSK indirme şeklinde bu kadar uzak bir noktaya operasyon düzenlenmiştir. Emekli Tuğgeneral Özgür Tör, Gara Bölgesi tek bir dağdan oluşmamakla birlikte inişli çıkışlı ve dalgalı bir arazi yapısına sahiptir. Kış şartlarında burada operasyon yapılmasının çok zor olduğu ve bu şartlar altında dünyadaki başka orduların bu harekâtı yapamayacağını hatta bazı ülkelerin pilotları dahi bu yüksek rakımda ve zorlu hava koşullarında uçamayacağı değerlendirmesinde bulunmuştur.[1] Bu operasyon bir özel kuvvetler operasyonudur. Bu operasyonla ile hedeflenen daha önceden terör örgütü tarafından kaçırılan 2 sivil, 2 polis memuru, 9 asker olmak üzere 13 Türk vatandaşını kurtarmak ve Türkiye’ye karşı eylem hazırlığında olan teröristleri ve onlara ait barınak, sığınak ve mühimmat depoları, sözde karargâh yerleri ile mağaralardan oluşan 50'den fazla hedefi imha etmekti. Hedefler ve teröristler yapılan operasyon ile imha edilmiştir. Fakat 13 Türk vatandaşı teröristler tarafından rehin tutuldukları mağarada 12’si başından 1’i omzundan vurularak şehit edilmiştir. Onları şehit eden teröristler ise o mağarada Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından öldürülmüştür. [2]

PKK Terör Örgütü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurtiçi ve yurtdışında yaptığı operasyon neticesinde geri çekilmiş ve Gara’yı coğrafi konumundan dolayı kullanmaya başlamıştı. Bunun nedeni bölgede su kaynaklarının olması, doğal mağaraların ve yükseltinin fazla olması baskın yeme ihtimalinin olmaması veya buraya operasyon yapılamaz düşüncesiyle gizlenmeye çalışmaktı. 

Ancak TSK girilemez denilen yere önce hava harekâtı gerçekleştirmiş sonrasında ise özel kuvvetler yani “Bordo Bereliler” olarak bilinen seçkin askerlerin bölgeye indirilmesiyle Gara’ya girmiştir. Bunun sonucunda 48 terörist öldürülmüş 2 terörist sağ ele geçirilmiştir. Yani bu zorlu hava şartlarında TSK girilemez denilen yere girmiş ve 4 gün gibi kısa bir sürede 75 Km genişliğinde 25 Km derinliğinde Türkiye sınırından 40 Km uzaklıktaki PKK’nın kendisine en çok güvendiği bölgede operasyon yapmıştır. Böylece bu operasyon ile Sincar ve Kandil’e gözdağı verilmiştir. Sadece bu gözdağı Sincar ve Kandil ile sınırlı kalmamış terörü destekleyenlere de bir mesaj niteliğinde olmuştur. Bununla birlikte terör örgütü sadece yurtiçinde değil yurt dışında da hareket kabiliyeti ya sınırlandırılmış ya da sonlandırılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri ise dünyaya bir kez daha tecrübesini ve kabiliyetini göstermiş ve caydırıcılık gücüne güç katmıştır.

Yalnız şu da bilinmelidir ki 13 Türk vatandaşının kaçırılıp mağarada şehit edilmeleri bir katliamdır, vahşettir. Bu katliamın sorumluları ise PKK terör örgütü başta olmak üzere siyasi uzantısı olmakla birlikte onlarla kol kol giren ve sempatizanlığını yapanlardır.

Operasyonun başında şehit olan 3 askerimize ve sonrasında katledilen 13 vatandaşımıza Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür. Allah’ın izni ile kimse bölemeyecektir.     



[1] Banu El ile Ajans / A Haber / 12.02.2021; https://www.youtube.com/watch?v=tXKIk-I_aX0, Erişim Tarihi: 14.02.2021

27 Haziran 2020 Cumartesi

TÜRK ASKERİNİN GÜCÜ PENÇE KAPLAN OPERASYONU


Son zamanlarda terör örgütünün sınırımızda oluşturduğu güvenlik sorunları sebebiyle ilk önce Pençe Kartal Operasyonu yapılarak havadan terör hedeflerinin vurulmasından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri hemen ardından kara operasyonunu olarak Pençe Kaplan Operasyonunu başlattı. Mehmetçik teröristlerin girilemez dediği Haftanin’e girdi.

Haftanin Bölgesi; PKK Terör Örgütünün baskısı nedeniyle sivil halk tarafından boşaltılmış yaklaşık 20 köyden oluşan bir alanı kapsıyor. Haftanin’de; Güli ve Sındi aşiretlerinin yarı yarıya köyleri varken şimdi ise sadece PKK’lı teröristler kol geziyor. Halk defalarca köylerine geri dönmek istese de terör örgütü halkı silah zoruyla bölgeden çıkarıyor. Ayrıca PKK Terör Örgütü tarafından Irak’ın Kuzeyinde 500 köy silah zoruyla boşaltılmıştır.[1]

Haftanin’i önemli kılan özelliği ise terör örgütünün eğitim kampı olmasıdır.[2]  Ayrıca dağa çıkan yeni örgüt üyelerinin toplandığı ve örgütle ilk tanıştırıldığı yerdir. Bir diğer özelliği ise PKK’nın yeni Kandil’i diye nitelendirilen Sincar’a açılan kapı olarak da ön plana çıkmasıdır.[3] Türk Silahlı Kuvvetleri bu bölgeyi hallettikten sonra PKK artık Haftanin’de barınamaz. Çünkü birliklerimiz burada kalıcı üsler kuracaktır.[4] Buradaki amaç örgütün Türkiye ve Suriye’ye ikmal ve lojistik hatlarını kesmektir.  Böylelikle bu bölge halledildikten sonra PKK’nın ikinci kandili olarak nitelendirilen Sincar’a yönelip Türkiye bu PKK meselesini de tarihe gömecektir. Böylelikle PKK terör örgütü en azından Türkiye içerisinde tarihe gömülecektir.

Bu operasyonlar vesilesiyle TSK’nın harekât kabiliyetinin artışını da belirtmeden geçmek istemiyorum. Özellikle TSK’nın içerisine yuvalanmış olan FETÖ’cülerin büyük oranda temizlenmesi sonucunda TSK daha aktif operasyonlar yapmaya başladı. Bu da karar vericilerin elini Libya, Suriye ve Irak örneklerinde görüldüğü üzere dış politikada önemli derecede güçlendirdi. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri dünya ülkeleri gözündeki caydırıcılık ilkesini daha da güçlendirdi. Libya’da ve Suriye’deki düşük yoğunluklu çatışmalarda başarılı operasyonlar yapması özellikle Libya’nın kaderini değiştirmesinde önemli bir rol oynaması Türk Silahlı Kuvvetlerinin imajını arttırmakla beraber caydırıcılık ilkesini de sağlamlaştırdı.

TSK’nın yurt içinde ve yurt dışında Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı ve Pençe Operasyon’larındaki başarıları adım adım dünyaca izleniyor. Yapılamaz denilen harekâtların başarıyla yapılması dünyanın şaşkınlığına sebep oluyor. Bu da ister istemez dünyanın Mehmetçikten çekinmesine neden oluyor. Bu sebeple Türkiye’nin her yaptığı operasyona karşı çıkılıyor. Siyasi ve diplomatik baskı yapılıyor. Ancak TSK’nın sahadaki başarılarını masada ve diplomasi de kaybetmeyen güçlü bir siyasi irade var. Bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı tutumu diğer yandan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin verdiği destek Türkiye’yi siyasi ve diplomatik olarak güçlü kılıyor. Bunun yanında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve asker kökenli olan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın da yurtiçi ve yurt dışı operasyonlarda verdikleri mücadeleleri de unutmamak gerekir.

Göreve geldiği günden beri teröre karşı etkin mücadele veren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun belirttiği sayıya göre yurt içinde 438 terörist kaldı.[5] Bu teröristlerde yok edildikten sonra Süleyman Soylu, Türkiye’de PKK’yı bitiren Bakan olarak tarih kitaplarında yerini alacaktır.
Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin terörle mücadele başarısı daha da net görülecektir.



[2] “Komandolar Kuzey Irakta PKK’ya Bitirme Vuruşu”, Türkiye Gazetesi, 18 Haziran 2020
[3]“ Haftanin Neden Önemli?”, Milliyet Gazetesi, 18 Haziran 2020
[4] E. Albay Mithat Işık, “Komandolar Kuzey Irakta PKK’ya Bitirme Vuruşu”, Türkiye Gazetesi, 18 Haziran 2020
[5] Süleyman Soylu, “Yurt İçinde 438 Terörist Kaldı”, Türkgün Gazetesi, 18 Haziran 2020


16 Haziran 2020 Salı

PENÇE KARTAL OPERASYONU VE FRANSA’NIN LİBYA RAHATSIZLIĞI

Milli Savunma Bakanlığının gece yarısı duyurusu ile biranda tüm Türkiye olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın Kuzeyine yaptığı hava harekâtına kitlendik. Adeta tüm Türkiye haberi duyar duymaz Twitter’da herkes Mehmetçik için tek yürek oldu. Onlar yurda sağ salim geri dönene kadar tüm dualarımız onlarlaydı.
Son zamanlarda PKK Terör Örgütünün sınır karakollarımıza yaptığı taciz ve saldırı teşebbüsleri üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Pençe Kartal Operasyonu başlatıldı. Bu operasyonda Sincar, Karacak, Kandil, Zap, Gara, Avaşin Basyan ve Hakurk’taki terör yuvaları imha edildi.



Fakat hemen terör yandaşları twitter’da kara propagandalara başladılar. Türk askeri sivilleri veya Mahmur’daki mülteci kamplarını vuruyor diyerek İngilizce twitlerle gündem oluşturmaya çalışıp Avrupa’ya sığınmaya çalıştılar.
Ancak Türk Milleti bu kara propagandaya karşı twitter’de bu hainlere fırsat vermeyerek bu kara propagandanın başarısızlıkla sonuçlanmasını sağladı. Türk askeri havada bu hainlerle uğraşırken Türk Milleti ise sosyal medyada bu hainlere geçit vermedi.

Ancak şunu da belirtmem gerekir ki; Türk askeri ne günümüzde ne de tarihte hiçbir zaman sivil katliamı, soykırım veya mülteci kampı vurma gibi bir eyleme girişmemiştir. Ne Türk Silahlı Kuvvetleri ne de millet olarak kurduğumuz Türk devletlerinin hiçbirinde böyle bir kara leke yoktur. Ancak İngilizce yazılarla gündem oluşturup Avrupa’yı önümüze sürmek isteyen terör sevicilerinin geçmişlerine baktığınızda kundaktaki bebeğe dahi acımadığını görürsünüz. Ayrıca önümüze sürmek istedikleri Avrupalı devletlerin tarihlerine baktığınızda yaptıkları soykırımı görebilirsiniz. Bu soykırım konusu hakkında önceden yazdığım yazımı lütfen okuyunuz.



Türk askerinin hiçbir zaman sivilleri hedef almadığını ve sivil yerleşim yerlerinde operasyon yapma mecburiyetinde kaldıklarında ise nasıl hassas davrandıklarını Diyarbakır Sur Operasyonlarında gördük. Sivilleri kalkan yapan teröristlere karşı hassasiyetle ilerleyen Türk askeri kendi canını vermekten tereddüt etmeyerek sivilleri kurtardı ve burunları dahi kanamadan o teröristlerin ellerinden aldı. Oradan çıkamayan yaşlıları Mehmetçik sırtında taşıyarak çatışma bölgesinden çıkardı.
Yine binlerce Suriyeli mülteciyi bu devlet misafir etti. Tüm dünya bunları görmüşken Pençe Kartal Operasyonunda Türk askerine böyle iftiralar atılması anca düşmanın ne kadar aciz, korkak ve haysiyetsiz olduğunu gösterir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm personeline teşekkür ediyor ve her zaman yanlarında olacağımı özellikle vurgulamak istiyorum.

FRANSA’NIN LİBYA RAHATSIZLIĞI
Libya’da önceki yazılarımda da yazdığım gibi birçok devletin planları var. Ancak bu planların hepsini Türkiye bozmayı başardı ve bu durum özellikle Rusya ve Fransa’nın hoşuna gitmedi.
Fransa, Avrupa’nın enerji alanındaki bağımsızlığını Libya’daki enerji kaynaklarının kontrolünden geçtiği düşünüyor. Bu sebeple Nato’nun Libya’ya yönelik askeri müdahalesinde ilk sıralarda olan Fransa bu konumu güçlendirmek istiyor. Geçmişte Afrika’nın büyük bir bölümünü sömüren Fransa ilk başlarda Libya’da barış ve diyalogdan yana görünse de aslında amacı Libya’daki kaynaklardan istifade etmeye çalışmaktır. Bu sebeple Libya’nın güneyinde bulunan petrol yatakları bölgesindeki aşiretleri özellikle Tebu aşiretini silahlandırmaya başlamışlar ve onlara Tebuistan adında bir devletin sözünü vererek Fizan bölgesi ile ilgili stratejik hesaplar düşüncesinde olmuşlardır. [3]

Özellikle Libya Başbakan’ı Sarrac’ın Türkiye’ye gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi sonucunda dünya Türkiye’nin Libya’daki başarısını konuşmaya başladı.
Hatta İtalyan Gazetesi La Repubblica; “Ankara Hafter’i mağlup etti. Erdoğan artık Libya’nın patronu manşetini attı.”   Hatta devamında ise şunları yazdı. “Ankara Libya’daki savaşın kaderini değiştirdi ve Hafter’i mağlup etti. 14 aylık kuşatmanın sisleri arasından tek bir mutlak galip belirdi. O da Erdoğan. Erdoğan bir savunma birde enerji paylaşımı anlaşması imzaladı. Artık Erdoğan’ın kuralları hüküm sürüyor”[4]

Artık Fransa’da bunu biliyor. Aslında sadece Fransa değil Libya üzerinde oyunları olan devletler bunu biliyor. Onun içinde herkes rahatsızlık duyuyor. Bu yüzden Fransa Cumhurbaşkanı Macron sürekli Türkiye’yi suçlayıcı ifadeler kullanıyor.
Hemen şunu belirtmek istiyorum. Kanaatimce Libya konusunun cevabını Rusya ve Fransa bize Suriye’de verebilirler onun için dikkatli adımlar atmalıyız.




[1] Melik Yiğitel “Vatan Size Minnettar”, Akşam Gazetesi, 16 Haziran 2020,s.1
[2] Türkiye Gazetesi, “Tam İsabet Yumruğu”, 16 Haziran 2020, s.1
[3] Riad Domazeti, “Çok Denklemli Libya Sorunu ve Türkiye”, İNSAMER, 19.12.2019, s.2-3: Aktaran; Kubilay Muhammet Özdemir, “Türkiye’nin Suriye  ve Libya Üzerinden Dolaylı Olarak Dünya ile Mücadelesi”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2020/05/turkiyenin-suriye-ve-libya-uzerinden_6.html, 6 Mayıs 2020.
[4] “Hafter Yenildi Türkiye Kazandı”, Sabah Gazetesi, 06.06.2020: Aktaran; Kubilay Muhammet Özdemir, “Türkiye Libya Antlaşmasının Sonucu Yunanistan’ın Akdeniz ve Ayasofya Küstaslığı”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2020/06/turkiye-libya-antlasmasinin-sonucu.html, 6 Haziran 2020

Diğer Yayınlar