ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ABD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2023 Perşembe

İSRAİL BİR TERÖR DEVLETİDİR

 

Savaşın bile bir ahlakı, şerefi ve haysiyeti vardır. Mesela kadınlara, çocuklara, yaşlılara kısacası sivillere dokunulmaz. Sonra hastane, ibadethane ve okul gibi yerler vurulmaz. Ancak İsrail, Filistin’e olan saldırılarını tamamen savaş hukukuna aykırı olarak ve ahlaksızca sürdürüyor. İsrail sivil yerleşim yerleri başta olmak üzere hastaneleri, ibadethaneleri ve okul gibi yerleri de vuruyor. Dünyanın gözü önünde resmen katliam ve soykırım yapıyor. Her zamanki gibi Birleşmiş Milletler de yapılan bu soykırıma üç maymunu oynayarak susuyor. Üstüne bir de ABD, İsrail’in yaptığı insanlık suçuna destek veriyor.

İsrail yaptığı katliamlara bir yenisi daha ekledi. Geçenlerde bir hastaneyi vurdu. Orada masum yüzlerce Filistinli bebekleri ve çocukları şehit etti. Bu hangi insanlığa ve hangi savaş hukukuna sığar. Yüzlerce binlerce masumun kanı yıllardır İsrail’in ellerinde ve o çok medeni! Olan Amerika ve Avrupa buna sessiz kalıyor. ( Birkaç ülke hariç)

Akıllara hemen Mehmet Akif’in İstiklal Marşımızda yazdığı “Medeniyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar” dizesi geliyor. Gerçekten de öyle değil mi? Katliamcı olanlar barbar olanlar hep dünyaya sözde medeniyeti yayacağım diyenler değil miydi?

Fakat ne hikmetse sözde barbar olan terörist olan Müslümanlar ve onların devletleri oluyor. Bu ikiyüzlülük değil de nedir?

Tarihe baktığımızda Avrupa’nın yeni keşfettikleri kıtalardan tutun da 19. Yüzyıla kadar işgal ettikleri her yerde kan ve gözyaşı olmuştur. Portekizliler, İspanyalılar Amerika’yı keşfettiğinde İnka ve Aztek Medeniyetini ve Kızılderilileri soykırıma tabi tutmadılar mı? Fransa ve İngiltere’de Afrika’da siyahileri soykırıma tabi tutmadı mı? Yunanlılar başta olmak üzere itilaf devletleri Anadolu’yu işgal ettiklerinde Türkleri soykırıma tabi tutmadı mı? Ve yine Yunan ordusu hamile kadınların karınlarını canlı canlı deşerek çocuk erkek mi kız mı olacak diye iddialaşmadılar mı? Taciz ve tecavüz girişimlerinde bulunmadılar mı? Fazla uzak bir tarihe gitmeye gerek yok. ABD, Irak’ı işgal ettiğinde Amerikalı askerler binlerce Iraklıya işkence yaparak kadınlara tecavüz ederek onları soykırıma tabi tutmadı mı? Yine Çinliler, Doğu Türkistan’da Türklere halen hem etnik hem de kültürel soykırım yapmıyor mu? Yine Arakan’da, Arakanlı Müslümanlar, Budistler tarafından canlı canlı yakılarak, işkenceler edilerek soykırıma uğramıyor mu?

Ama nedense bunları bu sözde medeni geçinenler yapmıyor. Her şeyi Müslümanlar yapıyor öyle mi? Bizim dinimiz bizim milletimiz ve atalarımız kesinlikle ne soykırım yapmıştır. Ne de insanlara zorla dininden, dilinden ve kültüründen koparmıştır. Her zaman hoşgörü ile yaklaşmıştır.

Bu kadar soykırımcılık yapıp üstüne bir de üç maymunu oynayan sözde medeni geçinen devletlere Türk tarihine ve İslam’a laf ettirmem. Türklere ve İslam’a laf edenler önce kendi tarihlere ve yaptıkları zulümlere baksın.

Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesidir. Bu sebeple başta Türkler ve bütün İslam âlemi için önemlidir. Bu nedenle İsrail sivillere karşı yaptığı bu hukuksuz saldırılar karşısında Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalıdır. Ancak Avrupa üç maymunu oynamamalıdır. Ortada bir soykırım vardır. Soykırım uluslararası hukukta suçtur. Tarih ve günümüz devletleri bu suçu görmemezlikten gelemez. Görmemezlikten gelmeye devam edenleri ise tarih ve insanlık affetmez. En önemlisi ise bütün Müslüman devletlerin uyanması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti etrafında tek yürek olması ve tarihte de Türk devletine karşı atalarının yaptıkları hatayı yapmamaları lazımdır.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum ki İsrail bir gün bu yaptığı insanlık dışı katliamlarının hesabını tarih ve insanlık karşısında verecektir.


11 Mayıs 2020 Pazartesi

TÜRKİYE’NİN KÜRESEL GÜÇLERLE MÜCADELESİ




             Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Türkler tarih boyunca irili ufaklı birçok devlet kurup dünyaya yön vermiş büyük bir millettir. Türk milleti bu yön çerçevesinde çeşitli coğrafyalara göç ederek buralarda kalıcı olup milletleri her türlü etkilemeyi başarmıştır. Türklerin 4.yüzyılda Karadeniz’in Kuzeyinden Avrupa’ya başlattığı göç ile birlikte Batı şekillenmeye başladı. Büyük Türk Hükümdarı Atilla ile şekillenen Avrupa’da Roma İmparatorluğu’nun temelleri sarsılmaya başladı. Ayrıca Papanın Atilla’nın ayaklarına kapanmasını ve tarihler 1071’i gösterdiğinde ise Malazgirt zaferiyle Alparslan’ın Romen Diyojeni yenmesini, 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesini Küresel güçler asla unutmadı. 

Özellikle Anadolu topraklarının Türklerin elinde kalmasını bir türlü kendilerine yediremediler. Hiç şüphesiz ki tarihte büyük değişimlere yol açan diğer Türk devletleri ile de uğraştılar ancak Türkleri kırma noktası olarak Osmanlı İmparatorluğunun gerileme süreci ile başlattılar. 1699 Karlofça Antlaşması ile Osmanlı çok büyük kan kaybına uğradı. Bu Antlaşma ile Osmanlı’nın Orta Avrupa’daki egemenliği büyük ölçüde sona erdi. Osmanlı Devleti, Batı’da ilk kez bu kadar toprak kaybetti. Bunun yanında antlaşma ile ilk kez siyasi ve askeri açıdan kaybettik. Osmanlı, Avrupa’dan geri çekilmeye Avrupa ise saldırıya geçti. Osmanlı 1699’dan 1918 Mondros Antlaşmasına ve 1920 Sevr Antlaşmasının imzalanmasına kadar ki geçen süre zarfında açık pazar haline geldi ve resmen işgale uğradı. Özellikle dünyanın kesişme noktası olan Anadolu’dan Türkleri atmak için küresel güçler büyük oyunlar kurdular. Ancak tarihler 19 Mayıs 1919’u gösterdiğinde Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal’i hesap edemediler. Küresel güçlerin kurmuş olduğu ve üzerinde yıllarca çalıştığı tarihi “Şark Planı”nı Mustafa Kemal ve arkadaşları çökertmeyi başardılar. “13 Eylül 1683 Viyana’da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya’da durdurulmuştur.”[2] Şark planı ile başlayan 1699 Karlofça Antlaşmasının imzalanmasıyla hızlanan küresel güçler oyunu çökertilerek Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti tün dünyaya resmen tanıtıldı.

Zor geçen milli mücadele ve ardından yeni kurulan devletin sancılarına rağmen Türk Milleti ayakta kalmayı başardı. Yeni Türk devleti benzeri görülmemiş inkılaplar yaparak çağdaşlaşma yolunda büyük mesafeler katetti. Ancak küresel güçlerin Anadolu’dan tamamen sökülüp atılması gerekliydi. Böylelikle Mustafa Kemal Atatürk, ekonomi başta olmak üzere tüm alanlarda millileşme politikası izledi. Ayrıca Mason localarına kökü dışarıda zararlı faaliyetler diyerek 1935 yılında tüm mason localarının kapatılması emrini verdi.

Ancak küresel güçler rahat durmayacaktı. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra Anadolu toprakları üzerindeki kirli emellerini planlamaya başladılar. Özellikle Türkiye’nin dolaylı yollardan kan kaybetmesi için 1960 darbesi ve sonraki sokak çatışmaları ile 1980 darbesi yine ardından binlerce insanımızın ölmesine neden olan bölücü terör ile dini istismar eden örgütlerinin desteklenip Türkiye’nin başına musallat edilmesi küresel güçlerin Anadolu üzerine kurdukları oyunlardandır. Etnik kimlik üzerinden çıkarılan çatışmalar, mezhep kavgasının çıkarılmak istenmesi, ekonomik bunalımlar ve yine çeşitli terör olayları oynanan oyunların diğer ayağını oluşturmaktaydı. Türkiye dolaylı olarak kan kaybettirilmek isteniyor. Kendi içinde enerjisinin tüketilip bölge bölge parçalanması hedefleniyordu. Ancak 2200 yıllık Türk devlet geleneğine sahip Türk milletinin içerisinden çıkan vatansever evlatları bu oyunları bozmaya çalışıyor ve bu uğurda şehit oluyordu.
Ancak küresel güçler Türk devletinin içine sızıntı yerleştirmeye başladı. Vatansever, milliyetçi kişiler uydurulan gerekçelerle önü kesiliyor yada mahkeme karşısına çıkarılıp içeriye atılıyordu. Onlardan doğan boşluğa ise küresel güç destekli Fetöcüler yerleşiyordu. Uzun bir sürecin ardından bu davalardan beraat edenler yani milli devletin kanadını oluşturanlar ile Fetöcü yapılanma karşı karşıya geldi. Fetö ise milli kanadı güçlendirmemek için son darbeyi vurmak üzere 15 Temmuz 2016 günü harekete geçti. 

Fakat başarılı olamadı. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk milleti ve devletin içindeki vatansever asker, polis, istihbarat görevlileri kısaca tüm birimler vatanı korumak için direnişe geçtiler ve darbe sabaha karşı bastırıldı. Ancak çok canımız yandı.
251 vatan evladı şehit oldu. 2194 kişi gazimiz oldu. Küresel güçler Türkiye’ye 1980’den tam 36 yıl sonra çok büyük bir darbe vurarak parçalayacaktı. Ancak devlet ve millet buna müsaade etmedi. Tüm bunlardan sonra ardı ardına yapılan terör saldırıları sonucunda Türkiye’nin çeşitli yerlerinde birçok insanımız katledildi. Ancak yinede yılmadık. Mücadeleden geri durmadık.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı ve yargıdan bir sürü ihraçlar ve tutuklamalar olmasına rağmen Türkiye Küresel güçlere savaş açarak 40 gün sonra “24 Ağustos 2016 sabah dört sularında Cerablus’dan başlayarak başta DEAŞ olmak terörist unsurları temizlemek amacıyla “Fırat Kalkanı” adı verilen bir sınır ötesi operasyonunu başlattı. Yine bu operasyonun devamı niteliğinde DEAŞ, PKK, YPG, PYD gibi terörist unsurları temizlemek amacıyla 20 Ocak 2018 “Zeytin Dalı Harekatı” yaparak 18 Mart 2018’de Afrin şehir merkezi Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolüne geçti. Yine 9 Ekim 2019’da bu sefer “Barış Pınarı Harekatıyla” terörist unsurları kıran bir darbe vuruldu.”[3]

Artık Türk’ün rahat etmediği Yurtta ve Cihan’da Sulh olmayacaktı. Türk milleti Küresel güçlere karşı savunmadan saldırıya geçmişti. Tıpkı 97 yıl önceki milli mücadelenin bir benzerini farklı zamanlarda farklı mekânlarda ama aynı düşmana karşı yapıyordu.
Küresel güçler yeni bir dünya düzeni kurarken bütün yöntemleri uygulamakta bazı ülkeler askeri müdahale ile işgal edilmekte bazı ülkelerde ise iktidarlar renkli devrimlerle değiştirilmekte idi. Böylelikle bu coğrafyaları kendi çıkarları açısından yeniden dizayn etmek üzere Yeni Dünya Düzeni, Büyük Ortadoğu Projesi, Renkli Devrimler, Arap Baharı diye adlandırdığı projelerle dünyayı savaş alanına dönüştürdüler.[4]  

Çünkü ulus devletlerin gelişmelerin önünde bir engel olduğu yönündeki düşünceler güçlendikçe, küresel ideolojiye uygun yeni bir siyasal iktidar ilişkisine yönelik artışlar görüldü. Dünya Ticaret Örgütü, IMF, G-8 ülkeleri, Bankacılık Sektörü, Uluslararası Borsa Hareketleri vb. kuruluşlar düzenledikleri seminerler sonunda yayınladıkları raporlarında küreselleşmenin önündeki en büyük engelin ulus devlet olduğuna vurgu yapıyorlar. Dünya ekonomisine yön veren ülke ve kuruluşların ulus devleti gelişmeler önünde en büyük engel olarak görmeleri ulus devletin geleceğinin ne kadar ciddi tehlikede olduğunu gösteriyordu.[5]

Sonuç itibariyle; küresel güçlerin ulus devlet olan Türkiye’nin, bulunduğu coğrafi konumun önemi ve tarihi kindarlıkları sebebiyle günümüzde de uğraşmaya devam ediyorlar. Ancak bugün Türkiye Cumhuriyeti küresel güçlere savaş açarak, dünya beşten büyüktür diyerek mazlumların yanında olmaya devam ediyor ve bugün dünyanın bütün cephelerinde mücadele ediyor.



[1] Kubilay Muhammet Özdemir, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi, İstanbul 2020. (benimtarihim1923@gmail.com)
Kısaca Tanıtım; öğretmen ve tarihçi yazar, Academia.edu’da makaleleri olmak üzere kendi blooger sitesinde de yazıları vardır. https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/
[2]İsmail Habip Sevük; (d. 1892, Edremit - ö. 17 Ocak 1954, İstanbul), Türk yazar, edebiyat tarihçisi, gazeteci, siyasetçi. Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu'da çıkarılan çeşitli gazetelerde Milli Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme aldı. Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat tarihi kitabı olan “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” adlı eserin yazarıdır[1]. VII. TBMM’de Sinop milletvekili olarak yer almıştır (1943-1946).
 [3] Kubilay Muhammet Özdemir, Türkiye’nin Suriye ve Libya Üzerinden Dolaylı Olarak Dünya İle Mücadelesi, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2020/05/turkiyenin-suriye-ve-libya-uzerinden_6.html , Erişim Tarihi; 6 Mayıs 2020
[4] Ünal Acar, “Küresel Güç Mücadelesi ve Ulus-Devletin Geleceği”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, ISSN 1309-1387, c.11, Say: 27, Mart 2019
[5] Ünal Acar, “a.g.m.”, Mart 2019


1 Temmuz 2019 Pazartesi

TERÖRE KARŞI ÇIKIYOR –MUŞ-!!! GİBİ GÖRÜNENLER



21. yüzyılda artık cephe savaşları yapılmıyor. Bunun yerine Soğuk savaşlar, İstihbarat savaşları, psikolojik ve asimetrik savaşlar, bir başka ülkeye karşı terörü destekleme, iç karışıklıklar çıkartma, sabotaj eylemleri gibi çeşitli savaşlar yapılıyor.

Özellikle Türk Milletini cephe savaşlarında yenemeyeceğini anlayan Avrupa bunu en son Çanakkale’de, İnönü savaşlarında, Dumlupınar ve Aslıhanlar Muharebelerinde, Kütahya ve Eskişehir Savaşlarında, Sakarya ve Büyük Taarruz Savaşlarında gayet iyi anladılar. Bu sebeple Türk Milleti ve Devletini terör örgütleri ve içimizden devşirdikleriyle vurmaya, zayıflatma ve yıkmaya çalışıyorlar. Bu zamana kadar Avrupalı devletler ve okyanus ötesi teröre el altından destek verirdi. Fakat 15 Temmuz darbe ihanetinin bastırılması ve ABD’de başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanmasından sonra Avrupalı Devletler ve Okyanus ötesi teröre açıktan destek vermeye başladılar. Bunun en büyük kanıtı 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olan Fetö’nün Türkiye’ye iade edilmemesi ve sınırlarımızdaki terör örgütlerine binlerce tır dolusu ağır silahlar, zırhlı araçlar ve Hummerlar, gıda ve (ilaç yardımları buna ayrı bir parantez açmak istiyorum. Askerimiz en son yaptığı operasyonda Kızılhaç örgütünün gönderdiği ilaçları ele geçirdi.) gibi yardımlar yapıldı. Bunun yanında ABD’li subaylar teröristleri eğitti onların armalarını utanmadan üniformalarına taktılar ve askerimize beraber kurşun sıktılar.

Şimdi bana söyler misiniz ABD’nin ve Avrupa’nın bu yaptığına iki yüzlülük denmez de ne denir? Hem biz müttefikiz diyeceksiniz hem de bizim güvenliğimizi tehdit eden terör unsurlarına yardım edeceksiniz. Biz de Türk milleti ve devleti olarak ses çıkarmayacağız öyle mi? Eğer öyle zannettilerse çok yanlış düşünmüşler.

Amerika’nın YPG’ye vermiş olduğu o silahlarla 3 şubat 2018’de Afrin’in Kuzeydoğusu Şeyh Horoz bölgesinde teröristler tankımızı o silahlarla vurdu ve 6 Kahraman Askerimiz şehit oldu. Bitti mi?
Bitmedi; o da yetmedi. Yine Amerika’nın verdiği silahlarla teröristler çatışmada bir askerimizi şehit etti. Ayrıca Kilis’e yapılan saldırıda da bir askerimiz şehit oldu. Tabi bunun öncesi de var topraklarımıza atılan roketlerle şehit olan sivil vatandaşlarımızda var 17 yaşındaki kız kardeşimiz gibi…

Peki Avrupa’nın iki yüzlülüğü bununla mı sınırlı?
Hayır… bir başka Avrupa ülkesi Almanya; parlamentosunda vekilleri boynuna PKK paçavraları asıp mecliste onların gösteri yapmasına izin verip Türkiye’yi protesto ediyorlar. Güya bu Almanya’da bizim müttefikimiz.

Ne Amerika ne Almanya ne de bir başka Avrupa devleti, ülkemizi korumak için yapacaklarımıza engel olamayacaktır. Biz de millet olarak hiçbir zaman birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozmayıp düşmana fırsat vermeyeceğiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin asil ve kahraman askerlerimize görevlerinde başarılar diliyor ve her zaman Türk Milleti olarak onların yanlarında olacağımızı belirtmek istiyorum. Onların canı ve bir damla kanı dahi Amerika’dan, Almanya’dan Avrupa’dan ve destekledikleri teröristlerden çok daha kıymetlidir. Çünkü onlar Muhammed’in, Mehmet’in ordusu, ocağı Peygamber ocağı, Canını vermesi şehitlik, makamı peygamber komşusu, İslam’ın da son ordusu olan yiğitlerdir.

TÜRK MİLLETİ ORDUSUNUN YANINDADIR…





Diğer Yayınlar