14 Ocak 2024 Pazar
HERGÜN GAZETESİNE GÖRE 1977 - 1980 YILLARINDA SAĞ - SOL ÇATIŞMASI
27 Aralık 2023 Çarşamba
KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZ İÇİN
Güzel
ülkemin asil evlatları vatanımızı korumak ve hainlerin kirli ayakları bu
namuslu topraklara basmasın diye canlarını ortaya koyarak mücadele etmiş ve 12
Mehmetçiğimiz şehitliğe yükselmiştir.
22
Aralık’ta Piyade Teğmen Ramazan Günay, Piyade Uzman Çavuş Mehmet Serinkan,
Piyade Uzman Onbaşı İsmail Yazıcı, Piyade Sözleşmeli Er Çağatay Erenoğlu,
Piyade Sözleşmeli Er Yasin Karaca, Piyade Sözleşmeli Er Emre Taşkın şehitlik
mertebesine yükseldi. 23 Aralık’ta ise Piyade Uzman Çavuş Abdülkadir İyem,
Piyade Uzman Çavuş Ahmet Arslan, Piyade Sözleşmeli Er Cebrail Dündar, Piyade
Sözleşmeli Er Semih Yılmaz, Piyade Sözleşmeli Er Kemal Aslan, Piyade Sözleşmeli
Er Enes Budak şehitlik mertebesine yükseldi.
Onlar
başka anne – babaların yüreğine evlat acısı düşmesin, başka çocuklar babasız
kalmasın ve vatandaşlarımız memleketlerinde huzurlu ve güvenli dolaşsınlar diye
şehit oldular. Evlatlarımız okullarına rahat rahat gitsin, camilerde ezanlar
susturulmasın, göklerden al bayrak indirilmesin diye şehit oldular.
Anadolu’nun
hem fakir hem de fedakâr yiğitleri bu uğurda şehit olurken mecliste PKK Terör
Örgütü ve adına harfler ekleyerek sürekli değiştirdikleri terör örgütlerini
savunan milletvekilleri var. Bu milletvekillerinden bazıları Türk milletinin
verdiği şehitler karşısında bağrı yanarken utanmandan ve ahlaksızca devleti ve
milleti tehdit etmekten de geri durmamış ve bir milletvekili aynen şu sözleri
ifade etmiştir:
“Kürt sorunu ve Öcalan’a yönelik
tecrit devam ettikçe Tekirdağlı da Trabzonlu da huzur bulmayacak” dedi.
Şimdi
sizlere soruyorum. Dünyanın hangi ülkesinin meclisinde bir milletvekili o
ülkenin topraklarının başına musallat olmuş bir terör örgütünün siyasi sözcülüğünü
yapacak, üstüne bir de devlet içinde devlet kurmaya kalkıp vatanın bölünmez
bütünlüğüne kast edecek, üstüne bir de vatanın bütünlüğüne kast ettiği devletin
siyasi, sosyal, ekonomik haklarından yararlanacak ve maaşını alacak?
Bunu
herhangi bir Avrupa ülkesinde görebilmek mümkün müdür? Böyle bir milletvekili
Avrupa’da olsa idi ve bir terör örgütünü savunup o ülkenin toprak bütünlüğüne
kast etse acaba Avrupalı devletler ne yapardı? Hemen milletvekilliğini düşürür
vatana ihanetten yargılar mıydı? Yargılamaz mıydı? Fikrimce yargılar ve
milletvekilliği de düşürülürdü.
Peki
biz neden bunları yapmıyoruz? Mecliste terör örgütünün siyasi uzantısı rolünü
üstlenen bu milletvekilleri neden halen mecliste görev yapıyor?
Bu
tür milletvekilleri için gerekli anayasal düzenlemeler yapılmalıdır. Gerekirse
bu anayasa düzenlemesi halk oyuna sunulmalıdır. İnanıyorum ki devletine ve
askerinin canına kast edenlerin mecliste sözcülüğünün yapılmasını istemeyen
Türk Milleti sandıkta devletine gereken desteği verecektir.
Ayrıca
tarih boyunca birçok düşmanla karşılaşmış Türk devleti ve milleti kendisine
hainlik edenlerle mücadele etmesini çok iyi bilmiştir. Bununda üstesinden er ya
da geç gelecektir. Bu devleti ve milleti tehdit etmek o kadar da kolay
değildir. Kimsenin de haddi değildir. Bu devlet o kadar kolay kurulmadı. Yolda
da bulunmadı. Birilerinin devlet içinde sözde devlet kurma hayallerine de
kurban gidecek değildir.
Türk
milleti olarak her daim devletimizin ve başta askerlerimiz olmak üzere tüm
güvenlik güçlerimizin yanındayız. Dualarımız hep onlarladır. Allah hepsini
korusun.
Şehitlerimize
Allah’tan rahmet yakınlarına da baş sağlığı diliyorum. Yaralı askerlerimize
Rabbim acil şifalar versin.
Son
olarak şunu ifade ediyorum. “Allah’ın
izniyle Vatanımız kıyamete kadar asla bölünmeyecektir.”
16 Kasım 2023 Perşembe
ISRAEL IS A STATE OF TERROR
Even war has morality, honor and dignity. For example, women,
children, the elderly, in short, civilians are not touched. Then places
such as hospitals, places of worship and schools are not hit. However,
Israel continues its attacks on Palestine completely contrary to the laws of
war and immorally. Israel is hitting civilian settlements, as well as hospitals,
places of worship and schools. He is literally committing massacre and
genocide in the the eyes of the
world. As usual, the United Nations remains silent about this genocide by
playing the three monkeys. On top of that, the USA supports Israel's crime
against humanity.
Israel added a new one to its massacres. It has recently hit a hospital. He martyred
hundreds of innocent Palestinian babies and children there. Has humanity and law of war fits into
this? The blood thousands of innocent people has been on Israel's hands
for years and it is very civilized! America and Europe have remained silent about this. (Except a few
countries)
The line "Civilization is a monster with only one tooth left"
written by Mehmet Akif in our National Anthem immediately comes to mind. It
really is, isn't it? Weren't those who were massacrers and barbarians
always those who said they would spread so-called civilization to the world?
But for some reason, it is the Muslims and their states who are the
so-called barbarians and terrorists. If this is not hypocrisy, what is?
When we look at history, there was blood and tears everywhere Europe
occupied, from the newly discovered continents to the 19th century. Didn't
the Portuguese and Spanish subject the Inca and Aztec Civilizations and Native
Americans to genocide when they discovered America? Didn't France and
England subject black people to genocide in Africa? Didn't the Allied
Powers, especially the Greeks, subject the Turks to genocide when they invaded
Anatolia? And didn't the Greek army disembowel pregnant women alive and
bet on whether the child would be a boy or a girl? Didn't they attempt
harassment and rape? There is no need to go back too far. When the
USA invaded Iraq, didn't American soldiers torture thousands of Iraqis, rape their
women and subject them to genocide? Again, aren't the Chinese still
committing both ethnic and cultural genocide against the Turks in East
Turkestan? Again, in Arakan, aren't Arakanese Muslims being subjected to
genocide by Buddhists by burning them alive and torturing them?
But for some reason, these so-called civilized people don't do these
things. Muslims do everything, right? Our religion, our nation and
our ancestors certainly committed genocide. Nor did it force people to
break away from their religion, language and culture. He always approached
with tolerance.
I do not allow so-called civilized states that commit so much genocide
and act like three monkeys to talk about Turkish history and Islam. Those
who speak ill of Turks and Islam should look at their own history firstly and the oppression they committed.
Masjid al-Aqsa is the first qibla of Muslims. For this reason, it is
important for the Turks and the entire Islamic world. For this reason,
Israel should be trialed in the International Criminal Court for these unlawful
attacks against civilians. But Europe should not play the three
monkeys. There is a genocide going on. Genocide is a crime under
international law. History and today's states cannot ignore this crime. History and humanity will not forgive those who
continue to ignore. Most
importantly, all Muslim states must wake up and unite around the Republic of
Turkey and not make the same mistakes their ancestors made against the Turkish
state in history.
Finally, I would like to say that one day Israel will answer to history
and humanity for its inhumane massacres.
26 Ekim 2023 Perşembe
İSRAİL BİR TERÖR DEVLETİDİR
Savaşın
bile bir ahlakı, şerefi ve haysiyeti vardır. Mesela kadınlara, çocuklara,
yaşlılara kısacası sivillere dokunulmaz. Sonra hastane, ibadethane ve okul gibi
yerler vurulmaz. Ancak İsrail, Filistin’e olan saldırılarını tamamen savaş
hukukuna aykırı olarak ve ahlaksızca sürdürüyor. İsrail sivil yerleşim yerleri
başta olmak üzere hastaneleri, ibadethaneleri ve okul gibi yerleri de vuruyor.
Dünyanın gözü önünde resmen katliam ve soykırım yapıyor. Her zamanki gibi
Birleşmiş Milletler de yapılan bu soykırıma üç maymunu oynayarak susuyor.
Üstüne bir de ABD, İsrail’in yaptığı insanlık suçuna destek veriyor.
İsrail
yaptığı katliamlara bir yenisi daha ekledi. Geçenlerde bir hastaneyi vurdu.
Orada masum yüzlerce Filistinli bebekleri ve çocukları şehit etti. Bu hangi
insanlığa ve hangi savaş hukukuna sığar. Yüzlerce binlerce masumun kanı
yıllardır İsrail’in ellerinde ve o çok medeni! Olan Amerika ve Avrupa buna
sessiz kalıyor. ( Birkaç ülke hariç)
Akıllara
hemen Mehmet Akif’in İstiklal Marşımızda yazdığı “Medeniyet Dediğin Tek Dişi
Kalmış Canavar” dizesi geliyor. Gerçekten de öyle değil mi? Katliamcı olanlar
barbar olanlar hep dünyaya sözde medeniyeti yayacağım diyenler değil miydi?
Fakat
ne hikmetse sözde barbar olan terörist olan Müslümanlar ve onların devletleri
oluyor. Bu ikiyüzlülük değil de nedir?
Tarihe
baktığımızda Avrupa’nın yeni keşfettikleri kıtalardan tutun da 19. Yüzyıla
kadar işgal ettikleri her yerde kan ve gözyaşı olmuştur. Portekizliler,
İspanyalılar Amerika’yı keşfettiğinde İnka ve Aztek Medeniyetini ve
Kızılderilileri soykırıma tabi tutmadılar mı? Fransa ve İngiltere’de Afrika’da
siyahileri soykırıma tabi tutmadı mı? Yunanlılar başta olmak üzere itilaf
devletleri Anadolu’yu işgal ettiklerinde Türkleri soykırıma tabi tutmadı mı? Ve
yine Yunan ordusu hamile kadınların karınlarını canlı canlı deşerek çocuk erkek
mi kız mı olacak diye iddialaşmadılar mı? Taciz ve tecavüz girişimlerinde
bulunmadılar mı? Fazla uzak bir tarihe gitmeye gerek yok. ABD, Irak’ı işgal
ettiğinde Amerikalı askerler binlerce Iraklıya işkence yaparak kadınlara
tecavüz ederek onları soykırıma tabi tutmadı mı? Yine Çinliler, Doğu
Türkistan’da Türklere halen hem etnik hem de kültürel soykırım yapmıyor mu?
Yine Arakan’da, Arakanlı Müslümanlar, Budistler tarafından canlı canlı
yakılarak, işkenceler edilerek soykırıma uğramıyor mu?
Ama
nedense bunları bu sözde medeni geçinenler yapmıyor. Her şeyi Müslümanlar
yapıyor öyle mi? Bizim dinimiz bizim milletimiz ve atalarımız kesinlikle ne
soykırım yapmıştır. Ne de insanlara zorla dininden, dilinden ve kültüründen
koparmıştır. Her zaman hoşgörü ile yaklaşmıştır.
Bu
kadar soykırımcılık yapıp üstüne bir de üç maymunu oynayan sözde medeni geçinen
devletlere Türk tarihine ve İslam’a laf ettirmem. Türklere ve İslam’a laf
edenler önce kendi tarihlere ve yaptıkları zulümlere baksın.
Mescid-i
Aksa, Müslümanların ilk kıblesidir. Bu sebeple başta Türkler ve bütün İslam
âlemi için önemlidir. Bu nedenle İsrail sivillere karşı yaptığı bu hukuksuz
saldırılar karşısında Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalıdır. Ancak
Avrupa üç maymunu oynamamalıdır. Ortada bir soykırım vardır. Soykırım
uluslararası hukukta suçtur. Tarih ve günümüz devletleri bu suçu görmemezlikten
gelemez. Görmemezlikten gelmeye devam edenleri ise tarih ve insanlık affetmez.
En önemlisi ise bütün Müslüman devletlerin uyanması ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti etrafında tek yürek olması ve tarihte de Türk devletine karşı
atalarının yaptıkları hatayı yapmamaları lazımdır.
Son
olarak şunu ifade etmek istiyorum ki İsrail bir gün bu yaptığı insanlık dışı
katliamlarının hesabını tarih ve insanlık karşısında verecektir.
20 Ekim 2023 Cuma
GÜNÜMÜZDE ÖĞRETMEN SORUNU
Günümüzde
milli eğitim camiasının en önemli sorunlarından biriside öğretmenlerin nasıl
yetiştirilmesi gerektiği ve öğretmen atamalarıdır. Çünkü bu sorunlar gün
geçtikçe daha da derinleşerek sorunlara yol açmakta ve bu sorunlar başta
devletimize ve yetişen evlatlarımıza sirayet etmektedir. Çünkü bir devleti
ayakta tutan en önemli unsurlardan birisi de milli eğitimidir. Hemen şunu
hatırlatmamda fayda var. Cihana hükmeden 638 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun
gerilemesini incelediğinizde bu gerileme sebeplerinden birisinin de eğitimin
yavaş yavaş çökmeye başlaması olduğunu göreceksiniz. Bu kısa hatırlatmayı
yaptıktan sonra eğitim sistemimizi şöyle özetleyebilirim.
Gerek
ilkokul, ortaokul gerekse lisede disiplin kurallarının aşırı derecede
esnetilmesi, sınıfta kalmanın olmaması, ders geçmenin kolaylaştırılması,
devamsızlığın önemsenmemesi ve öğretmenlerin kanunlarla korunmaması eğitim
sistemini her geçen gün kötüye götürmektedir. Yine üniversitelerde baraj
puanının kaldırılması ve bununla birlikte her ilimize üniversite açılması ve bu
üniversitelerden her yıl binlerce mezun verilmesi ve KPSS sınav sisteminin
öğretmeni seçmede yanlış bir yöntem uygulaması ve kendi alanında
uzmanlaşmasında yetersizliğe sebep olması öğrenci ve öğretmen kalitesinin de
düşmesine sebebiyet vermektedir.
Milli
eğitim yeni bakanı en azından liseler için sınıf tekrarının geleceğini ve
devamsızlığın işleme konulacağını ifade etti. Fakat bunlar öğrenci ve öğretmen
sorununda yeterli adımlar değildir. Öncelikle zorunlu eğitimin 12 yıldan tekrar
8 yıla indirilmesi gereklidir. Yine her kademede sınıfta kalma tekrar geri
getirilmelidir. Birinci sınıfta okuma yazma öğrenemeyen ikinci sınıfa
geçirilmemelidir. ŞÖK kaldırılmalıdır. Yine liselerde iki yıl üst üste kalanlara
tasdikname verilme uygulaması geri getirilmelidir. Üniversite sınavlarında
baraj puanı uygulaması geri getirilmelidir. Özellikle her ilde açılan
üniversitelerin bazılarının kapatılarak bölge üniversitesi haline getirilmesi
ve eğitimin niteliğinin arttırılması ve özel üniversitelerin sayısının
sınırlandırılması ve ikinci öğretimlerin ya kapatılması ya da sayısının
sınırlandırılması elzemdir. Yine açık öğretimin sınırlandırılması gereklidir.
Açık öğretime geçişler veya kayıt olmalar zorlaştırılmalıdır. Bunlar eğitim
sisteminde mutlak hayata geçirilmesi gereken önemli meselelerdir.
Bunlar
hayata geçirilmez ise öğretmenlik mülakatını değil 45 dakika 45 günde yapılsa
yine eğitim sistemi düzelmez yine öğretmen sorunu çözülmez.
Öğretmen
seçiminde KPSS sınav uygulamasının tekrar gözden geçirilmesi gereklidir. Çünkü
bir öğretmen adayı önce KPSS Genel Yetenek – Genel Kültür sınavına giriyor.
Orada Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Vatandaşlık, Güncel Sorular, Sözel ve
Sayısal Mantık, Geometri sorularından sınava giriyor. Yine aynı gün öğleden
sonra Eğitim Bilimleri adı altında 8 dersten daha sınava giriyor ve iki hafta
sonra branş öğretmenleri kendi branşındaki sınava giriyor. Bu öğretmen adayı toplamda
17 civarında dersten sınava tabi tutuluyor. Peki bu öğretmen adayı üniversitede
4 yıl tarih veya matematik bölümü okumuş olsun. 4 yıl sonra mezun olan bu tarih
öğretmeni en son matematik dersini 4 sene önce lisede görmüş oldu veya bir
matematik bölümü mezunu öğretmen adayı en son tarih dersini 4 sene önce lisede
görmüş oldu.
Ve
üniversiteden mezun edilen öğretmen adayı 4 sene önce gördüğü derslerden KPSS
sınavına çekiliyor ve deniliyor ki o da yetmez bir de üniversitede gördüğün
derslerden sınava gir deniliyor ve böylece öğretmen adaylarını birçok ders ve
mülakat ile birlikte 4 aşamalı bir sınav sistemine tabi tutulmuş oluyor.
Ve
böylece bir öğretmen adayı yıllarca atanmak için uğraş veriyor. Sonra bu sistem
diyor ki neden öğretmen kendi alanında uzmanlaşamadı? Neden ders anlatma
becerisi kazanamadı? Neden şöyle oldu? Neden böyle oldu?
Sorunun
cevabı çok basit… Sistemden dolayı…
Bu
nedenle mülakatın şekli ve süresiyle ilgili değişiklik yapılacağına KPSS sınav
sistemi ile ilgili değişiklik yapılsa aslında daha iyi olacaktır. Peki bu
değişiklik ne olmalıdır?
Öncelikle
devletin diğer memurluklarına atanmak isteyenler için KPSS Genel Kültür - Genel Yetenek sınavı aynen devam etmelidir.
Ancak Öğretmen seçmek için ise KPSS Genel Kültür Genel Yetenek ve Eğitim
Bilimleri sınavı şart koşulmamalıdır. Öğretmenler için bu sınavlar yapılmamalıdır.
Eğer öğretmenleri sadece kendi alanında sınava hazırlarsak her öğretmen kendi
alanında daha iyi bilgi sahibi olacaktır. Tarihçiyi sadece tarih alanından,
matematikçiyi sadece matematik alanından sınava sokarsak daha nitelikli
öğretmen yetiştirmiş olacağız. Bu nedenle öğretmenler için sadece tek bir KPSS
Alan sınavı yeterli olacaktır. Geri kalan alan dışı eğitim ile ilgili bilgiler
öğretmene verilmek isteniyorsa bu bakanlıkça yürütülen hizmet içi eğitimlerle
verilebilir.
Ayrıca
yukarıda saydığım diğer hususlarda milli eğitimde uygulanmaya başlanırsa hem
her yıl biriken mezun sorunu halledilmiş olacaktır. Hem öğretmen atamaları daha
da kolaylaşacaktır. Hem de kendisini geliştirmiş öğretmenler ülkemiz için daha nitelikli
öğrenciler yetiştirmiş olacaktır. Vatanını
düşünen entelektüel birikime sahip bir aydın olarak bu önerilerimi başta
Cumhurbaşkanlığımız olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığımız dikkate
almalıdır.
12 Ekim 2023 Perşembe
DEVLETİMİN YANINDAYIM
Tarihçi – Yazar Kubilay Muhammet
Özdemir olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı başta
olmak üzere devletimin tüm kamu kurumlarının yanındayım. Devletimin ve
devletimin kurumlarının gerçekleştirdiği operasyonların haklılığını ülkemize ve
tüm dünyaya fikirlerim ve kalemim ile anlatmaktan vazgeçmeyeceğim. Devletimin
terörle mücadelesini satılmış kalemşörlerin ve sosyal medya teröristlerinin
kirletmesine ve iftira kampanyasına dönüştürmesine fırsat vermemek bir Tarihçi
– Yazar olarak boynumun borcudur.
1
Ekim 2023 tarihinde İçişleri Bakanlığımız Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısı
önüne gelen 2 terörist bombalı saldırıda bulunmuş ve kahraman polislerimiz bu
saldırı girişimine anında karşılık vererek teröristleri engellemiş ve etkisiz
hale getirmişti. Olayda iki polisimiz yaralandı. Saldırı girişimi
araştırıldığında ise bir başka acı olay ile karşılaşıldı. Kayseri’de Veteriner
olarak çalışan Mikail Bozlağan isimli vatandaşımız bu teröristler tarafından
alçakça şehit edilmiş ve aracı gasp edilmişti. Teröristler eylemi
gerçekleştirdikleri yere bu araç ile gelmişlerdi.
Yapılan
araştırmalar sonucunda bu teröristlerin bölücü terör örgütü mensubu PKK /KCK üyesi
oldukları tespit edildi.
Yaşanan
tüm bu gelişmeler üzerine Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan bu terör saldırısına
Türk devletinin cevabının net olacağını ifade ederek; “3. Tarafların PKK’lı YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını
tavsiye ediyorum. Silahlı Kuvvetlerinin terör saldırısına cevabı net olacak ve
bunu gerçekleştirdiklerine pişman olacaklar” dedi.
Sonrasında
ülkemiz uluslararası hukuka göre Birleşmiş Milletler 51. Maddesi gereği meşru
müdafaa hakkını kullanarak önce Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından
sonrasından ise Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Irak’ın Kuzeyi ve Suriye’ye
art arda hava harekâtı ile operasyonlar gerçekleştirildi ve birçok hedef ve
terörist imha edildi.
Ayrıca
terör örgütüne karşı bu operasyonlar sürerken bir SİHA’mız ABD tarafından
düşürüldü. Bu olayın ardından terör örgütü,
TSK’nın Tel Rıfat’taki askeri üssüne saldırıda bulundu ve 5 polisimiz
ile 3 askerimiz yaralandı. Ancak yaralı polislerimizden birisi şehit oldu. Bu
saldırıya misilleme yapan TSK, 26 teröristi etkisiz hale getirdi.
Hiç
şüphesiz ki yıllardır terörden en çok canı yanan bizim ülkemiz ve milletimiz
olmuştur. Yıllardır bitmeyen bir terörün içerisinde Türkiye hapsedilmek
istendi. Hem yurt içinde hem de yurt dışında ülkemize müttefik görünümlü
kişiler tarafından bu terör örgütleri beslendi, yardım yapıldı. Hatta bizzat o
ülkelerin askeri tarafından o teröristler eğitildi. Bununla da yetinmediler
teröristlere kucak açarak kendi ülkelerinde barınma imkânı sağladılar. Ayrıca
örgüt mensuplarına silah, gıda ve para yardımı yaptılar.
Ancak
Türkiye kendisini hapsetmek ve sınırlamak isteyen küresel güçlere karşı
kabuğunu kırdı ve başta devletimizin içerisine sızmış devşirmeleri temizleyerek
terör örgütlerine ülkemizin dört bir tarafını dar etti. O da yetmedi,
sınırlarımızın dışında bize tehdit sallayan tüm terörist unsurlarla mücadele
ederek yanı başımızda ABD destekli 3000 tır silah yardımı yapılan ve
kurdurulmak istenen bir terör ordusunu imha etti. DEAŞ ile göğüs göğüse
çarpışan ve yok eden tek ordu Türk Silahlı Kuvvetleri oldu. PKK/YPG/KCK ve
çeşitli isimlerle anılan terör örgütleri ile mücadele eden yine Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı oldu.
Bizde
bu topraklarda yaşan genç aydınlar olarak devletimizin ve devletin unsurları
olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı başta olmak üzere tüm
kamu kurumlarımızın açıkça fikirlerim ve kalemim ile yanlarındayım. Çünkü
fikirler harbinde kalemler silahtır. Benim askerim, polisim, istihbaratçım
cephede mücadele ederken onları ve yaptıkları operasyonları karalamak isteyen
kalemşörlere ve sosyal medya teröristlerine karşı üzerimize düşen neyse onu
yaparak devletimizin yanında olma sorumluluğumuz vardır. Nasıl ki cephe
hattında ülkemizi silahıyla koruyacak askerlere, polislere ve istihbaratçılara
ihtiyaç varsa fikir sahasında da bu operasyonların haklılığını ve mücadelemizi
ülkemize ve dünyaya anlatacak yazarlara ihtiyaç vardır.
5 Ekim 2023 Perşembe
ARVASİ’YE GÖRE SÖMÜRGE EĞİTİMİ
Eğitim
ile ilgili araştırmalar yaparken Seyyid Ahmet Arvasi’nin Milli Eğitim ve Kültür
dergisinin birinci sayısındaki “Milliyetçi Düzende Türk Milli Eğitimi” başlıklı
yazısını buldum. Bu yazıda aslında emperyalistlerin işgal etmek istedikleri
ülkeleri eğitim yoluyla nasıl işgale hazırladıkları çok güzel bir şekilde ifade
edilmiştir. Bu yazının belli kısımlarını aynen alarak hem milli eğitim
camiasıyla hem de milletimiz ile paylaşmak istedim.
Arvasi
sömürge eğitimini aynen şöyle tanımlamış: “Siyasi
açıdan bakıldığında en azından iki tip eğitim vardır. Birincisi; milleti hür,
şahsiyetli, şerefli ve müstakil kılan milli eğitim: ikincisi ise; yabancı emel
ve niyetlere göre planlanmış, milleti esir, zelil, şerefsiz kılan sömürge
eğitimi.”
Arvasi
sömürge eğitiminin tanımını yaptıktan sonra 1910 yılında Fransalı Jules Hamard
adlı eğitimcinin! “Bir sömürgeyi ebediyen sömürge halinde tutmak için takibi
gereken siyaset ve usuller” hakkında yazdığı, “Domonation et Colonisation” da
geçen ifadeleri şu şekilde sıralamıştır:
“Jules Hamard’a göre;
1 – Sömürge eğitiminde çalışacak
öğretmenler, liyakatli, ehliyetli ve iyi yetişmiş elemanlar olmamalıdır.
2 – Asla birinci sınıf ilim ve teknik
adamlar yetiştirilmemeli, insanlar büyük hedefler ve projeler için
hazırlanmamalıdır.
3 – Milli ve geleneksel eğitim
kurumlarının gelişmeleri ve ıslahı önlenmeli, onların kapanmasına da,
gelişmesine de engel olunmalıdır.
4 – Bilhassa edebiyat ve hukuk
sahasında bilgin öğretmen yetiştirilmemelidir.
5 – Sömürge çocukları ne kadar zeki
olurlarsa olsunlar, sömürgecilerle işbirliği yapan yönetici sınıfların
çocukları hariç, hiç biri Avrupa’ya, yüksek tahsil için gönderilmemelidir.”
Bu
maddelere baktığınızda sömürgecilerin en çok korktuğu insan tipi iyi yetişmiş
ve sömürge oyunlarını görebilen milliyetçi aydınlardır. Bu nedenle sömürgeciler
bu tip insanların yetişmesini önlemek istemektedirler. Fransız sömürge eğitimi,
sömürülecek ülkenin insanlarını cahil bırakmak, geliştirmemek ve idareci
çocuklarını dejenere etmek fikri üzerine oturmaktadır. Ancak İngilizlerin bu
konudaki taktik ve yöntemleri Fransızlardan çok farklıdır. Onlar sömürmek
istedikleri ülkenin çocuklarını kendi eğitim modeline göre yetiştirip o ülkenin
yerli çocuklarına İngiliz kültürünü empoze etmek ve yine İngiliz dilini
sevdirmeye bilhassa inançlarından kopararak Hıristiyanlaştırmaya
çalışmaktadırlar.
İngiliz
eğitiminin esaslarını Arvasi şu şekilde sıralamıştır:
“ 1 – İngiliz kültürünü yüksek
tabakadan başlayarak yukarıdan aşağıya indirmek,
2 – İlköğretimi yerli dillerle, orta
ve yükseköğretimi İngilizce yaptırmak,
3 – İmtihanları kolay ve sudan
tutmak, kalite buhranını tahrik etmek,
4 – Yükseköğretime ve bilhassa
Avrupa’da ihtisasa, idareci ve yüksek sınıfın çocuklarını göndermek, kadın
eğitimine hiç önem vermemek,
5 – Ülkedeki din ve mezhep
çatışmalarını mazeret göstererek din ve ahlâk derslerini okullarda koydurmamak.
6 – Üniversitelerde İngilizlere
hizmet edecek memur tedarik etmek esastır.”
İşte
bu maddelere baktığımızda günümüzde bırakın eğitim sistemi yoluyla
uygulanmasını milletimizin her bir ferdine özellikle çocuklar ile gençlere
diziler, şarkılar ve sosyal medya gibi araçlarla empoze edilmeye çalışılıyor.
Milletimizin fertleri sömürgecilerin sistemli saldırılarına artık cephelerde
değil televizyonlar aracılığıyla bizzat evlerinde uğruyor. Bununla birlikte çocuklarımız
ve gençlerimiz bu saldırılara ellerindeki telefondan doğru da uğruyor. Bu şekilde yetişen çocuklar
anarşinin, bölücülüğün, ahlaksızlığın, vatan ve millet tahripçiliğinin, din ve
iman düşmanlığının öncülüğünü ve tahrikçiliğini vazife edinmezler mi?
Bu
yüzden eğitimde kendi özümüze dönmeli ve milliyetçi eğitim ile çocuklarımızı,
gençlerimizi eğitmeliyiz. Çünkü milliyetçi eğitim Arvasi’nin makalesinde neşrettiği
gibi; “Kendi ülkesinde yabancı okullar
ve yabancılaştırıcı okullar barındırmayan eğitimdir. Kendi milletine ve
insanını yabancılaştırmadan çağdaş, sosyal, kültürel, ekonomik, teknolojik
savaşa hazırlayan eğitimdir.”
28 Eylül 2023 Perşembe
HÜZÜNLENME ÜMİTSİZLİĞE DÜŞME
Gerçekten gençler olarak çok işimiz var. Çünkü
gençler olarak öyle bir dönemde yaşıyoruz ki bir yandan rızık peşinde bir yandan
ideallerimizi gerçekleştirmenin diğer yandan da vatanımızın ve milletimizin
dertlerinin çözümü için mücadele etmekteyiz. Fakat şunun bilincindeyiz.
Allah her kulunu dünyada başıboş dolaşsın diye yaratmamıştır. Bu nedenle O’nun
Resulü Hz. Muhammed Efendimiz "İki günü eşit olan zarardadır" diye
buyurmuştur.
Eğer iman ettiysek "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış yarın ölecekmiş
gibi de ahirete çalış" hadisi şerifini hayatımıza tatbik etmeli ve ona
göre hayatımıza yön vermeliyiz.
Bunun için bir işte başarısız olduk diye
hüzünlenmemeliyiz. Belki de hayırlısı böyleydi. Fakat biz bilemiyoruz. Belki de
kapanan bir kapıdan daha da hayırlısı açılacaktır. Bunu biz değil ancak ve
ancak Allah bilir. Onun için çalışmaktan vazgeçmemeliyiz. İdeallerimiz,
vatanımız için ben tek başıma ne yapabilirim diye düşünmemeliyiz.
Unutulmamalıdır ki koca koca kaya parçaları ufak çakıl taşlarının yerinden
kopmasıyla oynar bunu unutma!
Moralimiz bozulduğunda başta imanımızdan sonra da
tarihimizden ilham almalıyız. Çünkü imanımız bize dayanma gücü tarihimizde ise
bize ilham verecektir.
Türk büyüklerinden Mustafa Kemal çıktığı kurtuluş
mücadelesinde yanında kaç kişi vardı? Mete Han'ın, Bilge Kağan'ın yanında kaç
kişi vardı? Koskoca cihan imparatorluğu olan Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman
Gazi'nin obası Çabanoğulları Beyliğine vergi veren küçücük ve 400 çadırlık bir
oba değil miydi?
Ancak Osman Gazi çabaladı, çalıştı, gaza etti ve
Allah'ta onun nesline hükümdarlık nasip etti. Yeter ki iyi bir niyetiniz olsun.
O zaman Allah'ta size mutlaka yardım edecektir. Çünkü Rabbimiz vaat etmediği
bir şeyi kuluna buyurmamıştır. O değil mi Yüce Kur'an'da bizlere seslenerek
şöyle diyen: "Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse
yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O'ndan sonra size kim yardım edebilir?
Müminler yalnız Allah'a güvensinler." (Al-i İmran Suresi 160. Ayet)
Bu yüzdendir ki ümitsizliğe düşmemeli ve
inancımız olan İslam’a ve adına Türkiye dediğimiz vatanımızın davasına ömrümüzü
vakfetmeliyiz. Bunun içinde karşımıza çıkan meşakkatleri dervişane bir
anlayışla göğüslemek mecburiyetindeyiz. Hiçbir zorluğun sonsuza dek
sürmeyeceğini bilmeliyiz. Her zorluğun bir imtihan olduğuna iman ederiz. Daha
kötüsüne maruz kalmadığımız için dua etmeli ve mücadeleyi asla elden bırakmamalıyız.
O zaman inanıyorum ki Allah’ta kuluna yardımcı
olacaktır.
20 Eylül 2023 Çarşamba
SELÇUK BEY’İN İSLAMI KABULÜ VE TÜRKMEN ADI
Selçukluların tarih sahnesine çıkışını Dandanakan Savaşından 100 yıl öncesine kadar götürmek mümkündür. Tarihi kayıtlara göre Selçuk Bey, Oğuzların Kınık boyuna mensup bir aileden gelmiştir. Babası Dukak’ın ölümünden sonra Oğuzların ordusuna “Subaşı” yani bugünkü anlamda söylemek gerekirse Genelkurmay Başkanı olmuştur.
O dönemde Oğuzlar, 10.yüzyılın başında
Hazar Denizinin doğusunda Sır Derya ve Seyhun Nehrinin orta yataklarında
yaşarlardı. Oğuzlar döneminde Batıda Hazarlar, İdil Bulgarları, Doğuda
Karluklar, Kuzeyde Kimekler Güneyde ise İslam Dünyası vardı.
Ayrıca Oğuzların devlet sistemine göre Oğuz Yabgu Devletinin başında Yabgu unvanı ile yöneten yöneticisi vardı. Başkentleri ise Yenikent idi. Oğuzlar yarı göçebe hayatı tercih etmişlerdi. Şehirleri olmalarına rağmen şehirde yaşamayı tercih etmemişlerdi. Hayvancılık ile uğraşmışlardı.
Selçuk Bey ise 900 yılı civarı dünyaya
gelmiş ve doğduğu bu tarihte Oğuz Devletinin iç ve dış meseleleri vardı. Selçuk
Bey’in babası Dukak da devletin ordu komutanıydı. Ayrıca cesur, karizmatik ve devlet
işlerinde de becerikliydi. Bu yüzden Devlet Erkânı babasına hürmet ederdi. Dukak’ın
oğlu Selçuk Bey ise Yenikent’te çok büyük bir eğitim almış, babası öldüğünde 18
yaşında olmasına rağmen ordunun başına geçmiş, babasının görevini devralmış ve
Subaşılığına getirilmişti. 18 yaşında bu görevin verilmesinin sebebi ise Selçuk
Beyin babası Dukak tarafından iyi yetiştirilmesinden kaynaklıydı. Haliyle genç
yaşta ordu komutanı olduğu için çevresindekiler tarafından kıskanılmıştı.
Selçuk Bey’in güneye inmesinin ilk sebebi
batıya ya da doğuya giden Türklerin asimile olduğunu bilmesinden dolayı olmuştu.
Böyle bir tehlikeye yol açmamak için güneye gitmişti. Ayrıca Hazarlarında güçlü
olması bir başka etkendi. Selçuk Bey’in güneye inmesindeki bir başka sebep ise
Abbasi Devleti’nden destek alma umudu olmuştu.
Selçuk Bey, Cend’e geldiğinde çok fakirdi.
Biraz atı, 1500 devesi ve 50.000 koyunu vardı. Ancak o günün şartlarında
savaşacak erkek sayının fazla olması avantajıydı.
Selçuk Bey, Cend’e gelince çok radikal bir karar vererek İslamiyet’i kabul etmiştir.
Selçuk Bey 935-940 yılları arası Müslümanlığı kabul etmişti. Bölgenin valisine bir elçi göndererek onlara İslam dinini öğretecek bir âlim istemişti. Selçuk Bey, İslamiyet’i kabul edince Gayrimüslim Oğuzlar, Müslüman Oğuzları kendilerinden ayırmak için onlara Türkmen ismini vermişlerdi.
Yani “Men” eki burada küçültme anlamında kullanılmış ve Gayrimüslim Oğuzlar, İslamiyet’e geçen Oğuzların Türklükten ayrıldığını düşünmüş ve onlara küçültme anlamında Türkmen adını vermişlerdi. Selçuklular Müslüman olunca Oğuzlarla mücadeleye girmişti. Selçuklulardan vergi istemeye gelen Oğuz elçisine Müslümanlar Oğuzlar, Gayrimüslim’e haraç verilmez diyerek Gayrimüslim Oğuzlara cihat etme kararı almışlardı. Selçuk Bey, Gayrimüslim Oğuzlara karşı büyük zaferler kazanmıştı. Selçuk Bey bu savaşlar sırasında çok büyük acılar yaşamış ve oğlu Mikail’i kaybetmişti. Selçuk Bey’in Mikail, Arslan, Musa ve Yunus diye dört oğlu vardı. Tuğrul ve Çağrı Beyler ise Mikail’in çocuklarıydı. Selçuk Bey, oğlu Mikail şehit olunca Mikail’den olma torunları olan Tuğrul ve Çağrı’yı yanına almış ve en iyi şekilde yetiştirmişti.
Selçuk Bey, Gayrimüslim Oğuzlara savaş açınca şöhreti artmıştı. Diğer Müslüman Türkler, Selçuk Bey’in yanında toplanmışlardı. Böylece nüfusun artmasıyla sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı. Çünkü Selçuklular Cend’e artık sığamamış ve yeni otlaklar bulunması gerekmişti. Bu sebeple Selçuk Bey siyasi olarak Samanilerle anlaşmış ve Nur Kasabası civarında hayvanlarını otlatma izni almıştı. Böylece Selçuklu Devleti’nin kuruluşunun zemini hazırlanmıştı.
Kısaca Selçuk Bey’in durumu 10.yüzyılın
sonuna doğru böyle şekillenmişti.
17 Eylül 2023 Pazar
KÜRESEL GÜÇLER AFRİKA’DA KARŞI KARŞIYA
Nijer’de
26 Temmuz 2023’de ordu yönetime el koymasıyla başlayan süreçte Afrika
kıtasındaki ülkelerde kıtayı yıllardır sömüren Fransa ve İngiltere gibi güçlü
etkilere sahip aktörlere karşı bir mücadele başladı.
Yıllardır
küresel güçlerin iştahını kabartan Afrika kıtası küresel ekonomi için çok
önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir.
TASAM
Afrika Enstitüsü Eş – Direktörü Dr. Huriye Yıldırım Çınar’a göre:
“Dünyadaki tarım arazilerinin yüzde
60’ı, küresel petrol arazilerinin yüzde 9,6’sı, kobaltın yüzde 90’ı, manganezin
yüzde 70’i ve yıllık uranyum üretiminin yüzde 18’i Afrika’ya aittir. Ayrıca
küresel altın arzının yarısı ve elmas üretiminin de yüzde 45’inden fazlası yine
Afrika ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Doğal zenginlikler dışında Hint
Okyanusu, Atlantik Okyanusu ve Aden Körfezi’ni de kapsayan küresel ticaret
deniz yolları üzerinde bulunması jeostratejik açıdan Afrika’nın önemini
arttırıyor. Birleşmiş Milletler (BM) içinde yüzde 28’lik oranda en büyük
bölgesel oylama grubuna sahip olması da Afrika’nın küresel siyasette dikkat
çeken bir diğer özelliğidir.”1
Tarihte
kıtanın yer altı zenginleri nedeniyle günümüzde ise hem yeraltı zenginlikleri
hem de dünya siyasetindeki rolü nedeniyle küresel güçler Afrika’da birbirleri
ile rekabete girmeye başlamışlardır. Bu nedenle Fransa ve İngiltere gibi
yıllardır kıtanın üzerinde etkili olan devletlerin güç boşluğuna düşmesiyle
birlikte bu boşluğa Rusya ve Çin yerleşmeye başlamıştır. Bununla birlikte Rusya
ve Çin’in Afrika üzerindeki nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla Afrika üzerinden
de Amerika dolaylı olarak Rusya ve Çin ile çıkar çatışmasına girişmiştir.
Ancak
Çin Afrika kıtasında büyük bir hız yakalamış ve kıta devletleri ile ekonomik
temelli bir ilişkiler ağı inşa etmiştir. Günümüzde Çin’in çeşitli Afrika
devletleri ile gerçekleştirdiği ticaretin 282 milyar dolar olduğu
bilinmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın özellikle Kırım’ı ilhak ettikten
sonra uluslararası yalnızlıktan kurtulmak ve kötü giden ekonomisini düzeltmek
için Afrika’ya ile ilişkilerini ekonomik ve askeri anlaşmalar üzerine
kurmaktadır. Bu nedenle Rusya, Afrika ile 20’den fazla askeri anlaşma
imzalamıştır.2
Tüm
bu ülkelerin yanı sıra Türkiye ise Afrika’ya insani ve diplomasi yönünden bakmakta
ve kazan kazan politikası uygulayarak kıtanın kalkınmasını sağlamaya
çalışmaktadır. Ayrıca yapılan askeri anlaşmalarla kıtadaki terör olaylarını
önlemek ve kıtanın kendi güvenliğini sağlayacak seviyeye gelmesini
amaçlamaktadır.
Bu
politikaları Muhammed Yasir Okumuş şöyle özetlemiştir:
“Türkiye, küresel aktörlerin
Afrika’ya olan ilgisinin artışıyla eş zamanlı olarak Afrika’ya yönelik çok
boyutlu politikalar üretti ve bunun neticesinde kıta ülkeleri ile ikili
ilişkiler gelişti. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’nin “Afrika Açılım Politikası”
sona erdi ve “Afrika Ortaklık Politikası” dönemine girildi. Türkiye’nin
“Afrika’nın Sorunlarına Afrikalı Çözümler” ilkesini benimsediği, karşılıklı
kazanımlara vurgu yaptığı, tahakküm kurmaktan uzak yaklaşımı, kıtada güvenilir
bir imaj kazanmasına, dolayısıyla Afrika ile ilişkilerinin boyut değiştirmesine
katkı sundu. 2014 ve 2021 yıllarında düzenlenen ikinci ve üçüncü Türkiye –
Afrika zirveleri, ikili ilişkilerin dönüşümünü anlatması açısından somut
örnekler olarak bu bağlamda öne çıkıyor.”3
Bu
bağlamda Türkiye 2005’de Afrika Birliğine gözlemci üye, 2008’de Afrika Birliği
Stratejik Ortaklığıyla ivme kazanan “Afrika Ortaklık Politikası” sayesinde
kıtayla olan ikili ticaret hacmi 40 milyar doları aşarken, Afrika Türk Büyükelçiliği
sayısı da 44’e ulaşmıştır. Bununla birlikte Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığının (TİKA) kıtada 22 temsilciliğinin bulunmasının yanında Türk
Hava Yolları da Afrika’da 41 ülkede 62 farklı noktaya uçuş gerçekleştiriyor.
Ayrıca Yunus Emre Enstitüsü, Afrika’da 7 ülkede faaliyet gösterirken Türkiye
Maarif Vakfının ise 26 ülkede 191 müessesi bulunmaktadır.4
Tüm
bu yapılanların dışında Türkiye neredeyse tüm Sivil Toplum Kuruluşları ve bazı
Kamu Kurumları vasıtasıyla Afrika’ya insani yardım faaliyetlerini
gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Afrika’da Türkiye’ye ve Türk halkına büyük bir
teveccüh oluşmuştur.
Türkiye,
Afrika’da sadece ekonomik kalkınmaya değil aynı zamanda güvenlik ve
devletlerinin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik de adımlar atmaktadır.
Türkiye, Afrika ülkelerine kurumsal olarak verdiği desteğin yanında Somali’de
TURKSOM askeri eğitim üssünün varlığı sayesinde yerel unsurlar eğitilmektedir.
Yine Kuzey, Batı ve Orta Afrika gibi farklı alt bölgesel sistemlerde yer alan
ülkelerle de savunma ve güvenlik anlaşmaları imzalayarak Afrika ülkeleri ile iş
birlikleri arttırılmaktadır. Bu kapsamda Afrika’da en az 20 ülke Türkiye ile
savunma sanayii alanında iş birliği yaparak silah ve askeri araç satın
almıştır.5
Sonuç
olarak Fransa, İngiltere, Amerika’nın kıtada güç kaybetmesi ve bu güç boşluğunu
başta Çin ve Rusya’nın doldurmaya çalışması yine İran, Hindistan, Brezilya ve
İsrail’in de kıtada Batılılarla rekabete girmesi Afrika’nın kalkınmasının yanı
sıra Afrikalı liderlerinde elini güçlendirmektedir. Ancak bu rekabet dışında
kalmak istemeyen Batılı ülkeler yapacakları kaos planları ile Afrika’da vekalet
savaşları çıkartabilir veya her siyasi, askeri ve ekonomik krizi tetikleyip
destekleyebilir.
Rekabetin
ve ileride yaşanabilecek vekalet savaşlarının oluşacağı bir kıtada Türkiye
hangi stratejik hamleleri yapacak, nasıl bir diplomasi ağı kuracak, askeri
önlemler alacak mı? Bunları ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
KAYNAKLAR
1 Huriye Yıldırım
Çınar, “Afrika’da
Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu
Ajansı
2 Huriye Yıldırım
Çınar, “Afrika’da
Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu
Ajansı
3 Muhammed
Yasir Okumuş, “Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye – Afrika
İlişkileri”, Zirvelerden
Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye-Afrika İlişkileri (ytb.gov.tr), Erişim
Tarihi: 09.09.2023
4 Şebnem
Cenk, “Sağlam Temellere Oturan Türkiye’nin Afrika Ortaklık Politikası
Meyvelerini Veriyor”, Sağlam
temellere oturan Türkiye'nin Afrika Ortaklık Politikası meyvelerini veriyor
(aa.com.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023
5 Tunç
Demirtaş, “Türkiye – Afrika İlişkileri”, SETA Güvenlik Radarı 2023’te
Türkiye’nin Jeopolitik Ortamı 100. Yıla Giriş, Ocak 2023, s.75
Diğer Yayınlar
-
Osmanlı devleti yani Osmanlıların kendilerine dediği gibi Devlet-i Âliyye’nin yıkılış sebeplerini 2 başlık altında inceleyebiliriz. ...
-
Amerika Birleşik Devletleri’nin Nevada Eyalet Temsilcisi olan Dina Titus’un ABD Temsilciler Meclisi’nin Kurallar Komitesine [1] verdiği ö...
-
Tuğrul ve Çağrı Beyler, Selçuk Bey tarafından yetiştirilmiş iyi asker ve siyasetçilerdir. Askerlik işinde Çağrı Bey, Devlet işinde ise Tu...
-
Bu politika Osmanlı Devleti’nin genişlemesini oluşturan etkendir. Rumeli’nin İslamlaşıp Türkleşmesinin temel sebepleri ise Osmanlı polit...
-
Çanakkale savaşı bir dirilişin destanı bir milletin küllerinden doğması, milli mücadele ruhunun ateşlendiği yer ve Mustafa Kemal’in doğuşud...