Askerlik görevim nedeniyle köşe yazılarıma altı ay vermek durumunda kalmıştım. Askerliğimin bitmesine son iki gün kala Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın Kuzeyine 17 Nisan’da Pençe – Kilit adını verdiği bir operasyonlar başlattı.
Özellikle
Rusya - Ukrayna savaşının başlamasından
sonra Türkiye’nin NATO başta olmak üzere bölgedeki önemi iyice anlaşıldığı
sırada böyle bir operasyonu gerçekleştirmesi dünya ülkeleri tarafından sınır
ötesi operasyonlara karşı çıkılmasının önüne geçilmiş ve Türkiye’nin terörle mücadelesinde
eli güçlenmiştir.
Ayrıca
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Irak Bölgesel Yönetim Başbakanı Mesrur Barzani ile 15
Nisan’daki görüşmesinden sonra operasyonların başlaması ve Irak Bölgesel
Yönetiminin operasyonlara destek vermesi Türkiye’nin terörle mücadelesine ve
Irak’ın toprak bütünlüğünü terörden temizleme operasyonlarına meşruiyet
kazandırmıştır. Ayrıca Birleşmiş Millet Antlaşması’nın 51. Maddesi de Birleşmiş
Millet Cemiyetine üye ülkelere silahlı saldırı yapılması halinde bu madde
saldırıya uğrayan ülkeye Meşru Müdafaa hakkı
tanımıştır.
BM
51. Madde aynen şu ifadeleri içermektedir:
“Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin
silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış
ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal
olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez.
Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen
Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu antlaşma gereğince
uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli
göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde
etkilemez.”
Bununla birlikte 11 Eylül saldırılarından sonra Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nde alınan diğer kararlar şunlardır:
“1368 (S/RES/1368) ve 1373 (S/RES/1373) sayılı kararlarda teröre karşı
devletlere bireysel ve müşterek meşruu müdafaa hakkını tanımıştır. Ayrıca bu
kararlarda silahlı saldırı daha geniş kapsamlı ifade edilmiş ve bu terörle mücadele
de devletlerin işini kolaylaştırmıştır. 2005 tarihli 1624 (S/RES/1624) sayılı
kararda da devletlere sınırları dâhilinde ve sınırları dışındaki terör
eylemlerini önleme yetkisi tanınmış ve terör unsurlarına cezai yaptırım
öngörülmüştür. Ayrıca kararda devletlerin terör eylemlerine karşı ‘gerekli ve
uygun önlemleri alması’ çağrısında bulunulmuştur.”[1]
BM antlaşmasının hükümleri ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yapılan
terör eylemleri ortadayken uluslararası hukuka göre Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
Suriye ve Irak’ın Kuzeyi olmak üzere gerçekleştiği bütün operasyonlar meşrudur.
Devam eden operasyonlarda hedef tüm terör unsurlarını yok etmek ve
PKK’nın yuva yaptığı Sincar’ı temizlemektir. Bunun amacı Türkiye’nin sınır
güvenliğinin sağlanmasının yanında Rusya - Ukrayna savaşından sonra Avrupa’nın
enerji açığını kapatmak için Avrupa’ya Türkiye üzerinden geçecek enerji
hattının güvenliğini sağlamaktır. Böylece Irak ve Türkiye arasında kazan kazan
modeli uygulanarak Türkiye hem sınır hattını terörden temizlemiş olacak hem de
Rusya – Ukrayna savaşını ekonomik olarak fırsata çevirmiş olacaktır.
Avrupa, Rusya’dan aldığı enerji bağımlılığından kurtulmak için
Türkiye’yi yeni geçiş noktası olarak görmeye başlamıştır. Türkiye’de akılcı bir
diplomasiyle bu krizi hem fırsata çevirip hem de sınır ötesinde Avrupa
tarafından terör örgütlerine verilen desteği kesme fırsatı bulma imkânı bulmuş
olabilir. Bununla birlikte Türkiye, Kafkaslar başta olmak üzere Ortadoğu’da
diplomasiyi ve siyaseti belirleyici bir aktör konumuna gelmiştir.
Devam eden operasyonlarda Türk devletinin menfaatleri için fedakârlıklar
yaparak canlarını ortaya koyan tüm Mehmetçiklerimizin Allah yardımcısı olsun.
Bu uğurda şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet gazilerimize de şifalar
diliyorum.
[1] Gül Seda ACET İNCE, “Uluslar arası Hukuk Bağlamında Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları”, İşletme ve Yönetim Bilimleri Dergisi, C.1, Say:1, Malatya 2020, s.83