MHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2024 Cuma

RÖPORTAJ

 


Tarih Bilim Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir Ülkücülerin Hafızası Olan Hergün Gazetesi’nin Doğuş Projesini Son Saat Gazetesi’ne Anlattı:

“HERGÜN GAZETESİNİ İLK DEFA AKADEMİK ANLAMDA ÇALIŞIP BİLİM DÜNYASINA KAZANDIRAN BENİM”  


 Hergün Gazetesine Göre 1977 – 1980 Yıllarında Sağ – Sol Çatışması konulu akademik çalışmasını tez olarak ilk defa Ulusal Tez Merkezinde 2021 yılında yayımlanmış, kitap olarak ise askerlik vazifesini tamamladıktan sonra 2022 yılında yayın hayatına kazandıran Tarih Bilim Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir: “Hergün gazetesi dönemin olaylarını ve ülkücü hareketin tarihini en iyi anlatan sağlam bir tarihi kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Gazetede değerli köşe yazarlarının o yılları en iyi şekilde analiz ettiği, dönemin olaylarına farklı mecralardan ışık tuttuğu gözlemlenmekle beraber bazı olaylarda karartma uygulanmış olsa da gazetede yayımlanan haberler bazı sol fraksiyonların yayınları veya devletin kayıtları ile karşılaştırıldığında birebir örtüşmektedir. Bu nedenle Hergün Gazetesi, MHP ve ülkücüler için o dönemi anlatan en sağlam kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır.”

Milliyetçi – Muhafazakâr görüşün en genç temsilcilerin birisi olan ve geleceğin tanınan fikir insanları arasında aday gösterileceği ön görülen Tarih Bilim Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir, “Hergün Gazetesine Göre 1977 – 1980 Yıllarında Sağ – Sol Çatışması” başlıklı kitabını okurlarla 2022 yılında buluşturdu. Bu kitabıyla başta sağ – sol kavramlarını, ülkücü hareketi, MHP’yi ve o dönemde yaşanan Türkiye’deki kırılma noktalarını Hergün Gazetesi bağlamında gözler önüne serdi. Türkiye’de ilk defa akademiye kazandıran bu tezin mimarı Kubilay Muhammet Özdemir ile SON SAAT GAZETESİ okurları için konuştuk.

 

 

Hergün Gazetesini tez olarak çalışmak nereden aklınıza geldi ve bu tezin doğuşu nasıl oldu? Kısaca okuyucularımıza bunu anlatır mısınız?

 Tabi ki de. Ben 2019’da İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Tezli Yüksek Lisansına başladım. Burada ilk yıl kıymetli öğretim üyelerinden dersler gördüm. İkinci yılımda ise danışman ve tez konusu belirlemem gerekiyordu. Bu nedenle alanında uzman ve kendisi de bu dönemlere hâkim olan ayrıca o dönemlerde Bölüm Başkanlığı ve Anabilim Dalı Başkanı şimdilerse ise Dekan Yardımcılığı görevlerini üstlenen Doktor Öğretim Üyesi Enver Emre Öcal hocamdan tez danışmanım olması için ricacı oldum. Kendisi de sağ olsun ricamı kırmadı ve tez danışmanlığımı üstlendi. Böylece danışman hocamla birlikte tezi belirleme sürecine girdik. Dediğim gibi hocamın kendisi o dönemlerle alakalı doktora tezi ve makaleler yazdığı için alanında ciddi bir bilgi birikime sahipti. En sonunda yaptığımız araştırmalar sonucunda bugüne kadar hiç çalışılmamış bir gazeteyi bulup onun üzerinden Türkiye’deki (tarihsel) kırılma anlarını anlatalım dedik. Böylece Hergün Gazetesinin akademik anlamda hiç çalışılmadığını gördük. Buna açıkçası hem sevinmiş, çünkü tez konumuz çıkmıştı, hem de MHP ve ülkücüler açısından böylesine önemli bir gazetenin halen çalışılmamasına çok şaşırmıştık. Bunun üzerinde Hergün Gazetesini tezimizin ana çatısını oluşturacak unsur olarak kararlaştırdık. Sonra dedik ki bu böyle kalmasın. Sonra tarihi belirledik. Dedik ki 1977 – 1980 yılları olsun. Ondan sonra bununla da yetinmedik. Dedik ki bu dönemleri anlamak için sağ – sol kavramlarını açıklayalım ve 1977 yılına giden süreci de ele alıp açıklayalım. Böyle de yaptık ve gerçekten ortaya mükemmel bir eser çıktı. İnanın çok uğraştık. Titizlikle bilgileri nakşettik. İnanın bu eseri hazırlamam bir buçuk yılımı aldı. Ben ne kadar yorulduysam tez danışmanım Enver hocamda inanın o kadar yoruldu. Ama bu eser yorulmamıza değdi. Bu vesileyle danışman hocam Doktor Öğretim Üyesi Enver Emre Öcal’a tekrardan teşekkür etmiş olayım.

 

Anlaşılan ortada büyük bir emek var. Peki bu tezi nasıl hazırladınız? Yararlandığınız başka kaynaklarda var mı? Süreç nasıl işledi?

Evet dediğiniz gibi ortada büyük bir emek var. Biz konuyu belirledikten sonra ben hızla kaynak taramalarına giriştim. Literatürlere baktım. En sonunda gazeteyi nereden bulacağımı araştırdım. Sonunda bütün araştırmalarımı tamamlayarak belirlediğimiz tarihlerdeki olayları toplama aşamasına geçtim. Bunun için günlerce İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesine gittim. Hergün Gazetesi’nin 1977 yılının Ocak ayından başlayarak 1980 yılına kadar fotoğrafladım. Çektiğim fotoğrafları da eve gelince bilgisayara aktarıp olaylara göre ayırdım. Hatta maalesef çok can alan korona virüs salgını dönemiydi. Bu yüzden kütüphaneler geçici olarak kapatıldı. Benimde gazeteyi fotoğraflamam yarıda kalmıştı. Gerçekten çok üzülmüştüm. Bir yandan salgın hastalığın aldığı canlara bir yandan da çalışmamın yarım kalmasına ciddi manada üzülmüştüm. Birkaç ay sonra mesafeli bir şekilde bizi kütüphaneye almaya başladılar ve o şekilde fotoğraflamamı tamamlayabildim. Bunun haricinde kitabımın kaynakça kısmına bakarsanız zengin bir kaynaktan yararlandığım görülecektir. Ayrıca kaynaklarımın Hergün Gazetesiyle sınırlı olmadığını bunun haricinde kitaplardan, dergilerden, makalelerden, ansiklopedilerden, yüksek lisans ve doktora tezlerinden, tutanaklardan, internet kaynaklarından ve o dönemin diğer gazetelerinden de yararlandığım görülecektir.

 

Hergün Gazetesini akademik anlamda ilk siz çalıştığınızı söylüyorsunuz. Şunu merak ediyorum. Bu zamana kadar Hergün gazetesiyle ilgili herhangi çalışma olmamış mı?

Akademik anlamda Hergün Gazetesini Türkiye’de ilk defa ben bilim dünyasına kazandırdım. Gece kitaplığı yayınlarından çıkan bu eser tüm kitap satış sitelerinde yerini aldı. Hatta uluslararası belgeye sahip bu yayınevi benim bu eserimi Harvard Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi başta olmak üzere 26 yabancı devlet üniversitesinin kütüphanesine de göndermiş oldu. İsteyenler bu üniversitelerin kütüphanesine girerek kitabımın oraya gönderilip gönderilmediğine de bakabilirler. Ayrıca gece kitaplığı yayınlarının sitesine girip hangi yabancı devletlerin kütüphanesine kitap gönderiliyor bakabilirler. Böylece Hergün gazetesini ben bırakın Türkiye’de tanıtmayı dünya çapında da tanıtmış oldum.

 

Onun haricinde elbette Hergün Gazetesi ile alakalı kitaplar yazan, köşe yazıları yazanlar var. Ancak onların Hergün Gazetesi ile alakalı yazdıkları akademi dünyasınca kabul görmemiştir. Bilimsel manada bir ilkleri yoktur. Genellikle şahıslar üzerinden giden bir anlatımı tercih etmişlerdir. Olayların ruhuna nüfuz edememişler ve yaşanılan dönemi objektif değerlendirememişlerdir.

Bu nedenle benim hazırlamış olduğum eser hem bilimsel hem güvenirliği yüksek ve aynı zamanda olaylara objektif bir bakış açısı da sunmaktadır.

 

Kitapseverler Hergün Gazetesine Göre 1977 – 1980 Yıllarında Sağ – Sol Çatışması adlı eserde nelerle karşılaşacak?

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Bu eser her ne kadar akademik olsa da dili gayet anlaşılır ve akıcıdır. Tarihe meraklı her kesimin rahatlıkla anlayacağı ve sürükleyiciliği yüksek bir eserdir. Amacımız bu çalışmayla Hergün Gazetesini farklı boyutları ile incelemek ve öne çıkan unsurlarını detaylı bir şekilde ele almak amacıyla yayınlanmıştır. Çalışmada öncelikle sağ – sol kavramlarının ne olduğu ve geçirdiği evreler aşama aşama detaylandırılmıştır. Sağ ve sol kavramlarının literatüre nasıl girdiğini, hangi ideolojik düşünceleri ortaya çıkardığını ve bu bağlamda Türkiye’ye nasıl bir etkisinin olduğunu, sağ – sol kavramlarının siyasi düşünce olarak ne zaman keskinleşmeye başladığının kısa bir tahlili yapılmıştır. Bu tahlilin amacı Hergün Gazetesinin tarihsel bir süreç içerisinde bu ideolojik düşüncelerden hangisine daha yakın durduğunu ve yayın olarak hangi yaklaşımı benimsediğini en isabetli bir şekilde ortaya koymaktır. Öte yandan sağ – sol kavramlarının literatüre nasıl girdiği ve Türkiye’ye etkisi yine sağ – sol kavramlarının keskinleştiği olaylar ve ideolojiler üzerine kurulan partiler bilinmeden Hergün gazetesinin yayın süreci doğru bir biçimde anlaşılamazdı. Bunun için sağ – sol kavramlarının keskinleştiği yıllar olarak II. Dünya Savaşıyla beraber 1944 Davası ve 1960’a giden süreç ve aynı tarihten 1970’e giden olaylar silsilesinin kronolojik olarak genel değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu bağlamda sağcı – solcu öğrencilerin örgütlenmeleri ve öğrenci olaylarının sıklaşmasıyla 12 Mart 1971 Muhtırasına giden süreç de analiz edilmeye çalışılmıştır. 12 Mart Muhtırasından sonra kurulan I. Milliyetçi Cephe Hükümetine değinilmiş ve 1977’den itibaren sağ ve sol akımın birbirleriyle olan çatışmaları anlatılarak bu olaylar Hergün gazetesi özelinde nasıl verildiği analiz edilmeye çalışılmıştır.

Eserin sonraki bölümünde Hergün gazetesinin tarihsel gelişimi ve gazetenin el değiştirmesiyle oluşan değişimle birlikte Milliyetçi Hareket Partisi ile nasıl bir bağının olduğu ele alınmıştır. Bu süreçte 1977 – 1980 olaylarına Hergün gazetesinin nasıl baktığı irdelenmiştir. Bu bağlamda Türkiye’de ses getiren olaylar Hergün gazetesinin özelinde incelenirken köşe yazarlarına ait spesifik görüşlere de başvurulmuştur. Böylece Hergün Gazetesinin izlediği yol takip altına alınmış ve doğrudan birinci el kaynaklardan yararlanılmıştır.

Eserin sonuç bölümünde ise elde edilen bulgulardan hareketle Hergün gazetesinin diğer sol fraksiyonların yayınlarıyla karşılaştırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Hergün gazetesinin, Milliyetçi Hareket Partisi ile tarihsel bir bağı olup olmadığı analiz edilmiştir. Ortaya çıkan sonuçlar objektif bir şekilde ortaya konulmuştur. Bütün bulgulardan elde edilen sonuçlara bu bölümde yer verilmiş ve eserimiz böylece tamamlanmıştır.   

Çalışmanızın içeriğini gerçekten güzel özetlediniz. Ancak Hergün gazetesinin tarihini biraz daha açar mısınız?

 Hergün Gazetesinin kuruluşu çok eski bir tarihe dayanıyor. Bu gazete 12 Kasım 1947’de Mehmet Faruk Gürtunca tarafından kurulmuştur. Hergün gazetesi bir ara Demokrat Partiyi desteklemiş ve Türkiye’de ortalık karışıkken bile manşetleri hep magazinsel tarzda olmuştur. Fakat 1975’de Faruk Gürtunca gazeteyi Zeki Saraçoğlu’na sattıktan sonra Hergün Gazetesi o tarihten itibaren yayın politikasını tamamen değiştirmiş. Magazinsel bir kimlikten vazgeçip siyasal bir kimliğe bürünmüş hatta MHP’nin resmi yayın organı haline gelmiştir.


 

Peki MHP, Hergün Gazetesine neden ihtiyaç duydu?

Şöyle ki o dönemde sol yayınlar ciddi derecede etkiliydi. Maalesef o dönemlerde fiziksel çatışmaların yanında bir de fikirsel çatışmalarda vardı. Her görüş kendi fikriyatının haklılığını gazeteler ve dergiler aracılığıyla yaymaya çalışıyordu. Çünkü o dönemin en önemli propaganda aracı gazete ve dergilerdi. Ayrıca yaşanan olaylardaki cinayetler basın yoluyla karşıt görüşün üzerine bırakılabiliyordu. Örnek verecek olursak Mustafa Kuseyri’nin öldürülmesi olayıdır. Mustafa solcu arkadaşları tarafından hayatına kast edilirken basın ve propaganda yoluyla bu cinayet ülkücülerin üzerine bırakılmak istendi.

İşte tüm bunları gören Alparslan Türkeş bir gazete arayışına girdi ve askerdeyken Türkeş’in yedek subaylığını yapan Zeki Saraçoğlu’na gazetecilik mezunu olduğu için kendisinin bir gazete araştırması yapmasını istediğini söylemiştir. Araştırmaları sonucunda Saraçoğlu, Hergün gazetesinin satışa çıkarıldığını belirtmiş ve bunun üzerine Türkeş gazetenin satın alınması talimatını vermiştir. Böylece Hergün gazetesinin yayın politikası tamamen değişerek 12 Eylül 1980 darbesine kadar yayın hayatına devam etmiştir.

Hergün Gazetesinin, MHP’nin resmi yayın organı haline geldiğini ifade ettiniz. Akılla şu soru geliyor. O zaman Hergün gazetesi taraflı mıydı? Burada yazarlık yapan kadro köşe yazılarını taraflı mı yazıyordu?

Bu soru gerçekten çok güzel ve çok kıymetli bir soru çünkü ben de bu sorunun cevabını bu eseri araştırırken çok aradım ve ilginç sonuçlara ulaştım. Öncelikle şuradan başlayayım. Hergün gazetesinde çalışan ve yazıları yayımlanan Yaşar Okuyan ve Taha Akyol gibi isimler aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisi’nde de çalışan isimlerdi. Bu nedenle 1977 – 1980 yılları arasında yaşanan olaylar Hergün gazetesinde MHP’nin politikalarına göre tasarlanmıştır. Bu nedenle bazı gazete haberleri parti politikalarına uygun düşmüyorsa karartmalar yapılarak üzeri örtülmeye çalışılmıştır. Fakat şaşırtıcı olan şu her ne kadar eserin içerisinde belirtilen bazı olaylara karartmalara başvurulmuş olsa da gazete yayımlanan haberler bazı sol fraksiyonların yayınları veya devletin kayıtları ile karşılaştırıldığında birebir örtüşmektedir. Bunun haricinde Hergün gazetesi her ne kadar MHP’nin çizgisinde bir yayın politikası izleyerek politize olmuşsa da Taha Akyol’un köşe yazılarında ortaya koyduğu tespitlerin yerinde ve dönemin durumuna ışık tutacak şekilde olduğu açıkça görülmüştür.

Yine Hergün gazetesinde köşe yazıları yayınlanmış önemli bir elit kadrosu da vardı. (Kitapta detaylı olarak hepsi vardır.) Bu yazar kadrosu tarihi, dış politika ve günlük siyasi yazılar yazarak Hergün gazetesine katkı sunmuşlardır. Hergün gazetesi kimi zaman susturulmak istenmiş kimi zaman bombalanmış ancak bütün zorluklara göğüs germiştir. Fakat 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar yayın hayatını sürdürebilmiş ve o yıl yayın hayatına son vermiştir.

Ayrıca Hergün gazetesi politik mücadeleler vermekle birlikte hikaye, şiir, fıkra gibi edebi yazılar da yayımlamıştır. Bu yayımlanan yazılarda Hergün gazetesinin ilavesi olan Ülkü Aile ile Sanat 77’yi okuyucularına sunmuştur. Ayrıca Hergün gazetesinde tarihi ve politik yazı dizileri de yayınlanmış ve bu yazı dizisiyle birçok olaya yeni perspektiflerin sunulduğu da görülmüştür.  Sonuç itibariyle Hergün gazetesi politize olmasına rağmen döneme farklı bir sağ perspektiften bakması ayrıca devlet politikasına aykırı bölücü bir yayın yapmaması, edebi ve kültürel bir yönünün de olması nedeniyle döneme ışık tutan milliyetçi nitelikte olan önemli bir gazete yayını olduğu tespit edilmiştir.

Hocam bu kıymetli röportaj için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz veya okuyucularımıza iletmek istediğiniz mesajlarınız var mıdır?    

Ben öncelikle Mesut Bey size ve Son Saat gazetesine çok teşekkür ederim. Bu röportaj Hergün Gazetesi’nin tanıtılmasına ve ona emek veren şahsımın tanınmasına vesile olacağını ümit ediyorum. Çünkü bu kitap gerçekten daha önce yazılmış olan kitaplardan veya makalelerden çok daha farklı ve bilgi bakımından zenginlik dolu bir eser olarak okuyucunun karşısına çıkıyor. Ayrıca bu esere özellikle Hergün gazetesi ile hatırası olan o dönemin kuşağı ile o dönemi anlamak isteyen genç kuşağın sahip çıkması gereken bir eser olarak görüyorum. Ayrıca tarihsel bir öneme haiz olan bu eserin 1977 – 1980 yıllarını çalışan araştırmacıların başucu kitabı olarak yararlanabilecekleri öneme haiz bir eserdir.

O dönemde Türkiye’de yaşanan düşük yoğunluklu bir savaş ortamını tarafsız bir şekilde en iyi anlatan bu eserin okunmaya ve tanıtılmaya tarihi hafızamızı güçlendirmek için çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Hergün Gazetesine Göre 1977 – 1980 Yıllarında Sağ – Sol Çatışması adlı kitabım bütün kitap satış sayfalarında vardır. Tekrardan sizlere ve okuyucularımıza teşekkür ediyorum.


8 Haziran 2023 Perşembe

CUMHURBAŞKANLIĞI TÖRENİ VE DEVLET BAHÇELİ’NİN DAKİKALARCA ALKIŞLANMASI


 

28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlandıktan sonra 3 Haziran Cumartesi günü göreve başlama töreni yapıldı. İlk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’de yemin etti. Ancak mecliste muhalefet uyulması gereken kaidelere her zamanki gibi uymadı. Cumhurbaşkanının ayakta karşılanması ve yemin ederken de ayakta olunması gerekliydi. Ancak başta Sn. Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP ve HDP’liler ayağa kalkmadılar. Bu Cumhurbaşkanına yapılan saygısızlıktan ziyade millet iradesine yapılan saygısızlıktır. Zaten muhalefet bu kafayla gittiği için iktidar olamamaktadır. Çünkü kendilerinden başka herkesi cahil olarak gören, her görüşe saygılıyız deyip sonra kendi görüşlerini kabul ettiremeyince insanları aşağılayan, insanlara koyun, sürü, çoban benzetmeleri yapan, canı yanan depremzedelere dahi hakaretlerde bulunan saygısız bir güruhtan ne beklenebilirdi ki?

Yemin törenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anıtkabir’e giderek ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyarette bulundu ve Anıtkabir özel defterini imzaladı. Mesajları netti. Türkiye Yüzyılı vizyonunu hayata geçirmek.

Sonrasında devlet ve hükümet başkanları ve uluslararası teşkilatların başkanlarının katılımıyla düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Göreve Başlama töreni için Külliyeye geçti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan burada 2200 yıllık Türk devlet geleneğini konuşturarak görkemli bir tören düzenledi. Gerek Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızı temsil eden Türk devletlerinin askerlerinin karşılamada yer alması, gerek atlı muhafız birliğinin karşılaması görkemin nişanesi olmuştur. Bunun yanı sıra törene üst düzey katılım gerçekleşmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama törenine 21 devlet başkanı ve 13 başbakanın yanı sıra çok sayıda bakan ile aralarında Türk Devletleri Teşkilatı, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da olduğu uluslararası kuruluş temsilcileri de katıldı. Törende en ilgi çeken olay ise kardeş Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın el sıkıştığı zaman salondan yükselen coşku ve alkış sesleri biranda yükseldi.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık yüzünü daha aydınlık bir şekilde Türkistan coğrafyasına çevirdi ve Turan Birliği hayallerini gerçekleştirmede çok büyük adımlar attı. Zengezur Koridorunun açılmasıyla bu birlik daha da kuvvetlenecektir.

Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim süreci boyunca samimiyetle birlikte yola çıktığı Cumhur İttifakına ve liderlerine tek tek teşekkür etti. Ayrıca Cumhur İttifakı’ndan teşekkür ettiği birisi vardı ki işte o kişiyi salondaki tüm 21 devlet başkanı ve 13 başbakanın yanı sıra çok sayıda bakan ile aralarında Türk Devletleri Teşkilatı, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da olduğu uluslararası kuruluş temsilcilerinin hepsi coşkulu ve en yüksek şekilde dakikalarca alkışlattı.

İşte o isim Milliyetçi Hareket Partisi’nin Lideri Sn. Devlet Bahçeli idi. Sn. Devlet Bahçeli önceki yazılarımda da belirttiğim gibi hain 15 Temmuz işgal girişiminden sonra pazarlıksız ve menfaat gözetmeksizin vatanın birliği ve beraberliği için her şeyi bir kenara bırakacak koşulsuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemiştir. Türkiye ne zaman çıkmaz bir yola girse o hep kilit rol oynamış ve düğümleri çözmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kader birliği yaparak Türkiye üzerinde plan yapanlara fırsat vermemiştir. Bunu da bütün Türkiye görmüş ve MHP ile onun liderine sandıkta gerekli vefayı göstermiştir.

Bu yüzden Sn. Cumhurbaşkanının kader birliği yaptığı yol arkadaşını dakikalarca dünya devlet başkanlarına alkışlatması güzel ve duygusal bir jest olmuş ayrıca vatanına gönül veren milletimizi de duygulandırmıştır.

 


18 Mayıs 2023 Perşembe

SEÇİMİN KAZANANI TÜRK MİLLİYETÇİLERİ OLDU

 

14 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Sn. Erdoğan %49.50 ile 51 ili, Kılıçdaroğlu %44.89 ile 30 ili aldı. Ayrıca Sinan Oğan %5.17, FETÖ kumpasına maruz kalan ve adaylıktan çekilen İnce ise %0.44 oy aldı. Böylece hiçbir aday %50 + 1 sonucunu elde edemediği için cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı.

Fakat seçim sonuçlarına göre meclisteki üstünlüğü Cumhur İttifakı elde etti. Millet ittifakının vekilleri ise cumhur ittifakından geride kaldı. CHP’ye burada ayrı bir parantez açmam gerekirse Deva, Gelecek ve Saadet Partisi’nin vekilleri de CHP listesinden seçime girdiği için dolayısıyla onlar ayrılınca CHP’nin vekil sayısı da düşmüş olacak. Deva Partisinden 13, Gelecek ve Saadet Partisinden ise 10’ar vekil olmak üzere toplamda 33 vekil CHP’den ayrılınca elinde 135 vekil kalan CHP’nin bu vekillerin gitmesiyle sandalye sayısı geçen dönemin altında kalmış oldu.

Bu seçimde sürprizlerde oldu. Hatta hiçbir anket çalışması bu seçim sürprizlerini tahmin dahi edemedi. Bu sürprizlerden ilki Yeniden Refah Partisi’nin ilk defa seçime girmesine rağmen %2.82 oy alarak Genel Başkan Fatih Erbakan kendisiyle birlikte 5 milletvekili ile meclise girmesi ve milli görüşü 21 yıl sonra meclise taşıyarak, milli görüşün temsilcisi olan Saadet Partisinden de bu temsilciliği almış olmasıdır.

İkinci ve en büyük sürpriz ise Türk Milliyetçilerinin dip dalga yaparak MHP’nin oylarının artmasına bir diğer milliyetçi görüşe sahip olan Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan’ın ise oy almasına neden olmuştur. MHP %10.07 oy oranı ile anket çalışmalarına sürpriz yaparken Sinan Oğan ise %5.17 oy alarak Erdoğan’dan kaçan oyları topladı. Böylece cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasına neden oldu. Ben Sinan Oğan’a giden oyların genel olarak ilk defa oy kullanacak veya yaşı genç olan milliyetçi kardeşlerimizden aldığını düşünüyorum. Bu genç milliyetçi seçmen kanaatimce Sn. Erdoğan’a sandıkta “Biz ekonomi meselesinden çok Suriyeli mülteciler sorununu sosyolojik ve nüfus olarak ülkemize tehdit olarak görüyoruz. Suriyelilerin derhal ülkelerine geri dönmesi gerektiğini, şehit kanıyla alınan vatandaşlığın mültecilere verilmemesi gerektiğini, vatandaş olanlarında vatandaşlıklarının iptal edilerek ülkelerine gönderilmesinin uygun olacağı” ifade edilmiş oldu.

Böylece MHP’nin birazdan açıklayacağım sebeplerden dolayı oyları artarken aynı zamanda Sinan Oğan’ın da oy potansiyeli olarak etkili olduğu görüldü. Böylece MHP ve Sinan Oğan’ın oylarıyla %15.5 civarında bir milliyetçi oya tekabül ettiği görüldü. Bundan sonraki iki haftalık süreçte Sn. Erdoğan sandıkta verilen bu mesaja kulak verecek mi? Sinan Oğan oy potansiyelini ikinci tura kalan 2 cumhurbaşkanı adayından hangisine yönlendirecek? İlerleyen günlerde göreceğiz.

Ayrıca Türk Milliyetçileri 3 şeyi de başarmış oldu. Bunlar;

1 – MHP’nin oylarının artmasını,

2- Türk Milliyetçilerinin artık kilit noktası ve ülkemizin teminatı olduğunun gösterilmesini,

3- HDP’yi kilit parti konumundan çıkarmayı,

Başardılar. Bu yüzden Sn. Erdoğan, Sinan Oğan’a oy veren milliyetçilerin gönlünü almalı ve Suriyeliler meselesini en kısa zamanda halletmelidir. Çünkü Sn. Erdoğan’ı Türkiye Yüzyılı vizyonu projelerinde dünyaya kafa tutan adımlar attığında arkasında Suriyeli mültecileri değil sadece Türk Milliyetçilerinin kuvvetli desteğini ve korumasını görecektir.

MHP’nin oylarının artışındaki sebeplere bahsedecek olursak başta 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin koşulsuz ve şartsız Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve devletimize içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılar karşısında milli bir duruş sergileyerek devletçi bir tavır takınmasından kaynaklanmıştır. O zamandan bu zamana kadar her daim MHP ve Ülkücüler Sn. Erdoğan’ı destekleyerek milletimizin ve devletimizin bekasını ön planda tutmuşlardır. Bunu yaparlarken de hiçbir karşılık beklememişlerdir. Bu durum ise milletimizin gönlünde MHP’ye karşı bir vefa ve sevgi oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca Türkiye’ye karşı olası bir düşmanca tutumda MHP’nin bu düşmanca tutumu en iyi şekilde engelleyebileceği güveni Türk Milletine hâsıl oldu. Ayrıca MHP; FETÖ, PKK, PYD gibi terör örgütleriyle mücadele de hükümete ve cumhurbaşkanına tam destek vermesi, iç politikada olduğu kadar dış politikada da hükümeti ve cumhurbaşkanını desteklemesi ve bunları yaparken de cumhurbaşkanı ve hükümet ile herhangi bir pazarlık yapmaması, tamamen devletin ve milletin menfaatlerini düşünmesiyle Türk Milletinin teveccühünü kazanmıştır.

Bu görüşlerimi desteklemek amacıyla meslektaşım ve aynı zamanda üniversiteyi birlikte okuduğum sınıf arkadaşım Tarihçi Engin Polat’ın seçime yönelik genel değerlendirmesinden de aynen yararlanarak milliyetçi oyların artışındaki görüşümü şöyle destekliyorum:

“Dış Siyaset Olarak;

1 – Rusya – Ukrayna Savaşı,

2 – Çıkabilecek bir dünya savaşı endişesi,

3 – Türkiye – Yunanistan, Türkiye – ABD, Türkiye – Azerbaycan ve Türkiye – Türk Dünyası ilişkileri,

4 – Batı Medyasının Erdoğan’a karşı tutumu

İç Siyaset Olarak ise;

1 – Muhalefetin HDP üzerinden destek arayışı,

2 – Kandil’den gelen açıklamalar,

3 – KHK (FETÖ)’lıların affedilme söylemleri,

4 – Muharrem İnce’ye yapılan FETÖ kumpası,

5 – Kılıçdaroğlu’nun Türk yolu olarak sunduğu projede Azerbaycan’ı baypas etmesi” gibi nedenlerden kaynaklandığını ifade etmiştir.

Son olarak şunu ifade etmeliyim ki bu topraklarda hâlâ Türk Milliyetçiliği fikriyatı ölmemiş ve önemini de kaybetmemiştir.

 

   

 


Diğer Yayınlar