8 Haziran 2023 Perşembe

CUMHURBAŞKANLIĞI TÖRENİ VE DEVLET BAHÇELİ’NİN DAKİKALARCA ALKIŞLANMASI


 

28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlandıktan sonra 3 Haziran Cumartesi günü göreve başlama töreni yapıldı. İlk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’de yemin etti. Ancak mecliste muhalefet uyulması gereken kaidelere her zamanki gibi uymadı. Cumhurbaşkanının ayakta karşılanması ve yemin ederken de ayakta olunması gerekliydi. Ancak başta Sn. Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP ve HDP’liler ayağa kalkmadılar. Bu Cumhurbaşkanına yapılan saygısızlıktan ziyade millet iradesine yapılan saygısızlıktır. Zaten muhalefet bu kafayla gittiği için iktidar olamamaktadır. Çünkü kendilerinden başka herkesi cahil olarak gören, her görüşe saygılıyız deyip sonra kendi görüşlerini kabul ettiremeyince insanları aşağılayan, insanlara koyun, sürü, çoban benzetmeleri yapan, canı yanan depremzedelere dahi hakaretlerde bulunan saygısız bir güruhtan ne beklenebilirdi ki?

Yemin törenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anıtkabir’e giderek ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyarette bulundu ve Anıtkabir özel defterini imzaladı. Mesajları netti. Türkiye Yüzyılı vizyonunu hayata geçirmek.

Sonrasında devlet ve hükümet başkanları ve uluslararası teşkilatların başkanlarının katılımıyla düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Göreve Başlama töreni için Külliyeye geçti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan burada 2200 yıllık Türk devlet geleneğini konuşturarak görkemli bir tören düzenledi. Gerek Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızı temsil eden Türk devletlerinin askerlerinin karşılamada yer alması, gerek atlı muhafız birliğinin karşılaması görkemin nişanesi olmuştur. Bunun yanı sıra törene üst düzey katılım gerçekleşmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama törenine 21 devlet başkanı ve 13 başbakanın yanı sıra çok sayıda bakan ile aralarında Türk Devletleri Teşkilatı, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da olduğu uluslararası kuruluş temsilcileri de katıldı. Törende en ilgi çeken olay ise kardeş Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın el sıkıştığı zaman salondan yükselen coşku ve alkış sesleri biranda yükseldi.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık yüzünü daha aydınlık bir şekilde Türkistan coğrafyasına çevirdi ve Turan Birliği hayallerini gerçekleştirmede çok büyük adımlar attı. Zengezur Koridorunun açılmasıyla bu birlik daha da kuvvetlenecektir.

Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim süreci boyunca samimiyetle birlikte yola çıktığı Cumhur İttifakına ve liderlerine tek tek teşekkür etti. Ayrıca Cumhur İttifakı’ndan teşekkür ettiği birisi vardı ki işte o kişiyi salondaki tüm 21 devlet başkanı ve 13 başbakanın yanı sıra çok sayıda bakan ile aralarında Türk Devletleri Teşkilatı, NATO ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da olduğu uluslararası kuruluş temsilcilerinin hepsi coşkulu ve en yüksek şekilde dakikalarca alkışlattı.

İşte o isim Milliyetçi Hareket Partisi’nin Lideri Sn. Devlet Bahçeli idi. Sn. Devlet Bahçeli önceki yazılarımda da belirttiğim gibi hain 15 Temmuz işgal girişiminden sonra pazarlıksız ve menfaat gözetmeksizin vatanın birliği ve beraberliği için her şeyi bir kenara bırakacak koşulsuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemiştir. Türkiye ne zaman çıkmaz bir yola girse o hep kilit rol oynamış ve düğümleri çözmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kader birliği yaparak Türkiye üzerinde plan yapanlara fırsat vermemiştir. Bunu da bütün Türkiye görmüş ve MHP ile onun liderine sandıkta gerekli vefayı göstermiştir.

Bu yüzden Sn. Cumhurbaşkanının kader birliği yaptığı yol arkadaşını dakikalarca dünya devlet başkanlarına alkışlatması güzel ve duygusal bir jest olmuş ayrıca vatanına gönül veren milletimizi de duygulandırmıştır.

 


31 Mayıs 2023 Çarşamba

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ İLE BAŞLASIN TÜRKİYE YÜZYILI

 

28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri hayırlısı ile sonuçlandı ve Cumhur İttifakının adayı Sn. Recep Tayyip Erdoğan zaferle sandıktan çıktı. Türk milleti ferasetini sandığa yansıtarak yerli ve milli ittifakın adayını tercih etti. Böylece terörist başı Apo’nun heykelini dikmek isteyenleri, İHA/SİHA’lara dokunmak isteyenleri, FETÖ’cüleri ve PKK yandaşlarını hapisten çıkarmak isteyenleri sandığa gömerek vatan topraklarını ABD’den icazet alanlara teslim etmedi.

Çünkü Türk milleti oynanan oyunları da Erdoğan’ın devrilmesi için yapılan kirli pazarlıkları da ilk turdan sonra göstermelik milliyetçi olanları da gördü ve buna göre kararını verdi. İlk turda Türk milliyetçilerini kilit role getiren Sinan Oğan’da Cumhur ittifakına katılınca ikinci turda Sinan Oğan’ın seçmenlerinin büyük bir bölümü Sn. Erdoğan’ı tercih ettiğini sandığa yansıyan oy yüzdelerinden anlaşılmış oldu.

Böylece Cumhur İttifakı; küreselcilere, terör örgütlerine, PKK ve FETÖ hükümlülerine, Türkiye’nin Akdeniz’deki Mavi Vatan idealine, Suriye ve Libya’daki var oluşuna yine Türkiye’nin uluslararası arenada oyun değiştirici bir güç olmasına ve bölgesinde güçlü bir devlet rolüne karşı bir cephe oluşturarak “Milliyetçi – Muhafazakâr Cephe”yi kurmuş oldu. Bu bileşen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de yerini aldı. Temennim odur ki yeni kurulacak hükümetinde milliyetçi görüş ağırlıklı olmasıdır. Geçen haftalardaki yazılarımda da belirttiğim gibi “Türkiye Yüzyılı” Projesinin hayata geçirilmek istenmesi uluslararası arenada büyük yankısı olacaktır. Bu yankılarla mücadele etmek için en büyük destek milliyetçilerden gelecektir.

Ülkemizi işgal projesi olan hain 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uğraştığı düşman potansiyeli biranda değişti. Ne demek istiyorum? Önceden PKK veya kiralık terör örgütleri tarafından bir eylem yapılır ve bu eylem sonucunda Türkiye iç savunmaya geçer ve enerjisini bu terör olayları ile harcardı. Ne zamanki Türkiye kendi iç sorunlarını çözmeye başladı yine savunma sanayinde güçlenip terör örgütlerini imha etmeye başlayınca bu sefer Türkiye’ye dolaylı olarak değil direkt saldırıda bulunmaya başladılar. Bunun sonucunda da içimizden devşirdikleri hainlerle 15 Temmuz darbe kalkışmasına yeltendiler. Ancak bu da Türk milletinin mücadelesiyle bastırıldı. İşte o günden sonra Türk milliyetçileri devreye girdi. Devlet Bahçeli liderliğinde MHP ve ülkücüler biranda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve seçilmiş hükümetini koşulsuz, şartsız desteklemeye başladı. Bu destek daha sonradan da Türkiye’nin terör örgütlerine karşı sınır ötesi operasyonlarında da kendisini gösterdi. Türkiye’nin sinirleriyle öyle oynamışlardı ki artık Türkiye savunma pozisyonundan taarruz pozisyonuna geçmişti. O günden sonra terör meselesi başta olmak üzere Suriye, Libya, Kıbrıs, Azerbaycan, Akdeniz, ABD ve bazı Avrupa Ülkeleri ile ilgili meselelerde milliyetçiler, Sn. Erdoğan’a tam destek verdiler. İşte o günden bu güne kadar milliyetçi cephe genişleyerek geldi ve son olarak Erdoğan’a karşı birleşen HDP eşgüdümlü millet ittifakı ile sayıları 20’yi bulan partileri Türk Milletinin de desteği ve ferasetiyle sandığa gömmeyi başararak Türkiye üzerine planları olanların planlarını suya düşürdü. Daha düne kadar ABD Başkanı Bıden, Erdoğan’ı darbe ile değil ama Türkiye’deki muhalefeti destekleyerek indirilmesi gerektiğini ifade etmişti. Fakat seçim akşamı devirmek istediği lideri tebrik etmek zorunda kaldı. İşte bu milliyetçi cephenin başarısıdır. Türk milletinin başarısıdır.

Hemen ayrı bir parantez ile bu konudan bağımsız şunu da belirtmem gerekir ki aylarca gerek bazı siyasetçiler gerek sanatçı görünümündeki bazı edepsizler gerekse kendini aydın gören marjinal kişiler milliyetçi – muhafazakâr insanlara hakaretler ettiler ve bu hakaretleri de sosyal medyadan paylaşarak midemizi bulandırdılar. Bunlar daha da ileri gittiler. İlk turdan sonraki sonuçlara bakarak depremzedelere dahi çeşitli hakaretlerde bulundular. Bunlardan ne siyasetçi ne sanatçı ne de aydın olamaz. Bunlar her düşünceye saygımız var diyerek insanları kandırmaya çalışan ancak kendisinden olmayanlara hemen düşmanlık yapan entelektüel görünümündeki bu kişiler “Zulüm 1453’te başladı” diyen Bizans artıklarıdır.

Türk milleti sadece Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsız olanlarla değil aynı zamanda bu edepsizlerle mücadele ederek iradesini sandığa yansıtmış ve tercihini Cumhur İttifakı’ndan ve onun adayı Erdoğan’dan yana kullanmıştır.

Şimdi başlasın TÜRKİYE YÜZYILI…         


25 Mayıs 2023 Perşembe

SİNAN OĞAN VE ÜMİT ÖZDAĞ



 

14 Mayıs seçimlerinde ATA İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı olan Sinan Oğan %5,2 oy almıştı. Böylelikle Türk Milliyetçileri 3 şeyi başardığını geçen haftaki köşe yazımda ifade etmiştim;

1 – MHP’nin oylarının artmasını,

2 – Türk Milliyetçilerinin artık kilit noktası ve ülkemizin teminatı olduğunun gösterilmesini,

3 – HDP’yi kilit parti konumundan çıkarmayı başardılar.

Aynı zamanda Sinan Oğan’a oy verenlerin gönülleri de alınmalı demiştim. Sinan Oğan sonraki günlerde istişareler yapacağını ve kararını açıklayacağını bildirmişti. O açıklama 22 Mayıs Pazartesi günü geldi ve Oğan, Cumhur İttifakı Adayı Erdoğan’ı destekleyeceğini bildirdi.

Böylelikle Sinan Oğan’ın, Cumhur İttifakına katılmasıyla birlikte Türk Milliyetçiliği kilit hale gelerek siyasetin ana merkezi konumuna yükselmiş oldu. Ayrıca sığınmacılar konusunda farkındalık oluşturarak bu meselenin artık fazla uzadığını Türkiye’deki sığınmacıların artık dönüşünün bir takvime bağlı olması gerektiğini ve milletimizin bu meseleden artık yorulduğunu en yüksek perdeden dile getiren kişi oldu. Yine 2023 yılının Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüzüncü yılı olduğunu ve böyle bir dönemde Atatürk’ün koltuğuna oturacak kişiyi terörün siyasal uzantısı olan HDP’nin belirlemesine engel olmuştur.

Sinan Oğan’ın, Erdoğan’ı destekleme açıklamasının ardından tıpkı deprem bölgesindeki oyların Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a çıkmasından sonra depremzedelere edilen hareketler gibi Oğan’a hakaretler edilmeye başlandı. Bu sebeple Erdoğan’ın yeni kurulacak olan kabinede Sinan Oğan’a da görev vermesi gereklidir. Çünkü bu dönemki Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğunluğu milliyetçi – muhafazakâr bir görüşe sahip oldu. Yeni kurulacak kabinede de milliyetçi görüşün ağır basması Türkiye Yüzyılı Projelerinin hayata geçmesinde önemli rol oynayacaktır.   

Bunun üzerine Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Ata İttifakının ortak karar alma ve hareket etme tercihlerinden vazgeçtiğini bildirerek tarafların sadece kendi adlarına karar aldığını duyurdu. Ayrıca Sinan Oğan’ın açıklaması sadece kendi politik tercihi olduğunu bu açıklamanın Zafer Partisi’ni temsil etmediğini ifade etti. Bir mutabakat metni oluşturduğunu ve bunu da Kemal Kılıçdaroğlu’na sunduğunu kendisinin basın açıklaması yapana kadar olumlu cevaplarını iletmesini umduğunu ifade etti.

Bu açıklamalara göre Ümit Özdağ ile Sinan Oğan arasında bir görüş ayrılığı seziliyor. Bununla birlikte Ümit Özdağ burada Millet İttifakı’nı desteklerse milliyetçiler nezdinde siyasi kariyerini bitirmiş olacaktır. Çünkü katıldığı bir Youtube kanalında “Kılıçdaroğlu kazanırsa Türkiye’nin nasıl bir yol alacağını düşünüyorsunuz?” sorusuna Ümit Özdağ şu cevapları vermiştir:

“Kılıçdaroğlu eğer kazanırsa HDP desteğiyle kazanır. HDP desteğiyle kazanırsa 2024’de yerel seçimler olur. Yerel seçimlerde Güneydoğu Anadolu’da HDP büyük bir atılım yapar. Belediye Başkanlıklarının büyük bir bölümünü ele geçirir. Örgütle HDP belediyeleri arasında etkileşim yoğunlaşır. HDP desteğiyle geldiği için ve HDP desteği ile devam ettiği için bunlara Kılıçdaroğlu dokunmaz. Bir süre sonra Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerlerde karışıklıklar çıkar. O zaman bu belediyeler birleşir ve çıkan karışıklığa karşı uluslararası destek ve PKK desteği isterler ve Türkiye iç savaşı başlar.”  Demişti.

Şimdi böyle önemli bir analizi ortaya atan Özdağ eğer Kılıçdaroğlu’ndan yana bir tavır takınırsa milliyetçiler nezdinde siyasi kariyeri bitirmiş olacaktır. Çünkü Kılıçdaroğlu göreve gelince kayyum atamalarının kaldırılacağını ifade etmiş ve meydanlarda bunu vaat etmişti.

Umarım Özdağ böyle bir siyasi hataya düşmez. Bekleyip göreceğiz…

 

 

 

 

18 Mayıs 2023 Perşembe

SEÇİMİN KAZANANI TÜRK MİLLİYETÇİLERİ OLDU

 

14 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Sn. Erdoğan %49.50 ile 51 ili, Kılıçdaroğlu %44.89 ile 30 ili aldı. Ayrıca Sinan Oğan %5.17, FETÖ kumpasına maruz kalan ve adaylıktan çekilen İnce ise %0.44 oy aldı. Böylece hiçbir aday %50 + 1 sonucunu elde edemediği için cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı.

Fakat seçim sonuçlarına göre meclisteki üstünlüğü Cumhur İttifakı elde etti. Millet ittifakının vekilleri ise cumhur ittifakından geride kaldı. CHP’ye burada ayrı bir parantez açmam gerekirse Deva, Gelecek ve Saadet Partisi’nin vekilleri de CHP listesinden seçime girdiği için dolayısıyla onlar ayrılınca CHP’nin vekil sayısı da düşmüş olacak. Deva Partisinden 13, Gelecek ve Saadet Partisinden ise 10’ar vekil olmak üzere toplamda 33 vekil CHP’den ayrılınca elinde 135 vekil kalan CHP’nin bu vekillerin gitmesiyle sandalye sayısı geçen dönemin altında kalmış oldu.

Bu seçimde sürprizlerde oldu. Hatta hiçbir anket çalışması bu seçim sürprizlerini tahmin dahi edemedi. Bu sürprizlerden ilki Yeniden Refah Partisi’nin ilk defa seçime girmesine rağmen %2.82 oy alarak Genel Başkan Fatih Erbakan kendisiyle birlikte 5 milletvekili ile meclise girmesi ve milli görüşü 21 yıl sonra meclise taşıyarak, milli görüşün temsilcisi olan Saadet Partisinden de bu temsilciliği almış olmasıdır.

İkinci ve en büyük sürpriz ise Türk Milliyetçilerinin dip dalga yaparak MHP’nin oylarının artmasına bir diğer milliyetçi görüşe sahip olan Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan’ın ise oy almasına neden olmuştur. MHP %10.07 oy oranı ile anket çalışmalarına sürpriz yaparken Sinan Oğan ise %5.17 oy alarak Erdoğan’dan kaçan oyları topladı. Böylece cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasına neden oldu. Ben Sinan Oğan’a giden oyların genel olarak ilk defa oy kullanacak veya yaşı genç olan milliyetçi kardeşlerimizden aldığını düşünüyorum. Bu genç milliyetçi seçmen kanaatimce Sn. Erdoğan’a sandıkta “Biz ekonomi meselesinden çok Suriyeli mülteciler sorununu sosyolojik ve nüfus olarak ülkemize tehdit olarak görüyoruz. Suriyelilerin derhal ülkelerine geri dönmesi gerektiğini, şehit kanıyla alınan vatandaşlığın mültecilere verilmemesi gerektiğini, vatandaş olanlarında vatandaşlıklarının iptal edilerek ülkelerine gönderilmesinin uygun olacağı” ifade edilmiş oldu.

Böylece MHP’nin birazdan açıklayacağım sebeplerden dolayı oyları artarken aynı zamanda Sinan Oğan’ın da oy potansiyeli olarak etkili olduğu görüldü. Böylece MHP ve Sinan Oğan’ın oylarıyla %15.5 civarında bir milliyetçi oya tekabül ettiği görüldü. Bundan sonraki iki haftalık süreçte Sn. Erdoğan sandıkta verilen bu mesaja kulak verecek mi? Sinan Oğan oy potansiyelini ikinci tura kalan 2 cumhurbaşkanı adayından hangisine yönlendirecek? İlerleyen günlerde göreceğiz.

Ayrıca Türk Milliyetçileri 3 şeyi de başarmış oldu. Bunlar;

1 – MHP’nin oylarının artmasını,

2- Türk Milliyetçilerinin artık kilit noktası ve ülkemizin teminatı olduğunun gösterilmesini,

3- HDP’yi kilit parti konumundan çıkarmayı,

Başardılar. Bu yüzden Sn. Erdoğan, Sinan Oğan’a oy veren milliyetçilerin gönlünü almalı ve Suriyeliler meselesini en kısa zamanda halletmelidir. Çünkü Sn. Erdoğan’ı Türkiye Yüzyılı vizyonu projelerinde dünyaya kafa tutan adımlar attığında arkasında Suriyeli mültecileri değil sadece Türk Milliyetçilerinin kuvvetli desteğini ve korumasını görecektir.

MHP’nin oylarının artışındaki sebeplere bahsedecek olursak başta 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin koşulsuz ve şartsız Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve devletimize içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılar karşısında milli bir duruş sergileyerek devletçi bir tavır takınmasından kaynaklanmıştır. O zamandan bu zamana kadar her daim MHP ve Ülkücüler Sn. Erdoğan’ı destekleyerek milletimizin ve devletimizin bekasını ön planda tutmuşlardır. Bunu yaparlarken de hiçbir karşılık beklememişlerdir. Bu durum ise milletimizin gönlünde MHP’ye karşı bir vefa ve sevgi oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca Türkiye’ye karşı olası bir düşmanca tutumda MHP’nin bu düşmanca tutumu en iyi şekilde engelleyebileceği güveni Türk Milletine hâsıl oldu. Ayrıca MHP; FETÖ, PKK, PYD gibi terör örgütleriyle mücadele de hükümete ve cumhurbaşkanına tam destek vermesi, iç politikada olduğu kadar dış politikada da hükümeti ve cumhurbaşkanını desteklemesi ve bunları yaparken de cumhurbaşkanı ve hükümet ile herhangi bir pazarlık yapmaması, tamamen devletin ve milletin menfaatlerini düşünmesiyle Türk Milletinin teveccühünü kazanmıştır.

Bu görüşlerimi desteklemek amacıyla meslektaşım ve aynı zamanda üniversiteyi birlikte okuduğum sınıf arkadaşım Tarihçi Engin Polat’ın seçime yönelik genel değerlendirmesinden de aynen yararlanarak milliyetçi oyların artışındaki görüşümü şöyle destekliyorum:

“Dış Siyaset Olarak;

1 – Rusya – Ukrayna Savaşı,

2 – Çıkabilecek bir dünya savaşı endişesi,

3 – Türkiye – Yunanistan, Türkiye – ABD, Türkiye – Azerbaycan ve Türkiye – Türk Dünyası ilişkileri,

4 – Batı Medyasının Erdoğan’a karşı tutumu

İç Siyaset Olarak ise;

1 – Muhalefetin HDP üzerinden destek arayışı,

2 – Kandil’den gelen açıklamalar,

3 – KHK (FETÖ)’lıların affedilme söylemleri,

4 – Muharrem İnce’ye yapılan FETÖ kumpası,

5 – Kılıçdaroğlu’nun Türk yolu olarak sunduğu projede Azerbaycan’ı baypas etmesi” gibi nedenlerden kaynaklandığını ifade etmiştir.

Son olarak şunu ifade etmeliyim ki bu topraklarda hâlâ Türk Milliyetçiliği fikriyatı ölmemiş ve önemini de kaybetmemiştir.

 

   

 


10 Mayıs 2023 Çarşamba

İLAHİ AŞK

 



İlahi Aşk; Allah’ı aramanın ve onun için yanmanın, ölmeden önce ölmenin ve nefsi terbiye etmenin yoludur. Bu yol ise tasavvuf ile aranır.

Çünkü Tasavvuf sürekli bir mücadele, ahlaklanma yolunda riyazet, nefsin tezkire ve tasfiye edilmesi, halden hale geçerek Hakka ulaşmak çabasına verilmiş bir isimdir. Bu itibarla tasavvufun başlama noktası olsa bile bitiminden söz etmek mümkün değildir. Cüneyd-i Bağdadi, tasavvuf tarihinde “Tasavvuf, sulhu olmayan savaştır” demişti. Tasavvuf ise fütüvvet ile gerçekleşir. Fütüvvet; yiğitlik demektir ve en üstün erdemliği ifade etmektedir. Çünkü fütüvvet, tasavvufun ideal ahlakını anlatır. Bu yiğitlik ve ideal ahlak canını Hz. Peygamber için verebilen ve savaş esnasında bile öfkelendiğinde kendisini zapt edebilen Hz. Ali’de hakiki anlamını kazanmıştır. Diğer bir yönüyle ise fütüvvet İslam’da cömertliği, başkaları için hayır ve iyilik yapmayı, nefsini zapt ederek başkalarını tercih etmeyi, insanların hizmetinde olmayı ve Hakka hizmeti halka hizmette bulmayı anlatan en üst ahlak ilkesidir. (İbn- Arabî, Fütüvvet Ehli ve Meczuplar, Lıtera Yayıncılık, İstanbul 2015, s.21-28.) İnsan tasavvufi aşka yönelerek ve onu arayarak ancak ilahi aşkı bulabilir.

Aşk ise üç mertebe üzeredir: İnsani aşk, ruhâni aşk ve Rabbâni aşk. İnsani aşk; aşkın başıdır ve ruhani aşkın basamağıdır. Ruhâni aşk da Rabbâni aşkın merdivenidir. Rabbani aşk ise cevheri saf, cismi lâtif, görünümü zarif, tabiatı ince, ruhu yumuşak, sırrı aydınlık ve yaradılışı yüce insanlarda açığa çıkar. Öyleyse aşk, cemal, güzellik, yetkinlik ve ahlâk sahiplerinde bulunur. Zira aşkın fıtratı, mıknatıs gibi güzellik madenlerini kendine çekmektir. (Sinan Yağmur, Aşkın Gözyaşları Şems-i Tebrizi, Karatay Akademi, Ankara 2012, s.67)

Sevgiliyi aramak ve ona ulaşmak için bu özelliklere sahip olmak gerekir. Bu özelliklere sahip olan kişi ise âşık olur. İmam Gazali eserinde bu âşıklar için Zünnun’un şöyle dediğini aktarmıştır: “Allah teâlâ’yı sevme iddiasında olan kimseye deyin ki, gerçekten O’nu seviyorsan, O’ndan başkasını görüp duyma.” Çünkü gerçek sevgi, Sevgiliden başkasını görmemek ve ondan başkasını duymamaktır.

Bu nedenle Allah gerçek âşıklar için gece yakın göğe iner. Bu esnada Allah ile aralarında herhangi bir feleki perde kalmaz. Allah’ın onlara inmesi, kendilerine bir rahmettir. Allah bir rivayette belirtildiği gibi yakın gökten onlara tecelli eder ve şöyle der: “Beni sevdiğini iddia edip gece olduğunda uyuyan kimse yalancıdır! Bütün âşıklar sevdikleriyle yalnız kalmak istemez mi? İşte ben kullarıma tecelli ettim. Dua eden yok mu? Duasını kabul edeyim. Bağışlanmak isteyen yok mu? Onu bağışlayayım.” Fecir doğuncaya kadar böyle devam eder. Bu yüzden Allah dostları gece ehlidirler. (İbn- Arabî, Fütüvvet Ehli ve Meczuplar, Lıtera Yayıncılık, İstanbul 2015, s.35)

İşte bu nedenle gerçekten Hakka âşık olanları şeytan daha çok kıskanır. Çünkü şeytanda bir şey hariç bütün insani özellikler mevcuttur. Şeytan aşkı bilmez. Aşk şeytana verilmemiştir. Aşk, Ademoğullarına verilmiştir. Şeytanın insanı kıskandığı ve çekememezliği aşksızlığındandır. (Sinan Yağmur, Aşkın Gözyaşları Şems-i Tebrizi, Karatay Akademi, Ankara 2012, s.76)

Bu yüzdendir ki ilahi aşkı arayan âşıklar olarak kendimizi inancımız olan İslam’a ve adına Türkiye dediğimiz vatanımızın davasına ömrümüzü vakfetmiş neferleriz. Bunun içinde karşımıza çıkan meşakkatleri dervişane bir anlayışla göğüslemek mecburiyetindeyiz. Hiçbir zorluğun sonsuza dek sürmeyeceğini biliriz. Her zorluğun bir imtihan olduğuna iman ederiz. Daha kötüsüne maruz kalmadığımız için dua eder ve mücadeleyi asla elden bırakmayız.     


27 Nisan 2023 Perşembe

İSLAMOFOBİ = İSLAM DÜŞMANLIĞI / SONRA BAŞKASI



 

Geçen hafta Çarşamba gününki köşe yazımda yine İslam düşmanlığından bahsetmiş ve iğneyi önce kendimize batırmamız gerektiğini ifade etmiştim. Bu hafta ise İslam’a düşmanlık yapan içimizdekilerdeki bazı kesimlerden değil, dışarıdaki kesimlerden bahsedeceğim.

Türklerin İslamiyet’e geçiş sürecine baktığımızda, İdil Bulgarlarının İslam’ı kabul eden ilk Türk topluluğu ve Karahanlılar’ın ise İslam’ı kabul eden ilk Müslüman Türk Devleti olduğunu tarihi belgelerden görüyoruz. Selçuk Bey’in Cend de aldığı radikal bir kararla İslam’ı kabul etmiş ve Türkler kitleler halinde Müslüman olmaya başlamışlardı. Türklerin kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmesiyle, İslam dini hızla yayılmaya başlamış ve İslam’ın koruyuculuğunu ve hizmetkârlığını da Türkler üstlenmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu ise güçlü dönemlerinde İslam’ı koruma ve onun hizmetkârlığını zirveye taşımışlardı.

Böylece dünyada sadece güç savaşları değil aynı zamanda din savaşları da dünyadaki olayları ve olguları etkilemişti. Tarık Bin Ziyad’ın 711’de İspanya’yı fethederek Endülüs Emevi Devleti’nin kurulmasına öncülük etmesi ve sonrasında Türklerin, İslamiyet ile tanışarak Türk liderleri ve onların yönettiği devletlerin İslam’ı koruması ve zirveye taşıması ise Avrupa’da İslam düşmanlığını başlatmıştır.

Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa içlerine kadar uzanan fetihlerinde Avrupalıların zihinlerinde Türk demek Müslüman demek anlayışı ortaya çıkmıştır. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla beraber Avrupa’dan geri çekiliş sürecinin başlaması ve sonrasında imparatorluğun yıkılmasına rağmen Avrupa’nın zihnindeki Türk ve İslam düşmanlığı bitmemiştir.

Günümüzde ise İslam’a karşı yapılan hakaretler zirve noktalara kadar ulaşmıştır. Fransa’da İslam peygamberi olan Hz. Muhammed (S.a.v.) Efendimize karikatürlerle hakaretler yapıldı. Daha sonra 2019’da Yeni Zelanda’nın ChristChurch ilçesinde iki camiye Cuma namazı sırasında terör saldırısı düzenledi ve 49 kişi hayatını kaybetti. Burada Avusturalyalı teröristin silahının üzerinde yazan kelimeler dikkat çekiciydi. Teröristin kullandığı silahların üzerinde “Türk Yiyici”, “Viyana 1683” ibareleri vardı. Şarjörünün bir tanesinde ise Kosova Savaşı’nda Sultan Murat’ı şehit eden Sırp olan Miloş Obiliç’in de adı yazıyordu.   

Bu saldırıyı gerçekleştiren terörist Brenton Tarrant’ın, 73 sayfalık manifestosunda Türkleri de tehdit ettiği ve şu cümleleri yazdığı basına yansıyan haberler arasındaydı:

“Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz’ın Doğu yakasında. Ama Boğaz’ın Batı yakasında, Avrupa topraklarında bir yerde yaşamayı denerseniz, sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis’e gelir, tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hristiyan şehri olacak” demiştir.

İşte bu saldırılardan ve bu cümlelerden de anlaşıldığı üzere Avrupa’nın Türk ve Müslüman korkusunu ve nefretini görebilirsiniz.

Yine 25 Ocak 2023 tarihinde Irkçı Danimarka – İsveç vatandaşı olan Rasmus Palu, İsveç polisinin koruması altında Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Bu saldırıdan hemen sonrada Hollanda’da, İslam karşıtlığı ile bilinen Edwin Wagensveld Kur’an-ı Kerim’i yırttı ve yine hiçbir polis bu olaya müdahale etmedi.

En sonra bu Ramazan ayında İsrail’in Kudüs’te Müslümanlara saldırması da İslamofobiyi gözler önüne sermektedir.

Ancak bu eylemler Avrupa tarafından düşünce özgürlüğü maskesi altında eleştirilmemiş ve bu eylemleri gerçekleştirenlere cezai bir uygulama da bulunulmamıştır. Ayrıca İslam düşmanlığı desteklenmiş hatta bu İslamofobik gruplara maddi destek sağlanmıştır.

Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün araştırmalarına göre ABD’de 2017 – 2019 yıllarında Müslüman karşıtı gruplara 106 milyon dolara yakın kaynak aktarıldığı belirtilmiştir. Hatta ABD’deki Müslümanlar ve İslam hakkında yanlış bilgi yayan islamofobi ağının iyi finanse edildiği ve aktif şekilde çalıştığının bir sır olmadığı da araştırmalar arasında yerini almıştır. Ayrıca bu kurumlara bağış yapan kuruluşlar arasında Fidelity ve Schwab gibi ana isimlerinde yanı sıra Yahudi Cemaat Fonu ile Ulusal Hristiyan Yardım Vakfı gibi inanç temelli hayır kurumları da yer aldığı ifade edilmiştir. Yine Müslüman karşıtı nefret grupları arasında Amerikan Hukuk ve Adalet Merkezi, Gatestone Enstitüsü, Güvenlik Politikası Merkezi, Ortadoğu Forumu, Ortadoğu Araştırma Enstitüsü, David Horowitz Özgürlük Merkezi, Clarion Projesi ve Terörizm Araştırma Projesi gibi gruplarda yer almıştır. (“ABD’de İslamofobik Gruplara 106 Milyon Dolara Yakın Fon Sağlandı”, Stratejik Düşünce Enstitüsü, https://www.sde.org.tr/amerika/abdde-islamofobik-gruplara-106-milyon-dolara-yakin-fon-saglandi-haberi-25318, Erişim Tarihi: 25.04.2023)

Son olarak şunu ifade etmem gerekir ki; eğer biz milli kimliğimize ve inancımıza sahip çıkmazsak bizim kimliğimizi de inancımızı da yok etmek isteyen bol olur. Onun için Türk milletinin asil evlatları titre ve kendine, özüne dön.


20 Nisan 2023 Perşembe

İSLAMOFOBİ = İSLAM DÜŞMANLIĞI ÖNCE KENDİMİZ

 

Atalarımızın güzel bir sözü var. “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” diye. Biz her şeyden önce iğneyi kendimize batırmalıyız. Biz İslam’ı nasıl yaşıyoruz ve dinimiz için neler yapıyoruz? Bunları kendimize hiç sorduk mu?

Yenişafak gazetesinin Türkiye’de İslamofobiyi araştırma sonuçlarında elde edilen bulgular önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Araştırmalarda; 20 araştırmacının 2 yıllık çalışmasına göre 3 mizah dergisi incelendi. Bu dergiler İslamiyet’i ve Müslümanları yüzde 92 oranında olumsuz tasvir etmişlerdir. Bu dergilerde Müslümanlar terörist, sapık ve sevimsiz olarak yansıtıldığı tespit edilmiş ve bu durumun aynı zamanda Türk sinemasında da benzer şekilde işlendiği tespit edilmiştir. (“Bunlar da içimizdeki İslamofobikler: Mizah üzerinden İslam Düşmanlığı”, Yenişafak gazetesi,   https://www.yenisafak.com/gundem/bunlar-da-icimizdeki-islamofobikler-mizah-uzerinden-islam-dusmanligi-3864849, Erişim Tarihi: 16.04.2023)

Bazı sinema ve dizilerde mizah adı altında din adamları hep sahtekâr, düzenbaz veya başka türlü tasvir edilmiştir. Bu ise başta İslam dinine ve bu dini anlatan temsilcilere zarar vermekte ayrıca insanlarımızın gözünde farklı bir rol model olarak tasvir edilmektedir. Bu anlattıklarım sadece dizi ve sinema boyutuydu.

Bir de bu işin önde gelen cemaatler boyutu vardır. Tabi her cemaati aynı kefeye koymak zannımca doğru olmaz. Çünkü gerçekten İslam’a hizmeti düstur edinmişlerde var, hâşâ İslam’ın üzerinden geçinenlerde var. Mesela bu zamana kadar her şey mubahtır düsturuyla yola çıkan devletin ve milletin başına bela olan ayrıca dinler arası diyalog projesinin mimarlığını yapıp İslam’ın içerisini boşaltmaya çalışan FETÖ elebaşı ve onun örgütünün mensuplarıdır. Bu teröristler İslam’a en büyük kötülüğü yapmışlardır. Maalesef ki yeni jenerasyon bu hainleri görünce İslam’dan soğuma yoluna giderek Deizm veya Ateizm denilen inançsızlığa sürüklenmişlerdir.

Çünkü yeni jenerasyon bu hainlerin İslam’a hizmet adı altında her yol mubahtır hareketiyle milletin hakkını yiyerek girdikleri devlet kadrolarından tutunda, soruların çalınmasına kadar her şeyi gördüler ve dediler ki bunlar Müslümansa ben neyim? Ben Müslümansam bunlar ne? Diye kendilerine bu soruyu sormadan edemediler. Bu milletin torunları, atalarının yolunu ve peygamberinin yolunu terk etmeye başladılar. Hâlbuki atalarımız Allah’ın adını yaymak, cihanda adaleti sağlamak için her zorlu koşulda mücadele etmemişler miydi?

 

GENÇ KARDEŞLERİM!

Bir öğretmeniniz ve bir ağabeyiniz olarak sizlere sesleniyorum. Hâşâ İslam’da bir eksiklik yoktur. Sizlerin yapamayacağı veya sizlerin özgürlüğünü kısıtlayan kurallar yoktur. Kur’an’da kısıtlanan şeylere baktığınızda bunlar tamamen toplumu ve aileyi korumak içindir. Nasıl ki anneniz babanız sizleri her türlü tehlikelerden korumaya çalışıyor ve sizleri uyarıyorsa bizi yaratan ve bizi bizden daha çok düşünen Rabbimizde bizleri korumak için uyarıyor. Bu yüzden kendini bilmez hainler ve hocayım diye geçinenlere itibar etmeyiniz. Dünyanızı da ahiretinizi de karartmayınız. Sizler ve bizler bu ülkenin bu milletin umuduyuz. Saçma sapan sonu izimle biten ve bu milletin DNA’sına uymayan fikir akımlarına kapılıp medeniyeti o düşüncelerde aramayınız.

Çünkü bizim Türk – İslam Sentezi ile yoğrulmuş çok güzel bir medeniyetimiz var. Bizim millet olarak İslamiyet’e girmeden öncede kültürümüz ve medeniyetimiz gayet güzeldi. İslam ile şereflendik kültürümüz ve medeniyetimiz daha da güzelleşti. Çinlilere ceket, pantolon giymeyi öğreten bizim atalarımızdı. Avrupa’ya hoş görüyü ve banyo yapmayı öğreten bizim atalarımızdı. İnanmazsanız Avrupa’nın parfümü niçin ve ne amaçla bulduklarını bir araştırın.

Dolayısıyla medeniyeti başka yerde aramaya gerek yok. Bizim kültürümüz ve inancımız gayet medenidir. Bu yüzden İslam’a ve Türk – İslam Medeniyetine sıkı sıkıya sarılarım. Daha çok okuyalım ve dinimizi en güzel şekilde araştıralım.

İmam Matüridi’nin, Ahmet Yesevi’nin yolundan gidelim ve kesinlikle dinimizden, medeniyetimizden utanmayalım. Bu da benden size acizane bir nasihattir.


Diğer Yayınlar