İlahi
Aşk; Allah’ı aramanın ve onun için yanmanın, ölmeden önce ölmenin ve nefsi
terbiye etmenin yoludur. Bu yol ise tasavvuf ile aranır.
Çünkü
Tasavvuf sürekli bir mücadele, ahlaklanma yolunda riyazet, nefsin tezkire ve
tasfiye edilmesi, halden hale geçerek Hakka ulaşmak çabasına verilmiş bir
isimdir. Bu itibarla tasavvufun başlama noktası olsa bile bitiminden söz etmek
mümkün değildir. Cüneyd-i Bağdadi, tasavvuf tarihinde “Tasavvuf, sulhu olmayan
savaştır” demişti. Tasavvuf ise fütüvvet ile gerçekleşir. Fütüvvet; yiğitlik
demektir ve en üstün erdemliği ifade etmektedir. Çünkü fütüvvet, tasavvufun
ideal ahlakını anlatır. Bu yiğitlik ve ideal ahlak canını Hz. Peygamber için
verebilen ve savaş esnasında bile öfkelendiğinde kendisini zapt edebilen Hz.
Ali’de hakiki anlamını kazanmıştır. Diğer bir yönüyle ise fütüvvet İslam’da
cömertliği, başkaları için hayır ve iyilik yapmayı, nefsini zapt ederek
başkalarını tercih etmeyi, insanların hizmetinde olmayı ve Hakka hizmeti halka
hizmette bulmayı anlatan en üst ahlak ilkesidir. (İbn- Arabî, Fütüvvet Ehli ve Meczuplar, Lıtera Yayıncılık, İstanbul 2015,
s.21-28.) İnsan tasavvufi aşka yönelerek ve onu arayarak ancak
ilahi aşkı bulabilir.
Aşk
ise üç mertebe üzeredir: İnsani aşk, ruhâni aşk ve Rabbâni aşk. İnsani aşk;
aşkın başıdır ve ruhani aşkın basamağıdır. Ruhâni aşk da Rabbâni aşkın
merdivenidir. Rabbani aşk ise cevheri saf, cismi lâtif, görünümü zarif, tabiatı
ince, ruhu yumuşak, sırrı aydınlık ve yaradılışı yüce insanlarda açığa çıkar.
Öyleyse aşk, cemal, güzellik, yetkinlik ve ahlâk sahiplerinde bulunur. Zira
aşkın fıtratı, mıknatıs gibi güzellik madenlerini kendine çekmektir. (Sinan
Yağmur, Aşkın Gözyaşları Şems-i Tebrizi,
Karatay Akademi, Ankara 2012, s.67)
Sevgiliyi
aramak ve ona ulaşmak için bu özelliklere sahip olmak gerekir. Bu özelliklere
sahip olan kişi ise âşık olur. İmam Gazali eserinde bu âşıklar için Zünnun’un
şöyle dediğini aktarmıştır: “Allah teâlâ’yı sevme iddiasında olan kimseye deyin
ki, gerçekten O’nu seviyorsan, O’ndan başkasını görüp duyma.” Çünkü gerçek
sevgi, Sevgiliden başkasını görmemek ve ondan başkasını duymamaktır.
Bu
nedenle Allah gerçek âşıklar için gece yakın göğe iner. Bu esnada Allah ile
aralarında herhangi bir feleki perde kalmaz. Allah’ın onlara inmesi,
kendilerine bir rahmettir. Allah bir rivayette belirtildiği gibi yakın gökten
onlara tecelli eder ve şöyle der: “Beni sevdiğini iddia edip gece olduğunda
uyuyan kimse yalancıdır! Bütün âşıklar sevdikleriyle yalnız kalmak istemez mi?
İşte ben kullarıma tecelli ettim. Dua eden yok mu? Duasını kabul edeyim.
Bağışlanmak isteyen yok mu? Onu bağışlayayım.” Fecir doğuncaya kadar böyle
devam eder. Bu yüzden Allah dostları gece ehlidirler. (İbn-
Arabî, Fütüvvet Ehli ve Meczuplar, Lıtera Yayıncılık, İstanbul 2015, s.35)
İşte
bu nedenle gerçekten Hakka âşık olanları şeytan daha çok kıskanır. Çünkü
şeytanda bir şey hariç bütün insani özellikler mevcuttur. Şeytan aşkı bilmez. Aşk
şeytana verilmemiştir. Aşk, Ademoğullarına verilmiştir. Şeytanın insanı
kıskandığı ve çekememezliği aşksızlığındandır. (Sinan Yağmur, Aşkın Gözyaşları Şems-i Tebrizi, Karatay Akademi, Ankara 2012, s.76)
Bu
yüzdendir ki ilahi aşkı arayan âşıklar olarak kendimizi inancımız olan İslam’a
ve adına Türkiye dediğimiz vatanımızın davasına ömrümüzü vakfetmiş neferleriz.
Bunun içinde karşımıza çıkan meşakkatleri dervişane bir anlayışla göğüslemek
mecburiyetindeyiz. Hiçbir zorluğun sonsuza dek sürmeyeceğini biliriz. Her
zorluğun bir imtihan olduğuna iman ederiz. Daha kötüsüne maruz kalmadığımız
için dua eder ve mücadeleyi asla elden bırakmayız.