2011
yılında Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte oradan kaçanların göç
istikameti Türkiye olmuştur. Bu yapılan göçler neticesinde Türkiye Cumhuriyeti
Devleti insani yardımlar yapmak için sığınmacıları önce kamplara almış fakat
sığınmacı yükünü kaldıramayan ülkemiz Suriyelilerin, Türkiye içindeki illere
dağılmasına müsaade etmiştir.
Suriye
iç savaşını takiben Taliban’ın, Afganistan’ı kontrol altına almaya çalışması
sonucunda yüzlerce Afgan ülkemize yasa dışı olarak kaçak yollardan akın
etmiştir.
Bununla
birlikte Türkiye’ye düzensiz göç edenlerin sadece Suriyeliler, Afganlar değil
aynı zamanda Pakistanlıların, Hintlilerin, Somalililerin de olduğu görülmüştür.
Bunların bir kısmı Avrupa’ya geçmeye çalışmış ancak geçemeyenlerde Türkiye’de
kalmışlardır. Türkiye ise yasa dışı kaçak yollarla düzensiz göç edenleri
yakaladıkça ülkelerine geri göndermiştir. Ancak buna rağmen Türkiye’de çok
sayıda kayıt dışı sığınmacının olduğu da diğer iddialar arasında yerini
almıştır.
Türkiye
başta Suriyeliler olmak üzere birçok mazlum milletlere kapılarını açmış ve
insani yardımlar yapmıştır. Ancak Türkiye daha fazla sığınmacıyı barındıracak
durumda değildir. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesi 80 milyonluk bir nüfusa sahipken
3 milyonu geçkin bir sığınmacıyı kabul edemez. Kabul etse de bakamaz ve bu da belli
başlı sorunlara yol açar.
O
sorunlara kısaca değinecek olursam;
Ucuza
işçi çalıştırmak isteyenler yüzünden ülkemizin vatandaşları işsiz kalır ve bu
durumda sığınmacılar ile ülkemizin gerçek sahipleri arasında ikilik çıkmasına neden
olur. Bununla birlikte kültürel uyuşmazlıklar ortaya çıkar ve ayrıca demografik
yapı bozulur. Çünkü Türkiye bir ulus devlettir. Osmanlı Devleti gibi çok uluslu
çok dilli çok kültürlü bir yapı barındırmamız demek ulus devlette sorunlara yol
açmak demektir. Bunu görmemezlikten gelemeyiz. İleride ciddi bir azınlık
probleminden söz etmek istemiyorsak ve bunun siyasi sonuçlarını kendimize
sıkıntı etmek istemiyorsak sığınmacıları daha fazla ülkemizde tutmamalıyız.
Çünkü
biz azınlık problemini 1923’te henüz Türkiye Cumhuriyeti gencecik bir devletken
çözmüş ve o günden 2011’e kadar böyle bir problem ile uğraşmamıştık.
Türk
Devleti ve milleti hiç kuşkusuz bir imparatorluk bakiyesidir. Ancak biz daralan
bir imparatorluktan bugünkü sınırlarımıza çekildik. “Türklüğün Yeni
Ergenekon’unda” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduk ve ihya ettik. Bu yüzden
söz konusu sınırlarımız içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’na benzer çok milletli
çok dilli bir imparatorluk kuracak değiliz. Burası milli bir devlettir ve buna
uygun politikalar üretilmelidir. Bu yüzden daralan toprakları kozmopolit bir
yapıya dönüştüremezsiniz.
Eğer
bu politika bu şekilde devam ederse devletimiz ve milletimiz psikolojik,
sosyolojik, kültürel, ekonomik ve siyasi sonuçlarla karşı karşıya kalır ve
ileride azınlık probleminin çıkmasına sebep olacak vahim bir acı netice ile
yüzleşebiliriz.
Mülteciler
Derneğinin açıkladığı 15 Haziran 2023 verilerine göre; Türkiye’de kayıtlı
Suriyeli sayısı 3 milyon 351 bin 582 kişidir. İçişleri Bakanlığı tarafından 19
Aralık 2022 tarihinde açıklanan verilere göre ise 223 bin 881 Suriyeliye Türk
Vatandaşlığı verildiği belirtilmiştir. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri tarafından
19 ağustos 2022 tarihinde açıklanan verilere göre ise 104 bin 976 Ahıska Türkü,
7 bin Uygur Türkü ve 39 bin 294 Afganistan uyrukluya Türk Vatandaşlığı
verilmiştir.
18
Mayıs 2022 tarihinde Göç İdaresi Uyum ve İşletişim Genel Müdürlüğü’nden yapılan
açıklamada ise geçici koruma altındaki Suriyeliler ile birlikte Türkiye’de 5
milyon 506 bin 304 kayıtlı yabancı uyruklu kişi olduğu belirtilmiştir.
Bu
rakamlar bugün için Türk nüfusunun genel çoğunluğunu oluşturmuyor olabilir.
Fakat sığınmacılar Türkiye’de kalmaya devam ederse bu durum yıllar sonra ciddi
bir azınlık sorununa yol açabilir.
Demografik
durumun sıkıntısına 2011 yılında yayımlanan Milliyet gazetesinin haberine göre
Kilis’ten örnek verirsek Kilis’te boşanmaların iki kat arttığını ve Türk
erkeklerinin Suriyeli kadınlarla evlendiğini ve bu evlenmelerin kimisinin resmi
nikâhlı olmakla birlikte çoğunun da imam nikâhıyla yapıldığını gösterebiliriz.
Bir
başka sorun ise sığınmacıların karıştığı suçlardır. Özellikle büyük şehirlerde
sığınmacıların insanların önünü keserek rahatsız edici bir şekilde para
dilenmesi, yaralamalı ve bazen de ölümle biten kavgalara, taciz ve tecavüz
olaylarına karışmaları son zamanlarda her yerde Suriye bayrağı açıp, plajlarda
nargile içip deniz keyfi yapmaları yine Suriyelilerin bayramlarda ülkelerine
dönüp bayramdan sonra geri gelmeleri ve Suriye’de iç savaşın bitmesine rağmen
Türkiye’den gitmemeleri Türk Milleti’nin tepkisini çekmiştir.
En
önemlisi ise Türkler tarih boyunca savaşarak ve bu uğurda canlarını vererek topraklarını
ve kimliğini korumuştur. Bu yüzden Türk Vatandaşlığı gibi kıymetli bir kimliğin
kendi topraklarını korumak için savaşmayan birkaç sığınmacı grubuna verilmesi
Türk milletini derinden üzmüş ve tepkisine neden olmuştur.
İşte
bu durumların hepsi Türkiye’nin asıl sahibi olan Türkler ile sığınmacıların
arasının bozulmasına sebebiyet vermiş ve böylece Ensar – Muhacir kaynaşması ve
politikası çökmüştür.
Özellikle
Türkiye’ye kaçan Suriyeliler için hep Hz. Muhammed nebimizin hicretini ve Ensar
– Muhacir kardeşliği örnek gösterilmiş, lakin Hz. Muhammed (S.A.V.)’in ve İslam
Ordusu’nun haksız yere zulüm gördükleri toprakları, güçlenip toparlandıktan
sonra, geri dönüp fethettiklerini nedense söylenilmemiştir. Eğer ki bu kişiler
zulüm gördükleri vatanlarından kaçıp kendilerini toplayıp geri dönmüyor ve hâlâ
Türkiye’deki rahatlığı ve keyfiyeti yaşamaya devam etmek istiyorlarsa o vakit
Ensar – Muhacir kardeşliğinden ve bu kişilerin peygamberimizin izinden
gittiklerinden bahsetmek pek de doğru olmaz.
Bu
topraklarda yetişen genç bir aydın olarak bu yazımda devletimin ve milletimin
gelecekte karşılaşacağı tehlikeyi sezdiğimden dolayı devletimi yönetenleri ve
siyasileri uyarmak için kaleme aldım. Çünkü genç bir aydın olarak bu benim
görevim devletim doğru bir politika uyguladığında yanında olmak ve desteklemek
yanlış bir politika izlediğinde uyarmak ve doğrusunu göstermektir.
Bu
nedenle Şovenist değil gerçekçi olalım.
***
Köşe yazımın içindeki istatistiklerin hepsi Mülteciler Derneği’nin sitesinden
alınmıştır.