14 Aralık 2022 Çarşamba

GENÇLİĞİ TÜRK-İSLAM SENTEZLİ FÜTÜVVET EHLİ YETİŞTİRİN


 

 

Günümüzde gençlik sıkıntılı bir dönem geçirmektedir. Bu sıkıntılar genel ahlak çöküşü başta olmak üzere milli ve manevi duyguların körelmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu yüzden gençliği kurtarmanın formülü ancak ve ancak Türk-İslam ruhunun gençlere aşılanıp onları fütüvvet ehli olarak yetiştirmekle mümkün olacaktır. 

Peki fütüvvet nedir?

Fütüvvet; İslam’da cömertliği, başkaları için hayır ve iyilik yapmayı, nefsini zapt ederek başkalarını tercih etmeyi, insanların hizmetinde olmayı ve Hakka hizmeti halka hizmette bulmayı anlatan en üst ahlak ilkesidir. Fütüvvet, tasavvufun ideal ahlakını anlatır. Başka bir ifadeyle tasavvuf öncelikle nefsin tezkiyesi üzerinde odaklanmış olsa bile varmak istediği iyi ahlakın başında fütüvvet ideali gelir. Fütüvvet, yani yiğitlik, en üstün erdemdir ve bu erdem canını Hz. Peygamber için verebilen ve savaş esnasında bile öfkelendiğinde kendisini zapt edebilen Hz. Ali’de hakiki anlamını kazanmıştır. (İbn Arabi, Fütüvvet Ehli ve Meczupları), Lıtera Yayıncılık, Ter: Ekrem Demirli, İstanbul 2015, s.28) İşte biz gençlerimizi bu şekilde fütüvvet ehli ve güzel ahlaklı yetiştirmeliyiz.

Bu nedenle bu konuda diyanet işleri başkanlığına çok iş düşüyor. Çünkü yapılan araştırmalara göre gençlerimiz arasında ve hatta orta yaşlılar arasında güzel dinimiz İslam’ın temel dini bilgilerini dahi bilmeyenler var. Bu da İslam dinine çok büyük fedakârlıklarla hizmet eden Allah’ın adını yaymak için yedi iklim ve üç kıtaya at süren atalarımızın torunlarına yakışmamaktadır. Hemen şunu da belirteyim ki bunun ne laiklikle nede başka bir şeyle alakası yoktur. Bu tamamen bizim tembelliğimizden ve okumamamızdan kaynaklanıyor. Bizim yaratan Rabbimiz peygamberine dahi “OKU” diye ilk emrini bildirmiştir. Bizler birer aciz kul olarak başka başka bahaneler üretmemize gerek yok. Sen bir Müslüman olarak Allah’ın emri olan “OKU” emrini yerine getirmeyip dinimizi kendini bilmez hocayım diye geçinen şeyhlerden, şıhlardan öğrenirsen her sakallıyı hoca zannedersen din yerine batıl inanç öğrenirsin. Bunun için ilk önce ilahiyat fakültelerine çeki düzen verilmelidir. Dinimizi öğretecek iyi âlimler yetiştirilmelidir. Buna mukabil diyanete bu iyi yetişmiş âlimler atanmalıdır. Gençlerimiz ve farklı yaşlardaki insanlarımız merdiven altı açılan cemaat evlerinden değil, devletimizin kontrolündeki resmi kurumlarda İslam’ı en iyi şekilde öğrenmelidir. Kaş yaparken göz çıkarmamak için gençlerimizi saçma sapan FETÖ veya Adnan Oktar gibi dini eğitim veriyorum adı altındaki terör örgütlerine kaptırmamak için diyanet işlerinin ve ilahiyat fakültelerinin sağlam çalışmalar yapıp gençlerimize ulaşmaları gerekmektedir. Fakat şunu da ifade etmek istiyorum. Bütün cemaatlerde bu terör örgütleri gibidir demiyorum. Mutlaka içlerinde gerçekten İslam için çalışanlarda vardır. Ancak bunlarda yine devletimizin kontrolünde olması ve art niyetli cemaatlerin de önüne geçilmesi gerekmektedir. Aksi halde bunların en başta Türk Devletine, Türk Milletine, Türk Milli Kimliğine, Türk Gençliğine zararları olacaktır.

Ömer Seyfettin;  “İslam adı altında Türk düşmanlığı yapanlardan nefret ediyorum” diye boşuna dememiştir. Onun için gençlerimize İslam ile birlikte Türk Milliyetçiliğini de perçinleyip aşılamalıyız. Yani atalarımızın yaptığı gibi Türk-İslam sentezi ile gençlerimiz yetiştirmeliyiz. Ancak kurtuluş böyle olacaktır.

 

2 Aralık 2022 Cuma

TÜRKLERİN İSLAMİYETE GEÇİŞLERİ KILIÇ ZORUYLA MI GÖNÜL RIZASIYLA MI?


 

Türklerin, İslam’ı kabul etmesi çok önemli bir sosyolojik harekettir. Türkler çok geniş coğrafyalara yayıldıkları için farklı farklı medeniyetlerle karşılaşıp etkileşime girmişlerdir. Hatta bazıları Budizm, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinlere girmiş ve belli bir zaman sonra milli kimliklerini kaybetmişlerdir.

Bu nedenle Türklerin, İslamiyet’i kabul etmesi tek bir faktöre ya da kılıç zoruyla Müslüman olmuşlardır gibi bir teze bağlanamaz. Türklerin, İslamiyet’i seçmesindeki en önemli etken Gök Tanrı dini ile İslamiyet arasındaki benzerliklerdir. Bu da Türklerin İslam’a geçişini hızlandırmıştır.

 Peki Gök Tanrı dini nasıl İslamiyet ile benzer olabilir?

 Bilindiği üzere yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de Allah’ın her kavme peygamber gönderdiğinden bahsediyor. Hatta bazı hadislerin ve Türk tarihindeki bazı destan ve mitolojilere konu olan Zülkarneyn Paygamberin Oğuz Han olduğu ileri sürülmüştür. Dr. Yaşar Kalafat’ın Nübüvvet Tarihi itibariyle Türklüğün Dini Geçmişi adlı eserinde Hz.Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes Onunda dokuz oğlundan en büyüğü olan “Türk”, Türklerin ilk peygamberi olduğunu söylemiştir.

Ayrıca Türkler daha İslam’a girmeden önce birden fazla Tanrı anlayışı yoktur. Süryani Mihail, İbn-i Fazlan’ın eserinde Türklerin tek tanrılı olduğunu söylemiştir. Türklerin kitabı olmasa da tek tanrıya inanıp ona kurbanlar sunardı. Bu da İslam inancıyla benzerlik gösteren özelliklerdir.

Bir başka özellik ise Türklerdeki “fetih” anlayışıyla İslam’daki “cihat” anlayışına benzemesi de vardır. Türkler İslam’a girdiğinde fetih anlayışından vazgeçmeyecek ve bundan sonra fetihlerini Cihat yapmak için yapacaklar ve yine fetih anlayışında olduğu gibi cihat yaptıklarında da ganimet sahibi olacaklardı.

Bu bilgilere ek olarak Türklerde bir çeşit ahret inancı da vardı. Bu inanca göre Türkler ölülerini mumyalardı. Mezarlar kutsal sayılır ve mezarları tahrip etmek çok büyük suçtu ve cezası ise idamdı.

Türkler, ahrete “Ol Ajun yada Mengü Ajun” derdi.

Başka örnekler verecek olursak;

İslamiyet’teki kıyamet, Türklerde Uluğ gün,

Cennete-Uçmağ,

Cehenneme-Tamu,

Peygamber’e-Savcı yada Yalavaç,

Tövbe etmek- Ökünç etmek,

Hesap günü- Köni Gün,

Günah- Yazuk yada Erinçü’dür,

Melek- Yumuşçı,

Cin Çarpması- Kovunç gibi…

 Türkler, Talas Savaşından Öncede Müslümanlarla Karşılaştı Peki Neden O Zaman Müslüman Olmadı?

 Türkler, Emevilerin ırkçı politikaları yüzünden o dönemde İslam’a ısınamamışlardır. 636’da Kasidiye 642’de Nihavent Savaşlarıyla, Sasaniler ortadan kalkar ve Arap-İslam ordularının önü açılır Orta Asya’ya kadar ilerlerler. Bunun sebebi 7.yüzyılda Türk coğrafyasında güçlü bir Türk Devleti olmamasından kaynaklıdır. Doğu Göktürk Devleti çökmüş, Batı Göktürk fetret devri geçirmiş daha sonra ise Kürşad İsyanıyla II. Göktürk Devleti doğmuştur. Fakat II. Göktürklerde çok güçlü değildi. Arap- İslam ordularına karşı koyacak pek güçleri yoktu. Kuzeyde de Araplar, Hazarı zorluyordu. Kuteybe B.Müslim, İslam ordusunun başına geçince Horosan’a kadar ilerledi. Ama yine de İslam’ı yayamadılar. Çünkü zorla İslam’ı kabul ettirmeye çalışmışlar ancak Türkler zorla İslam’ı kabul etmemişler ve Avrupa’ya doğru göç etmişlerdir. Zorla Müslüman olanlarda  Buhara da yaşayan Türklerdir. Lakin Emeviler oradan çekilince Türkler tekrar eski dinlerine geri dönmüşlerdir. İşte Türkler zorla Müslüman oldu diyenlerin anlattığı olay budur.

Emeviler içerisinde paralı olarak askerlik yapan Türkler vardı. Bunlar Müslüman’dı. Bu paralı askerler Abbasi Hanedanının başa gelmesinde önemli rol oynamışlardır. Arap-İslam ordusu Türklerin vur-kaç taktiğinden yararlanmışlardır. Hatta Abbasi Halifesi Mansur, Türkleri Halifelik Ordusuna aldığı Türkler için Samarra Şehrini özel olarak kurdurmuştur. Savaşçı özellikleri kaybolmasın diye Türk’ün Türk ile evlenmesini istemiştir. Araplarla iletişim kurulmasını dahi yasaklamıştır. 

Daha sonradan Abbasilerin iktidara gelmesiyle 750 yılında yapılan Talas Savaşı’nda Türk ve Arap ordusunun birleşip Çin ordusunu yenmesiyle Türkler burada İslam’ı daha yakından tanımış oldu. Abbasilerin, İslam’ın hoşgörüsünü ve adaletini göstermesiyle Türkler, İslam’a ısınmaya başlamışlardı. Ancak buna rağmen Türkler topluca biran da İslam dinine girmemişler, bölük bölük girerek milli kimliklerini korumasında önemli rol oynamışlardır. Böylece Gök Tanrı dinini ve Şamanizm geleneklerini İslam’a uyarlamışlardır. Örneğin; bugün biz vefat etmiş bir yakınımızın arkasından kırkını okutuyoruz. Ancak İslam’da öyle bir şey yok. Bu bize tamamen Şamanizm’den kalma gelenektir. İslam’a girmeden önce Türkler ölülerinin arkasından yuğ törenleri yapardı. İşte biz bu durumu İslam’a uyarlamış ve ölülerimizin arkasından Kur’an okutmaya dönüştürmüşüz. Bu ve buna benzer şeyler Türklerin eski dinlerini bazı ritüelleri dönüştürüp örf-adet-gelenek-görenek şeklinde yaşamaya başlamışız. Ama insanlarımız eski dinlerinde bu ritüelleri bilmeyerek örf, adet, gelenek ve görenek şeklinde yaşadıklarından habersizdir.


21 Kasım 2022 Pazartesi

BİLDİRİ

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün kamu kurum ve kuruluşları ile güçlü bir devlettir. Bu devlete sahip çıkan ise hiç şüphesiz Türk milletidir. Bu millet her zaman devletini baş tacı yapmış ve devletinin attığı tüm adımlarda kararlılıkla arkasında durmuştur. Dışarıdan destekli PKK/YPG/PYD terör örgütü militanları 13 Kasım 2022 tarihinde Taksim İstiklal Caddesinde bombalı eylem yapmış ve bu eylem sonucunda altı vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve seksen bir vatandaşımızda yaralanmıştır. Bu failler en kısa sürede yakalanarak olay açığa çıkarılmıştır. Bundan öncede 26 Eylül 2022 tarihinde Mersin’de iki terörist, polis evine saldırıda bulunmuş ve bu saldırıyı önleyen bir polisimiz şehit olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi varlığına ve milletine karşı düzenlenen bu saldırılara karşı 20 Kasım 2022 tarihinde sınır ötesine gece ansızın Pençe Kılıç Hava Harekâtı düzenleyerek terör hedeflerini imha etmeye başlamıştır.

Uluslararası Hukuka göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti meşru müdafaa hakkını kullanmaktadır. Birleşmiş Milletler 51. Maddesi, BM üyesi ülkelere, silahlı saldırı halinde meşru müdafaa hakkı tanımıştır. BM 51. Maddesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Bu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez.”

Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak yaptığı sınır ötesi hava harekâtının ilk saatlerinde hemen PKK/YPG/PYD Terör Örgütünün elebaşları her zaman olduğu gibi iftira kampanyalarına başladılar. Sanki yuvalandıkları o topraklar kendilerininmiş gibi Türk devletini sözde işgalci, sivil yerleşim yerlerini hedef alan sözde katil devlet olarak dünya kamuoyuna servis etmeye başladılar. Kendilerini ise masum göstererek sözde ama gerçekte olmayan kürdistan topraklarının işgal edildiğini ve ayrıca kendilerini DEAŞ ile savaşan sözde gerillalar olduğunu iddia etmektedirler. Bu iftiraları atan terör örgütü elebaşlarından biriside PKK’nın Suriye kolu olan YPG terör örgütünün oluşturduğu sözde Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin sözde basın başkanı olan Farhad Shami’dir.  Attığı twitlerde yukarıda saydığım kendisine ait yalanları söylemekle birlikte Türkiye’yi, DEAŞ ile ilişkilendirip algı operasyonları yaparak uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Ancak şu unutulmamalıdır ki “Dünyada DEAŞ’a operasyonlar düzenleyen ve DEAŞ teröristlerini etkisiz hale getiren tek ülke Türkiye’dir.” Ayrıca Türkiye’nin tarihinde hiçbir zaman sivil yerleşim yerlerini vurmak ve sivilleri katletmek yoktur. Ancak PKK Terör Örgütünün kanlı tarihinde sivilleri ve hatta bebekleri katletmek vardır.  

Ayrıca PKK/YGP/PYD’nin bu iddiaları ve yalanları kendilerinin bir terör örgütü olduğu gerçeğini saklayamaz. Çünkü PKK Terör Örgütü 1978’den beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin toprak bütünlüğüne kastederek sivillerde dâhil olmak üzere güvenlik güçlerine silahlı saldırılarda bulunmuştur. Günümüzde PKK terör örgütünün, Türkiye sınırları içerisinde beli kırılmış fakat sınır ötesinde dış destekli ülkeler tarafından beslenip adı değiştirilerek YPG/PYD Terör Örgütüne dönüştürülmüştür. Ancak bu terör örgütleri de PKK’nın uzantısıdır.

Türkiye’ye müttefikmiş gibi görünen devletler bu terör örgütlerinin harflerini değiştirip siyasal kurnazlık yapıp tırlar dolusu silah, gıda, ilaç yardımlarında bulunarak askeri eğitim dahi vermişlerdir. Bu yüzden Taksim’deki olay başta olmak üzere geçmişteki terör saldırıların hepsinin failleri bu terör örgütüne destek veren Türkiye’ye müttefikmiş gibi görünen devletlerdir.

Adı geçen bu terör örgütleri dışarıdan desteklenmekle beraber içeride de siyasal uzantısı rolünü üstlenen HDP’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin terörist unsurlara karşı düzenlediği her sınır ötesi operasyonlara karşı çıkarak yerli ve milli bir parti olmadıklarını defalarca Türk milletine göstermişlerdir.

İşte tüm bu hainliklere karşı sorumluluk sahibi genç bir öğretmen, yazar, tarih bilim ve uluslararası ilişkiler uzmanı olarak devletimize ve milletimize atılmaya çalışılan iftiraları, yapılmaya çalışılan algı operasyonlarını ve oluşturulmaya çalışılan propagandaları yurtiçinde ve uluslararası arenada çürütmek ve her daim devletimin ve milletimin yanında olduğumu göstermek için bu bildiriyi kaleme aldığımı tüm Türk ve Dünya Kamuoyuna saygıyla duyururum.

 

Her zaman Türk devletinin, Türk milletinin ve Türk askerinin yanındayım.

      


17 Kasım 2022 Perşembe

TERÖR

 

Devletimizin son zamanlardaki terör operasyonlarını başarıyla yürütmesi sonucunda köşeye sıkışan terör örgütü dün taksimde bombalı bir saldırı düzenledi ve bu saldırıda 6 vatandaşımız hayatını kaybetti. 81 vatandaşımızda yaralandı.

Ancak biz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dediği gibi; “Mesajı aldık”.

Türk devleti son zamanlarda yurt içinde Gazi Turgut Aslan Operasyonları ile FETÖ Terör Örgütü mensuplarına karşı büyük darbe indirdi. Ayrıca yurt dışında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 1 Ocak 2019 ile 25 Temmuz 2022 tarihleri arasında gerçekleştirdiği operasyonlarda, PKK, DEAŞ ve FETÖ gibi Terör Örgütlerinin sözde üst düzey yöneticileri etkisiz hale getirildi. MİT tarafından 82 Terörist imha edilirken, 8’i de yurt dışında yakalanıp Türkiye’ye getirildi. Bununla birlikte 2016’da Fırat Kalkanı Harekatı ile başlayıp Pençe Operasyonları ile devam eden süreçte Türk ordusunun, terör örgütlerine karşı üstün mücadelesi sonuç vermiş ve sınırımızın dibinde bir terör devletinin kurulmasına müsaade etmemiştir. Ayrıca sınır ötesinin teröristlerden tamamen temizlenmesi amacıyla Irak’ın kuzeyinde Metina, Zap ve Avaşin Basyan bölgelerindeki teröristlere yönelik operasyonlar yapılmakla birlikte özellikle Zap bölgesinin temizlenmesiyle sınırlarımızın tamamen kilit altına alınacağının ve Yunanistan’ın şımarıklığının karşılığının verileceğinin konuşulduğu şu günlerde Taksim’de bomba patlatılarak vatandaşlarımızın canına kast edilmesinin mesajını aldık. 



İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “Biz bize verilen mesajı biliyoruz. Bize verilen mesajı aldık. Amerikan Büyükelçiliğinin taziye dilemesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Kobani terör bölgelerini besleyen ve oradan Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışan bu anlayışa kendi senatolarından para gönderen bir devletle biz müttefikliğimiz elbette tartışılmalıdır. Teröristler eğer yakalanmasaydı, Yunanistan’a kaçıracaklardı. PYD’yi orada kim besliyorsa, PKK’ya kim iç istihbarat sağlamaya çalışıyorsa fail odur. Şunun bilinmesini isteriz. Bu aldığımız mesaja çok güçlü bir mesaj vereceğiz. Hem de çok güçlü bir mesaj.” 

İçişleri Bakanı Soylu bu konuşmasıyla saldırının arkasında kimlerin olduğunu ve bağlantılarını aslında söylemiş oldu. Terör örgütü PKK/YPG’ye kim tırlar dolusu silah göndererek onların eğitimlerini üstlenmişse ayrıca Türkiye’nin sınırı dibinde terör devleti kurdurmak istiyorsa evet işte fail odur. Yine kim bu teröristleri kendi ülkelerinde barındırıp, kendi ülkelerinde bu teröristler için kamp kuruyorsa işte fail odur. Ancak şu bilinmelidir ki devletimiz yapılan bu kalleşliğe karşılık verebilecek güçtedir.

Devletimiz dışarıdan yapılan kalleşliklerle uğraşırken içimizdeki namussuzlarla da aynı şekilde uğraşmaktadır. Bunlar öyle ahlaksız ki yapılan bu saldırıdan dolayı kendi devletini ve devletini yönetenlere laf edecek kadar ar damarları çatlamış insanlardır. Bu ahlaksızlar “Devlet seçim çalışmalarını başlattı”, “Seçim kampanyasını başlattılar”, “Siyasiler yine iş başında”, “Seçim yaklaşıyor” gibi aşağılık cümleler kurmaktan çekinmeyen bu haysiyetsizlere en hafif tabiriyle şerefsiz denir. Şerefi olmayana şerefsiz demek neyi ifade eder bilmiyorum ama şundan eminim ki gelmiş geçmiş bütün hükümetler ya da gelecekteki hükümetlerin hiç birisi oy devşirmek için kendi milletinin canına kıymaz. Kendi devletine zarar vermez.

Bu kişilere en güzel cevaplardan birisini Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal vererek şöyle demiş: “Terör saldırıları iktidara yarıyor gibi bir söylem üreterek devleti ve kurumlarını zan altında bırakmaya çalışıyorlar. Siz de terörle mücadele edin o vakit, size de yarasın. Bir maniniz mi var?”

Son olarak bu ahlaksızlara Dede Korkut’un şu sözlerini hatırlatmak istiyorum:

“Kahpe içeriden olunca kapı kilit tutmaz oğul,

Halk içinde bozgunculuk yapan HAİN’dir oğul”

Taksim’de yapılan bu terör saldırısında hayatını kaybeden 6 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralanan 81 vatandaşımıza da acil şifalar diliyorum.


10 Kasım 2022 Perşembe

10 KASIM ATATÜRK’Ü ANMA MESAJIM

 

Atatürk;  I.Dünya savaşının ardından kurtuluş savaşı gibi zorlu ve acı bir süreçten sonra, Çökmüş bir imparatorluğun temellerinden güçlü kendine güvenen milletiyle aynı istikamete odaklanmış bir Cumhuriyet yönetimi ortaya çıkarmıştır. Türkiye Cumhuriyeti onun sayesinde gıpta ve hayranlıkla izlenen bir ülke haline gelerek ateşle çevrili bir vatan coğrafyasında varlık ve birliğine sahip çıkmıştır.

Atatürk’ü tanımak ve tanıtmak “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” seslenişine candan kandan ve bunun derinliklerine bağlı kalmakla eş anlamlıdır. Bu nedenle 10 Kasım bir matem gününden ziyade, Gazi Mustafa Kemal’i daha iyi anlamlandırma imkanıdır. İhtiyacımız olan milli asalet ve kuvvetin Türk asırlarında Cumhuriyetimizi kuran asil ruhta saklı olduğunu görmekten başka çaremiz yoktur. Bu düşüncelerle ebediyete intikalinin 84. yıl dönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve tüm kurucu kahramanlarımıza ve vatanımız için bugün hala çarpışıpta şehit olan kahramanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Türk çocukları unutmasın ki biz millet olarak Ötüken’den Tanrı Dağlarından gelip, Altay dağlarından inip  Orhun Nehrinde sulanıp Alparslan ile Malazgirt’te Anadolu’nun kapılarını açıp, Fatih’le İstanbul’u fethedip Yavuz Sultan Selim ile İslam alemine hükmedip Kanuni Sultan Süleyman ile dünyayı ayaklarımızın altına alıp Ziya Gökalp ile Türkçülük ve Turancılık akımı başlatıp Mustafa Kemal Atatürk ile yeni bir devlet kuranız…


Bu düşüncelerle, her 10 Kasım’da olduğu gibi bu 10 Kasım gününde de Büyük TÜRK Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha rahmet ve şükranla anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

MESLEĞİMİN KUTSİYETİ




Her mesleğin zorluğu ve kutsiyeti elbette vardır. Ancak meslek sahibi olsun veya olmasın her okula gidenleri öğretmenler yetiştirmiyor mu? Bugün Cumhurbaşkanından tutunda işçisinden, memuruna kadar herkesin hayatında öğretmenlerin ufakta olsa bir dokunuşu yok mu?

İşte bu meslek insanların hayatlarına dokunduğu için vazifesi çok kutsal bir meslektir. Ancak bizim milletimizin öğretmenleri çok farklıdır. Çünkü hem fedakârdır hem vatanseverdir hem de kendini eğitim davasına adamıştır.

Öğretmenler bilginin ışığında vatanını yükseltenlerdir. Her türlü zorlu şartlar altında görevini en iyi şekilde yapmaya çalışanlardır. Bunun nedeni İslamiyet başta olmak üzere atalarımızda öğretmenlere hak ettiği değeri verip saygı göstermeleridir. Hz. Muhammed Efendimiz; “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim” hadisi peygamberimizin eğitimcilik yönünü vurgularken, İslam’ın ilme ve öğretmene değer vermesinden feyiz alan atalarımız da aynı hassasiyet ile öğretmene verdikleri değeri her defasında göstermişlerdir. Nitekim Fatih Sultan Mehmet atına binmiş ve fethettiği İstanbul’a giriş yaparken sağında ve solunda hocaları Akşemseddin, Molla Hüsrev ve Molla Gürani vardı. Yine aynı şekilde Büyük Türk Mustafa Kemal’in dediği gibi; “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenlerden, eğitimcilerden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneği kazanmamıştır” ve “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” sözleri öğretmene verilen değerin yanında öğretmenlik vazifesinin ne kadar kutsal ve önemli olduğunu da göstermiştir.

Bu kutsal meslek, şehitlik mertebesiyle kutsiyetini daha da artmıştır. Çünkü yeri geldiği zaman vatanını korumak yeri geldiği zaman cehaletle savaşmak için canlarını feda eden öğretmenlerimiz vardır. Bu nedenle 1915’te Çanakkale’de ve 1921’de Sakarya savaşlarında binlerce öğretmenlerimizi şehit verdik. Yine 1930’da Menemen’de cehalete ve gericiliğe karşı Öğretmen Asteğmen Kubilay’ı yıllar sonra ilmin değil cehaletin hüküm sürmesini isteyen PKK Terör Örgütüne karşı 1987’den başlayarak, özellikle 1993 – 1994 yılları arasında öğretmen katliamlarının zirve noktasına çıktığı yıllarda binlerce öğretmenimizi şehit verdik. Onlardan birisi de 21 yaşındayken ve yirmi beş günlük öğretmenken şehit edilen Neşe Alten’dir. Yine öğretmen adayıyken 1970’te Dursun Önkuzu ve 2015’te Fırat Yılmaz Çakıroğlu da dönemin hainleri tarafından şehit edilmiştir. En son 2017’de henüz hayatının baharında olup daha yirmi iki ve yirmi üç yaşlarında olan Necmettin ve Aybüke öğretmenlerimizi vatan ve eğitim davası uğruna şehit verdik.

Öğretmenlik bayrağı; “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim” diyen kutlu peygamberimizden, İslam’ı öğretmek için gönderdiği ve İslam’ın ilk öğretmenlerinden sayılan Mus’ab Bin Umeyr’den ve Türk milletinin Başöğretmeni Mustafa Kemal’den ve şehitlerimizden bizlere devredilmiştir.

 

Zaten ilmin ve öğretmenliğin ne kadar önemli olduğu Hz. Muhammed (s.a.v.)’e inen Alak Suresi’nden belli değil midir?

“Bismillahirrahmanirrahim

1,2. Yaradan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘alak’dan yarattı.

3. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.

4,5. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.”

Öğretmen bilgisini toplum ile paylaşan ve topluma liderlik, danışmanlık ve rehberlik yapan birer eğiticidir. Öğretmen toplumun bütün kesimlerine hitap eder. Beşeriyetin ve içinde yaşadığı toplumun kötü gidişatından ve ahlaki yozlaşmasından kendisini sorumlu tutar ve gidişatın düzelmesi için liderliği ve bilgisi ile topluma yön çizer. Bu yüzden öğretmenin kitlesi sadece öğrenciler değil, bütün milletimizdir.

İşte ben bu duygu ve düşünceler ile öğretmenlik mesleğine âşık oldum. Hem de öyle bir âşık oldum ki içimdeki din, vatan, millet, bayrak, devlet, öğrenme ve öğretme sevgisi, fikirlerim ile topluma yön çizmeye çalışma ve toplumun lideri olma aşkı hiçbir zaman bitmedi. İnşallah hiçbir zaman da bitmez.

Bu sebepten dolayı aşkıma layık olabilmek için kendimi sürekli yetiştirdim. Çünkü tarihteki Müslüman Türk bilim insanlarını okuduğumda birden çok alanda kendilerini yetiştirdiklerini öğrendim. Bu yüzden bende ilk olarak üniversitemi tarih bölümü okuyup sonrasında ikinci bir üniversite olarak uluslararası ilişkiler okudum. Pedagojik Formasyonumu alarak öğretmen oldum. O da yetmedi. Bir de tarihte uzmanlaşmak için tezli yüksek lisans yaptım. Siyaset, diplomasi ve uluslararası ilişkiler derslerinde kendimi geliştirdim. Her bulduğum fırsatta sertifika programlarına katıldım ve 11 tane farklı alanlarda sertifika aldım. Topluma fikirlerimi yaymak için önce internette kendi blogger sitemi açtım. Sonrasında ise Ortadoğu Gazetesinde yazdım. Hâlen yazdığım Son Saat Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyorum. Meb’den 11 tane teşekkür belgesi aldım. Şuan devletimin çeşitli okullarında öğretmenlik yapıyorum. 29 yaşında bu kadar kendimi geliştirmiş olmanın gururunu ve sevincini yaşıyorum. İnşallah ilerleyen yıllarda da aşkıma layık bir meslek hayatı sürer ve faydalı bir toplum lideri olurum.

Şimdiden 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlar, tüm meslektaşlarıma başarılar dilerim.


3 Kasım 2022 Perşembe

YILLARIDIR AYNI PROVAKASYON

 


Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır içi ve sınır ötesi operasyonlarında başta PKK, YPG, PYD ve adı ne olursa olsun bütün terör örgütlerine karşı başarılı mücadelesi sonucunda iftira atılmaya çalışılmıştır. O iftira da Türk Silahlı Kuvvetlerinin sözde kimyasal silah kullandığı iftirasıdır. Bu iftira ve karalama kampanyalarına başta terör örgütü mensupları olmak üzere Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı gibiler de dahil olarak TSK’ya atılan iftiralara bir fiil ortak olmuşlardır.

TSK’ya atılan bu iftiraları başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere devletimizin tüm birimleri yalanlamış Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterinde kimyasal silah olmadığını açıklamışlardır. Ayrıca bu iftiraları ortaya atan sorumlular hakkında gerekli işlemlerin başlatılacağını ifade etmişler ve gereği de zaten yapılmıştır.

Oyun aynı oyun, plan aynı plan. Yıllar önce 1915’te Doğu’da Ermeni isyancılar, Ruslarla işbirliği yaparak Osmanlı Devleti’nin vatandaşlarını, jandarmalarını ve memurlarını şehit etmişlerdi. Bu nedenle Osmanlı Hükümeti Tehcir Kanunu çıkararak bölgenin ve cephenin güvenliğini sağlamak için o bölgedeki Ermenileri göçe tabi tutmuştu. Göç sırasında Ermenilerin bir kısmı yollarda salgın hastalıklardan bir kısmı dağlarda bulunan çetecilerin saldırıları sonucu ölmüştü. Bu yüzden Ermeniler, Türkler için, bize “Sözde Soykırım” yaptı demişlerdi. Ama kendi yaptıkları soykırım girişimlerini asla söylememişlerdi. Ruslarla nasıl iş birliği yaptıklarını, hatta Van’ın onların eline geçmesi için kılavuzluk yaptıklarını, Azerbaycan Türklerini Hocalı’da katlettiklerini, Asala Terör Örgütü ile yurtdışındaki diplomatlarımıza suikastler düzenlediklerini asla kabullenmemişlerdir. Üstüne bir de utanmadan Türk milletini sözde soykırımcı olarak ilan etmişlerdir.

Teröristlerin, katliamcıların, hainlerin karakteri işte böyledir. Kendi yaptıkları zalimliklere karşılık verilip er meydanında yenilince hemen çamura yatarlar ve sizi suçlu ilan etmeye çalışırlar. Yalan yanlış provokasyonlarla üzerinize iftira atmaya çalışırlar. Hiçbir şey olmazsa çamur at izi kalsın düşüncesinde olurlar. Bu yüzden eskiler, “Allah düşmanın bile merdini nasip etsin” diye boşuna dememiştir.

Türk devleti ve onun ahlak timsali faziletli ordusu geçmiş tarihten bu yana türlü karalama kampanyaları ve iftiralar ile uğraşmaktadır. Bu iftiraları atan devletlerin, teröristlerin ve şahısların geçmiş tarihlerine bakıldığında asıl soykırımcı, katliamcı ve hain olarak onların olduğu ortaya çıkmış ve ispatlanmıştır.  

Devletimiz güçlüdür ve her daimde caydırıcılık gücünü kullanmaktan çekinmeyecektir. Devlet kendi içine kümelenmiş FETÖ ve benzeri yapılanmaları çökertmeyi başarmış ve bu kişilere devlet görevinden el çektirilmiştir. Ancak bazı vatanperverlikten uzak kişiler karşımıza Sivil Toplum kuruluşlarında, Meslek Örgütlerinde, Özel Sektörlerde, Üniversitelerde, Sosyal Medyada, Televizyon veya gazetelerde karşımıza çıkmaktadır. Örnekleri çoğaltmak mümkünüdür. Ancak buradan şunu anlıyor ve bazen de üzülüyoruz. İnsan kendi devletine ve bu devleti koruyan askerine, polisine ve istihbaratçısına nasıl düşman olur ve bu kurumlara nasıl iftiralar atar ya da onları destekler?

Daha dün bir festivalde bazı sözde sanatçılar ve yönetmenler TTB’nin Başkanının haksız yere tutuklandığını ifade etti. O salondaki sözde sanatçılar ve yönetmenler bu konuşmaları alkışladılar. Bunun üzerine bu toprakların mayası olduğu belli olan gerçek bir vatansever sanatçı duruşu sergileyen Burak Haktanır oradaki sözde sanatçı ve yönetmenlere karşı çıkarak “O kadın TSK’ya iftira attı. Bütün PKK kanalları onu destekledi” diye tepkisini göstererek Türk milletinin vicdanının sesi olmuştur.  

Vatanına, milletine, devletine ve onun kurumlarına karşı terör seviciliği yapıp, manda ve himaye özlemi çekenlere karşı çok şükür ki vatanına, milletine, devletine ve onun kurumlarına sahip çıkıp koruyan kollayan her meslekten ve gruptan insanlarımız da vardır.

Devletimiz ve milletimiz her daim güçlüdür. Bu sebeple bu yüzyıl “Türkiye Yüzyılı” olacaktır.    


Diğer Yayınlar