Türklerin, İslam’ı kabul etmesi çok önemli
bir sosyolojik harekettir. Türkler çok geniş coğrafyalara yayıldıkları için
farklı farklı medeniyetlerle karşılaşıp etkileşime girmişlerdir. Hatta bazıları
Budizm, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinlere girmiş ve belli bir zaman sonra
milli kimliklerini kaybetmişlerdir.
Bu nedenle Türklerin, İslamiyet’i kabul
etmesi tek bir faktöre ya da kılıç zoruyla Müslüman olmuşlardır gibi bir teze
bağlanamaz. Türklerin, İslamiyet’i seçmesindeki en önemli etken Gök Tanrı dini
ile İslamiyet arasındaki benzerliklerdir. Bu da Türklerin İslam’a geçişini
hızlandırmıştır.
Ayrıca Türkler daha İslam’a girmeden önce
birden fazla Tanrı anlayışı yoktur. Süryani Mihail, İbn-i Fazlan’ın eserinde
Türklerin tek tanrılı olduğunu söylemiştir. Türklerin kitabı olmasa da tek
tanrıya inanıp ona kurbanlar sunardı. Bu da İslam inancıyla benzerlik gösteren
özelliklerdir.
Bir başka özellik ise Türklerdeki “fetih”
anlayışıyla İslam’daki “cihat” anlayışına benzemesi de vardır. Türkler İslam’a
girdiğinde fetih anlayışından vazgeçmeyecek ve bundan sonra fetihlerini Cihat
yapmak için yapacaklar ve yine fetih anlayışında olduğu gibi cihat
yaptıklarında da ganimet sahibi olacaklardı.
Bu bilgilere ek olarak Türklerde bir çeşit
ahret inancı da vardı. Bu inanca göre Türkler ölülerini mumyalardı. Mezarlar
kutsal sayılır ve mezarları tahrip etmek çok büyük suçtu ve cezası ise idamdı.
Türkler, ahrete “Ol Ajun yada Mengü Ajun”
derdi.
Başka örnekler verecek olursak;
İslamiyet’teki kıyamet, Türklerde Uluğ
gün,
Cennete-Uçmağ,
Cehenneme-Tamu,
Peygamber’e-Savcı yada Yalavaç,
Tövbe etmek- Ökünç etmek,
Hesap günü- Köni Gün,
Günah- Yazuk yada Erinçü’dür,
Melek- Yumuşçı,
Cin Çarpması- Kovunç gibi…
Emeviler içerisinde paralı olarak askerlik
yapan Türkler vardı. Bunlar Müslüman’dı. Bu paralı askerler Abbasi Hanedanının
başa gelmesinde önemli rol oynamışlardır. Arap-İslam ordusu Türklerin vur-kaç
taktiğinden yararlanmışlardır. Hatta Abbasi Halifesi Mansur, Türkleri Halifelik
Ordusuna aldığı Türkler için Samarra Şehrini özel olarak kurdurmuştur. Savaşçı
özellikleri kaybolmasın diye Türk’ün Türk ile evlenmesini istemiştir. Araplarla
iletişim kurulmasını dahi yasaklamıştır.
Daha sonradan Abbasilerin iktidara gelmesiyle
750 yılında yapılan Talas Savaşı’nda Türk ve Arap ordusunun birleşip Çin ordusunu
yenmesiyle Türkler burada İslam’ı daha yakından tanımış oldu. Abbasilerin,
İslam’ın hoşgörüsünü ve adaletini göstermesiyle Türkler, İslam’a ısınmaya
başlamışlardı. Ancak buna rağmen Türkler topluca biran da İslam dinine
girmemişler, bölük bölük girerek milli kimliklerini korumasında önemli rol
oynamışlardır. Böylece Gök Tanrı dinini ve Şamanizm geleneklerini İslam’a uyarlamışlardır.
Örneğin; bugün biz vefat etmiş bir yakınımızın arkasından kırkını okutuyoruz.
Ancak İslam’da öyle bir şey yok. Bu bize tamamen Şamanizm’den kalma gelenektir.
İslam’a girmeden önce Türkler ölülerinin arkasından yuğ törenleri yapardı. İşte
biz bu durumu İslam’a uyarlamış ve ölülerimizin arkasından Kur’an okutmaya
dönüştürmüşüz. Bu ve buna benzer şeyler Türklerin eski dinlerini bazı
ritüelleri dönüştürüp örf-adet-gelenek-görenek şeklinde yaşamaya başlamışız.
Ama insanlarımız eski dinlerinde bu ritüelleri bilmeyerek örf, adet, gelenek ve
görenek şeklinde yaşadıklarından habersizdir.