16 Kasım 2024 Cumartesi

ORTADOĞU’NUN ÜZERİNDEN YILLAR GEÇTİ


 

Ortadoğu gazetesinde ilk köşe yazım 17 Kasım 2019 yılında, “Türkiye Bumerang Cehennemi” başlıklı yazı olarak çıkmıştı. Buradaki yazımda Ortadoğu’da Habil ile Kabil’in olayından başlamış ve Ortadoğu’da akan ilk kardeş kanından bahsetmiştim.

İlk köşe yazımdan yıllar geçmesine rağmen Ortadoğu’da halen kardeş kanı durmak bilmemiş. Sahi kardeş kanı bu topraklara Habil ile Kabil’in kavgasından sonra akmamış mıydı? O yüzden asırlar süren bir kavga varken neden 5 yılda olanlara şaşıyorum ki öyle değil mi?

Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösteriyordu. Türkiye Cumhuriyeti ağır bir tehdit altındaydı. Kamu kurum ve kuruluşlarının içerisine binlerce Pensilvanya kaynaklı hainler yerleştirilmiş ve bu hainler 15 Temmuz akşamı Türk Devleti’nin kendini koruma reflekslerini imha etmek için harekete geçerek bir grup eli silahlı FETÖ’cüyle darbe kalkışması yapmaya çalışmıştı. Fakat bu kalkışma başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devletimizin yerli ve milli personelleri olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Güçleri ile MİT ve bu gecenin silahsız kahramanları olan Türk Milleti tarafından sabaha karşı bastırıldı. Böylece Türk Milleti kendi üzerine yazılan senaryoları yırtıp attı.

Bu olaylardan sonra Türk milleti 27 gün meydanlarda demokrasi nöbetleri tuttu. Bu süre zarfında da binlerce FETÖ’cü personel kurumlardan ihraç edildi. Hatta bu ihraçlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinden de çok sayıda ihraç olmasına rağmen Türk devleti kendisini 40 gün gibi kısa bir sürede toparlamış ve 15 Temmuz’dan sonra sürekli terör saldırına uğrayan Türk devleti, Küresel güçlere kafa tutarak sabaha karşı 04.00’da 24 Ağustos 2016’da Cerablus’tan tanklarla girerek sınır ötesi operasyonlarını başlattı. DEAŞ Terör Örgütü başta olmak üzere bütün terörist unsurları temizlemek amacıyla “Fırat Kalkanı” adı verilen bu sınır ötesi operasyon ile dünyaya şu mesajı verdik: “Sizler bizim içimizden devşirmeler çıkabilirsiniz. Hatta bu devşirmeleri ihraç edince komuta kadememizde de eksikler olabilir. Ama biz buna rağmen 40 gün gibi kısa bir sürede toparlanır. Girilemez denilen yere gireriz” dedik ve bu operasyonları 20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı Harekâtı”18 Mart 2018’de Afrin Operasyonu yine 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Pençe 1-2-3 Harekâtları, Pençe Kaplan Operasyonu, Bahar Kalanı Harekâtı, Pençe Kartal Harekâtları ve Pençe Kartal – 2 Gara isimleriyle sınır ötesi operasyonları takip etmiştir. Ayrıca Pençe Kilit Harekâtı da unutulmamalıdır.

Bu süreçte yurt içinde Eren Operasyonları gerçekleştirilmiş ve terör örgütüne hem yurt içinde hem de yurt dışında büyük darbeler vurulmuştur. Bunun sonucunda Türk milleti rahat bir nefes almış ancak o rahat nefesi almak için kendi canlarını feda eden şehitlerimize de ağlamıştır.

Sonuç olarak yurt içinde eskisi gibi karakol basan, istediği zaman eylem yapan güçlü bir PKK Terör Örgütü yok edilmiş dağlardaki binlerce teröristin sayısı artık elle sayılacak düzeye indirilmiştir. Bu nedenle sınırlarımızın dışına çekilen terörist unsurlar ise başta ABD destekli olmak üzere el altından Türkiye’ye müttefik gibi görünüp ancak arkasından vurmaya çalışanlarla birlikte ağır silahlar ve zırhlı araçlarla teröristler donatılarak Türkiye’nin sınırlarının hemen yanı başında bir terör ordusu kurdurulmak istenmiştir. Fakat Türkiye bunlara da müsaade etmemiştir. Ancak müttefik görünümlü ülkeler bu emellerinden vazgeçmemişler ve halen terör örgütlerini isim değiştirerek desteklemeye, beslemeye ve eğit, donat faaliyetlerine devam etmektedirler.

Bu nedenle devletimize müttefik gibi görünen ülkelerin başkanlık seçimlerinin bize ve Ortadoğu’ya herhangi bir yararı olmayacaktır. Çünkü birisinin iktidardan gidip diğerinin gelmesi Ortadoğu’ya huzuru getirmeyecektir. Çünkü şahıslar değişse de hepsinin Ortadoğu politikası aynı; böl, parçala, yönet ve sömür…

Arap Baharıyla bölünüp, parçalanan Ortadoğu ülkeleri, 15 Temmuz’da Türkiye’de iç karışıklık çıkarma denemeleri ve son bir yıldır İsrail’in, Filistin katliamları…

Ne dersiniz? Sona yaklaşarak bir Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru gidiyor muyuz?


PKK TERÖR ÖRGÜTÜ

 


Terör Örgütü PKK’nın kuruluşunun ilk yıllarında yuvalandığı Irak’ta 1400 yıllık Türk varlığı ve 1000 yıllık Türk hâkimiyet tarihi vardır. Bundan 100 küsur yıl önce Irak, Osmanlı İmparatorluğunun; Bağdat, Basra ve Musul vilayetlerinden meydana geliyordu. Sözde Kuzey Irak diye bilinen 36. Paralelin kuzeyi ise, Osmanlı’nın Musul vilayetinin sadece önemsiz bir parçasını oluştururdu. (Hasan Celal Güzel, Kuzey Irak, Timaş Yayınları, İstanbul 2007, s.7)

Silahlı faaliyetlerini buradan organize eden terör örgütü Irak’ı bir üs merkezi olarak kullanmış ve Türkiye’nin askeri hedeflerine saldırıları buradan düzenlenmiştir.

Türkiye 1968’den itibaren başta öğrenci olayları ve çeşitli örgütlenmemelerle kendisini düşük yoğunluklu bir savaşın içerisinde bulmuştur. Özellikle 1973 ve 1978 yılları düşük yoğunluklu savaşın ülke içerisinde artış gösterdiği yıllar olarak tarihe geçmiştir. Bu süreçte Türk Solunun içerisinde fikri yapılanmasını oluşturan örgüt mensupları 1980 yılına giden süreçte yapılanmasını tamamlamış ve 15 Ağustos 1984 yılında Eruh ve Şemdinli’de ilk silahlı saldırısına PKK Terör Örgütü olarak başlamıştır. 

PKK Terör Örgütünün ideolojik yapılanması ise Marksist, Leninist ve etnik ayrımcı bir ideoloji olarak karşımıza çıkmıştır. Eylemlerini asker, polis, sivil, kadın ve çocuk ayrımı yapmadan gerçekleştirmiş ve on binlerce insanımızı katletmiştir. Bunun yanında silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, çocuk kaçırma gibi suçlara karışmış bu örgütün en büyük zarar verdiği Güneydoğu bölgemiz ve o bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımız olmuştur. Çünkü çocukları zorla dağlara kaçırılarak militan olarak yetiştirilip devlete kurşun sıkar hale getirilmiştir. Bu örgütü kuranlar veya bu örgütü siyasi olarak destekleyenlerin çocukları yurt dışında zenginlik içerisinde büyürken kaçırılan bu çocuklar yine kendisi gibi bu topraklarda yaşayan ve askerlik vazifesini yapmak için gelen Mehmetçiğe karşı kurşun sıktırmışlardır. Az duymadık aynı aileden bir evladı askerde diğer evladı PKK Terör Örgütünün elinde olan ailelerin dramını.

Bu yüzden özellikle Kürt vatandaşlarımız uyanık olmalılardır. Türkiye’nin hepimize yettiğini Türk bayrağın gölgesinin serinliğinin hepimize ferahlık vereceğini, kardeşi kardeşe kırdırmak istediklerini ve bu yüzden ülkemizdeki herkesin içerisine nifak tohumları serpmek istediklerinin bilincinde olmalılardır.

Vatan hainlerinin, siyasi uzantılarının ya da Kandil’deki hainlerin veya yurt dışında yaşayıp sosyal medyadan ortalığı karıştırma vazifesi üstelenenler, Kürt kardeşlerimize bu vatanda birlik ve beraberlik içerisinde yaşadıkları için zehrini akıtmak isteyenlere hep birlikte karşı duralım. Bizi parçalara bölmek isteyenlere karşı tek yürek olalım.

2000 yılı aşkın Türk devleti geleneği her zaman düşmanlıklarla ve fitneyle karşı karşıya kalmış ve bu konularda 2000 yılı aşkın tecrübesi ile her daim yerinde müdahale refleksi ile devletini ve milletini korumayı başarmış veya yoluna yeni bir Türk devleti ile devam etmiştir. Atalarımızdan bize miras kalan bu tecrübe ile elbet bir gün ülkemiz içindeki terör kalıntıları başta olmak üzere Irak ve Suriye’deki ve yurt dışında saklanan tüm teröristleri ve hatta onları destekleyenleri elbet Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerekli cezaya çarptıracaktır.

 


ÖNCE VATAN

 


Biz kadim Türk milletinin fertlerine vatan nedir diye sorduklarında dedelerimizin mezar taşının olduğu her deriz. Çünkü dünyanın her tarafında Türkler olarak izimiz var. Ayak bastığımız her yeri vatanlaştıran ve güzelleştiren bir merhametimiz var.

Bu merhametimizle mazluma umut olduk. Zalime kalkan olduk. Yüzyıllarca bu merhamet ile birçok milletin, kurduğumuz devletlerimizin gölgesinde serinlemesi için çalıştık. Onun için vatanı kutsal bildik ve onun uğrunda yeri gelince canlarımızı feda ettik. Çünkü inandık ki vatan, toprağın bize verdikleridir. Bu nedenle toprağın bize verdiklerine karşı ona hizmet etmemiz gereklidir. Ancak uğruna canlarımızı verdiğimiz vatanımızın gençleri ellerimizden kayıp gidiyor. Vatan bilinçleri, bilinçli olarak kalplerinden sökülüp atılmaya çalışıyor. Gençlerimiz, sosyal medya araçları ve çeşitli uygulamalarla tanışıyor ve bunların içerisine hapsolup dış dünyaya, ailelerine, çevrelerine, arkadaşlarına kendilerini kapatıyorlar. Bu da onlarda bir zaman sonra yalnızlığa o yalnızlık hissi ise psikolojik sıkıntılara dönüşüyor.

Vatanımızın kalbi ve beyni olan gençlerimiz kendi inançlarına, gelenek ve göreneklerine, kültürüne, medeniyetine yabancılaşmış hatta düşmanlaşmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu da onlarda vatan ve millet sevgisi gibi milli değerlerin kaybolmasına, namus kavramının yok olmasına sebebiyet veriyor.

Bu sonuçlar tahlil edildiğinde ortaya kendini kaybetmiş bir nesil çıkıyor. Bizim bu nesli kazanmamız lazım. Onun içinde başta eğitim sistemimizi ve öğretmenlerimizi eskiden olduğu gibi saygınlığını ve itibarını arttırmalı ayrıca yetkilerini genişletmeliyiz.

En önemlisi ise atanamayan öğretmenler sorununu Türkiye gündeminden çıkarılıp eğitimde çağ atmalıyız. Eğitimde çağ atlamak için ise kadim Türk tarihindeki eğitim sisteminden yola çıkılmalı ve günümüz Türkiye’sine bu sistemleri modernize ederek eğitilecek olan gençliğimizin karşısına çıkarmalıyız. DNA’mızın kodlarıyla hareket etmez başka kodlarla yürümeye çalışırsak o sistem çöker ve altında ne yazık ki gençliğimiz ve geleceğimiz kalır.

Şu bir gerçek ki Çanakkale Cephesi’nden geçemeyenler, cebimize giren bir telefondan ve evimizdeki televizyondan girdiler ve bu sefer inanın çok ağır bir taarruz halindeler.

Bu taarruzu durdurmak için 109 yıl önce atalarımız “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dedi. Biz ise atalarımızın torunları olarak bu taarruzu durdurmak için “ÖNCE VATAN” diyeceğiz.

 


2 Kasım 2024 Cumartesi

TARİH BİLİM UZMANI VE YAZAR KUBİLAY MUHAMMET ÖZDEMİR 41. ULUSLARARASI İSTANBUL TÜYAP FUARINDA İMZA GÜNÜNDE SİZLERLE

 

Tarihçi Bilim Uzmanı ve Yazar Kubilay Muhammet Özdemir köşe yazılarıyla olduğu kadar akademik çalışmalarıyla da ön plana çıkmaya devam ediyor.

Kubilay Muhammet Özdemir, İstanbul Büyükçekmece’deki 41. Uluslararası İstanbul TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezinde, Gece Kitaplığı Yayınlarında salon – 7 Stant No:792’de 3 Kasım 2024 Pazar günü saat: 14:00 – 18:00 arasında değerli okuyucularıyla imza gününde buluşacak.

“Hergün Gazetesine Göre 1977 – 1980 Yıllarında Sağ – Sol Çatışması” adlı eserini bilim dünyasına kazandırmış ve o döneme farklı bir perspektiften bakıp objektif olarak yorumlamıştır. Bu çalışmasıyla yakın tarihe farklı bir pencereden ışık tutan ve birinci el kaynaklarla yorumlarını destekleyen yazarımızın kitabı bahsi geçen yıllara ışık tutacak önemli bir mahiyet kazanmıştır. Yazarlığını Kubilay Muhammet Özdemir’in, danışmanlığını ve editörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Enver Emre Öcal’ın yaptığı bu kıymetli eseri imzalatmak ve yazarımızla tanışmak için sizleri 3 Kasım 2024 Pazar günü TÜYAP Kitap Fuarında Salon – 7’de Gece Kitaplığı Yayınlarının standında bekliyoruz. 

Ayrıca yazar Kubilay Muhammet Özdemir, 3 Kasım 2024 Pazar günü Gece Kitaplığı Yayınları Salon - 7 standında saat 14:00 – 18:00 arasında buluşabilir, kitabını alıp imzalatabilir ve tarih sohbetleri yapabilirsiniz. Hatta dernek, vakıf, cemiyet veya çeşitli sivil toplum kuruluşlarına konuşmacı olarak da davet edebilirsiniz

Diğer Yayınlar