30 Temmuz 2019 Salı

SİZİN GİBİ AYDININ 7’DEN 70’ŞİNİ AYM SKANDAL KARARI




1100 Sözde Akademisyen Terör Örgütüne sahip çıkılan, devletimizin yaptığı terörle mücadelesini sanki devlet doğuda sözde katliam yapıyormuş gibi gösteren bir bildiri yayınlayıp altına imza attılar. Bu bildiri ile Devletimize resmen katil diyen sözde akademisyenlerden 9’u ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği gerekçesi ile Anayasa Mahkemesine başvurdular.

Anayasa Mahkemesi de skandal bir karara imza atıp hak ihlali vardır diyerek kararını açıkladı. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Başkanı da kilit rol oynayıp burada skandal bir karar vermiştir. Bu kararıyla Devletimizi zan altında bırakmış, kahraman Mehmetçiğimizin ve polislerimizin yaptıkları operasyonların meşruluğuna gölge düşürmüş sözde bildiriye imza atanları haklı konumuna getirmiştir.

793 güvenlik görevlimizin ve 314 sivil vatandaşımızın şehit olduğu bu operasyonlarda bu karar şehitlerimize ve 4 binin üzerindeki yaralanıp gazi olan güvenlik görevlilerimize hakarettir. Ruhlarını İncitmektir. Milli vicdanları sızlatmaktır.
Ayrıca verilen bu karar devletimizi uluslararası arenada da güç duruma düşürebilir. Yarın öbür gün uluslararası bilmemne kuruluşundan gelip burnunu bizim içişlerimize sokmaya meraklı kişiler “yargınız böyle karar verdi siz neden hâlâ akademisyenleri içeride tutuyorsunuz” diyebilir.

Bu yüzden şu süreçte infiale gelmeden akıllı bir şekilde adımlar atılmalıdır. Vatansever yargı mensupları ise seyirci kalmayıp bu olaya el atmalıdır. Türkiye haklı olduğu davasındaki itibarı zedelenmemelidir. Meşru haklarını kullanarak yaptıkları operasyonların meşruluğuna halel getirilmemelidir. O operasyonlarda can vermiş şehitlerimizin ruhları incitilmemelidir. Türk Milletinin vicdanı da sızlatılmamalıdır.
Son söz olarak lafımı sözde aydın geçinen bu kişilere Rahmetli Ozan Arif’in şu dizeleriyle seslenip yazımı tamamlamak istiyorum.

Sahte aydın gömleği giyenler kulak versin
Özür denen şu haltı yiyenler kulak versin
‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diyenler kulak versin
Rüzgâra karşı yaptı alayınız çişini,
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

Bana bakın Türk’e diş bileyen özürlüler
Ermeni’den özür dileyen özürlüler
Size ‘aydın’ diyorlar dalayan özürlüler
Köpek bile göstermez sahibine dişini!
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

Kiminiz profesör, kiminiz yazarsınız
Türk ekmeği yersiniz, yedikçe azarsınız
Arkasından her türlü kuyuyu kazarsınız
Yeter artık bırakın bu milletin peşini
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

Bu özürden gayeniz, çıbanı uçlandırmak
Güya Türk’ün ağzıyla Türk’leri suçlandırmak
Ermeni’ye koz verip tezini güçlendirmek
Kaç dolara kestiniz bu özürün fişini?
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...


Her biriniz Nobellik bir Orhan Pamuk’sunuz
Ve hatta bana göre ondan da yamuksunuz
Türk’ün canı yanarken gözleri yumuksunuz
Kör olur görmezsiniz Ermeni tepişini
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

1915’den dem vurmayın hiç bana
Vurursanız buyurun, söyleyin Erivan’a
Açalım arşivleri her şey çıksın meydana
Kim soykırım yaptıysa, kim soykırım ettiyse, edeni etmişini...
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

1915’de köyleri basan kimdi?
Yaşlı ve kadınları iplerle asan kimdi?
Kundakta bebeklerin başını kesen kimdi?
Konuşalım tarihin gelmişi gitmişini
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...
Dünyanın her yerinde puşt pusular kuruldu
Büyükelçi, Konsolos, Ataşeler vuruldu
Ne bir özür dilendi ne hâl hatır soruldu
Ermeni yapmadı mı terörün müthişini?
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

Soruyorum Taşnak ne? Ne iş yapar Asala?
Asala dedim miydi başlarsınız masala
Bakın beyler bu işler sizi aşan mesele
Haddinizi aşmayın, herkes yapsın işini
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

Plan dedim kızdınız, işte siz plansınız!
Yıllardır koynumuzda beslenen yılansınız
Tehcirde gidenlerden geriye kalansınız
O yüzden biliyorum karnınızın şişini
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...

Meşhur atasözüdür domuz gönü post olmaz!
Ermeni’den dost olur ama sizden dost olmaz!
Bir ülkede ihanet bu kadar serbest olmaz!
Ozan Arif bulmak zor, Türkiye’nin eşini!
Sizin gibi aydının yediden yetmişini...





20 Temmuz 2019 Cumartesi

CUMHURBAŞKANINDAN BÜYÜK DEVLET MESAJI




Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz’un üçüncü yıl dönümünde konuşmasını bitirdikten sonra arkasında 16 Büyük Türk Devleti’ni simgeleyen askerlerin ellerine tek tek dokunarak aslında dünyaya bir mesaj verdi.

Tamda S400’lerin Türkiye’ye gelmesiyle ABD’nin yaptırım kararı alması, Yunanistan’ın son birkaç aydır küstahça açıklamaları ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin sıkıştırılmaya çalışılmasının ardından 15 Temmuz gibi önemli bir günde bu mesajın verilmesi anlamlıdır.

Cumhurbaşkanı yaptığı bu hareketle kanaatimce; “Ben alelade bir devletin cumhurbaşkanı değilim. Ben 16 büyük devlet kurmuş ve yıkmış, her defasında bu yıkıntılardan da yeni bir devlet kurmayı başarmış bir milletin Cumhurbaşkanıyım. Siz benim devletimi yıkmayı başarsanız bile milletim küllerinden doğar. Yeni bir devlet daha kurar. Çünkü buna kabildir ve muktedirdir.” Anlamı çıkmaktadır.

Dünya var olduğundan bu yana Türklerin hayatı hep mücadeleler ve sıkıntılarla geçmiştir. Ya bağımsız olma arzusu yada zulmü önleme, mazluma yardım edip adaleti yayma ülküsü yüzünden hiç başı beladan kurtulmamıştır. Bu sebeple de tarihte nasıl çileler çektilerse günümüzde de aynı sıkıntıları yaşamaktadırlar.

Özellikle İslam ile şereflendikten sonra daha çok denize daha çok toprağa ilahi mesajı taşıdılar. Dağılmış İslam âleminin koruyuculuğunu yapıp ileriki zamanlarda da sancaktarlık vazifesini üstlendiler.

Gün geldi Selçuklu Devleti tarih sahnesini tamamlayınca ortaya Osmanlı İmparatorluğu çıktı. Fakat Osmanlı’nın da vaktini doldurmasıyla Anadolu yavaş yavaş işgale giden süreci yaşadı. Bu süreçte Osmanlı’nın bütün toprakları kaybedilmekle beraber anavatan dediğimiz Anadolu’nun da dört bir yanı işgale uğradı. Artık Türkler bitti deniliyordu. Anadolu’nun dört bir tarafında cepheler açılmıştı. Ancak vatan evlatları okumuşundan, okumamışına, yaşlısından, gencine, kadınından, erkeğine herkes cepheye koşmuştu. Bu millet yoksul olmasına rağmen elinde avucunda ne varsa cepheye göndermişti. Bitti dedikleri Türk Milleti, Mustafa Kemal liderliğinde başkaldırmış ve düşmanı Anadolu topraklarından söküp atmıştı. Zor olmuştu ama başarmıştı. Küllerinden yeniden doğup yeni devleti Lozan’da tüm dünyaya kabul ettirmişti.

Şimdi ise yıl 2019, Atatürk’ün devrettiği Türkiye Cumhuriyeti hem içeriden hem dışarıdan büyük saldırılara maruz kalıyor. Dün nasıl bizi bitirmek istemişlerse bugünde aynı şekilde bitirmek istiyorlar. Üzerimize her yerden saldırı var. Bunu bilen Cumhurbaşkanı da 15 Temmuz’un üçüncü yıl dönümünde böyle bir mesaj verdi.

7 Temmuz 2019 Pazar

TÜRK’ÜN GÖNÜL COĞRAFYASI



Gönül coğrafyamızın sadece 81 vilayetten olduğunu zannedenler Türk tarihinin ilmi nasibini almamış demektir. Çünkü Türk milleti hiçbir zaman ülkülerine sınır çizmemiş vatan neresidir? Sorulduğunda “Atalarımızın mezar taşlarının olduğu her yerdir” diye cevabını vermiştir.

İşte bugün Karabağ’da, Kosova’da, Kıbrıs’ta, Batı Trakya’da, Türkistan’da, Afrika’da, Filistin’de ne işimiz varsa neden bizi bu coğrafyalar bu kadar çok ilgilendiriyorsa Suriye ve Irak’ta bulunmamız işte bu dede hakkının miras bıraktığı tarihi bağ sebebiyledir.

Çünkü Türk milleti ve devleti var olup teşkilatlandığından beri gerek İslamiyet öncesi gerek İslamiyet sonrası mazlumların yanında durmayı kendisine ülkü edinmiştir. Yaptığı fetihler karşı durduğu meseleler hep bu ülkülerin eseri sonucudur.
Bizim bugün Afrin’de, El Bab’da veya Başika’da yani Suriye’de ve Irak’ta olma mücadelemiz hem dede hakkının miras bıraktığı tarihi bağ hem de ülkemizin sınırlarında bir yapay terör devleti kurulmasını engellemek ve topraklarımıza sınırdan gelebilecek olan tehlike karşısında meşru müdafaa hakkını kullanabilmek içindir.
Bu yüzden hiçbir Avrupa ya da Arap Devleti, Türkiye’nin buralarda ne işi var diye sorma hakkına sahip değildir. İllaki bir soru sorulması gerekli ise o zaman PKK’nın, PYD’nin, YPG’nin, Amerika’nın, Rusya’nın veya Nato’nun burada ne işi var? Diye sorulmalıdır.
Türkiye’deki Suriyeliler ile ilgili “Suriyeliler Meselesine Tarihi ve Devletçi Bakış” başlıklı makalemde Türkiye’nin; psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasi boyutlarını ve sıkıntılarını detaylı olarak yazdım.

Sonuç olarak devletimizin Suriye’de ve Irak’ta bulunması haklı sebeplere dayalıdır. Fakat Türkiye’deki Suriyeliler politikasının gözden geçirilmesi lazımdır.


3 Temmuz 2019 Çarşamba

SURİYELİLER MESELESİNE TARİHİ VE DEVLETÇİ BAKIŞ




Hiç şüphesiz 2200 yıllık bir devlet geleneğine ve teşkilatına sahip olan bir milletiz. Müslümanlığı kabul ettikten sonra da İslam’a birçok hizmette bulunmuş ve İslam’ın sancaktarlığını yapmaya görevli bir millet olarak tarihe damga vurmuşuz. Halen daha bu damganın izini taşıyoruz. Günümüzde İslam dünyasının sıkıntılarına da Türkiye olarak bu yüzden katlanıyoruz.

Fakat 1789 Fransız İhtilali’nden sonra dünyaya Milliyetçilik akımının yayılmasıyla beraber İmparatorluklar parçalanmış ve ulus devletler kurulmuştur. Bu parçalanan imparatorluklardan biri de Osmanlı İmparatorluğu’dur.  Osmanlı İmparatorluğu yıkılış aşamasında mecburen uluslaşma sürecine girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur. Ancak bugün bile İslam’ın bayraktarlığını devam ettirerek mazlum milletlerin umudu olma ve “Muhammed’in Ordusu” olma özelliğini asla kaybetmemiştir.

Ancak Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gibi çok milletli, çok uluslu, çok dilli bir politika izleyemez. Bu şekilde bir politika izlerse içinden çıkılamayacak derecede vahim psikolojik, sosyolojik, kültürel, ekonomik ve siyasi sonuçlarla karşı karşıya kalacaktır.

Örneğin; Suriyeli Mülteciler Meselesi bir azınlık meselesi olarak bugün değilse bile çok yakın bir zamanda ortaya çıkacak büyük bir probleme doğru sürüklenmektedir. Oysa ki biz, azınlık meselesini 1923’te çözmüştük. Ayrıca Türkiye’nin demografik yapısı ve dolayısıyla toplumsal dokusu ciddi bir değişim ihtimali ile karşı karşıyadır.

Türk devleti ve milleti hiç kuşkusuz bir imparatorluk bakiyesidir. Ancak biz daralan bir imparatorluktan bugünkü sınırlarımıza çekildik. Türklüğün “Yeni Ergenekon’unda” Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk ve ihya ettik. Bu yüzden, söz konusu sınırlar içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’na benzer, çok milletli çok dilli bir imparatorluk falan kuracak değiliz. Burası milli devlettir. Ve buna uygun politikalar üretilmelidir. Bu yüzden daralan toprakları kozmopolit bir yapıya dönüştüremezsiniz.

Eğer böyle yapmaya kalkarsanız psikolojik, sosyolojik, kültürel, ekonomik ve siyasi sonuçlarla karşı karşıya kalır; ileride azınlık probleminin çıkmasına sebep olacak vahim bir netice ile yüzleşebilirsiniz. 

Türkiye, 13 Haziran 2019 tarihi itibari ile İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı resmi rakamlara göre; 3 Milyon 613 Bin 644 kişiyi bünyesinde barındırmaktadır.  
Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı; 79 Bin 894 kişi, çalışma izni verilen; 31 Bin 185 kişi, en az bir ortağı Suriyeli olan şirket sayısı; 15 Bin 159, Türkiye’de doğan bebek sayısı son 8 yılda 405 bin 521 kişi olarak açıklandı.

Bu durumda Türkiye, kayıt dışı Suriyeliler ve hızla artan doğum oranları nedeniyle ileriki yıllarda içinden çıkılamaz bir nüfus patlaması ile karşı karşıya kalabilecektir.
Ayrıca, 28.01.2019 tarihinde Cumhurbaşkanımız tarafından yapılan bir konuşmada, Suriyelilere 35 milyar Dolar gibi ciddi bir rakam harcandığı belirtildi.  

Peki, 35 milyar Dolar ne demek?

Bu para ile otuz tane Avrasya Tüneli, dört tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü, üç tane Marmaray ve binlerce kilometrelik tramvay hattı ile otoban yapılabilir.  

Evet, biz şanlı bir milletiz, İslam’ın bayraktarlığını yapıyoruz ve mazlum milletlerin beklediği kurtarıcıyız. Ancak şunu da unutmamalıyız; Hz. Muhammed nebimiz zorluk çektiği Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir. Çünkü Müslümanlar, müşrikler tarafından baskı ve zulüm görmekteydi. Müslümanlar Medine’nin yerli halkı tarafında Ensar-Muhacir kardeşliğinde birlik ve beraberlik içinde yaşadılar. Ancak Müslümanlar, burada güçlerini topladıktan sonra, Peygamberimizin liderliğinde hicretin 8.yılı ve Ramazan ayının 10. Gününde on bin kişilik bir ordu ile baskı ve zulüm gördükleri Mekke’ye geri dönerek 630 yılında burayı fethetmişlerdir.  

Türkiye’ye gelen Suriyeliler için Hz. Muhammed nebimizin hicretini ve Ensar-Muhacir kardeşliğini örnek gösteriyoruz. Lakin, Hz. Muhammed’in ve İslam ordusunun, haksız yere zulüm gördükleri toprakları, güçlenip toparlandıktan sonra, geri dönüp fethettiklerini nedense söylemiyoruz.

Suriyelileri her gün sokaklarda görüyorum. Maşallah güçlü kuvvetli gençler. Sahillerde nargile içecek rahatlığa, denize girecek keyfe erişmişler ise; demek ki savaşacak güce ve morale de sahip olmuşlardır.  
Eğer ki zulüm gördükleri vatandan kaçıp kendilerini toplayıp geri dönmüyor ve hâlâ bu rahatlığı ve keyfi yaşamaya devam etmek istiyorlarsa, o vakit Ensar- Muhacir kardeşliğinden ve Peygamberimizin izinden gittiklerinden bahsetmemiz pek doğru olmaz.

Son söz olarak şunları ilave etmek istiyorum. Bu yazdıklarımın ırkçılık ile alakası yoktur. Suriyeli karşıtı falan da değilim. Ama milletimi ve devletimi vatansever biri olarak uyarmak zorundayım.

Yine diyorum ve yetkili merciler sesimi duyana kadar da demeye devam edeceğim! Bu durum artık psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasi açıdan çok vahim bir çıkmaza dönüşmeye başladı. Ayrıca ileride bunun daha vahim bir sonucunu; yani, azınlık sorunu gibi ciddi bir problemi karşımızda görmek durumunda kalacağız.  



1 Temmuz 2019 Pazartesi

MACRON VE ÇİPRAZ’A TÜRK TARİHİ DERSİ


Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Türkiye’yi her fırsatta hedef almaya devam ediyor. En son Türkiye için Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarını durdurmasını istemiş ve üstüne Yunanistan Başbakanı Çipras’a, Türkiye’ye karşı size savaş gemisi göndereyim teklifinde bulunmuş. Çipras ise bu bilgiyi doğrulamış ve iddia olmaktan çıkarmıştır.
Ancak Fransa Cumhurbaşkanı, Fransa tarihini unutmuş olmalı ki Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı kışkırtıp böyle bir teklif götürmeyi kendine vazife saymış. Halbuki Osmanlı’nın Fransa Kralını kurtardığını ve Osmanlı’nın yardımına muhtaç olduğu günleri çabuk unutmuş olmalı.




“Ben ki, sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyarbakır'ın ve Kürdistan'ın ve Azerbaycan’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım. Sen ki, Françe vilayetinin kralı Françesko (François, Fransuva)’sun. Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz). Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim. Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. (Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun.) Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz. Böyle bilesiniz.”

Ocak 1526

Macron hep böyle uzaktan sallasın dursun, Japonya’da G20 zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan diplomatik beden dilini kullanarak elini Macron’un omuzuna atıp tatlı sert mizaçt uyarılarını dile getirdi. 



PEKİ YA ÇİPRAS?

Bir de Yunanistan Başbakanı var tabi onun bunun gazıyla gelip iki de bir Türkiye’ye sallayan. Peki Çipras ne dedi? “Macron’un savaş gemisi gönderme teklifini kabul etmediğini tansiyonun çatışma boyutuna çıkmasını istemediğini zaten Yunan ordusu Avrupa’daki güçlü ordulardan biri olduğunu” söyledi. Üstüne ekledi. “Eğer egemenlik haklarımız ihlal edilirse acı verici sonuçlara katlanmamız lazımmış”. Bu konuşmalardan Çipras’ın da tarih bilmediğini anlıyoruz. Eğer Türk-Yunan ilişkileri tarihini bilseydi. Herhalde böyle konuşmazdı.

Yunanistan’ın bugün bile ekonomisi berbat ve ordusu da hiç de öyle abarttığı gibi güçlü falan değil. Nasıl ki İsrail, Amerika’nın şımarık çocuğu olarak ara sıra Türkiye’ye kafa tutuyorsa! İşte Yunanistan’da Avrupa’nın şımarık çocuğu olarak Türkiye’ye kafa tutuyor!

Yoksa Osmanlı’nın tek bir vali ile senelerce yönettiği bugünde Avrupa’nın desteği olmadan ayakta bile kalamayacak olan bir ülkeden bahsediyoruz.
Üstelik tehdit ettiği Türk milleti ve devleti karşısında tarih boyunca defalarca yenilmişsin ve halen boş tehditlerle kafa tutmaya çalışıyorsun.

Türk- Yunan tarihine derinlemesine girmeyeceğim ama Çipras’a tavsiyem. Sadece işgal yıllarında Sakarya’dan, İzmir’e kadar süpürülen ve son kalıntılarının da denize döktüğümüz 200.000 askerine veya Kıbrıs Barış Harekatı’na bir bakması hem kendisi hem de ülkesi açısından iyi olur.

Son söz olarak Türkiye Akdeniz’de sondaj çalışması yaparken ne Kralı’nı kurtardığı Fransa’dan ne de senelerce bir vali ile yönettiği ve denize döktüğü Yunan’dan izin alacak değil…

TERÖRE KARŞI ÇIKIYOR –MUŞ-!!! GİBİ GÖRÜNENLER



21. yüzyılda artık cephe savaşları yapılmıyor. Bunun yerine Soğuk savaşlar, İstihbarat savaşları, psikolojik ve asimetrik savaşlar, bir başka ülkeye karşı terörü destekleme, iç karışıklıklar çıkartma, sabotaj eylemleri gibi çeşitli savaşlar yapılıyor.

Özellikle Türk Milletini cephe savaşlarında yenemeyeceğini anlayan Avrupa bunu en son Çanakkale’de, İnönü savaşlarında, Dumlupınar ve Aslıhanlar Muharebelerinde, Kütahya ve Eskişehir Savaşlarında, Sakarya ve Büyük Taarruz Savaşlarında gayet iyi anladılar. Bu sebeple Türk Milleti ve Devletini terör örgütleri ve içimizden devşirdikleriyle vurmaya, zayıflatma ve yıkmaya çalışıyorlar. Bu zamana kadar Avrupalı devletler ve okyanus ötesi teröre el altından destek verirdi. Fakat 15 Temmuz darbe ihanetinin bastırılması ve ABD’de başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanmasından sonra Avrupalı Devletler ve Okyanus ötesi teröre açıktan destek vermeye başladılar. Bunun en büyük kanıtı 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olan Fetö’nün Türkiye’ye iade edilmemesi ve sınırlarımızdaki terör örgütlerine binlerce tır dolusu ağır silahlar, zırhlı araçlar ve Hummerlar, gıda ve (ilaç yardımları buna ayrı bir parantez açmak istiyorum. Askerimiz en son yaptığı operasyonda Kızılhaç örgütünün gönderdiği ilaçları ele geçirdi.) gibi yardımlar yapıldı. Bunun yanında ABD’li subaylar teröristleri eğitti onların armalarını utanmadan üniformalarına taktılar ve askerimize beraber kurşun sıktılar.

Şimdi bana söyler misiniz ABD’nin ve Avrupa’nın bu yaptığına iki yüzlülük denmez de ne denir? Hem biz müttefikiz diyeceksiniz hem de bizim güvenliğimizi tehdit eden terör unsurlarına yardım edeceksiniz. Biz de Türk milleti ve devleti olarak ses çıkarmayacağız öyle mi? Eğer öyle zannettilerse çok yanlış düşünmüşler.

Amerika’nın YPG’ye vermiş olduğu o silahlarla 3 şubat 2018’de Afrin’in Kuzeydoğusu Şeyh Horoz bölgesinde teröristler tankımızı o silahlarla vurdu ve 6 Kahraman Askerimiz şehit oldu. Bitti mi?
Bitmedi; o da yetmedi. Yine Amerika’nın verdiği silahlarla teröristler çatışmada bir askerimizi şehit etti. Ayrıca Kilis’e yapılan saldırıda da bir askerimiz şehit oldu. Tabi bunun öncesi de var topraklarımıza atılan roketlerle şehit olan sivil vatandaşlarımızda var 17 yaşındaki kız kardeşimiz gibi…

Peki Avrupa’nın iki yüzlülüğü bununla mı sınırlı?
Hayır… bir başka Avrupa ülkesi Almanya; parlamentosunda vekilleri boynuna PKK paçavraları asıp mecliste onların gösteri yapmasına izin verip Türkiye’yi protesto ediyorlar. Güya bu Almanya’da bizim müttefikimiz.

Ne Amerika ne Almanya ne de bir başka Avrupa devleti, ülkemizi korumak için yapacaklarımıza engel olamayacaktır. Biz de millet olarak hiçbir zaman birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozmayıp düşmana fırsat vermeyeceğiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin asil ve kahraman askerlerimize görevlerinde başarılar diliyor ve her zaman Türk Milleti olarak onların yanlarında olacağımızı belirtmek istiyorum. Onların canı ve bir damla kanı dahi Amerika’dan, Almanya’dan Avrupa’dan ve destekledikleri teröristlerden çok daha kıymetlidir. Çünkü onlar Muhammed’in, Mehmet’in ordusu, ocağı Peygamber ocağı, Canını vermesi şehitlik, makamı peygamber komşusu, İslam’ın da son ordusu olan yiğitlerdir.

TÜRK MİLLETİ ORDUSUNUN YANINDADIR…





23 Nisan 2019 Salı

ÖĞRENCİLERİME 23 NİSAN MESAJIM



Kahraman Türk Milletinin asil evlatları...
Sizler tarih yazmış bu asil milletin asil evlatlarısınız. Atalarımız Bilge Kağan, Tonyukuk, Selçuk Bey, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal'in izinden giden asil bir nesilsiniz.
Eğer atalarınızın izinden giderseniz yükselen Türkiye'nin birer çalışkan neferi olacağınızdan hiç şüphem yoktur. Mutlak çalışkanlığı, azmi ve kararlılığı atalarının izinden gittikçe bulacak, ilhamınızı ise onlardan alacaksınız.
Ey Yükselen Türk Devleti'nin asil ve çalışkan evladı. Türk Milletinin refahını sağlayacak, Türk Devletini ilelebet sonsuza dek yaşatacak olan sizlersiniz.
O küçük omuzlarınızda muhteşem tarihimizin ilhamıyla birlikte Büyük Türkiye'nin yükü de mevcuttur.
Milletimizin ve devletimizin sonsuza dek var olabilmesi için çok çalışmalı ve başarılı olmalısınız. Size güveniyor ve size inanıyorum.
Unutma! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.

Tarih Öğretmenin Kubilay Muhammet Özdemir

Diğer Yayınlar