Bu konuyu detaylandırabilmemiz öncelikle
tarih nedir sorusuna bir göz atmamız gerekir. Tarih;
geçmişte yaşanılan olayların, olguların zaman ve mekân belirterek belgeler
ışığında objektif olarak aydınlatılmasıdır. Tarih kısaca
“geçmişin bilimidir.”
Tarihin birinci unsuru zamandır.
İkinci unsuru ise mekândır.
Tarihin bir başka tanımını
yapmak gerekirse; geçmişte cereyan eden olayları, sebep ve neticeleri ile
inceleyen bir bilimdir. Yine İngiliz tarihçi Edward Hallet Carr ise tarihi
“bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog” olarak tanımlar.
Sonuçları çıkmamış hiçbir olgu tarihe mal olmamıştır. İnsanların yaşadığı coğrafi şartlar, kimlikler de tarihi farklılaştırmada önemli rol oynar. Göçler, savaşlar, fetih siyaseti kuraklık, din savaşları, haçlı seferleri örnek gösterilebilir. Bununla beraber Marx gibi düşünürler ise iktisadı tarihin belirleyicisi olarak görmüşlerdir.
Bazısı da din savaşlarını tarihte belirleyicisi olarak görmüştür. Ama tek
noktada toplamak doğru değildir. Fakat bunlar sadece tarihi belirlemede en
önemli faktörlerden birkaçıdır.
Şu unutulmamalıdır ki; Tarih bir
milletin hafızasını oluşturur, insanlara sosyal ve siyasi konularda doğru karar
verebilme olanağı sağlar. Mensubu olduğu çağı ve toplumu anlayamayan insan
geleceğini doğru yönlendiremez. Geçmişin bilgisi olan tarih gelecek hakkında
düşünmeyi sağlar.
Peki tarih nasıl meydana geldi? Kim onu
bilimselleştirdi?
Bu konuları hep merak eden insanlar var.
Günlük hayatta pek çok insan bazen siyasi olaylar neticesinde bazen de sosyal
olaylar neticesinde tarih ile ilgili tartışmalar yaptığında hep bu soruyu
sorarlar acaba tarih nasıl meydana geldi bir geçerliliği, güvenilirliği var mı?
İşte araştırmam da bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Tarih nasıl meydana geldi?
Bakınız Tarih İlim olarak yazıyla vaka
olarak insanla başlar. Yani dünya var olduğundan beri insanlığın tarihi vardır
fakat bunların yazıya geçirilmesiyle ilim niteliği kazanmıştır. İlim niteliği
kazandıran ise sosyoloji ve tarih felsefesinin babası sayılan İbn-i
Haldun’dur. Onun görüşüne göre; “Tarih ilmi olayların
nedenselliğini ve sebeplerini derinliğine inceleyen bir ilimdir. Bu yüzden de
o, felsefenin temeli ve felsefi ilimlerden biri sayılmaya layıktır.” demiştir.
İbn-i Haldun tarihi faydaları çok ve gayeleri yüksek bir ilim olarak görür. Çünkü
din ve dünya işlerini sağlam temeller üzerine kurmak isteyen biri, geçmiş
toplumların ahlaklarını, peygamberlerin yaşamları ve mücadelelerini,
hükümdarların yönetim ve siyasetlerini, tarihe mâl olmuş kişilerin yaptıklarını
ancak tarih ile bilip örnek alabilir. Tarih ile ilgilenen kişinin, doğruyu
bulmak ve yanlışlara düşmekten korunmak için değişik kaynaklara ve belirli
bir sisteme, çeşitli bilgi dallarına, dikkatli, sağlam ve bilgileri
iyi bir süzgeçten geçiren bakış açısına ihtiyacı vardır. Çünkü tarihi haberler
konusunda sadece nakle dayanılır, toplumsal hayattaki temel örfler, siyasi
ilkeler, uygarlık ve medeniyetlerin kendilerine has özellikleri dikkate alınmaz
ve geçmişte olanla ölçülüp değerlendirilmezse, gelen haberlerin doğruluğundan
ve yanlışa düşünülmediğinden emin olunamaz.
İbn-i Haldun’dan sonra dünyadaki en önemli tarihi ekollerden birisi olan Annales Okulu’nun kurucularından birisi olan Marc Bloch tarih için: “Geçmişteki ya da şimdiki bir toplumsal durumu anlaşılır kılmak için yapılmalıdır” derken, Fernand Braudel ise “Hiçbir uygarlığın geçmiş yaşam deneyimlerinden kopartılarak anlaşılamayacağını” ifade eder. Marcus Tullius Cicero, “Kendinizden önce ne olup bittiğinden habersiz bulunmanız, çocuk kalmanız demektir” görüşünü savunmuştur.
Bu nedenle tarih bir toplumun ortak
hafızası demektir. Eğer bir toplum gelecekte de var olmak istiyorsa bilgi,
birikim ve tecrübelerini kendisinden sonra gelecek nesle aktarmalıdır. Bunu da
ancak tarih ile yapabilir. Böylece ortak bir aidiyet duygusu oluşarak millet
olarak varlığımızı sürdürebiliriz. Bu nedenle Tarih bir ilimdir ve önemli ilimlerden birisi olarak
sayılmaya layıktır.