Geçen
hafta Çarşamba gününki köşe yazımda yine İslam düşmanlığından bahsetmiş ve
iğneyi önce kendimize batırmamız gerektiğini ifade etmiştim. Bu hafta ise
İslam’a düşmanlık yapan içimizdekilerdeki bazı kesimlerden değil, dışarıdaki
kesimlerden bahsedeceğim.
Türklerin
İslamiyet’e geçiş sürecine baktığımızda, İdil Bulgarlarının İslam’ı kabul eden
ilk Türk topluluğu ve Karahanlılar’ın ise İslam’ı kabul eden ilk Müslüman Türk
Devleti olduğunu tarihi belgelerden görüyoruz. Selçuk Bey’in Cend de aldığı
radikal bir kararla İslam’ı kabul etmiş ve Türkler kitleler halinde Müslüman
olmaya başlamışlardı. Türklerin kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmesiyle,
İslam dini hızla yayılmaya başlamış ve İslam’ın koruyuculuğunu ve hizmetkârlığını
da Türkler üstlenmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu ise güçlü dönemlerinde İslam’ı
koruma ve onun hizmetkârlığını zirveye taşımışlardı.
Böylece
dünyada sadece güç savaşları değil aynı zamanda din savaşları da dünyadaki olayları
ve olguları etkilemişti. Tarık Bin Ziyad’ın 711’de İspanya’yı fethederek
Endülüs Emevi Devleti’nin kurulmasına öncülük etmesi ve sonrasında Türklerin, İslamiyet
ile tanışarak Türk liderleri ve onların yönettiği devletlerin İslam’ı koruması
ve zirveye taşıması ise Avrupa’da İslam düşmanlığını başlatmıştır.
Özellikle
Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa içlerine kadar uzanan fetihlerinde Avrupalıların
zihinlerinde Türk demek Müslüman demek anlayışı ortaya çıkmıştır. Fakat Osmanlı
İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla beraber Avrupa’dan geri çekiliş sürecinin
başlaması ve sonrasında imparatorluğun yıkılmasına rağmen Avrupa’nın zihnindeki
Türk ve İslam düşmanlığı bitmemiştir.
Günümüzde
ise İslam’a karşı yapılan hakaretler zirve noktalara kadar ulaşmıştır.
Fransa’da İslam peygamberi olan Hz. Muhammed (S.a.v.) Efendimize karikatürlerle
hakaretler yapıldı. Daha sonra 2019’da Yeni Zelanda’nın ChristChurch ilçesinde
iki camiye Cuma namazı sırasında terör saldırısı düzenledi ve 49 kişi hayatını
kaybetti. Burada Avusturalyalı teröristin silahının üzerinde yazan kelimeler
dikkat çekiciydi. Teröristin kullandığı silahların üzerinde “Türk Yiyici”,
“Viyana 1683” ibareleri vardı. Şarjörünün bir tanesinde ise Kosova Savaşı’nda
Sultan Murat’ı şehit eden Sırp olan Miloş Obiliç’in de adı yazıyordu.
Bu
saldırıyı gerçekleştiren terörist Brenton Tarrant’ın, 73 sayfalık
manifestosunda Türkleri de tehdit ettiği ve şu cümleleri yazdığı basına
yansıyan haberler arasındaydı:
“Topraklarınızda
huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz’ın Doğu yakasında.
Ama Boğaz’ın Batı yakasında, Avrupa topraklarında bir yerde yaşamayı
denerseniz, sizi öldüreceğiz. Konstantinopolis’e gelir, tüm cami ve minareleri
yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi
tekrar Hristiyan şehri olacak” demiştir.
İşte
bu saldırılardan ve bu cümlelerden de anlaşıldığı üzere Avrupa’nın Türk ve
Müslüman korkusunu ve nefretini görebilirsiniz.
Yine
25 Ocak 2023 tarihinde Irkçı Danimarka – İsveç vatandaşı olan Rasmus Palu,
İsveç polisinin koruması altında Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde
kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Bu saldırıdan hemen sonrada
Hollanda’da, İslam karşıtlığı ile bilinen Edwin Wagensveld Kur’an-ı Kerim’i
yırttı ve yine hiçbir polis bu olaya müdahale etmedi.
En
sonra bu Ramazan ayında İsrail’in Kudüs’te Müslümanlara saldırması da
İslamofobiyi gözler önüne sermektedir.
Ancak
bu eylemler Avrupa tarafından düşünce özgürlüğü maskesi altında eleştirilmemiş
ve bu eylemleri gerçekleştirenlere cezai bir uygulama da bulunulmamıştır.
Ayrıca İslam düşmanlığı desteklenmiş hatta bu İslamofobik gruplara maddi destek
sağlanmıştır.
Stratejik
Düşünce Enstitüsü’nün araştırmalarına göre ABD’de 2017 – 2019 yıllarında
Müslüman karşıtı gruplara 106 milyon dolara yakın kaynak aktarıldığı
belirtilmiştir. Hatta ABD’deki Müslümanlar ve İslam hakkında yanlış bilgi yayan
islamofobi ağının iyi finanse edildiği ve aktif şekilde çalıştığının bir sır
olmadığı da araştırmalar arasında yerini almıştır. Ayrıca bu kurumlara bağış
yapan kuruluşlar arasında Fidelity ve Schwab gibi ana isimlerinde yanı sıra
Yahudi Cemaat Fonu ile Ulusal Hristiyan Yardım Vakfı gibi inanç temelli hayır
kurumları da yer aldığı ifade edilmiştir. Yine Müslüman karşıtı nefret grupları
arasında Amerikan Hukuk ve Adalet Merkezi, Gatestone Enstitüsü, Güvenlik
Politikası Merkezi, Ortadoğu Forumu, Ortadoğu Araştırma Enstitüsü, David
Horowitz Özgürlük Merkezi, Clarion Projesi ve Terörizm Araştırma Projesi gibi
gruplarda yer almıştır. (“ABD’de
İslamofobik Gruplara 106 Milyon Dolara Yakın Fon Sağlandı”, Stratejik Düşünce
Enstitüsü, https://www.sde.org.tr/amerika/abdde-islamofobik-gruplara-106-milyon-dolara-yakin-fon-saglandi-haberi-25318, Erişim Tarihi: 25.04.2023)
Son
olarak şunu ifade etmem gerekir ki; eğer biz milli kimliğimize ve inancımıza
sahip çıkmazsak bizim kimliğimizi de inancımızı da yok etmek isteyen bol olur.
Onun için Türk milletinin asil evlatları titre ve kendine, özüne dön.