28 Eylül 2023 Perşembe

HÜZÜNLENME ÜMİTSİZLİĞE DÜŞME

 



Gerçekten gençler olarak çok işimiz var. Çünkü gençler olarak öyle bir dönemde yaşıyoruz ki bir yandan rızık peşinde bir yandan ideallerimizi gerçekleştirmenin diğer yandan da vatanımızın ve milletimizin dertlerinin çözümü için mücadele etmekteyiz. Fakat şunun bilincindeyiz.
Allah her kulunu dünyada başıboş dolaşsın diye yaratmamıştır. Bu nedenle O’nun Resulü Hz. Muhammed Efendimiz "İki günü eşit olan zarardadır" diye buyurmuştur.
Eğer iman ettiysek "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış" hadisi şerifini hayatımıza tatbik etmeli ve ona göre hayatımıza yön vermeliyiz.

Bunun için bir işte başarısız olduk diye hüzünlenmemeliyiz. Belki de hayırlısı böyleydi. Fakat biz bilemiyoruz. Belki de kapanan bir kapıdan daha da hayırlısı açılacaktır. Bunu biz değil ancak ve ancak Allah bilir. Onun için çalışmaktan vazgeçmemeliyiz. İdeallerimiz, vatanımız için ben tek başıma ne yapabilirim diye düşünmemeliyiz. Unutulmamalıdır ki koca koca kaya parçaları ufak çakıl taşlarının yerinden kopmasıyla oynar bunu unutma!

Moralimiz bozulduğunda başta imanımızdan sonra da tarihimizden ilham almalıyız. Çünkü imanımız bize dayanma gücü tarihimizde ise bize ilham verecektir.

Türk büyüklerinden Mustafa Kemal çıktığı kurtuluş mücadelesinde yanında kaç kişi vardı? Mete Han'ın, Bilge Kağan'ın yanında kaç kişi vardı? Koskoca cihan imparatorluğu olan Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin obası Çabanoğulları Beyliğine vergi veren küçücük ve 400 çadırlık bir oba değil miydi?

Ancak Osman Gazi çabaladı, çalıştı, gaza etti ve Allah'ta onun nesline hükümdarlık nasip etti. Yeter ki iyi bir niyetiniz olsun. O zaman Allah'ta size mutlaka yardım edecektir. Çünkü Rabbimiz vaat etmediği bir şeyi kuluna buyurmamıştır. O değil mi Yüce Kur'an'da bizlere seslenerek şöyle diyen: "Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O'ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah'a güvensinler." (Al-i İmran Suresi 160. Ayet)

Bu yüzdendir ki ümitsizliğe düşmemeli ve inancımız olan İslam’a ve adına Türkiye dediğimiz vatanımızın davasına ömrümüzü vakfetmeliyiz. Bunun içinde karşımıza çıkan meşakkatleri dervişane bir anlayışla göğüslemek mecburiyetindeyiz. Hiçbir zorluğun sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeliyiz. Her zorluğun bir imtihan olduğuna iman ederiz. Daha kötüsüne maruz kalmadığımız için dua etmeli ve mücadeleyi asla elden bırakmamalıyız.

O zaman inanıyorum ki Allah’ta kuluna yardımcı olacaktır.

 


20 Eylül 2023 Çarşamba

SELÇUK BEY’İN İSLAMI KABULÜ VE TÜRKMEN ADI

 


Selçukluların tarih sahnesine çıkışını Dandanakan Savaşından 100 yıl öncesine kadar götürmek mümkündür. Tarihi kayıtlara göre Selçuk Bey, Oğuzların Kınık boyuna mensup bir aileden gelmiştir. Babası Dukak’ın ölümünden sonra Oğuzların ordusuna “Subaşı” yani bugünkü anlamda söylemek gerekirse Genelkurmay Başkanı olmuştur.

O dönemde Oğuzlar, 10.yüzyılın başında Hazar Denizinin doğusunda Sır Derya ve Seyhun Nehrinin orta yataklarında yaşarlardı. Oğuzlar döneminde Batıda Hazarlar, İdil Bulgarları, Doğuda Karluklar, Kuzeyde Kimekler Güneyde ise İslam Dünyası vardı.

Ayrıca Oğuzların devlet sistemine göre Oğuz Yabgu Devletinin başında Yabgu unvanı ile yöneten yöneticisi vardı. Başkentleri ise Yenikent idi. Oğuzlar yarı göçebe hayatı tercih etmişlerdi. Şehirleri olmalarına rağmen şehirde yaşamayı tercih etmemişlerdi. Hayvancılık ile uğraşmışlardı.

Selçuk Bey ise 900 yılı civarı dünyaya gelmiş ve doğduğu bu tarihte Oğuz Devletinin iç ve dış meseleleri vardı. Selçuk Bey’in babası Dukak da devletin ordu komutanıydı. Ayrıca cesur, karizmatik ve devlet işlerinde de becerikliydi. Bu yüzden Devlet Erkânı babasına hürmet ederdi. Dukak’ın oğlu Selçuk Bey ise Yenikent’te çok büyük bir eğitim almış, babası öldüğünde 18 yaşında olmasına rağmen ordunun başına geçmiş, babasının görevini devralmış ve Subaşılığına getirilmişti. 18 yaşında bu görevin verilmesinin sebebi ise Selçuk Beyin babası Dukak tarafından iyi yetiştirilmesinden kaynaklıydı. Haliyle genç yaşta ordu komutanı olduğu için çevresindekiler tarafından kıskanılmıştı.

 Selçuk Bey belki de gençliğin verdiği heyecan ile gözü hep yüksekte hatta Oğuz Yabgusunun makamında olmuştur. Bu yüzden gözü yüksekte olduğu için askeri olarak önlem almış ve kendisine bağlı birlikler kurmuştu. Bu nedenle Selçuk Bey, devlet erkânının yaptığı toplantıda devlet protokolündeki makamına oturmayıp bir üst makama oturarak niyetini başta Oğuz Yabgusu olmak üzere herkese belli etmişti. Bu sebeple Selçuk Bey’in hayatı tehlikeye girmiş ve bu tehlikeden kurtulmak için göç etme kararı almıştı. Tarihçiler Selçuk Beyin 930-935 yılları arasında Yenikent’den ayrıldığını tahmin etmektedir. Selçuk Bey mahiyetindekileri de alarak Oğuzların bir uç şehri olan Cend şehrine yerleşmişti. Cend şehri, İslam Devletleriyle sınır olan bir uç şehri idi. 

Selçuk Bey’in güneye inmesinin ilk sebebi batıya ya da doğuya giden Türklerin asimile olduğunu bilmesinden dolayı olmuştu. Böyle bir tehlikeye yol açmamak için güneye gitmişti. Ayrıca Hazarlarında güçlü olması bir başka etkendi. Selçuk Bey’in güneye inmesindeki bir başka sebep ise Abbasi Devleti’nden destek alma umudu olmuştu.

Selçuk Bey, Cend’e geldiğinde çok fakirdi. Biraz atı, 1500 devesi ve 50.000 koyunu vardı. Ancak o günün şartlarında savaşacak erkek sayının fazla olması avantajıydı.

 

Selçuk Bey, Cend’e gelince çok radikal bir karar vererek İslamiyet’i kabul etmiştir.

Selçuk Bey 935-940 yılları arası Müslümanlığı kabul etmişti. Bölgenin valisine bir elçi göndererek onlara İslam dinini öğretecek bir âlim istemişti. Selçuk Bey, İslamiyet’i kabul edince Gayrimüslim Oğuzlar, Müslüman Oğuzları kendilerinden ayırmak için onlara Türkmen ismini vermişlerdi. 

Yani “Men” eki burada küçültme anlamında kullanılmış ve Gayrimüslim Oğuzlar, İslamiyet’e geçen Oğuzların Türklükten ayrıldığını düşünmüş ve onlara küçültme anlamında Türkmen adını vermişlerdi. Selçuklular Müslüman olunca Oğuzlarla mücadeleye girmişti. Selçuklulardan vergi istemeye gelen Oğuz elçisine Müslümanlar Oğuzlar, Gayrimüslim’e haraç verilmez diyerek Gayrimüslim Oğuzlara cihat etme kararı almışlardı. Selçuk Bey, Gayrimüslim Oğuzlara karşı büyük zaferler kazanmıştı. Selçuk Bey bu savaşlar sırasında çok büyük acılar yaşamış ve oğlu Mikail’i kaybetmişti. Selçuk Bey’in Mikail, Arslan, Musa ve Yunus diye dört oğlu vardı. Tuğrul ve Çağrı Beyler ise Mikail’in çocuklarıydı. Selçuk Bey, oğlu Mikail şehit olunca Mikail’den olma torunları olan Tuğrul ve Çağrı’yı yanına almış ve en iyi şekilde yetiştirmişti.

Selçuk Bey, Gayrimüslim Oğuzlara savaş açınca şöhreti artmıştı. Diğer Müslüman Türkler, Selçuk Bey’in yanında toplanmışlardı. Böylece nüfusun artmasıyla sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı. Çünkü Selçuklular Cend’e artık sığamamış ve yeni otlaklar bulunması gerekmişti. Bu sebeple Selçuk Bey siyasi olarak Samanilerle anlaşmış ve Nur Kasabası civarında hayvanlarını otlatma izni almıştı. Böylece Selçuklu Devleti’nin kuruluşunun zemini hazırlanmıştı.

Kısaca Selçuk Bey’in durumu 10.yüzyılın sonuna doğru böyle şekillenmişti.


17 Eylül 2023 Pazar

KÜRESEL GÜÇLER AFRİKA’DA KARŞI KARŞIYA


 

Nijer’de 26 Temmuz 2023’de ordu yönetime el koymasıyla başlayan süreçte Afrika kıtasındaki ülkelerde kıtayı yıllardır sömüren Fransa ve İngiltere gibi güçlü etkilere sahip aktörlere karşı bir mücadele başladı.

Yıllardır küresel güçlerin iştahını kabartan Afrika kıtası küresel ekonomi için çok önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir.

TASAM Afrika Enstitüsü Eş – Direktörü Dr. Huriye Yıldırım Çınar’a göre:

“Dünyadaki tarım arazilerinin yüzde 60’ı, küresel petrol arazilerinin yüzde 9,6’sı, kobaltın yüzde 90’ı, manganezin yüzde 70’i ve yıllık uranyum üretiminin yüzde 18’i Afrika’ya aittir. Ayrıca küresel altın arzının yarısı ve elmas üretiminin de yüzde 45’inden fazlası yine Afrika ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Doğal zenginlikler dışında Hint Okyanusu, Atlantik Okyanusu ve Aden Körfezi’ni de kapsayan küresel ticaret deniz yolları üzerinde bulunması jeostratejik açıdan Afrika’nın önemini arttırıyor. Birleşmiş Milletler (BM) içinde yüzde 28’lik oranda en büyük bölgesel oylama grubuna sahip olması da Afrika’nın küresel siyasette dikkat çeken bir diğer özelliğidir.”1

Tarihte kıtanın yer altı zenginleri nedeniyle günümüzde ise hem yeraltı zenginlikleri hem de dünya siyasetindeki rolü nedeniyle küresel güçler Afrika’da birbirleri ile rekabete girmeye başlamışlardır. Bu nedenle Fransa ve İngiltere gibi yıllardır kıtanın üzerinde etkili olan devletlerin güç boşluğuna düşmesiyle birlikte bu boşluğa Rusya ve Çin yerleşmeye başlamıştır. Bununla birlikte Rusya ve Çin’in Afrika üzerindeki nüfuzunu arttırmaya başlamasıyla Afrika üzerinden de Amerika dolaylı olarak Rusya ve Çin ile çıkar çatışmasına girişmiştir.

Ancak Çin Afrika kıtasında büyük bir hız yakalamış ve kıta devletleri ile ekonomik temelli bir ilişkiler ağı inşa etmiştir. Günümüzde Çin’in çeşitli Afrika devletleri ile gerçekleştirdiği ticaretin 282 milyar dolar olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Rusya’nın özellikle Kırım’ı ilhak ettikten sonra uluslararası yalnızlıktan kurtulmak ve kötü giden ekonomisini düzeltmek için Afrika’ya ile ilişkilerini ekonomik ve askeri anlaşmalar üzerine kurmaktadır. Bu nedenle Rusya, Afrika ile 20’den fazla askeri anlaşma imzalamıştır.2

Tüm bu ülkelerin yanı sıra Türkiye ise Afrika’ya insani ve diplomasi yönünden bakmakta ve kazan kazan politikası uygulayarak kıtanın kalkınmasını sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca yapılan askeri anlaşmalarla kıtadaki terör olaylarını önlemek ve kıtanın kendi güvenliğini sağlayacak seviyeye gelmesini amaçlamaktadır.

Bu politikaları Muhammed Yasir Okumuş şöyle özetlemiştir:

“Türkiye, küresel aktörlerin Afrika’ya olan ilgisinin artışıyla eş zamanlı olarak Afrika’ya yönelik çok boyutlu politikalar üretti ve bunun neticesinde kıta ülkeleri ile ikili ilişkiler gelişti. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’nin “Afrika Açılım Politikası” sona erdi ve “Afrika Ortaklık Politikası” dönemine girildi. Türkiye’nin “Afrika’nın Sorunlarına Afrikalı Çözümler” ilkesini benimsediği, karşılıklı kazanımlara vurgu yaptığı, tahakküm kurmaktan uzak yaklaşımı, kıtada güvenilir bir imaj kazanmasına, dolayısıyla Afrika ile ilişkilerinin boyut değiştirmesine katkı sundu. 2014 ve 2021 yıllarında düzenlenen ikinci ve üçüncü Türkiye – Afrika zirveleri, ikili ilişkilerin dönüşümünü anlatması açısından somut örnekler olarak bu bağlamda öne çıkıyor.”3

Bu bağlamda Türkiye 2005’de Afrika Birliğine gözlemci üye, 2008’de Afrika Birliği Stratejik Ortaklığıyla ivme kazanan “Afrika Ortaklık Politikası” sayesinde kıtayla olan ikili ticaret hacmi 40 milyar doları aşarken, Afrika Türk Büyükelçiliği sayısı da 44’e ulaşmıştır. Bununla birlikte Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) kıtada 22 temsilciliğinin bulunmasının yanında Türk Hava Yolları da Afrika’da 41 ülkede 62 farklı noktaya uçuş gerçekleştiriyor. Ayrıca Yunus Emre Enstitüsü, Afrika’da 7 ülkede faaliyet gösterirken Türkiye Maarif Vakfının ise 26 ülkede 191 müessesi bulunmaktadır.4

Tüm bu yapılanların dışında Türkiye neredeyse tüm Sivil Toplum Kuruluşları ve bazı Kamu Kurumları vasıtasıyla Afrika’ya insani yardım faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Afrika’da Türkiye’ye ve Türk halkına büyük bir teveccüh oluşmuştur.

Türkiye, Afrika’da sadece ekonomik kalkınmaya değil aynı zamanda güvenlik ve devletlerinin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik de adımlar atmaktadır. Türkiye, Afrika ülkelerine kurumsal olarak verdiği desteğin yanında Somali’de TURKSOM askeri eğitim üssünün varlığı sayesinde yerel unsurlar eğitilmektedir. Yine Kuzey, Batı ve Orta Afrika gibi farklı alt bölgesel sistemlerde yer alan ülkelerle de savunma ve güvenlik anlaşmaları imzalayarak Afrika ülkeleri ile iş birlikleri arttırılmaktadır. Bu kapsamda Afrika’da en az 20 ülke Türkiye ile savunma sanayii alanında iş birliği yaparak silah ve askeri araç satın almıştır.5

Sonuç olarak Fransa, İngiltere, Amerika’nın kıtada güç kaybetmesi ve bu güç boşluğunu başta Çin ve Rusya’nın doldurmaya çalışması yine İran, Hindistan, Brezilya ve İsrail’in de kıtada Batılılarla rekabete girmesi Afrika’nın kalkınmasının yanı sıra Afrikalı liderlerinde elini güçlendirmektedir. Ancak bu rekabet dışında kalmak istemeyen Batılı ülkeler yapacakları kaos planları ile Afrika’da vekalet savaşları çıkartabilir veya her siyasi, askeri ve ekonomik krizi tetikleyip destekleyebilir.

Rekabetin ve ileride yaşanabilecek vekalet savaşlarının oluşacağı bir kıtada Türkiye hangi stratejik hamleleri yapacak, nasıl bir diplomasi ağı kuracak, askeri önlemler alacak mı? Bunları ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

KAYNAKLAR

1 Huriye Yıldırım Çınar,  “Afrika’da Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu Ajansı

2 Huriye Yıldırım Çınar,  “Afrika’da Yeni Rekabet Sarmalı”, Anadolu Ajansı

3 Muhammed Yasir Okumuş, “Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye – Afrika İlişkileri”, Zirvelerden Ufka Bakmak: 21. Yüzyılda Türkiye-Afrika İlişkileri (ytb.gov.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023

4 Şebnem Cenk, “Sağlam Temellere Oturan Türkiye’nin Afrika Ortaklık Politikası Meyvelerini Veriyor”, Sağlam temellere oturan Türkiye'nin Afrika Ortaklık Politikası meyvelerini veriyor (aa.com.tr), Erişim Tarihi: 09.09.2023

5 Tunç Demirtaş, “Türkiye – Afrika İlişkileri”, SETA Güvenlik Radarı 2023’te Türkiye’nin Jeopolitik Ortamı 100. Yıla Giriş, Ocak 2023, s.75


Diğer Yayınlar