27 Temmuz 2022 Çarşamba

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İFTİRA KISKACINDA





 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 yıl sonra İran’a ziyarete bulunmuş ve bu ziyarette Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi olmak üzere üçlü bir zirve gerçekleştirmiştir. Bu zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan Astana sürecini tekrar ayağa kaldırmak ve bunun yanında Irak’ın kuzeyine ve Suriye’ye karşı terörle mücadele için yapılacak sınır ötesi operasyonda Türkiye’nin kararlılığını vurgulamıştır. Bu kararlı duruş karşısında Türkiye’nin bölgesel aktör olmasını istemeyenlerin düşmanlığı daha da şiddetlendirmiştir.

Böylece bu yaşanan gelişmelerin ardından Irak’ın Kuzeyindeki Dohuk vilayetinin Zaho ilçesinde 20 Temmuz’da bir dere kenarında ikisi çocuk, dokuz kişinin hayatını kaybettiği olay basına yansımıştır. Irak Merkezi Hükümeti basına yansıyan bu olay ile ilgili havan topu saldırısı düzenlendiğini ve saldırıyı Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığını iddia ederek Türkiye’yi ve Türk Silahlı Kuvvetlerini hiçbir delil olmadan suçlamıştır. Ülkede, Türkiye ve Türk askerine yönelik protestolar düzenlenmiştir.

Bağdat’ın bu suçlamalarına karşı Türk Dışişleri Bakanlığı saldırıyı reddetti. Yapılan açıklamada “Saldırının terör örgütü kaynaklı olduğu değerlendiriliyor. Türkiye gerçeğin açığa çıkması için her türlü adımı atmaya hazır” denildi. 

Ancak o saatlerde olay daha yeniyken ve olayın sorumluları araştırılırken içeride HDP ve Diyarbakır Barosu sözde Kürdistan vurgusu yaparak sosyal medya hesaplarından Türkiye’yi ve onun kahraman Mehmetçiğini suçlamışlardır. Dışarıda ise Arap Birliği Türkiye’yi kınamış ve saldırıdan Türkiye’yi sorumlu tutmuşlardır. Bir yandan da Iraklı Şii milisler Türkiye’ye karşı savaş ilan etmiş ardından ABD, Türkiye’yi kınayan açıklamalarda bulunmuştur. Başta PKK Terör Örgütü olmak üzere Haşdi Şabi, FETÖ Terör Örgütü mensupları ve İran’a yakın Şii gruplar Türkiye’yi hedefe alarak aleyhinde kampanyalar başlatmışlardır. 

Bunların hepsi Türkiye’nin İran ziyaretinden sonra ve yine Türkiye’nin dünyanın kıtlık krizini çözmek için tarafları İstanbul’da buluşturup anlaşma imzalanmasından önce olması çok manidardır. 

Irak Meclisindeki en büyük Sünni Koalisyonun Başkanı milletvekili Hamis Hançer: “Duhok kentinde meydana gelen sivilleri hedef alan saldırıyı terör örgütü PKK yaptı. Biran önce bu terör unsurlarının önüne geçilmeli” dedi. 

Türk milletinin, devletinin ve askerinin asırlık tarihine bakıldığında soykırım, katliam veya sivillere yönelik herhangi bir saldırı girişimi olmamıştır. Ancak ne tuhaftır ki Türk askerinin sivillere yönelik sözde katliam yaptıklarını iddia edenlerin tarihleri katliamlarla, soykırımlarla ve ihanetle dolu olduğu görülmektedir. Bunları sıralamaya kalsak ciltler dolusu kan ve gözyaşının tarihini yazmak mecburiyetinde kalırız. Çünkü Türk milleti ve onun bağrından çıkan Türk askeri hiçbir zaman masumlara yönelik eylemlerde bulunmamıştır. Terör Örgütü PKK kurulduğu günden beri bebek, çoluk çocuk demeden katlettiği zaman hiçbir devletten ses çıkmamıştır. Aynı şekilde Amerika, Irak’ı işgal ettiğinde orada masum binlerce sivili katlettiğinde yine oradaki yerli halkın namusuna göz diktiğinde Irak başta olmak üzere hiçbir Arap Birliği kınayıcı bir açıklamama yapmamıştır. Ya da Diyarbakır Barosu “Sözde Ermeni Soykırımını” desteklerken PKK Terör Örgütünün bu ülkenin askerini, polisini, vatandaşını şehit ederken yaptıkları caniliklere ses çıkarmamışlardır. 

Irak’ın Kuzeyinde terör örgütüne karşı yapılan mücadele devam ederken ayrıca Suriye’ye yeni operasyon sinyallerinin verildiği sırada böyle bir karalama kampanyasının yapılması devletimize ve güvenlik güçlerimize karşı art niyetli yaklaşımlardan başka bir şey değildir. Bu art niyetli yaklaşımları biz daha öncede gördük. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin güvenliğini tehdit eden teröristlere karşı ne zaman bir operasyon yapsa hemen karalama kampanyaları başlamıştır. 

Ancak Türk askeri hiçbir zaman sivilleri hedef almamıştır. Sivil yerleşim yerlerinde operasyon yapma mecburiyetinde kaldıklarında ise nasıl hassas davrandıklarını Diyarbakır Sur Operasyonlarında görülmüştür. Sivilleri kalkan yapan teröristlere karşı hassasiyetle ilerleyen Türk askeri kendi canını vermekten tereddüt etmeyerek sivilleri kurtararak burunları dahi kanamadan o teröristlerin elinden almıştır. Yine oradan çıkamayan yaşlılarımızı Mehmetçik sırtında taşıyarak çatışma bölgesinden çıkarmıştır. Yine sınır ötesi operasyonlarda aynı hassasiyeti göz ederek hiçbir yerleşim yerine ve sivillere zarar vermeden titizlikle terörist unsurlara karşı mücadele etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her operasyonu öncesinde ve sonrasında Türk askerine böyle iftiralar atılması anca düşmanın ne kadar aciz, korkak ve haysiyetsiz olduğunu göstermektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihinde herhangi bir kara leke olmadığı için gurur duyuyor ve bu vesile ile tüm Türk Silahlı Kuvvetleri personeline teşekkür ediyor ve her zaman yanlarında olacağımı özellikle vurgulamak istiyorum.


  


 


7 Temmuz 2022 Perşembe

MUTABAKAT BİLMECESİ

 






Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta Salı günü NATO toplantısı için gittiği Madrid’de İsveç ve Finlandiya ile bir mutabakat imzaladı. Bu mutabakat belgesinin içeriğinin özeti silah ihracatı ve terörle mücadele olmak üzere Türkiye’nin kaygılarına yanıt veren bir memorandum’dur. Bu memorandumu dünya basını ise Türkiye istediğini aldı ve Erdoğan zaferle dönüyor diye manşetlerine taşıdı.

Ancak şu bilinmelidir ki mutabakat bir uluslararası anlaşma değildir. Sadece siyasi bir bağlayıcılığı vardır. Fakat yine de bazı istenilenlerin yazıya aktarılması hiç yoktan iyidir. PKK/YPG/FETÖ gibi terör örgütlerinin bu mutabakat ile terör örgütü olduğu tescillenip mutabakat metnine girmesi önemli bir gelişmedir. Yine Türkiye’ye uygulanan silah ve savunma sanayindeki ambargoların kaldırılmasına dair taahhütlerde önemli bir kazanımdır. Buna ilaveten bu mutabakatın Suriye harekatından önce imzalanması da Türkiye’nin yapacağı sınır ötesi operasyon için de önemli bir adımdır.

Ancak burada verilen sözler tutulacak mı? Kanaatimce zannetmiyorum. Çünkü mutabakat imzalandıktan sonra her iki ülkenin üst düzey yetkilileri Türkiye’ye verilen sözlerin aksi açıklamalar yaptılar.

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan da verilen sözler yerine getirilmez ise İsveç ve Finlandiya’nın üyelik sürecini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmayacağını ifade etti. Ayrıca Makedonya’nın 20 yıl sonra NATO’ya girdiğine dikkat çekti. Yani resmen bu iki ülkeye verdiğiniz sözleri tutuyorsanız tutun. Tutmuyorsanız 20 yıl sürünürsünüz demiş oldu.

İsveç basınında bazıları üyelik süreci ile ilgili Türkiye’ye verilen sözlerin üyelik süreci onaylanana kadar tutulması gerektiğini, üyelik süreci tamamlandıktan sonra verilen sözlerin tutulmasa da herhangi bir yaptırımının olmadığını belirtmişlerdir. EXPRESSEN’in haber sitesinde Jacob Westberg, İsveç’in NATO’ya girdikten sonra Türkiye’ye verdiği sözlerden vazgeçmesi halinde NATO’nun hiçbir yaptırım olanağı ve dışlama mekanizması olmadığına dikkat çekmiştir.[1]

            Tüm bunlar dikkate alındığında aslında Türkiye’nin bir oyun kurduğunu düşünüyorum. Çünkü başta Amerika olmak üzere Avrupalı devlet İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi için Türkiye’yi sürekli rahatsız edecek eylemler ve açıklamalarda bulunacaklardı. Türkiye bu rahatsızlıktan kurtulmak için ne de olsa son koz yine benim elimde düşüncesi ile bu mutabakatı imzaladı ve uygulanmaması durumunda ABD ve AB’ye muhtemelen şunu diyecektir. Biz şartlarımızı sunduk ve bunu antlaşma metnine döktük. Üç ülkede imzaladı. Fakat verilen sözler tutulmadı. Terör örgütlerine destek vermeye devam ettiler. Ben Türkiye olarak elimden geleni yaptım ama karşımdaki muhataplarım yapmadı. O zaman bende veto hakkımı kullanıyor ve üyeliklerini onaylamıyorum diye de düşünerek bu mutabakatı imzalamış olabilir.

            Bu nedenle Türkiye’nin çok uyanık olması ve Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü meselesinde yaptığı hatayı İsveç ve Finlandiya’da yapmamasını umuyorum.

 


[1] Jacob Westberg, “Turkiets Parlament Kan Stoppa Sverige i Nato”, https://www.expressen.se/nyheter/turkiets-parlament-kan-stoppa-sverige-i-nato/, Erişim Tarihi: 04.07.2022

4 Temmuz 2022 Pazartesi

TÜRKİYE’DE KÖŞE YAZARI SORUNU


 






Ülkemizde başta gazeteler ve internet siteleri de olmak üzere bir sürü köşe yazarımız ve birçok da köşe yazarı olmak isteyen adaylarımız var. İnsanımızın yazması, okuması ve araştırması gayet çok güzel bir davranıştır. Yalnız gerçekten okuyor muyuz? Gerçekten araştırdıklarımızı kendi düşüncelerimiz ile harmanlayıp okuyucuya aktarabiliyor muyuz? En önemlisi bu ülkenin aydınları olarak gerçekten ülkemize ışık tutacak fikriyatlar sunabiliyor ya da ülkemiz aleyhine yazılanlara cevaplar verebiliyor muyuz? Ayrıca kaliteli yazarlarımız var mı? Yazarlarımızın eğitim düzeyi nedir?

Aslında bu sorduklarımın cevapları verilmeli ve kendi profilimiz ile yüzleşmeliyiz. Çünkü Türkiye’deki birkaç kişi haricinde gerçekten yazar denilebilecek çok az sayıda kişi var. Ben kaç zamandır yabancı gazetelerin internet sitelerini takip ediyorum. Hepsinin gerçekten alanında uzman olduklarını ve günlük kısır siyasetten uzak yorumlar yapabildiklerini okuyorum. Tabi ki de zaman zaman kendi görüşleri çerçevesinde siyasi yazılar yazıyorlar ancak dediğim gibi genellikle kısır siyasetten uzak duruyorlar. Okuduklarını ve araştırdıklarını okuyucuya aktarabiliyorlar ve alanlarına baktığımda da kimisi gerçekten bu işin okulunu okumuş ve enstitülerde araştırmacı olan kimisi de ilgilendiği alanın gerçekten uzmanı olan yazarlar.

Bu yazıyı yazmamın en büyük sebebi ise az öncede dediğim gibi yabancı gazetelerin internet sitelerinde Türkiye ile ilgili yazılan bazı köşe yazılarını az İngilizcem ile okumaya çalışarak benim bunlara cevap vermeye uğraşmamdır. Tabi bende bilgim yettiğince cevap veriyorum. En büyük eksikliğim ise İngilizcemin çok iyi olmamasıdır. Çünkü gönül isterdi ki kendi anladıkları dilde onlara cevap verebileyim ve ülkemi uluslararası arenada o köşe yazarlarına karşı daha iyi savunabileyim.

Bu nedenle gazetelere ve internet sitelerine çağrımdır. Lütfen alanında yetkin kişileri yazar yapın ve onların ülkemizi fikirleriyle aydınlatmalarına ve yine devletimiz hakkında yabancı köşe yazarlarının yazdıkları yazılara karşı uluslararası arenada mücadele etmelerine olanak sağlayın.

Gelin hep birlikte köşe yazarlığı sistemini değiştirelim ve şunları hayata geçirelim.

1 – Köşe yazarlığı sadece ülkemizdeki insanları aydınlatmak için olmasın ve kısır çekişmelerden vazgeçelim.

2 – Yazdığımız köşe yazılarımız aynı zamanda yabancı dil bilen yazarlar tarafından o dil ile de yayınlansın.

3 – Köşe yazarlarımız yabancı köşe yazarlarını da takip etsin ve ülkemiz aleyhine yazılan yazılara cevap niteliğinde yazılar kaleme alsın.

Artık küreselleşen dünyada köşe yazarlığı sisteminin değişmesinin vakti gelmedi mi? Gerçekten bu işi yapabilecek olanların köşe yazarı olması vakti gelmedi mi?

 


22 Haziran 2022 Çarşamba

UKRAYNA – RUSYA SAVAŞI VE DÜNYA DENGELERİ


 







Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Kırım’ın ilhakıyla başlayan ve 24 Şubat 2022’de Rusya’nın, Ukrayna’yı resmen işgaliyle devam eden süreçte Rusya – Ukrayna savaşı başlamış ve halen günümüzde devam etmektedir. Bu savaşın çok kısa zamanda biteceğini düşünen Rusya tarafı pek de istediği sonuçları elde edememiş ve bu zamana kadar Rusya’nın 32 Bin 150[2], Ukrayna’nın ise 23 bin 367 askerinin[3] öldüğü iddia edilmiştir. Ayrıca iki tarafın birçok askeri araç ve gereçlerini kaybettiği de diğer iddialar arasında yerini almıştır.

Her ne kadar Rusya, Ukrayna’daki ilerleyişini devam ettirse de savaş uzadıkça Rusya’nın içine düştüğü bataklık derinleşmiş ve Kremlin, Rusya’yı batmaktan kurtarmak için en küçük fırsatları bile kullanmaya çalışmıştır. Rusya’nın uyguladığı agresif dış politikalar sebebiyle Rusya ile işbirliği içerisine giren ülke sayısı da çok sınırlı kalmıştır. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere Avrupa devletleri Rusya’ya karşı askeri, diplomatik ve ekonomik ambargolar uygulamışlardır. İyice yalnızlaşan Rusya için politik ve ekonomik destek olarak kilit durumdaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalmıştır. Çünkü Türkiye açıkça ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katılmayacağını ve Türkiye üzerinden de bu yaptırımların uygulanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu nedenle Rusya bazı uluslararası sorunlarını Türkiye üzerinden çözmeye çalışmaktadır.

Savaşın daha fazla uzamasını istemeyen Rusya, Ukrayna’daki savaştan biran önce minimum kayıpla çıkmaya çalışmaktadır. Bu konuda sadece Türkiye’nin kendisine yardım edebileceği düşüncesi Kremlin’de hakim durumdadır. Çünkü Türkiye’nin hem Rusya hem de Ukrayna ile ilişkileri normal düzeydedir. Ayrıca bu iki ülke ile birçok ekonomik ve ticareti antlaşmaları vardır. Bu nedenle Türkiye bölgesel çıkarlar için Ukrayna ve Rusya arasında bir barış antlaşmasının imzalanması için arabuluculuk misyonu üstlenmeye çalışmaktadır. Ayrıca Rusya’dan ayrılan Avrupalı şirketlerin yerini Türk şirketlerin alması da muhtemel planlar arasında yerini almıştır.[4]

 

Buna ilaveten Rusya’nın Ukrayna savaşını belirlediği tarihte bitirememiş olmaması onun başta bölgedeki ve Güney Kafkasya’daki konumunu zayıflatmakla birlikte Libya, Suriye ve yakın gelecekte Orta Asya’da da gücünü kaybetmesine neden olma ihtimalini göstermektedir.

Bu ihtimali takiben Rusya, Suriye’deki askerlerini çekmeye başladı.[5] Yakın bir zamanda bu çekilmeleri Libya, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da da olması tahminler arasında yerini almıştır. Kanaatimce Rusya, tarihten gerekli dersleri çıkardıysa özellikle Güney Kafkasya’dan çekilirse buraları Türkiye’ye devredip güney sınırlarını ABD’nin ve Batı’nın eline geçmesini önleyebilir. Çünkü geçmişte Rusya, Türkiye’nin güvenini 17 Aralık 1925’de imzalanan “Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması”nı II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle antlaşmadan vazgeçip Türkiye’den toprak talebi başta olmak üzere boğazlarda bir askeri üs kurma ve boğazların ortak kontrolü talebinde bulunmuşlardır. Bunun üzerine Türk – Sovyet Dostluk Antlaşması 19 Mart 1945 tarihinde feshedilmiştir. Böylece Rusya artık Türkiye için potansiyel bir tehdit durumuna gelmiştir. Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi, Amerika’nın stratejik ortağı haline getirerek, Batı ülkelerinin bir müttefiki ve NATO üyesi olmasını zorunlu kılmıştır. Türkiye’nin NATO’ya girmesinin sonucunda Rusların sevmediği Amerikalılar, Rusların dibinde askeri üsler kurmaya başlamışlardır.

Bunun sonucunda Sovyetler Birliği Komünist Partisi Sekreteri Nikita Kruşev, Molotov’a karşı çıkarak şu itirafı yapmıştır:

“Devrimden sonra Türklerle dostça ilişkiler yaşadık. Almanları yenerek zafer sarhoşu olduk. Türkler bizim yoldaşımız, dostlarımızdı, fakat onlara Çanakkale Boğazı’nı vermeleri için Nota verdik. Onlar aptal değildi. Çanakkale Boğazı sadece Türkiye demek değildi, orada birkaç devlet daha vardı. biz dostluk antlaşmasını bozduğumuzu Türklere bir nota ile bildirerek kapıyı yüzlerine kapattık. Yaptığımız açıkça bu anlama geliyordu. Şimdi onlara çeşitli şeylerden bahsediyorsunuz, fakat onlar sadece güvenilirliğimizi sorguluyorlar. Neden bunu yaptık? Son derece aptalcaydı. Biz Türkiye’nin dostluğunu kaybettik, şimdi güneyimizde, bizi tehdit eden Amerikan Üsleri var.”[6]   

Geçmişte Türkiye’nin güvenini kaybedip yanı başında Amerikan üslerini bulan Rusya günümüzde aynı hatayı yapmak istemiyor olabilir mi? Özellikle Fransa, Almanya ve İtalya liderlerinin Ukrayna’nın AB üyeliğine aday olarak kabul etmeyi desteklediği bu zamanda Avrupa’nın sınırlarını genişletme ve Rusya’yı çevreleme çabası olarak görülemez mi?

Bu konu hakkında The Guardian köşe yazarı tarihçi ve politika yazarı Timothy Garton Ash köşe yazsında şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur:

“Komisyon, Ukrayna’ya aday statüsü verilmesini tavsiye etmesinin yanı sıra “bazı özel adımların atılacağı” anlayışı üzerine, Ukrayna ile AB Üyesi Romanya arasında sıkışmış olan Moldova için aynı statüyü “biraz daha geniş çaplı değişiklikler yapıldığı” anlayışı üzerine önermektedir. Komisyon ayrıca Arnavutluk ve Kuzey Makedonya için üyelik müzakerelerinin başlatılmasını da tavsiye etti. Bunun ötesinde Batı Balkanlar’ın geri kalanı, Gürcistan ve potansiyel olarak bir gün demokratik Belarus olacak. Bu ikinci büyük doğu genişlemesi doğru olarak ele alındığında Avrupa Birliği’ni yalnızca daha büyük değil, aynı zamanda gıda kendi kendine yeterli, askeri açıdan daha güçlü ve ekonomik potansiyeli daha yüksek hale getirecektir. Uzun vadede Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın dahil edilmesi, Rusya’nın nihayet bir imparatorluğu kaybettiğini kabul etmesi ve modern bir ulus devlet olarak rol aramaya başlaması gerektiği anlamına gelecektir. Dolayısıyla bu ikinci büyük doğu genişleme dalgası, bütün ve özgür bir Avrupa yolunda atılmış büyük bir adım olacaktır.”[7]

Yine bu görüşlere ek olarak Henoxn’da makalesi yayımlanan Tarihçi Χρήστος Χατζηιωσήφ  (Hristos Hacıyosif) şöyle demiştir: “Bıden çok uluslu Rusya Federasyonu’nun dağılmasına yol açan kişi olarak tarihe geçmeyi umuyor.”[8] Tüm bu gelişmeler ele alındığında Avrupa Birliği, Rusya’yı kuşatma politikasıyla beraber yeni enerji hatları bulma çabasına da girmiştir.

Rusya, Avrupa’nın tükettiği gazın %40’ını karşılıyordu. Ancak Rusya’ya ambargo uygulamak isteyen Avrupa, Rusya’dan gaz alışını durdurunca tüm enerji kaynaklarını tüketti. Bu nedenle AB önümüzdeki kış ayını geçirmek için İsrail gazını ithal etme çabasına girdi. Böylece İsrail gazının sıvılaştırılıp Mısır’a gönderileceği ve oradan tekrar gaza dönüştürüp Avrupa’ya gönderileceği konusunda AB, İsrail ve Mısır arasında üçlü bir antlaşma imzalandı.

Yine İtalya Başbakanı Mario Draghi de Rus doğalgazının yerini alacak alternatif kaynaklar aramak için Kudüs’ü ziyaret etti.[9] Ortadoğu’daki petrol üreticisi ülkeleri ilerleyen zamanlarda ziyaret edecek bir ülke daha var. ABD Başkanı Bıden yakın bir zamanda Suudi Arabistan’ı ziyaret edeceği basına açıklandı.

Bu ziyareti neden yapılacağını Luke Coffey, Arab News’teki köşe yazısında şöyle değerlendirmiştir:

“Ortalama bir Amerikalının arabalarını ve kamyonetlerini doldurma maliyeti tüm zamanların en yüksek seviyesinde ve ülkede COVID-19 hastalığı azalırken seyahatlerin sıklaştığı bir zamanda enflasyon 40 yılın en yüksek seviyesinde seyrediyor. Bir yandan da ABD’nin güney sınırları hala bir kaos halinde ve Kasım’daki ara seçimler Demokratlar için pek iyi görünmüyor.”[10]  

Bu da Amerika’nın nezdinde Suudi Arabistan’ın stratejik değerini önemli ölçüde arttırmıştır. Ancak buna rağmen Avrupa’nın alternatif arayışları listesinde İran ve Katar doğalgazının gündeme gelmesi Suudileri oldukça panikletmiştir. Çünkü Katar, Suudiler için Körfezdeki önemli rakip, İran ise ezeli düşman olarak kabul edilmektedir. Bu iki ülkenin Batı ile geliştireceği ilişkiler Suudi Arabistan’ı körfez bölgesinde yalnızlaştırabilecek sonuçları doğurabilme ihtimali vardır.[11]

Türkiye ise tüm bu denklemin ortasında kalmıştır. Çünkü İsrail’den alınan gazın miktarı hem az hem de Avrupa’ya gönderilmesi maliyetli olacaktır. Bununla beraber Türkiye’nin son zamanlarda İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmesi ve Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Barzani ile Pençe Kilit Harekatı’ndan önce görüşülmesi ve sonrasında operasyonların başlayıp sınırlarımızın teröristlerden temizlenerek kazan kazan modeliyle Irak’tan alınıp Türkiye üzerinden geçecek bir enerji hattı oluşturulması düşüncesi de gündeme gelmiştir.[12] Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında Türkiye diplomatik hamleler yaparak krizleri yönetmesi durumunda dünya siyasetine yön verecek durumda olması kuvvetle muhtemeldir.



[1]  Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir, “Ukrayna – Rusya Savaşı ve Dünya Dengeleri” kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com da yayımlanmıştır.

[2] “Ukrayna Rus Ordusunun Verdiği Kayıpları Açıkladı”, https://www.cnnturk.com/dunya/ukrayna-rus-ordusunun-verdigi-kayiplari-acikladi, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[3] Ali Cura, “Rusya Ukrayna Ordusunun Savaştaki Kaybının 23 Bin 367 Kişi Olduğu Açıklaması Yaptı”, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/rusya-ukrayna-ordusunun-savastaki-kaybinin-23-bin-367-kisi-oldugu-aciklamasi-yapti/2565429, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[4] Elçin Xaldbayli, “Ardoğan ABŞ-a Da, Rusiyaya Da Şartlari Diqta Edir: Türkiyenin Antiterror Planına Angal Töredilmayacak”, https://musavat.com/news/erdogan-abs-a-da-rusiyaya-da-sertleri-diqte-edir-turkiyenin-antiterror-planina-engel-toredilmeyecek_895577.html, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[5] “Rusya Suriye’den Çekiliyor Mu?”, https://www.cnnturk.com/dunya/rusya-suriyeden-cekiliyor-mu, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[6] RNHSA, Cilt 161: 223-4; Aktaran: Kubilay Muhammet Özdemir, “Çarpıcı Türkiye – Rusya Analizi”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2018/08/carpici-turkiye-rusya-analizi.html, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[7] Timothy Garton Ash, “Ukraine Deserves İts Place İn The EU. It’s Right For The Country – And Right For Europe”, https://www.theguardian.com/commentisfree/2022/jun/17/ukraine-eu-europe-european-commission-china-russia, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[8] Χρήστος Χατζηιωσήφ (Hristos Hacıyosif), “συνέπειες του πολέμου στην Ουκρανία (Ukrayna’daki Savaşın Çoklu Sonuçları)”, https://www.epohi.gr/article/43328/oi-pollaples-synepeies-toy-polemoy-sthn-oykrania, Erişim Tarihi: 19.06.2022

[9] Melanie Phillips, “The EU’s Jerusalem Charm Offensive”, https://www.israeltoday.co.il/read/the-eus-jerusalem-charm-offensive/, Erişim Tarihi: 20.06.2022

[10] Luke Coffey, “Biden’s Unique Chance To Get US-Saudi Ties Back On Track”, https://www.arabnews.com/node/2105586, Erişim Tarihi: 20.06.2022

[11] Necmettin Acar, “Washington İçin Riyad’ın Önemi Yeniden Artıyor”, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/washington-icin-riyadin-onemi-yeniden-artiyor/2610334, Erişim Tarihi: 20.06.2022

[12] Kubilay Muhammet Özdemir, “Pençe Kilit Operasyonun Önemi”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2022/04/pence-kilit-operasyonunun-onemi.html, Erişim Tarihi: 20.06.2022


27 Mayıs 2022 Cuma

MİSAK-I MİLLİ Mİ CANLANIYOR?

 









Son milli güvenlik kuruludan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Emniyet, Silahlı Kuvvetler ve İstihbarat hazırlıklarını tamamlayınca Suriye’ye yeni bir operasyon yapılacağını duyurdu. Görülen o ki Irak’ın Kuzeyinde halen devam eden Pençe Kilit Operasyonunu Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’ye doğru genişletip terör örgütlerine karşı iki ülkede de eş zamanlı mücadele edecektir.[1]

Türkiye sınır ötesinde belirlediği hatlarda sadece PKK terör örgütüne operasyon yapmıyor. O bölgelerde kalıcı üsler kurarak yerleşiyor. Böylece bu yerleşme ileride gerçekleşecek Misak-ı Milli’nin temelinin oluşmasına zemin hazırlıyor. Şayet Türkiye, mevcut güvenlik ve dış politika hedeflerini değiştirmezse Suriye ve Irak’ın Kuzeyi ile başlayıp Ege adalarıyla devam edecektir. Bunu gören Yunanistan ise Avrupa’da kulis faaliyetleri yürütüyor ve topraklarını binlerce Amerikan askerlerine açarak kendi ülkelerinde üs kurmalarına izin vermektedirler.[2]

Son iki yıldır Amerika, Yunanistan’a önemli sayıda askeri üsler kurmuştur. Özellikle Türkiye’ye çok yakın bir mesafede bulunan Dedeağaç şehrine kurulan Amerikan üssü büyük bir cephaneliğe dönüştürülmüştür. Bu üs Yunanistan’da kurulanlardan sadece bir tanesidir. Diğerleri Kavala, Selanik, Larisa, Stefanoviç ve Girit askeri üsleridir ve bu üslere aralıklı olarak askeri personel başta olmak üzere araç ve mühimmat sevkiyatı yapılmaktadır. Ayrıca ABD bölgeye Türkiye’yi de kapsamına alan Boğazlar ve Kuzey Ege adalarını tarayabilecek gelişmiş bir radar sistemi de konuşlandırmıştır. Bununla birlikte yine ABD’nin Bulgaristan’da 4 askeri üs ve Romanya’da Köstence üssü kurarak Türkiye'yi Batı’da hem karadan hem de denizden kuşatma altına almaya çalışmaktadır. Çünkü ABD’nin Yunanistan’a açtığı üsler nasıl ki Ege ve Akdeniz’e çıkıyorsa Romanya’ya kurduğu Köstence Üssüde Karadeniz’e açılmaktadır.[3]

Son olarak Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Türkiye’ye F16 satılmaması gibi açıklamalar yaparak ortamı germiştir. Bu nedenle Türkiye bir yandan Batı’daki bu kuşatılma projesiyle uğraşırken bir yandan da Doğu’da her geçen gün büyük bir krize dönüşmeye başlayan göçmen meselesiyle uğraşmakta buna ilaveten de terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Bu nedenle Irak ve Suriye’deki meseleler biran önce çözüme kavuşturulup devletimizin yüzünün Batı’ya dönmesi amaçlanmaktadır.[4]

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin Kuzeyine yeni operasyon yapılacağı sinyalini vermesinin ardından 2015’de ABD tarafından DEAŞ ile mücadele maskesiyle kurulan ve silahlı yapılanmasını PKK’nın Suriye kolu olan YPG terör örgütünün oluşturduğu sözde Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin sözde basın başkanı olan Farhad Shami tarafından iki twitten oluşan bir açıklama yapıldı:[5]

“Türk devletinin işgal gücünü sergilemesi DEAŞ’ı canlandırmaya yöneliktir. Güçlerimiz Türk devletinin tehditlerinin seviyesini incelemekte ve uluslararası garantör güçlerle (ABD ve Rusya) bilgi alışverişinde bulunulmaktadır.”

Atılan bu twitlere göre Türkiye, DEAŞ ile ilişkilendirilmek istenerek algı operasyonları yapılmaya çalışılmaktadır. Buradaki esas amaç Suriye’nin Kuzeyinde yapılanan ve sözde DEAŞ ile savaşan YPG’ye operasyon yapmaya hazırlanan Türkiye’yi, DEAŞ’a destek veriyor gibi göstererek yapacağı operasyonlara karşı uluslararası kamuoyu oluşturmaktır. Ancak şu unutulmamalıdır ki “Dünyada DEAŞ'a operasyonlar düzenleyen ve DEAŞ teröristlerini etkisiz hale getiren tek ülke Türkiye’dir.”[6]

Ayrıca bu yeni operasyon sinyali ABD’yi de endişelendirmiştir. Çünkü Trump döneminden beri binlerce tır dolusu silah yardımı yapılan terör örgütleri Türkiye karşısında başarı kazanamamış ve böylece ne Suriye’nin Kuzeyinde ne de onun birleşimi olan Irak’ın kuzeyinde uydu bir terör devleti kuramayı başaramamışlardır.[7]

Amaçları ele geçirdikleri Irak petrolünü Suriye’nin Kuzeyinde oluşturacakları uydu bir devlet aracılığıyla Akdeniz’e ulaştırmaktı. Ancak Türkiye’nin yaptığı her bir sınır ötesi operasyon ciğerlerine hançer gibi saplandı.[8]

Türkiye bölgede ne terör örgütlerinin ne de ABD’nin ve Rusya’nın her istediklerini yapamayacağı stratejiler belirlemiştir. Bu belirlenen stratejiler sadece yapılan sınır ötesi operasyonlar değildir. Libya’ya asker gönderilerek Hafter’e karşı yapılan mücadeleler yine Libya ile imzalanan mutabakat çerçevesinde Akdeniz’de uyguladığımız politikalar ile Mısır, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Akdeniz’de etkisiz bırakmamız bunlardan bir kaçıdır. Ancak Rusya – Ukrayna savaşının çıkmasıyla rüzgar tersine dönmüş Avrupa, Rusya’dan aldığı enerji bağımlılığından kurtulmak için Türkiye’yi yeni geçiş noktası olarak görmeye başlamıştır. Bunun için daha dün Türkiye’nin yanı başında uydu bir terör devleti kurdurmak isteyenler bugün için bu düşüncelerini ertelemek zorunda kalarak Türkiye’nin bölgesel güç olduğunu kabullenmeye başlamışlardır. Türkiye’de diplomasi kartını öne sürerek daha dün Akdeniz’de etkisiz bıraktığı İsrail ve Mısır ile normalleşme sürecesine girmeye başlayarak yeni taktik ve stratejiler geliştirmeye çalışmaktadır.[9]

 

*** Türkiye’de ilk defa çift yazarlı bir köşe yazısı yayınlanmıştır. Köşe yazısında geçen ifadelerin hangi yazara ait olduğu dipnotta belirtilmiştir.



[1] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

[2] Tarihçi Engin Polat

[3] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir, Bakınız: Kubilay Muhammet Özdemir, “Dedeağaç’ta Kurulan ABD Üssünün Türkiye’ye Etkisi ve Basının Bakış Açısı”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2021/07/dedeagacda-kurulan-abd-ussunun-turkiye.html, Erişim Tarihi: 27.05.2022

[4] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

[5] Tarihçi Engin Polat

[6] Tarihçi Engin Polat

[7] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

[8] Tarihçi Engin Polat

[9] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir


22 Mayıs 2022 Pazar

NATO ÜYELİĞİ

 









İsveç ve Finlandiya bu zamana kadar NATO’ya girmeyi düşünmemiş ancak devam eden Rusya ve Ukrayna savaşının bir yansıması olarak NATO’ya girme düşüncesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine olumsuz bakması bu süreci tıkamıştır.

Çünkü Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın terör örgütü mensuplarına ev sahipliği yaptığı, onları koruyup kolladığı, siyasi ve maddi yardımda bulunduğunu belirterek bu iki ülkenin üyelik sürecinde olumsuz tavır alacağını ifade etmiştir.

Türkiye her daim gerek komşuluk gerekse dünya barışı açısından elinden geleni yaparak iyi niyetli bir yaklaşım sergilemiş hatta geçmişte Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne onay vermiştir. Bugün halen Yunanistan’da terör örgütünün kampı olarak faaliyet gösteren “Lavrion Kampı” PKK, PYD, PDY, KCK, FETÖ vb. terör örgütlerinin de bugün kullandığı bir kamp olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bunun içindir ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz. Bir sokulduğumuz yerden bir daha ısırılmayacağız” demesinin tarihsel olayın perde arkası işte budur.[1] Bu nedenle Türkiye’ye bu iki devletin NATO’ya girmesini istememektedir. Bu durum Türkiye açısından çok doğal bir stratejik hamledir. Çünkü Rusya tehdidi altında bulunan İsveç ve Finlandiya, NATO’ya alınamayınca, toprakları NATO toprağı kapsamında olmayacak ve NATO güvenliğinden yararlanamayacaktır. Türkiye dış hamleleri ile oyunu güzel kurmayı başarabilirse İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini onaylamadan bu iki ülkeye yuvalanmış teröristleri Rusya tehdidi ile temizleme imkânına sahip olmuştur.

İsveç ve Finlandiya yıllardan beri Türkiye’ye karşı PKK’lı teröristleri koruyor ve Türkiye’nin taleplerini geri çevirmektedir. Ayrıca firari FETÖ’cülerde buralarda tıpkı PKK’lılar gibi korunuyor ve himaye edilmektedir. Bununla beraber PKK’nın mitinglerine izin veren İsveç’te PYD/YPG’nin ofisi bulunmakta ve ülke medyasını rahatça kullanmaktadırlar. PKK, İsveç parlamentosunda aktif olarak temsil edilmekle birlikte özellikle sol parti vekilleri teröristleri Irak’taki örgüt kamplarında ziyarete ediyor. Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi bu ülkelerde de Türklere karşı nefret, ayrımcılık ve ırkçılık her geçen gün artmaktadır.[2]

Özellikle İsveç’in teröristleri himaye etmesindeki sabıkası çok geniştir. Zira İsveç son 9 yılda Irak ve Suriye’de yaralanan yüzlerce PKK’lı terörist, PKK’nın kurduğu bir paravan dernek eliyle İsveç’e götürtülmüş ve burada tedavi edilmiştir. Yine İsveç’in Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları, PKK’nın elebaşlarına yardım konusunda teminat vermişti. Teröristlerin protez ve fizik tedavi gibi destekleri ise İsveç Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bu teröristlerden bazıları tedavileri bittikten sonra tekrardan Suriye ve Irak’a dönmüştür.[3]    

İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin teröristleri iade etmeleri ile ilgili olan taleplerinden hiç birine olumlu bir cevap vermemiştir. Türkiye en son Finlandiya’dan altısı FETÖ, altısı PKK’lı olmak üzere terör örgütü bağlantısı olan 12 kişiyi, İsveç’ten ise onu Fetöcü, on biri PKK’lı olmak üzere yirmi bir kişinin iadesini istemiş ancak iki ülke de toplamda otuz üç kişinin iade talebine olumlu bir yanıt vermemiştir.[4]

Şimdi Avrupa basını başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinin başkanları, Türk askerine kurşun sıkmış teröristlere yardım eden ve ülkelerinde barınmalarını sağlayıp her türlü desteği veren İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye neden olumsuz bakıyor diye soruyor? Teröristlere destek verip bir de bu soruyu Türkiye’ye sormaları tamamen iki yüzlülüktür.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisine müttefik gibi görünen düşmanlar başta olmak üzere, içindeki hainlerle de mücadele ediyor. Ancak Türkiye akılcı politikalar ile Avrupa’da teröristleri besleyen ülkelerinde belini kıracağı kanaatindeyim. Önümüzdeki süreçte nasıl bir politika izlenecek hep birlikte göreceğiz.



[1] “Cumhurbaşkanı Erdoğan İsviçre ve Finlandiya’ya NATO Kapısını Kapattı: Biz Bunlara Nasıl İnanacağız?”, https://www.yenisafak.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-isvec-ve-finlandiyaya-nato-kapisini-kapatti-biz-bunlara-nasil-inanacagiz-3820181, Erişim Tarihi: 21.05.2022

[2] “İsveç’in 5 Günahı”, Yeni Şafak Gazetesi, 21 Mayıs 2022

[3] “Bunlar Mı NATO’da Müttefik Olacak? İsveç 400 Haini Tedavi Etti”, Türkiye Gazetesi, 21 Mayıs 2022

[4] “İsveç ve Finlandiya, 33 Terör Örgütü Üyesini İade Etmedi”, https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-isvec-ve-finlandiya-feto-ve-pkk-uyesi-33-teroristi-turkiyeye-iade-etmeyecegini-bildirdi, Erişim Tarihi: 21.05.2022


Diğer Yayınlar