Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2025 Pazar

SURİYE’DEKİ SON DURUM NEDİR?






Suriye'deki mevcut durum karmaşık ve zorlu bir insani kriz olarak devam etmektedir. Bu kriz, ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasi yapısını derinden etkilemekte ve milyonlarca insanın hayatını tehdit etmektedir: 

1. Güvenlik: Çatışmalar ve güvenlik sorunları sürmektedir. Ülkenin farklı bölgelerinde devam eden silahlı çatışmalar, sivil halkın güvenliğini tehdit etmekte ve istikrarsızlığı artırmaktadır. Bu durum, insani yardım çalışmalarını da zorlaştırmaktadır.

2. Sağlık sistemi: Sağlık altyapısı ciddi hasar görmüş, hizmetler aksatılmıştır. Sağlık tesisleri hedef alınmakta, çalışanlar risk altındadır (Omar, 2020). Hastanelerin ve kliniklerin büyük bir kısmı ya tahrip edilmiş ya da işlevini yitirmiştir. Tıbbi malzeme ve ilaç eksikliği, nitelikli sağlık personeli yetersizliği gibi sorunlar, sağlık hizmetlerinin sunumunu ciddi şekilde etkilemektedir. 

3. Salgın hastalıklar: Kolera salgını özellikle kuzeybatı bölgelerinde yayılmaktadır. Su ve sanitasyon altyapısının zarar görmesi bunu hızlandırmaktadır (Tarnas et al., 2023). Ayrıca, COVID-19 pandemisi gibi küresel sağlık krizleri, zaten kırılgan olan Suriye sağlık sistemini daha da zorlamaktadır. Aşılama kampanyalarının yetersizliği ve temel hijyen koşullarının sağlanamaması, bulaşıcı hastalıkların yayılma riskini artırmaktadır. 

4. Doğal afetler: 2023 başındaki depremler sağlık risklerini artırmıştır. Bu depremler, zaten kriz altındaki bölgelerde yeni zorluklar yaratmış, altyapıyı daha da tahrip etmiş ve insani yardım ihtiyacını katlamıştır. Deprem sonrası barınma, gıda ve sağlık hizmetlerine erişim sorunları daha da derinleşmiştir.

5. Yerinden edilme: Milyonlarca Suriyeli ülke içinde yerinden edilmiş veya komşu ülkelere sığınmıştır. Türkiye 1.2 milyondan fazla, Lübnan 1.2 milyon civarında Suriyeli barındırmaktadır (González et al., 2016; Koca, 2016). Bu durum, hem Suriye'de kalan nüfus için hem de mültecileri kabul eden ülkeler için ciddi sosyo-ekonomik zorluklar yaratmaktadır. Mülteci kamplarındaki yaşam koşulları genellikle yetersiz olup, eğitim, sağlık ve iş imkanlarına erişim kısıtlıdır.

6. Çocukların durumu: Birçok çocuk ebeveynlerini kaybetmiş, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde sorunlar yaşamaktadır (Elsafti et al., 2016). Çocuk işçiliği, erken yaşta evlilik ve çocuk asker kullanımı gibi sorunlar yaygınlaşmıştır. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve diğer psikolojik sorunlar, çocukların gelişimini olumsuz etkilemektedir. 

7. Ruh sağlığı: Mülteciler ve yerinden edilmiş kişiler arasında ruh sağlığı sorunları yaygındır (Tekeli-Yesil et al., 2018). Uzun süren çatışma ortamı, kayıplar ve belirsizlik, depresyon, anksiyete ve TSSB gibi ruhsal sorunların artmasına neden olmuştur. Ruh sağlığı hizmetlerine erişim ise oldukça sınırlıdır.

8. Ekonomik zorluklar: Ülke ekonomisi çökmüş durumdadır. Yüksek enflasyon, işsizlik ve yoksulluk oranları, temel ihtiyaçlara erişimi zorlaştırmaktadır. Uluslararası yaptırımlar ve ambargolar, ekonomik toparlanmayı daha da güçleştirmektedir.

9. Altyapı sorunları: Su, elektrik ve kanalizasyon sistemleri büyük ölçüde zarar görmüştür. Temiz suya erişim, birçok bölgede ciddi bir sorundur ve bu durum halk sağlığını tehdit etmektedir.

10. Eğitim krizi: Okulların büyük bir kısmı ya tahrip olmuş ya da sığınak olarak kullanılmaktadır. Milyonlarca çocuk eğitimden mahrum kalmış, bu da "kayıp bir nesil" riskini ortaya çıkarmıştır. 

Sonuç olarak, Suriye'de sağlık, eğitim, güvenlik ve temel yaşam koşulları açısından ciddi sorunlar devam etmektedir. Uluslararası toplumun koordineli çabaları ve kapsamlı bir barış planı olmadan, bu karmaşık insani krizin çözülmesi oldukça zor görünmektedir. Suriye halkının acil ihtiyaçlarının karşılanması ve ülkenin yeniden inşası için uzun vadeli, sürdürülebilir çözümlere ihtiyaç vardır.

1 Aralık 2024 Pazar

KAYBEDİLEN CEPHEDE KAZILAN ZAFER

 

Mustafa Kemal’in Suriye – Filistin cephesine gönderilmesiyle beraber orada yaşanan olaylarla ilgili hep bir takım görüşler ortaya atılmıştır. Mustafa Kemal bu cephede başarılı mı oldu? Yoksa tek kurşun atmadan bu cephedeki mücadeleleri kayıp mı etti? Bu yazımda bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağım. Bu cevabı vermek için bana ayrılan köşe yeter mi bilmiyorum. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda en uzun süre devam eden ve en çok kayıp verdiği tek meydan muharebesinin yapıldığı cephe, Filistin olmuştur. Bu yüzden bu konu aslında başlı başına bir araştırma makalesi olmalıdır. Fakat bu konuya köşemde özetleyebildiğim kadar kısa tutmaya çalışacağım.  

Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Ankara Yolu Dergisi’nin 2013 yılında 51. sayısında Cemal Kemal, “Nablus Meydan Muharebesi’nde Mustafa Kemal” adlı makalesinde bu konuyu çok iyi bir şekilde araştırmıştır. Bende onun özet kısmını aynen alıntı yaparak köşe yazıma başlıyorum. 

“Filistin Cephesi’nde yaşanan Nablus Meydan Muhaberesine gelmeden önceki süreçteki yaşanan çarpışmalar şunlardır: Birinci ve İkinci Kanal Harekâtları, Birinci, İkinci, Üçüncü Gazze Muharebeleri, Kudüs Muhaberesi, Birinci ve İkinci Şeria Muharebeleri olmuştur. Mustafa Kemal ise 5 Temmuz 1917’de Filistin’de yeni oluşturulan Yıldırım Ordular Grubunun 7. Ordu Komutanlığına atanmış fakat bu grubun komutanı olan eski Almanya Genelkurmay Başkanı Mareşal Falkenhayn ile anlaşamamıştır. Bunun üzerine 2 Ekim 1917’de istifa ederek, İstanbul’a gitmiştir. Mustafa Kemal, Filistin Cephesi’nde durumun kritikleşmesi üzerine, bizzat Padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından 5 Ağustos 1918’de tekrar 7. Ordu Komutanlığına atanmıştır. İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’nın dışında bırakmak amacıyla, Filistin Cephesi’nde kesin sonuç almayı planlamıştır. Filistin Cephesi’nde Osmanlı’nın batıdan – doğuya doğru 8. 7. ve 4. Orduları tertiplenmişti. Avrupa Cephesi’nden Filistin Cephesi’ne atanan General Allenby komutasındaki İngiliz Ordusu, 19 Eylül 1918’de taarruza başlamış aynı gün 8. Ordu bölgesinden Yıldırım Ordular Grubunun cephesini yarmayı başarmıştır. Tarihe Nablus Meydan Muharebesi adıyla geçen bu savaş sonunda Cevat Paşanın 8. Ordusuyla, Mersinli Cemal Paşa’nın 4. Ordusu imha olurken, Mustafa Kemal Paşanın 7. Ordusu büyük zayiat vermesine rağmen düzenli bir şekilde geri çekilmeyi başarmıştır. Fakat Filistin kaybedilmiştir. İngiliz Ordusu ile isyan eden Araplar işbirliği yaparak Filistin’den sonra kuzey istikametinde takip harekâtını sürdürmüşler ve bunun sonucunda Ürdün ve Suriye’yi de işgal etmişlerdir.” (Cemal Kemal, “Nablus Meydan Muhabrebesi’nde Mustafa Kemal, Atatürk Yolu Dergisi, 2013, s.617)

Yıldırım Ordularının geri çekilişi Halep’e kadar sürmüş ancak süvari ve zırhlı vasıtalara sahip olan İngilizlere karşı direnişin burada da yapılamayacağı öngörülünce Halep’in dağlık bölgelerine konuşlanılmıştı. Böylece İngilizlerle Halep’te muharebeler olurken ayrıca İngilizlerle birlikte hareket eden Araplar ile Şerif Faysal’ın kuvvetleri de Halep’e saldırmışlardır. Bununla birlikte Halep’te bir kısım Araplarda silahlanarak bu isyancılara katılmış ve sokak çatışmaları başlatmışlardı. Ancak bu sokak çatışmalarını Mustafa Kemal kazanmış ve 7. Ordu kıtalarını Halep’in 5 km. kuzeyine çekmiş ve ordu karargâhını da Katma’ya nakletmişti. Katma, Afrin’in Racu Beldesidir. Mustafa Kemal, Katma yakınlarındaki bu beldeyi üs bölgesi olarak belirleyerek 7. Ordu Karargâhını ve bazı birliklerini burada konuşlandırmıştır. (Süleyman Hatipoğlu, “Birinci Dünya Savaşı Sonunda Mustafa Kemal Paşa’nın Afrin’deki (Katma ve Racu Faaliyetleri, s.651-652)

Kaybedilen Cephede kazanılan zaferi Celal Bayar’ın, “Bende Yazdım” adlı kitabında Mustafa Kemal’in şu sözlerine yer verilmiştir:

“Nablus Karargâhında ikinci defa 7. Ordu kumandanıyım. İlk işim çok üzücü ve yorucu seyahatlerle cepheyi dolaşmak ve vaziyeti tetkik etmek oldu. Bu teftiş neticesindeki kanaatim şu idi ki: Her şey bitmiştir. Yakın felakete mâni olmak ve esaslı tedbir almak müşküldü. İstanbul’dan çıkalı daha on beş gün olmamıştı. Yatağımda yatıyordum. Bir gün kurmay başkanım her vakit olduğu gibi bana o günün raporlarını okudu. Basit raporlar, her zamanki gibi… Yalnız, bu raporlar içinde bir nokta nazarı dikkatimi celbetti. Bir İngiliz esirinin ifadesi… Ve onun delâletiyle keşfettim ki bir veya bir iki gün sonra İngilizler, bütün cephe üzerinde ciddi taarruzlarını yapacaklardır. Biraz sonra kurmay heyetimi toplu olarak göreceğim dedim. Yataktan kalktım, giyindim, iş odasına giderek bir muharebe emri yazdırdım. Bu emirde; düşman 19 Eylül günü akşamı umumi taarruz yapacaktır diyor, buna karşı ordumca alınacak tedbirleri zikrediyorum. Bu emri, malûmat vermek için Grup Kumandanı bulunan Liman Von Sanders Paşa’ya gönderdim. Çok hürmet ettiğim bu zat benim raporlardan çıkardığım neticeyi uzak görmüş ve gülmüş. Bununla beraber ihtiyattan bir zarar gelmez diyerek bana da fazla bir şey söylemeye lüzum görmemiş… Ben, verdiğim emrin yanlış anlaşılacağını tahmin etmiştim. Bu sebeple düşmanın işaret ettiğim zamandaki taarruzunu çok dikkatle takip ediyordum. 19 – 20 Eylül gecesi kolordu kumandanlarını telefon başına çağırdım ve sordum: ‘Verdiğim emri ve ona göre icap eden tedbirleri aldınız mı?’ ‘Emirleriniz yapılmıştır.’ Cevabını verdiler. Ben daha telefon konuşmasını bitirmeden düşman topçusu hatlarımız üzerine ateş etmeye başladı. Gece muhabere ile geçti. Benim ordunun sağ kanadındaki ordu yarıldı, esir oldu. Ve boş kalan bu cepheden geçen düşman süvarileri, Liman Von Sanders’in karargâhını bastı. Hakikat anlaşılmıştı, fakat neye yarar? Ben, uzun tafsilat ile izah olunabilir müşkülat içinde nehirden geçerek, çöllerden aşarak ordumu Şam’a kadar getirebildim. Benim karargâhım Rayak’da, Liman Von Sanders Paşa’nınki Bâlebek’de idi. Gördüğüme göre Rayak civarında dağınık, intizamını kaybetmiş, maneviyatı bozulmuş birtakım insanlardan başka kuvvet denecek bir şey yoktu. Bunları, güvendiğim subaylar ve kumandanlar vasıtasıyla derhal toplayıp düzene sokturdum. Bu işleri yaptığım esnada bir taraftan da Rayak İstasyonunun kâmilen ateşe verilmesini emretmiştim. Bende şu kanaat belirdi: Bütün cephelerde ve bütün kuvvetlerde üzerinde emir ve kumanda kalmamıştır. Âdeta delice bir emir verdim. Bu emrin esaslı noktaları şunlardır: ‘Şam’da bulunan bütün kuvvetler, benim orada bıraktığım İsmet Bey’in emri altında ve Rayak havalisindeki kuvvetler Ali Fuat Paşa’nın kumandası altında kuzeye hareket edeceklerdir.’ Emrin ve suretini bütün kuvvetlerin kumandanı bulunan Liman Von Sanders Paşa’ya bilgi edinmek için gönderdim. Liman Von Sanders çok âlicenap bir tarzda: ‘Karar budur’ dedi. ‘Fakat ben nihayet bir ecnebiyim, bu kararı veremem. Ancak memleketin sahipleri verebilirler.’ O halde, dedim: Kararım tatbik olunacaktır. Kararım şu idi ki: ‘Ortada kalan 7. Ordu unvanı ve birçok enkaz… Bunları Halep’te, Suriye’nin kuzey ucunda toplamak, ondan sonra yeni karar almak.’ Ve bunu bizzat ben yapacaktım. Bahsettiğim kuvvetleri Halep’te topladım. Halep kumandanına verdiğim talimatta esas olan şu nokta vardı: ‘Bu akşam Halep ilerisindeki kuvvetleri geriye çekeceğim. Yarın Halep’in Batı Kuzeyinde İngilizler ve Araplarla muharebe edeceğim. Buna göre hareketinizi tanzim ediniz.’ Olaylar dilediğim gibi cereyan etti. Ertesi gün, sabahleyin benim kuvvetlerimin geri çekildiğini zanneden Arap ve İngilizler sevinçle taarruza başladılar ve tarafımızdan alınmış olan tertibat ile mağlup olup bozguna uğradılar. İşte orada bu zafer neticesi, bir hat tespit ve tahdit ettim. Ve kuvvetlerime emir verdim ki: Düşman bu hattın ilerisine geçmeyecektir. Ve nitekim geçememiştir. (Celal Bayar, Ben de Yazdım Milli Mücadeleye Gidiş, Cilt:1, Sabah Kitapçılık, İstanbul 1997, s.3 – 4)   

Böylece 26 Ekim 1918 günü gerçekten Türk askerinin geri çekildiğini sanan Araplar ve İngilizler saldırıya geçtiler. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın aldığı düzen karşısında mağlup olmuşlardı. Bunun neticesinde Mustafa Kemal Paşa, Halep’in kuzeyinde İngiliz Süvari Ordusunu ve asi Arapları 26 Ekim 1918 günü yaptığı Birinci Dünya Savaşı’nın son muhaberesi olan Katma Muhaberesinde perişan ederek düşman ordusunu bugünkü güney sınırımızda durdurmuş ve Toros Geçitlerini düşmana tamamen kapatmıştı. Ayrıca Mustafa Kemal’in kurmuş olduğu bu son savunma hattına defalarca taarruz yapılmışsa da bunların hepsi geri püskürtülmüş ve iki gün sonrada bu savunma hattının içerisine Antakya’da dâhil edilerek korumaya alınmıştı. (Hatipoğlu, “a.g.m.”, 652-654)    

Fakat düşman Anadolu’nun giriş kapısında durdurulmasına ve sağlam bir savunma hattı oluşturulmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu, Güney’deki bu tehdit sonucunda 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak teslim bayrağını çekmiştir.

Fakat milli mücadeleyi oluşturan çekirdek kadronun çoğu bu cephede savaşarak tecrübe kazanmış ve Mustafa Kemal liderliğinde milli mücadeleyi başarıya ulaştırarak bağımsız Türk devletini kurmayı başarmışlardır. 

6 Mayıs 2020 Çarşamba

TÜRKİYE’NİN SURİYE VE LİBYA ÜZERİNDEN DOLAYLI OLARAK DÜNYA İLE MÜCADELESİ



Kubilay Muhammet Özdemir[1]
 ÖZET
Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyadaki coğrafi konumu sebebiyle en çok üzerine plan yapılan bir devlettir. Hiçbir sömürgeci güç Türkiye’yi Anadolu coğrafyasında istemez ve bölgede zayıflatmak ister işte buyüzden dünya devletleri tarafından aslında müttefik gibi görünüp ancak arkadan dolaylı olarak düşmanlık yaparak Türkiye’nin aleyhine olacak gelişmelere destek vererek niyetlerini  belli ederler. Arap Baharıyla sarsıntısı geçiren ülkeler, Suriye’de çıkarılan iç savaş ve Türkiye’yi Akdeniz’de hapsetme çabaları bunların hepsi dünya devletlerinin birer oyunudur. Bu makalemde Türkiye’nin bu durumlar karşısında sessiz kalmamasını Libya ve Suriye üzerinden dünya devletleri ve onların kuklaları olan Arap devletleri ile mücadelelerini anlatacağım.

Anahtar Kelimeler; Türkiye, Suriye, Libya, UMH, Hafter, Arap Baharı, Petrol

MAKALEME ULAŞMAK İÇİN BAĞLANTIYA TIKLAYINCA ACADEMİA.EDU'YA YÖNLENDİRİLECEKSİNİZ.

https://www.academia.edu/42953209/T%C3%9CRK%C4%B0YE_N%C4%B0N_SUR%C4%B0YE_VE_L%C4%B0BYA_%C3%9CZER%C4%B0NDEN_DOLAYLI_OLARAK_D%C3%9CNYA_%C4%B0LE_M%C3%9CCADELES%C4%B0


[1] Kubilay Muhammet Özdemir, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi, İstanbul 2020. (benimtarihim1923@gmail.com)


Diğer Yayınlar