ÖĞRETMENLİĞİN
VE TASAVVUFUN ALDIĞI DARBE[1]
Kubilay
Muhammet ÖZDEMİR[2]
ÖZET
Öğretmenliğin
ve Tasavvufun Aldığı Darbe başlıklı makalemiz, Son Saat gazetesinde yazı dizisi
olarak hem matbu hem de internet ortamında üç gün arka arkaya yayınlanmıştır.
Yakın tarihe eğitim ve tasavvuf konusunda ışık tutacak bir makaledir.
Anahtar Kelimeler: Öğretmen, Tasavvuf, Eğitim, Din, İslam, Sızıntı, FETÖ
Resim 2: Son Saat gazetesinde yazı
dizisinin ilk gün manşet tanıtımı
Resim 3: Son Saat gazetesinde yayınlanan yazı dizisinin ilk kısmı
ÖNCEDEN EĞİTİM
Son
yıllarda öğretmenlik mesleği ile birlikte tasavvuf da bir o kadar darbe aldı.
Ancak öğretmenlik ve tasavvufun önemi ve ilişkisi nedir? Neden yazım da
öğretmenliğe ve tasavvufa dikkat çekmeye çalıştım. Bu yazımda bunu açıklamaya
çalışacağım.
Öğretmenlik
mesleği; cehaleti yenmek ve bir devletin ilerlemesine zemin oluşturacak
eğitimli insanların yetişmesini sağlayan önemli ve büyük bir güçtür. Bu yüzden
öğretmenlik saygınlığı kadar disiplini de esas alan bir sistem ile devlete
öğrenci yetiştiren önemli bir kamu gücüydü.
Fakat
yıllardır öğretmenlik mesleği gerek sistemsel gerek eğitimsel açıdan sürekli
darbe almaktadır. Öncelikle eğitim sisteminin değişmesi 4+4+4 sisteminin
gelmesi, liselerin Anadolu, İmam Hatip vb. şekilde tek tipleştirilmesi ve başta
özel üniversiteler olmak üzere Türkiye’nin her yerinde üniversite açılması,
üniversite sınav sistemlerinin değişmesi, baraj puanının kaldırılması ile
birlikte sistemin bozulmasına neden olmuştur. Okullarda öğretmenlere ve
öğrencilere kıyafet serbestliğinin getirilmesi, disiplin kurallarının yok
denecek kadar esnetilmesi, sınıfta kalmanın olmaması, disiplin cezaları
verilememesi, kanunların öğretmeni korumak yerine öğrenci lehine olması ve
öğretmeni, öğrenci ve veli karşısında zor duruma düşürmesi, öğretmen otoritesinin
sarsılması disiplinli bir eğitim yapılamaması eğitimsel açıdan bozulmaya neden
olmuştur.
Bunlar
sadece eğitimde belli başlı süregelen bozulmalardır. Eminim ki daha da fazlası
vardır. Mesela özel okullar, dershaneler, kolejler kısmına hiç girmiyorum bile,
hatta devlette çalışan ücretli öğretmenler konusuna değinmiyorum bile. Çünkü bu
sıkıntıları da yazıma eklesem biliyorum ki yazım sayfalar tutacak.
Pekiyi
bu süreçte tasavvufun bu konuyla ne alakası var diyeceksiniz? Bunun için konuyu
en baştan anlatmam lazım. Tarihe baktığımızda Türkler, İslam’ı kabul
ettiklerinde okul olarak medreseler açılmaya başlandı. Bu medreseler de
öğretmen dediğimiz müderrisler görevlendirilirdi. Bu müderrisler de öğrencileri
yetiştirip topluma kazandırırdı. Hatta bazı medreseler ve başına atanan
müderrisler vardı ki bunlar aynı zamanda devletin başına musallat olan belaları
da defetmek için mücadele ederlerdi. Mesela Nizamülmülk’ün kurdurduğu “Nizamiye
Medreseleri” ve başına atadığı İmam Gazali örnek olarak gösterilebilir. O
dönemde batıniliğin yaydığı zararlı düşünceler bu medreseler sayesinde
önlenmişti. Yine Semerkant medresesi dâhil olmak üzere birçok medreseden
İslam’ı ve eğitimciliği yayacak birçok âlim yetişmişti. Bu âlimlerde birçok
ismi yetiştirmişti. Örneklerim arasında hem bu medreselerden yetişenler hem de
bu medreselerde yetişip öğrenci yetiştirenler vardır. Matüridi’den başlayıp
Yusuf Hemadaniler, Ahmet Yeseviler, Sarı Saltuklar, Arslan Babalar, Yunus
Emreler, Taptuk Emreler, Tirmiziler, Buhariler, Hacı Bektaşi Veliler,
Celaleddin Rumiler, Şeyh Edebalılar ve adını sayabileceğimiz bir sürü âlimler
yetişmişti. Bu âlimler eğitime önem vermiş ve yeri geldiğinde de devlete çok
büyük katkıları olmuş zatlardı. Ayrıca hepsi birer âlim olmanın yanında hepsi
birer zanaat ustasıydı. Mesela Ahmet Yesevi tahta kaşık ustasıydı. Tahtalardan
kaşıklar yapar ve geçimini öyle sağlardı. Dolayısıyla günümüzdeki sözde hocalar
gibi yardımlarla geçinmezlerdi.
Hep
söylediğim bir şey vardır. Koskocaman 638 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun çöküş
sebeplerinden birisi de eğitim çökmeye ve gerilemeye başlamasıyla birlikte
olmuştur.
Fatih
Sultan Mehmet’in açtığı sahnı saman medreseleri nerede daha sonra uygulamaya
konulan beşik ulemalığı sistemi nerede? Dini anlatacak, eğitimi anlatacak müderris
kalitesi bozuldukça dine de hurafeler girmeye başladı ve devletin her yaptığı
yeniliğin karşısında saçma sapan şeyhülislamların saçma sapan verdiği kararlar
uygulandı.
Önceden
akılla yönetilen devlet sonradan şeyhülislamların ve gerici tayfanın verdiği
kararların devlet üzerinde etkili olmasıyla bu kişiler Osmanlı İmparatorluğunu
yıkılışa sürükleyen sebeplerden birisi haline gelmiş oldular.
DEVAMI YARIN
Resim 4: Son Saat gazetesinde yazı dizisinin ikinci gün manşet tanıtımı
Resim 5: Son Saat gazetesinde yayınlanan yazı dizisinin ikinci kısmı
SIZINTILAR VE CEMAATLER
Cumhuriyetin
kurulması, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla tarikatların devlet
üzerindeki etkisi kırılmış ve yeni devletimiz akılla yönetilir hale
getirilmişti. Bunun yanında çıkarılan kanunlarla birlikte eğitim ve öğretimde
birlik sağlanmış yeni atılımlarla eğitim düzeyi yükseltilmişti. Ancak bu durum
köy enstitülerinin kapatılması ve demokrat parti döneminde Amerikancı politika
izlenerek eğitimde Amerikalıların ders müfredatlarına müdahale etmesine kadar
sürmüştü. Sonrasında sağ sol çatışmalarının temeli atılarak 1970’lerden
1980’lere kadar Türkiye iç karışıklarla boğuşmaya başladı. Türkiye iç
karışıklıklarla boğuşurken birileri de fırsattan istifade devletin içine
sızmaya başladı. Sızıntılar öyle bir hal aldı ki bu durum sadece devlet
kurumları ile sınırlı kalmadı.
Sızıntılar,
Türk Silahlı Kuvvetlerine, İçişleri Bakanlığına verdiği zararla birlikte
Türkiye’de en önemli iki unsura da büyük darbe vurdu.
Birincisi
öğretmenlere ikincisi tasavvufa…
Ama
düşman darbe vurduğu iki unsuru kendi lehlerine olacak şekilde iyi kullanmıştı.
Çünkü FETÖ yapılanması çökertildikten sonra ortaya çıkan belgeler kamuoyuna
şunu gösterdi. FETÖ yapılanması öğretmenler üzerinden kurulmuş bir örgüt
sistemiydi. Yani örgüt mensuplarının başta hücreleri olmak üzere en önemli
görevlere koydukları ve abi dedikleri kişiler hep öğretmenlerden seçildiği
ortaya çıkan belgelerde kanıtlanmış oldu.
İkinci
unsur tasavvuf; bunun özelinde Türkiye’deki cemaatler ve dini yapılanmalarında
içine sızıntılar hatta ajanlar yerleşmiş ve Türkiye’deki cemaatleri hatta bazı
dini örgütlenmeleri yabancı istihbarat teşkilatların kurdurduğu ifade
edilmiştir. Bugün ülkemizdeki cemaatlere ve örgütlenen dini gruplara
baktığınızda bir imam gazali bir Ahmet Yesevi esintisi görüyor musunuz? Yoksa
İslam’ın içini boşaltan, gençleri İslam’dan uzaklaştıran bir yapılanmamı
görüyorsunuz? Elinde Zanaatı olan Ahmet Yesevi kaşık yapıp satarak geçimini sağlarken
şimdi bazı dini yapılanmalar dernekleşip cemaat adı altında örgütlenip ve
cemaatin başında olan sözde hocalar geçimlerini nasıl sağlıyorlar? Günümüzde
Tasavvuf kimseden para istemeyen Hoca Ahmet Yesevi düşüncesinden, Allah rızası için derneğimize yardım edin,
elektriğini, suyunu burada ders veren hocanın maaşını karşılayalım diye bağış
isteyen bir duruma dönüştü.
Ve
bu sözde hocalar kimdir? Kimler yetiştirmiştir? Belli değil. Kimlerin
yetiştirdiği belli olmayan, bilgisi ne kadar olduğu bilinmeyen, herhangi bir
imtihandan geçmeyen, yetkinlik belgesinin olup olmadığı bilinmeyen sözde
kişilere maalesef çocuklarımızı emanet ediyoruz ve nasıl yetiştirildiğini de
hangi müfredat ile yetiştirildiğini de bilmiyoruz.
Üstelik
devletimizin organlarından bir tanesi de Diyanet İşleri Başkanlığıyken
bilmiyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının binlerce memuru varken, binlerce
eğitim yeri varken biz çocuklarımızı eğitimini nerede aldığını bilmediğimiz ve
bağış adı altında toplanan paralarla kendi maaşlarını ödeyen ve milletimizin
temiz duygularını kullanarak sırtından geçinen sözde hocalara çocuklarımızı
teslim ediyoruz.
Yabancı
istihbarat elemanlarının cirit attığı cemaatlere çocuklarımızı teslim ediyoruz.
Bu durum şu sorununda tetikleyicisi olacaktır. Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi
medreselerde yetişen gençler ile Avrupa tarzı açılan okullarda yetişen gençler
arasında eski yeni çatışması yaşandığı gibi günümüzde ve hatta ileriki yıllarda
daha da artarak aynı çatışmalar yaşanmaya başlanacaktır. Bu durum yine
devletimiz için tehlike arz edecektir. Çünkü devletimizin okullarında farklı
bir müfredat okutulmakla birlikte milli üniter yapıya bağlı bireyler
yetiştirilmeye çalışılırken diğer taraftan medreselerde Atatürk düşmanı, devletin
yapısına karşı, birliğini milli üniter yapıdan yani milliyetçilikten değil de
siyasal islamcılık anlayışını benimseyen, kendi medeniyetinin farkında olmayıp
Arap medeniyetini benimseyen bunu da sanki kutsalmış gibi gösteren bireyler
yetiştirilmektedir. Bu durum hem eski yeni çatışmasını oluşturacak hem de milli
kökenlerine zayıf bir nesil ortaya çıkartacaktır.
En
önemlisi devlete sağlam memurlar, askerler, polisler, istihbaratçılar,
öğretmenler, doktorlar, din adamları, meslek erbapları, milletvekilleri, cumhurbaşkanları
yetişmek yerine yine sözde hocalarının izinden giden maaşlarını milletimizin
temiz duygularını kullanarak bağış adı altında toplayan, “Türk Milliyetçiliği”
yerine “Siyasal İslamcılık” anlayışını benimsemiş kişiler ortaya çıkacak ve
Anadolu çocuklarının aklı ziyan edilecektir.
Alın
size süper gibi bir proje. Türk çocuğuna değerlerini koruyormuş gibi gösterip o
değerlerin içini boşaltıp millilik duygusundan yoksun bırakarak topluma
üretkenlikten uzak, aklı bulanık bir nesil ortaya çıkarmak. Osmanlı’nın
zamanında yıkılmamak için fikir akımı olarak denediği, günümüzde Arapların bile
benimsemediği İslamcılık (siyasal) fikir akımıyla, devletimiz kendi evlatları
eliyle tehlikeye düşürülmek isteniyor.
DEVAMI YARIN
Resim 6: Son Saat gazetesinde yazı dizisinin üçüncü gün manşet tanıtımı
Resim 7: Son Saat gazetesinde yayınlanan yazı dizisinin üçüncü kısmı
ÇÖZÜM ÖNERİLERİM
Günümüzde
bu tehlikeyi önleyecek kuvvetli bir meslek grubu olan öğretmenliğe de her geçen
gün darbeler vuruluyor. Yine tasavvufun içi cemaatler vasıtasıyla sözde bilgin
hocalar sayesinde boşaltılarak gençlerin önüne sürülüyor ve İslam’dan nefret
etmeleri sağlanıyor. Bununla birlikte gençlerin milli, dini, ahlaki değerleri
alt üst oluyor.
Gençler
arasında isteyerek okuma oranları azalmakla birlikte deizme inanların sayısı
artıyor, gençler arasındaki ahlaki yozlaşma gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Aynı
zamanda bu durum büyüklere de sirayet ediyor. Bu durumun önüne hemen geçilmeli
ve gençlerimizi, büyüklerimizi Türk milletinin eski kodlarına geri
döndürmeliyiz.
Çözüm
önerileri;
1
– Türk Milli Eğitim sistemi Amerikancı yapıdan kurtarılmalıdır.
2
– Öğretmenlik mesleğine eski itibarı iade edilmelidir.
3-
Okullardaki disiplin kuralları kesinlikle uygulanmalıdır.
4-
Eğitim sistemi baştan aşağı değişmelidir.
5-
4+4+4 sisteminden vazgeçilmelidir. Eskisi gibi zorunlu eğitim 8 yıl ile sınırlı
olmalıdır.
6-
Sınıfta kalma her kademede veli izni olmadan tekrar uygulamaya konulmalıdır.
7-
Liselerde tasdikname uygulaması tekrar getirilmelidir.
8-
Üniversite sınavlarındaki baraj puan uygulaması tekrar uygulamaya konulmalıdır.
9-
Tek tip lise uygulamasından vazgeçilmelidir.
10-
Başta özel üniversiteler olmak üzere, vakıf üniversiteleri de dâhil tüm devlet
üniversitelerinin sayısı sınırlandırılmalıdır.
11-
KPSS sınavı değiştirilmelidir. Çok aşamalı bir KPSS ve birden çok puan türü
olan bu sınav sisteminden vazgeçilmelidir.
12-
KPSS ile ilgili başvurulan ilan da hakkaniyet olmalıdır. Aynı pozisyona lisans,
ön lisans, ortaöğretim başvuru yaparken aynı puan istenmemelidir. Çünkü lisans
okumanın bir anlamı kalmamaktadır. Bu da daha fazla okuyana haksızlık yapmak
demektir.
13-
Diyanet İşleri Başkanlığı kurumunun din adamları varken din adı altında
yetkinliği belli olmayan kişilere ruhsat verilmemelidir. Çocuklarımız devletin
dini eğitim veren yerleri varken ne olduğu belli olmayan dernek adı altında
örgütlenmiş yerlere gönderilmemelidir.
14-
Dini gruplar devlet tarafından sıkı bir denetime tabi tutulmalıdır. Dernekleşen
cemaatlerin gelir ve giderleri kontrol edilmelidir.
15-
Eski – Yeni Çatışmasını önlemek, Siyasal İslamcılığın önüne geçmek, milli
duygularından yoksun çocuklar yerine milliyetçi, aydın, vatansever ve dindar
bir nesil yetiştirmek için dernek adı altında gizlenmiş cemaatlere aileler
çocuklarını göndermemesi için gerekli önlemlerin alınması gereklidir.
16-
Milli Eğitim Bakanlığımızın ders kitaplarındaki müfredatları Amerikancı eğitim
modelinden kurtarılmalı, yerli ve milli, çocukların ve gençlerin düzeyinde bir
müfredat geliştirilmelidir.
17-
Öğretmenlerin başta atama sorunları, özlük hakları, itibarının sağlanması için
gerekli planlamalar ve önlemler alınmalı.
18-
Özel, Vakıf ve Devlet Üniversiteleri dâhil sayı olarak kısıtlanmalı ve her yere
üniversite açılmasına izin verilmemelidir.
19-
Özel Okullar, Kolejler, Özel Dershaneler kapatılmalıdır. Eğitim tek tip ve
devlet kontrolünde yapılmalıdır.
20-
Devlet eğitime büyük ödenekler ayırmalıdır.
21-
Diyanet İşleri Bakanlığı, merdiven altı ve dernekler adı altındaki cemaatlere
geçip vermemelidir. Kendi personelinin görev sahasını sadece camilerle veya
müftülüklerle sınırlı tutmamalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı personelleri
halkla bütünleşmelidir.
Türkiye’nin
milliyetçi genç bir aydını olarak Türk toplumunu ve devletimi uyarmak
zorundayım. Çünkü toplum olarak gidişatımız hem eğitim hem de ahlaki olarak hiç
iyi değildir. Bu yüzden çok geç olmadan gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
SON
[1]
Kubilay Muhammet Özdemir, “Öğretmenliğin ve Tasavvufun Aldığı Darbe”,
Son Saat Gazetesi, 01, 02,
03.01.2024, s.7
[2]
Kubilay
Muhammet Özdemir,
Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslararası İlişkiler Uzmanıdır. Yayınlanmış kitabı ve
araştırma makaleleri vardır. Son Saat gazetesinde köşe yazarıdır. Ayrıca
Öğretmenlik yapmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder