25 Ekim 2022 Salı

TÜRKİYE'DE KÖŞE YAZARI SORUNU


Ülkemizde başta gazeteler ve internet siteleri de olmak üzere bir sürü köşe yazarımız ve birçok da köşe yazarı olmak isteyen adaylarımız var. İnsanımızın yazması, okuması ve araştırması gayet çok güzel bir davranıştır. Yalnız gerçekten okuyor muyuz? Gerçekten araştırdıklarımızı kendi düşüncelerimiz ile harmanlayıp okuyucuya aktarabiliyor muyuz? En önemlisi bu ülkenin aydınları olarak gerçekten ülkemize ışık tutacak fikriyatlar sunabiliyor ya da ülkemiz aleyhine yazılanlara cevaplar verebiliyor muyuz? Ayrıca kaliteli yazarlarımız var mı? Yazarlarımızın eğitim düzeyi nedir?

Aslında bu sorduklarımın cevapları verilmeli ve kendi profilimiz ile yüzleşmeliyiz. Çünkü Türkiye’deki birkaç kişi haricinde gerçekten yazar denilebilecek çok az sayıda kişi var. Ben kaç zamandır yabancı gazetelerin internet sitelerini takip ediyorum. Hepsinin gerçekten alanında uzman olduklarını ve günlük kısır siyasetten uzak yorumlar yapabildiklerini okuyorum. Tabi ki de zaman zaman kendi görüşleri çerçevesinde siyasi yazılar yazıyorlar ancak dediğim gibi genellikle kısır siyasetten uzak duruyorlar. Okuduklarını ve araştırdıklarını okuyucuya aktarabiliyorlar ve alanlarına baktığımda da kimisi gerçekten bu işin okulunu okumuş ve enstitülerde araştırmacı olan kimisi de ilgilendiği alanın gerçekten uzmanı olan yazarlar.

Bu yazıyı yazmamın en büyük sebebi ise az öncede yazdığım gibi yabancı gazetelerin internet sitelerinde Türkiye ile ilgili yazılan bazı köşe yazılarını az İngilizcem ile okumaya çalışarak benim bunlara cevap vermeye uğraşmamdır. Tabi bende bilgim yettiğince cevap veriyorum. En büyük eksikliğim ise İngilizcemin çok iyi olmamasıdır. Çünkü gönül isterdi ki kendi anladıkları dilde onlara cevap verebileyim ve ülkemi uluslararası arenada o köşe yazarlarına karşı daha iyi savunabileyim.

Bu nedenle gazetelere ve internet sitelerine çağrımdır. Lütfen alanında yetkin kişileri yazar yapın ve onların ülkemizi fikirleriyle aydınlatmalarına ve yine devletimiz hakkında yabancı köşe yazarlarının yazdıkları yazılara karşı uluslararası arenada mücadele etmelerine olanak sağlayın.

Gelin hep birlikte köşe yazarlığı sistemini değiştirelim ve şunları hayata geçirelim.

1 – Köşe yazarlığı sadece ülkemizdeki insanları aydınlatmak için olmasın ve kısır çekişmelerden vazgeçelim.

2 – Yazdığımız köşe yazılarımız aynı zamanda yabancı dil bilen yazarlar tarafından o dil ile de yayınlansın.

3 – Köşe yazarlarımız yabancı köşe yazarlarını da takip etsin ve ülkemiz aleyhine yazılan yazılara cevap niteliğinde yazılar da kaleme alsın.

Artık küreselleşen dünyada köşe yazarlığı sisteminin değişmesinin vakti gelmedi mi? Gerçekten bu işi yapabilecek olanların köşe yazarı olması vakti gelmedi mi?

17 Ekim 2022 Pazartesi

RUSYA – UKRAYNA SAVAŞINDA GÜÇ BOŞLUĞU

 

Kırım’ın ilhakıyla başlayan ve 24 Şubat 2022’de Rusya’nın, Ukrayna’yı resmen işgaliyle devam eden süreçte Rusya – Ukrayna savaşı başlamış ve halen günümüzde bu savaş devam etmektedir. Bu savaşın çok kısa zamanda biteceğini düşünen Rusya tarafı pek de istediği sonucu elde edememiş ve her geçen gün Ukrayna’ya odaklanmak zorunda kalmıştır. Bunu da Asya ve Afrika’dan kuvvet takviyesi yaparak sağlamaya çalışmaktadır.

Çünkü Rusya’nın, Ukrayna savaşını belirlediği tarihte bitirememesi başta bölgedeki ve Güney Kafkasya’daki konumunu zayıflatmakla birlikte Libya, Suriye ve yakın gelecekteki Orta Asya’daki gücünü kaybetmesine neden olma ihtimalini ortaya çıkmaktadır. Bu ihtimali takiben Rusya, Suriye’deki askerlerini bölük bölük çekerek Ukrayna’ya nakletmektedir. Suriye’de, Rusya’nın yerini İran güçleri alırken bazı askeri üsler Devrim Muhafızları ve Hizbullah’ın kontrolüne bırakılmıştır. Bu nedenle Münbiç ve Tel Rıfat’ı, PKK’dan arındırmak için uzun süredir Rusya ile müzakere yürüten Türkiye’nin, Suriye’de muhatap olması gereken aktörler ve üstleneceği yeni rolü değişime uğrayabilir.

Ayrıca daha düne kadar Libya’da başkent Trablus’u ele geçirmeye çalışan isyancıları destekleyen Putin yönetimi Ukrayna savaşının etkisiyle Trablus’taki hükümeti tanıdı ve büyükelçilik açtı. Aynı zamanda Orta Asya’da etkinliği zayıflayan Rusya, Kırgızistan ile Tacikistan arasında yaşanan su kaynakları ve Fergana vadisi sorunundan kaynaklanan şiddetli çatışmalar yaşandı. Ancak Ukrayna Savaşı nedeniyle işleri yolunda gitmeyen Rusya bu çatışmalara da müdahil olmadı. Böylece Orta Asya’da,  Rusya’dan doğan boşluğu Çin doldurup etki alanını genişletmeye çalışmaktadır.

Çin; Kırgızistan ve Özbekistan ile demir yolu projesi için anlaşma imzalamıştır. Çin bu proje sayesinde Orta Asya’nın, Güneydoğu, Batı Asya ve Ortadoğu pazarlarına ulaşarak Rusya’nın devre dışı bırakılması hedeflemiştir. Yine Karabağ Savaşı’nda iki bin askerini bölgeye gönderen Rusya geçen ay Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan çatışmalara müdahale etmemiştir.

Bu sebepten Rusya, Ukrayna’daki ilerleyişini devam ettirse de savaş uzadıkça Rusya’nın içine düştüğü bataklık derinleşmiş ve Kremlin, Rusya’yı batmaktan kurtarmak için en küçük fırsatları bile kullanmaya çalışmıştır. Rusya’nın uyguladığı agresif dış politikalar sebebiyle Rusya ile işbirliği içerisine giren ülke sayısında azalma olurken bir yandan da askeri, diplomatik ve ekonomik ambargolar uygulamışlardır. İyice yalnızlaşan Rusya için politik ve ekonomik destek olarak kilit durumdaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalmıştır. Çünkü Türkiye açıkça ABD ve Avrupa’nın, Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katılmayacağını ve Türkiye üzerinden de bu yaptırımların uygulanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu nedenle Rusya bazı uluslararası sorunlarını Türkiye üzerinden çözmeye çalışmaktadır.

Bu nedenle Rusya’nın, Ukrayna savaşı nedeniyle oluşan güç boşluğunda Türkiye bu denklemin ortasında kaldı. Rusya’nın Suriye, Libya ve Güney Kafkasya’da bıraktığı güç boşluğunun Türkiye’ye etkisinin nasıl olacağını ve Türkiye’nin dış politika stratejisinde nasıl bir yol izleyeceğini ilerleyen günlerde daha iyi göreceğiz.

13 Ekim 2022 Perşembe

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ


 

Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarıydı. Koskoca imparatorluğun dağılışı sancılı bir şekilde devam etmekteydi. Osmanlı yöneticileri ve fikir adamları İmparatorluğun dağılmaması için ıslahatlar yapıp, meşrutiyeti ilan edip, fikir akımları ortaya atmışlardı. Ancak tüm bu yapılanlar bir türlü çözülmeyi durduramamış aksine daha da hızlandırmıştı. İşte böyle bir ortamda Türkler, “Türk’ün Türk’ten Başka Dostu” yoktur diyerek Ziya Gökalp’in ortaya attığı Türkçülük fikir akımını benimsemişlerdir. Çünkü Osmanlıcılık fikriyatı balkanlarda ilk Sırpların isyan etmesi ve ilk olarak da Yunanlıların bağımsızlığını ilan etmesiyle çökmüştü. Bu fikriyatın çökmesinden sonra bu seferde İslamcılık fikir akımı ortaya atıldı. Ancak bazı Arap liderleri, İngilizler ile anlaşarak Osmanlı’ya ihanet etti. Böylece Türkler mecburen Türkçülük ve Türk milliyetçiliği yapmak zorunda kaldı. Bu fikriyat tamamen Türk milletinin kendisini ve son kalesini korumak amaçlı ortaya çıkmış ve benimsenmiş bir fikir akımıydı. Hatta başta Mustafa Kemal ve cumhuriyeti kuran kurucu kadro Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini benimseyerek bu düşünceyi sistemleştiren Ziya Gökalp’ten de etkilenmişlerdir. Bunu Mustafa Kemal’in şu sözlerinden anlayabiliyoruz: “Benim biyolojik babam Ali Rıza Efendidir. Ancak fikir babam Ziya Gökalp’tir” demiştir.

Türkçülük ve Türk milliyetçiliği belki Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü durduramamıştır. Ancak milli mücadelenin kazanılmasını ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulup devlet politikalarının oluşmasını sağlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk milliyetçileri kurmuştur. Başkaları değil. Türk milliyetçiliği felsefesi üzerine bu devlet inşa edilmiştir. Dünyada Türk’ün dışındaki her milliyetçilik bir başka kavme husumete dayalıdır. Fakat dünyada sadece Türk milliyetçiliği hiçbir kavme husumete dayalı olmaksızın ortaya çıkmıştır. Kendi devletini ve milletini koruma refleksi ile vücut bulmuştur. Diğer milliyetçilikler ırkçılık üzerine yükselmişken Türk milliyetçiliği birleştiricilik üzerine yükselme göstermiştir.

Ancak Türk milliyetçiliğinin önemini sadece bunlarla sınırlı tutamayız. Çünkü 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildiğinde meclis basılmış ve Türk milliyetçiliğine gönül vermiş milletvekilleri tutuklanmıştır. Ayrıca Türk ocakları basılmış, burada bulunamayan milliyetçiler evlerinden alınıp tutuklanmış ve Malta adasına sürülmüşlerdir. Farkındaysanız Sosyalist, Liberal veya İslamcılar değil, Türk milliyetçileri hedefe konulmuştur. Çünkü emperyalizmin korktuğu tek şey milliyetçiliktir.

Ülkesini, vatanını, milletini, değerlerini şahsi değerlerinden üstün tutan kişilere milliyetçi denir. Milli ruhun gelişmesi için milliyetçiliğin benimsenmesi gerekir. Fakat milliyetçilik yapan insanlara hep ırkçı diye yafta vurulup, milliyetçiliği İslam karşıtlığı gibi gösterip günah diye fetva veren din adamlarının kökenlerine baktığımızda hep “Gayri Türk” çıkmışlardır. Türk milliyetçiliği ırkçılık değildir. Hz. Muhammed efendimiz kavmiyetçilik yapmayın demiştir. Ancak kavminizi sevmeyin dememiştir. Ayrıca “Kişi kavmini sevmekle kınanamaz” diye hadisi şerifi vardır.

Türkçülük ve Türk milliyetçiliği, Türkçülüğü sistemleştiren ve kurtuluşun Türkçülükte olduğunu savunan Diyarbakır doğumlu Ziya Gökalp’i rahatsız etmemiştir. Yine Arnavut olan ve İstiklal marşımızı yazan milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşında “Kahraman Irkıma Bir Gül” derken buradaki kahraman ırk olarak Türkleri göstererek kendisinin bu millete ait olduğunu hissederek rahatsızlık duymamışsa bugün kimsenin “Türk”, “Türkçülük” ve “Türk Milliyetçiliğinden” rahatsız olmasına gerek yoktur.    

Her türlü provokasyon ve saldırılara rağmen bu topraklarda tutunmamızı sağlayacak, milli ve manevi değerlerimizi koruma altına alacak ve zor zamanlarımızda kurtuluşumuzun rehberi olacak fikriyat Türk Milliyetçiliğidir.  

Diğer Yayınlar