Osmanlı
İmparatorluğunun son zamanlarıydı. Koskoca imparatorluğun dağılışı sancılı bir
şekilde devam etmekteydi. Osmanlı yöneticileri ve fikir adamları İmparatorluğun
dağılmaması için ıslahatlar yapıp, meşrutiyeti ilan edip, fikir akımları ortaya
atmışlardı. Ancak tüm bu yapılanlar bir türlü çözülmeyi durduramamış aksine
daha da hızlandırmıştı. İşte böyle bir ortamda Türkler, “Türk’ün Türk’ten Başka
Dostu” yoktur diyerek Ziya Gökalp’in ortaya attığı Türkçülük fikir akımını
benimsemişlerdir. Çünkü Osmanlıcılık fikriyatı balkanlarda ilk Sırpların isyan
etmesi ve ilk olarak da Yunanlıların bağımsızlığını ilan etmesiyle çökmüştü. Bu
fikriyatın çökmesinden sonra bu seferde İslamcılık fikir akımı ortaya atıldı.
Ancak bazı Arap liderleri, İngilizler ile anlaşarak Osmanlı’ya ihanet etti.
Böylece Türkler mecburen Türkçülük ve Türk milliyetçiliği yapmak zorunda kaldı.
Bu fikriyat tamamen Türk milletinin kendisini ve son kalesini korumak amaçlı
ortaya çıkmış ve benimsenmiş bir fikir akımıydı. Hatta başta Mustafa Kemal ve
cumhuriyeti kuran kurucu kadro Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini benimseyerek
bu düşünceyi sistemleştiren Ziya Gökalp’ten de etkilenmişlerdir. Bunu Mustafa
Kemal’in şu sözlerinden anlayabiliyoruz: “Benim biyolojik babam Ali Rıza Efendidir.
Ancak fikir babam Ziya Gökalp’tir” demiştir.
Türkçülük
ve Türk milliyetçiliği belki Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü durduramamıştır.
Ancak milli mücadelenin kazanılmasını ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulup devlet politikalarının oluşmasını sağlamıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti’ni, Türk milliyetçileri kurmuştur. Başkaları değil. Türk
milliyetçiliği felsefesi üzerine bu devlet inşa edilmiştir. Dünyada Türk’ün
dışındaki her milliyetçilik bir başka kavme husumete dayalıdır. Fakat dünyada
sadece Türk milliyetçiliği hiçbir kavme husumete dayalı olmaksızın ortaya
çıkmıştır. Kendi devletini ve milletini koruma refleksi ile vücut bulmuştur.
Diğer milliyetçilikler ırkçılık üzerine yükselmişken Türk milliyetçiliği
birleştiricilik üzerine yükselme göstermiştir.
Ancak
Türk milliyetçiliğinin önemini sadece bunlarla sınırlı tutamayız. Çünkü 16 Mart
1920’de İstanbul resmen işgal edildiğinde meclis basılmış ve Türk
milliyetçiliğine gönül vermiş milletvekilleri tutuklanmıştır. Ayrıca Türk
ocakları basılmış, burada bulunamayan milliyetçiler evlerinden alınıp
tutuklanmış ve Malta adasına sürülmüşlerdir. Farkındaysanız Sosyalist, Liberal
veya İslamcılar değil, Türk milliyetçileri hedefe konulmuştur. Çünkü
emperyalizmin korktuğu tek şey milliyetçiliktir.
Ülkesini,
vatanını, milletini, değerlerini şahsi değerlerinden üstün tutan kişilere
milliyetçi denir. Milli ruhun gelişmesi için milliyetçiliğin benimsenmesi
gerekir. Fakat milliyetçilik yapan insanlara hep ırkçı diye yafta vurulup,
milliyetçiliği İslam karşıtlığı gibi gösterip günah diye fetva veren din
adamlarının kökenlerine baktığımızda hep “Gayri Türk” çıkmışlardır. Türk
milliyetçiliği ırkçılık değildir. Hz. Muhammed efendimiz kavmiyetçilik yapmayın
demiştir. Ancak kavminizi sevmeyin dememiştir. Ayrıca “Kişi kavmini sevmekle
kınanamaz” diye hadisi şerifi vardır.
Türkçülük
ve Türk milliyetçiliği, Türkçülüğü sistemleştiren ve kurtuluşun Türkçülükte
olduğunu savunan Diyarbakır doğumlu Ziya Gökalp’i rahatsız etmemiştir. Yine
Arnavut olan ve İstiklal marşımızı yazan milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy
İstiklal Marşında “Kahraman Irkıma Bir Gül” derken buradaki kahraman ırk olarak
Türkleri göstererek kendisinin bu millete ait olduğunu hissederek rahatsızlık
duymamışsa bugün kimsenin “Türk”, “Türkçülük” ve “Türk Milliyetçiliğinden” rahatsız
olmasına gerek yoktur.
Her
türlü provokasyon ve saldırılara rağmen bu topraklarda tutunmamızı sağlayacak,
milli ve manevi değerlerimizi koruma altına alacak ve zor zamanlarımızda
kurtuluşumuzun rehberi olacak fikriyat Türk Milliyetçiliğidir.