27 Mayıs 2022 Cuma

MİSAK-I MİLLİ Mİ CANLANIYOR?

 









Son milli güvenlik kuruludan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Emniyet, Silahlı Kuvvetler ve İstihbarat hazırlıklarını tamamlayınca Suriye’ye yeni bir operasyon yapılacağını duyurdu. Görülen o ki Irak’ın Kuzeyinde halen devam eden Pençe Kilit Operasyonunu Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye’ye doğru genişletip terör örgütlerine karşı iki ülkede de eş zamanlı mücadele edecektir.[1]

Türkiye sınır ötesinde belirlediği hatlarda sadece PKK terör örgütüne operasyon yapmıyor. O bölgelerde kalıcı üsler kurarak yerleşiyor. Böylece bu yerleşme ileride gerçekleşecek Misak-ı Milli’nin temelinin oluşmasına zemin hazırlıyor. Şayet Türkiye, mevcut güvenlik ve dış politika hedeflerini değiştirmezse Suriye ve Irak’ın Kuzeyi ile başlayıp Ege adalarıyla devam edecektir. Bunu gören Yunanistan ise Avrupa’da kulis faaliyetleri yürütüyor ve topraklarını binlerce Amerikan askerlerine açarak kendi ülkelerinde üs kurmalarına izin vermektedirler.[2]

Son iki yıldır Amerika, Yunanistan’a önemli sayıda askeri üsler kurmuştur. Özellikle Türkiye’ye çok yakın bir mesafede bulunan Dedeağaç şehrine kurulan Amerikan üssü büyük bir cephaneliğe dönüştürülmüştür. Bu üs Yunanistan’da kurulanlardan sadece bir tanesidir. Diğerleri Kavala, Selanik, Larisa, Stefanoviç ve Girit askeri üsleridir ve bu üslere aralıklı olarak askeri personel başta olmak üzere araç ve mühimmat sevkiyatı yapılmaktadır. Ayrıca ABD bölgeye Türkiye’yi de kapsamına alan Boğazlar ve Kuzey Ege adalarını tarayabilecek gelişmiş bir radar sistemi de konuşlandırmıştır. Bununla birlikte yine ABD’nin Bulgaristan’da 4 askeri üs ve Romanya’da Köstence üssü kurarak Türkiye'yi Batı’da hem karadan hem de denizden kuşatma altına almaya çalışmaktadır. Çünkü ABD’nin Yunanistan’a açtığı üsler nasıl ki Ege ve Akdeniz’e çıkıyorsa Romanya’ya kurduğu Köstence Üssüde Karadeniz’e açılmaktadır.[3]

Son olarak Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Türkiye’ye F16 satılmaması gibi açıklamalar yaparak ortamı germiştir. Bu nedenle Türkiye bir yandan Batı’daki bu kuşatılma projesiyle uğraşırken bir yandan da Doğu’da her geçen gün büyük bir krize dönüşmeye başlayan göçmen meselesiyle uğraşmakta buna ilaveten de terör örgütleriyle mücadele etmektedir. Bu nedenle Irak ve Suriye’deki meseleler biran önce çözüme kavuşturulup devletimizin yüzünün Batı’ya dönmesi amaçlanmaktadır.[4]

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin Kuzeyine yeni operasyon yapılacağı sinyalini vermesinin ardından 2015’de ABD tarafından DEAŞ ile mücadele maskesiyle kurulan ve silahlı yapılanmasını PKK’nın Suriye kolu olan YPG terör örgütünün oluşturduğu sözde Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin sözde basın başkanı olan Farhad Shami tarafından iki twitten oluşan bir açıklama yapıldı:[5]

“Türk devletinin işgal gücünü sergilemesi DEAŞ’ı canlandırmaya yöneliktir. Güçlerimiz Türk devletinin tehditlerinin seviyesini incelemekte ve uluslararası garantör güçlerle (ABD ve Rusya) bilgi alışverişinde bulunulmaktadır.”

Atılan bu twitlere göre Türkiye, DEAŞ ile ilişkilendirilmek istenerek algı operasyonları yapılmaya çalışılmaktadır. Buradaki esas amaç Suriye’nin Kuzeyinde yapılanan ve sözde DEAŞ ile savaşan YPG’ye operasyon yapmaya hazırlanan Türkiye’yi, DEAŞ’a destek veriyor gibi göstererek yapacağı operasyonlara karşı uluslararası kamuoyu oluşturmaktır. Ancak şu unutulmamalıdır ki “Dünyada DEAŞ'a operasyonlar düzenleyen ve DEAŞ teröristlerini etkisiz hale getiren tek ülke Türkiye’dir.”[6]

Ayrıca bu yeni operasyon sinyali ABD’yi de endişelendirmiştir. Çünkü Trump döneminden beri binlerce tır dolusu silah yardımı yapılan terör örgütleri Türkiye karşısında başarı kazanamamış ve böylece ne Suriye’nin Kuzeyinde ne de onun birleşimi olan Irak’ın kuzeyinde uydu bir terör devleti kuramayı başaramamışlardır.[7]

Amaçları ele geçirdikleri Irak petrolünü Suriye’nin Kuzeyinde oluşturacakları uydu bir devlet aracılığıyla Akdeniz’e ulaştırmaktı. Ancak Türkiye’nin yaptığı her bir sınır ötesi operasyon ciğerlerine hançer gibi saplandı.[8]

Türkiye bölgede ne terör örgütlerinin ne de ABD’nin ve Rusya’nın her istediklerini yapamayacağı stratejiler belirlemiştir. Bu belirlenen stratejiler sadece yapılan sınır ötesi operasyonlar değildir. Libya’ya asker gönderilerek Hafter’e karşı yapılan mücadeleler yine Libya ile imzalanan mutabakat çerçevesinde Akdeniz’de uyguladığımız politikalar ile Mısır, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Akdeniz’de etkisiz bırakmamız bunlardan bir kaçıdır. Ancak Rusya – Ukrayna savaşının çıkmasıyla rüzgar tersine dönmüş Avrupa, Rusya’dan aldığı enerji bağımlılığından kurtulmak için Türkiye’yi yeni geçiş noktası olarak görmeye başlamıştır. Bunun için daha dün Türkiye’nin yanı başında uydu bir terör devleti kurdurmak isteyenler bugün için bu düşüncelerini ertelemek zorunda kalarak Türkiye’nin bölgesel güç olduğunu kabullenmeye başlamışlardır. Türkiye’de diplomasi kartını öne sürerek daha dün Akdeniz’de etkisiz bıraktığı İsrail ve Mısır ile normalleşme sürecesine girmeye başlayarak yeni taktik ve stratejiler geliştirmeye çalışmaktadır.[9]

 

*** Türkiye’de ilk defa çift yazarlı bir köşe yazısı yayınlanmıştır. Köşe yazısında geçen ifadelerin hangi yazara ait olduğu dipnotta belirtilmiştir.



[1] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

[2] Tarihçi Engin Polat

[3] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir, Bakınız: Kubilay Muhammet Özdemir, “Dedeağaç’ta Kurulan ABD Üssünün Türkiye’ye Etkisi ve Basının Bakış Açısı”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2021/07/dedeagacda-kurulan-abd-ussunun-turkiye.html, Erişim Tarihi: 27.05.2022

[4] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

[5] Tarihçi Engin Polat

[6] Tarihçi Engin Polat

[7] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir

[8] Tarihçi Engin Polat

[9] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslar arası İlişkiler Uzmanı Kubilay Muhammet Özdemir


22 Mayıs 2022 Pazar

NATO ÜYELİĞİ

 









İsveç ve Finlandiya bu zamana kadar NATO’ya girmeyi düşünmemiş ancak devam eden Rusya ve Ukrayna savaşının bir yansıması olarak NATO’ya girme düşüncesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine olumsuz bakması bu süreci tıkamıştır.

Çünkü Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın terör örgütü mensuplarına ev sahipliği yaptığı, onları koruyup kolladığı, siyasi ve maddi yardımda bulunduğunu belirterek bu iki ülkenin üyelik sürecinde olumsuz tavır alacağını ifade etmiştir.

Türkiye her daim gerek komşuluk gerekse dünya barışı açısından elinden geleni yaparak iyi niyetli bir yaklaşım sergilemiş hatta geçmişte Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne onay vermiştir. Bugün halen Yunanistan’da terör örgütünün kampı olarak faaliyet gösteren “Lavrion Kampı” PKK, PYD, PDY, KCK, FETÖ vb. terör örgütlerinin de bugün kullandığı bir kamp olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bunun içindir ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz. Bir sokulduğumuz yerden bir daha ısırılmayacağız” demesinin tarihsel olayın perde arkası işte budur.[1] Bu nedenle Türkiye’ye bu iki devletin NATO’ya girmesini istememektedir. Bu durum Türkiye açısından çok doğal bir stratejik hamledir. Çünkü Rusya tehdidi altında bulunan İsveç ve Finlandiya, NATO’ya alınamayınca, toprakları NATO toprağı kapsamında olmayacak ve NATO güvenliğinden yararlanamayacaktır. Türkiye dış hamleleri ile oyunu güzel kurmayı başarabilirse İsveç’in ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini onaylamadan bu iki ülkeye yuvalanmış teröristleri Rusya tehdidi ile temizleme imkânına sahip olmuştur.

İsveç ve Finlandiya yıllardan beri Türkiye’ye karşı PKK’lı teröristleri koruyor ve Türkiye’nin taleplerini geri çevirmektedir. Ayrıca firari FETÖ’cülerde buralarda tıpkı PKK’lılar gibi korunuyor ve himaye edilmektedir. Bununla beraber PKK’nın mitinglerine izin veren İsveç’te PYD/YPG’nin ofisi bulunmakta ve ülke medyasını rahatça kullanmaktadırlar. PKK, İsveç parlamentosunda aktif olarak temsil edilmekle birlikte özellikle sol parti vekilleri teröristleri Irak’taki örgüt kamplarında ziyarete ediyor. Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi bu ülkelerde de Türklere karşı nefret, ayrımcılık ve ırkçılık her geçen gün artmaktadır.[2]

Özellikle İsveç’in teröristleri himaye etmesindeki sabıkası çok geniştir. Zira İsveç son 9 yılda Irak ve Suriye’de yaralanan yüzlerce PKK’lı terörist, PKK’nın kurduğu bir paravan dernek eliyle İsveç’e götürtülmüş ve burada tedavi edilmiştir. Yine İsveç’in Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları, PKK’nın elebaşlarına yardım konusunda teminat vermişti. Teröristlerin protez ve fizik tedavi gibi destekleri ise İsveç Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bu teröristlerden bazıları tedavileri bittikten sonra tekrardan Suriye ve Irak’a dönmüştür.[3]    

İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin teröristleri iade etmeleri ile ilgili olan taleplerinden hiç birine olumlu bir cevap vermemiştir. Türkiye en son Finlandiya’dan altısı FETÖ, altısı PKK’lı olmak üzere terör örgütü bağlantısı olan 12 kişiyi, İsveç’ten ise onu Fetöcü, on biri PKK’lı olmak üzere yirmi bir kişinin iadesini istemiş ancak iki ülke de toplamda otuz üç kişinin iade talebine olumlu bir yanıt vermemiştir.[4]

Şimdi Avrupa basını başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinin başkanları, Türk askerine kurşun sıkmış teröristlere yardım eden ve ülkelerinde barınmalarını sağlayıp her türlü desteği veren İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine Türkiye neden olumsuz bakıyor diye soruyor? Teröristlere destek verip bir de bu soruyu Türkiye’ye sormaları tamamen iki yüzlülüktür.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisine müttefik gibi görünen düşmanlar başta olmak üzere, içindeki hainlerle de mücadele ediyor. Ancak Türkiye akılcı politikalar ile Avrupa’da teröristleri besleyen ülkelerinde belini kıracağı kanaatindeyim. Önümüzdeki süreçte nasıl bir politika izlenecek hep birlikte göreceğiz.



[1] “Cumhurbaşkanı Erdoğan İsviçre ve Finlandiya’ya NATO Kapısını Kapattı: Biz Bunlara Nasıl İnanacağız?”, https://www.yenisafak.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-isvec-ve-finlandiyaya-nato-kapisini-kapatti-biz-bunlara-nasil-inanacagiz-3820181, Erişim Tarihi: 21.05.2022

[2] “İsveç’in 5 Günahı”, Yeni Şafak Gazetesi, 21 Mayıs 2022

[3] “Bunlar Mı NATO’da Müttefik Olacak? İsveç 400 Haini Tedavi Etti”, Türkiye Gazetesi, 21 Mayıs 2022

[4] “İsveç ve Finlandiya, 33 Terör Örgütü Üyesini İade Etmedi”, https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-isvec-ve-finlandiya-feto-ve-pkk-uyesi-33-teroristi-turkiyeye-iade-etmeyecegini-bildirdi, Erişim Tarihi: 21.05.2022


15 Mayıs 2022 Pazar

İSLAMİ DEĞERLER ÜZERİNDEN PROVOKASYON


 






Geçtiğimiz günlerde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde her yıl düzenlenen üniversiteye özgü geleneksel “İnek Bayramı”nda bir grup provokatör öğrenci İslami değerler ile alay etti. Buna tepki gösteren bir grup öğrenci ise salondan çıkarıldı. Tabi bu olay ilk değildi. 2017 tarihinde düzenlenen inek bayramı etkinliğinde de yine İslami değerler ile alay edilmişti. Bu durumu kendilerine görev edinen kimlere hizmet ettiği belli olmayan bu provokatörlere gerekli işlemlerin yapılması elzemdir.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 24. Maddesinin bir kısmı aynen şunu ifade etmiştir:

“Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.”[1]

Yine bununla birlikte “Dini Değerleri Aşağılama Suçu” 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesinin 3. Fıkrasında şöyle düzenlenmiş ve tanımlanmıştır:

 “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde cezalandırılır.”[2]

Türk Milleti, İslam ile şereflendikten sonra tek gayesi İslam’a hizmet etmek olmuştur. Geçmişten bu güne milletimizin fertleri elinden geldiğince dininin gereklerini yaşamaya çalışarak Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmak için mücadele etmişlerdir. Nitekim hiçbir kul hatasız veya eksiksiz değildir. Bu nedenle milletimizin bazı fertlerinden tam tamına namazını kılmamış veya dininin gereklerini dört dörtlük yerine getirmemiş olanlarda olabilir. Ancak buna rağmen dini değerlerini ve vatan sevgilerini her zaman önemsemiş ve kutsallarına birisi göz diktiğinde mücadeleden geri durmamışlardır. Bu olayda da kime hizmet ettiği belli olmayan provokatörlere de sessiz kalmamış ve infiale kapılmadan tepkisini her daim yasal çerçevede göstermiştir. Türk Milleti’nin Müslüman evlatları olarak her zaman dinimizi aşağılamaya çalışan bu provokatörlerin karşısında olup yasal çerçevede mücadele etmeliyiz. En büyük mücadeleyi ise daha çok dindar ve dinimizle ilgili daha çok bilgi sahibi olarak verebiliriz. Çünkü bilgisiz Müslüman ve bilgisiz mücadele olmaz. Bilgi sahibi olan Müslüman kişi tahriklere kapılmadan, infiale sebebiyet vermeden her türlü yasal çerçevede öncelikle bilgisinin sonra teknolojinin ve yasaların tüm imkânlarını kullanarak İslam’a ve onun değerlerine karşı savaş açanlara bu şekilde karşılık verebilir.

İslami değerler ile alay eden, peygamberler ile alay edip ayetleri yalanlamaya çalışanlar ve Allah’a düşmanlık eden inkârcılar bu zamanda olduğu gibi Peygamberlerin, Allah’ın dini için mücadele vermesinden bu yana vardı. 1412 yıl önce son indirilen kitabımız olan Kur’an’ı Kerim’deki ayetlerde de inkârcıların, alaycıların, peygamberleri yalanlayan ve Allah’a düşmanlık edenlerin akıbetleri ve durumları açıklanmıştır.

Nitekim geçenlerde üniversitede bir grup provokatörün yaptıklarıyla, Tevbe Süresi 65. Ayette o zaman ve bu zaman arasında adeta bir benzerlik görülmektedir:

Ayette şöyle ifade edilmiştir: “Şayet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lafa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk…” derler.

Bakara Suresi 212. Ayette ise: “İnkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”

Allah’a ve dinine inanlar olarak bu tür edepsizliklerin milletimizi üzmemesi gerekir. Çünkü bu dünya imtihan dünyasıdır. Allah, ayetlerde de belirttiği gibi istese inkârcıları veya inkârcı toplulukları yok edip yeni bir topluluk oluşturabilirdi. Daha önce bunu Nuh Tufanıyla yapmıştı. Fakat bu dünyanın geçici olduğunu ve imtihan edildiğimiz için yeri geldiğinde azgın topluluklar veya bazı şeylere sabır göstermemiz ve bunun içinde mücadele etmemiz gerektiği de açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle küfür ile mücadele etmeli ve mücadele ederken de üzülmemeliyiz. Çünkü Al-i İmran Süresi 176. Ayette: “Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahrette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır.”

 Alaycıların sonu ise Ra’d Süresi 32. Ayette şöyle anlatılmıştır: “Andolsun, senden önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkâr edenlere bir süre (mühlet) verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış!”

Tüm bunları bilmekle beraber mücadele ederken aynı zamanda Allah bizleri imtihan etmek için her türlü zorluğu karşımıza çıkarmaktadır. Yeryüzünde çıkan bozgunculuklar yani savaşlar veya terör, kıtlıklar, hastalıklar, hayat zorlukları vb. gibi şeyler hep imtihan edilişimizin göstergesidir. Bakara Suresi 155. Ayette: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele” diye imtihan edileceğimiz bildirilmiştir. İşte bizde bunun bilincinde olarak Muhammed Suresi 7. Ayette bize bildirildiği üzere, “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.”

Çünkü Allah Bakara Suresi 251. Ayette dediği gibi, “… Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu…” 

Bu nedenle Müslümanlar olarak İslami değerleri alaya almaya çalışanlara karşı öncelikle dinimiz hakkında sıkı bir bilgi sahibi olunmalı ve yasal çerçeveler dahilinde infiale sebebiyet vermeden teknolojinin ve yasal haklarımızın imkanlarını olabildiğince kullanıp tepkimizi göstermeliyiz.

 

 



[1] Serkan Ezer, “Dini Değerleri Aşağılama Suçu Cezası (TCK 216/3), https://www.ezerhukuk.com/post/di-ni-de%C4%9Ferleri-a%C5%9Fa%C4%9Filama-su%C3%A7u-cezasi-tck-216-3, Erişim Tarihi: 15.05.2022

[2] Serkan Ezer, “Dini Değerleri Aşağılama Suçu Cezası (TCK 216/3), https://www.ezerhukuk.com/post/di-ni-de%C4%9Ferleri-a%C5%9Fa%C4%9Filama-su%C3%A7u-cezasi-tck-216-3, Erişim Tarihi: 15.05.2022


Diğer Yayınlar