6 Temmuz 2021 Salı

GÜNEY TÜRKİSTAN – AFGANİSTAN

 


Kubilay Muhammet Özdemir[1]

 

 

ÖZET

Türk Milletinin tarihi geçmişi olan ve bu topraklarda devletler kurmuş ve bugün o devletlerin bakiyesi olan Güney Türkistan Türklüğü Sovyet Rusya’dan itibaren küresel aktörlerin mücadele ettiği bir bölge durumuna gelmiştir. Sovyetlerin bölgeden çekilmesiyle Amerika’da gerçekleşen 11 Eylül saldırılarından sonra Taliban’ı sorumlu tutan ABD’nin bölgeye girmesiyle Taliban bölgeden temizlenmiş ancak Pakistan’a çekilen Taliban’ın güçlenmesine göz yumulmuştur. ABD Başkanı Joe Biden’in Afganistan’dan çekilme kararını açıklamasından sonra Harekete geçen Taliban, Güney Türkistan Türklerinin yaşadığı başta Faryab olmak üzere birçok noktaya saldırılar düzenlemiştir. Yine Çin Halk Cumhuriyeti’nin bölgede gerçekleştirmek istediği planlarda göz ardı edilmemiş ve bu makalede “Küresel Aktörlerin” Afganistan üzerine kurdukları planlar anlatılmaya çalışılmıştır. Küresel Güçlerin önünde engel olarak kimleri gördükleri ifade edilmeye çalışılarak sonuçta tespitler yapılarak makale sonlandırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Afganistan, Güney Türkistan, Taliban, ABD, SSCB, Çin

 

GİRİŞ

Afganistan’da ciddi oranda bir Türk nüfusunun olduğunu Türkiye’de bilenlerin sayısının az olduğu düşünülmektedir. Hatta konunun araştırmacıları dışında Afganistan’daki Türk varlığından haberdar olanlar pek az olduğu görülmüştür. Çünkü Türkiye basınında veya köşe yazılarında Afganistan’daki Türklerle alakalı pek bir yazıya rastlanılmamıştır. Kuzey Afganistan topraklarını olarak bilinen yerin genel adının “Güney Türkistan” ya da “Afganistan Türkistan’ı” olarak ifade edildiğinin altını çizelim.[2] Zira makalemizin kapsamını bu bölge teşkil etmiştir. Bu bölge Gaznelilerin, Selçukluların, Herzemşahların, Timurluların ve Babürlülerin bakiyesi olarak kalmış ve günümüzde de Güney Türkistan olarak adlandırılmıştır.[3] Afgan adı ilk kez 5. yüzyılda Gazneli kaynaklarında gösterilmiş ve İran ile Hindistan arasındaki bölgeyi tanımlamıştır. 16. yüzyılda ise Babür Şah’ın vakayinamesinde Afganistan adı geçmiş ve adı geçen kaynakta Kabil ve Pencap arasındaki bölge ifade edilmiştir. Bir başka iddia da ise Nadir Şah’ın 1744’te suikaste uğraması sonucunda yerini alan oğlu Ahmet Şah tahta geçtikten sonra bu ülkenin adı Afganistan olarak ifade edilmeye başlanmıştı.[4]

            Afganistan coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir öneme sahiptir. Çünkü bu ülke Türkistan’ı, Çin’i, Hindistan’ı ve İran’ı birbirine bağlayan doğal yolların kesiştiği noktada yer almaktadır. Günümüzde bu bölgenin öneminin artmasının bir diğer nedeni de petrolün ve doğalgazın Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na indirilmesi projesiyle (OAPBHP) olmuştur.[5]


1 – Afganistan’ın ABD Tarafından İşgali

Sovyet Rusya’nın 1988’de Afganistan topraklarından çekilmesinden sonra Özbek ve Türkmenlerin yaşadıkları kuzeyde silahlı kuvvetlerin bir araya gelmesiyle “Afganistan Milli İslami Hareketi” kurulmuştur. Bu hareketin liderliğini ise General Raşit Dostum üstlenmiştir. Ancak Taliban 1997’de Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde eğitim kurumları kapatılmış, “Türkmenler Türkmenistan’a, Özbekler Özbekistan’a, Hazaralar kabristana gitmelidir” söylemiyle hareket ederek Türklere yönelik baskı ve tecrit politikaları izlemiştir.[6] Özellikle Afganistan’da mücahit grupların anlaşmazlıkları olayları iç savaşa götürmüştür. Bu iç savaş sonucunda yerel özerk yapılar ortaya çıktı. Bu gruplar kendi aralarında savaşırlarken Taliban 1994’te ilk olarak Kandahar’da kendini göstermeye başlamıştı. Taliban 1996’da Kabil’i Şah Mesut’tan almıştır. Bunun üzerine Rabbani Hükümeti’ni destekleyen Şah Mesud ile General Abdürreşit Dostum, Abdülmelik’in ihanetine uğraşmış ve Taliban ile girdikleri mücadelede yenilgiye uğramışlardır. Fakat Hazaraların desteğini alan Dostum, Taliban’ı kuzey bölgesinden çıkarmayı başarmıştır. Ancak bu bölge 1998’de Taliban’ın eline yeniden geçmiş ve 2001 Eylül ayına kadar Taliban’ın hâkimiyetinde kalmıştır.[7]

Ancak Amerika’da gerçekleşen ve Taliban’ın yaptığı iddia edilen 11 Eylül saldırılarından sonra ABD ve NATO’daki müttefikleri teröre karşı savaş ilan etmişlerdir. Böylece ABD, Kuzey İttifakını desteklemiş, Taliban’ı yenerek rejimi devirmiştir. Fakat Taliban güvenilir gördüğü Pakistan sınır bölgesine ve oradaki güvenli limanlarına doğru çekilmişlerdir.[8]

ABD ve müttefikleri, Afganistan’da kaldıkları 20 yıl boyunca Taliban’ın yeniden direnişine karşı Afgan Hükümetini ve güvenlik güçlerini desteklemişlerdir. Ancak Taliban’ın Pakistan’da sığındığı yerleri görmemezlikten gelmişlerdir. Bunun üzerine herhangi bir müdahale olmadığı için Taliban zaman geçtikçe güçlenmiş ve sonunda ABD Hükümeti siyasi bir çözüm bulmak için Taliban ile anlaşmaya yapmaya karar verdi. 2020’nin Şubat ayında ABD ile Taliban bir anlaşma imzalamış ve durum Taliban’ın konumunu terörist bir grup olmaktan stratejik bir ortak olma konumuna getirmiştir.[9]

Afganistan’daki 20 yıllık süreç için Serpil Güdül şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur:

“11 Eylül 2001 sonrası ABD’nin koalisyon güçleriyle birlikte “Sonsuz Özgürlük” adı altında Afganistan’da başlattığı operasyonun üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçmesine rağmen bir sonuca ulaştığı görülmemektedir. Afganistan’da son on dokuz yıl boyunca gerçekleşen gelişmeler incelendiğinde, ülkenin hâlâ ekonomik ve askeri alanlarda dışa bağımlı olması ve Taliban’ın tekrar güçlenmesi akla şu soruyu getirmektedir: Orta Asya’da rekabet halinde olan küresel ve bölgesel güçler arasında dengenin korunması için Afganistan istikrarsızlığa mahkum mu?”[10]

Yoksa küresel aktörler, Afganistan’ın stratejik konumundan dolayı belli bir amaç doğrultusunda mı hareket etmektedir. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Afganistan’ın stratejik öneminden bahsederken şöyle bir değerlendirme yapmıştır:

“Afganistan’a hâkim olan Güney Asya Bölgesine de hâkim olmaktadır. Buraya hâkim olan Ortadoğu, Orta Asya ve Çin – İran – Orta Asya’ya müdahale etme imkânı kazanmakta ve Dünya’ya hâkim olabilmektedir.”[11]


2 – ABD’nin Afganistan’dan Çekilme Açıklaması

ABD Başkanı Biden’in, Amerikan askerlerinin eylül ayından itibaren Afganistan’dan tamamen çekileceğini açıklamasının ardından hızlı gelişmeler yaşanmış ve Afgan Merkezi Hükümeti Çin ile sıkı ilişkiler içerisine girmiş ve ülke içerisinde olası bir kargaşa olacağı endişesi nedeniyle Çin askerlerini Afganistan’a davet etmiştir.[12]

ABD’nin askerlerini geri çekmesini ve Çin’in bölgeye girme isteğini Ömer Kul yazısında şöyle değerlendirmiştir:

“ABD’nin Afganistan’daki üslerini boşaltması ve bu üslerin neredeyse %90’ını Afgan Hükümetine teslim etmesinin de etkisi göz ardı edilmemeli. Yine tahmin ettiğimiz gibi ABD’nin bölgeden tamamen uzaklaşacağını düşünenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Çünkü ABD, Afganistan’ın Güneyinde ama Pakistan sınırları içerisinde yeni ve daha teşekküllü bir üs kurmakta. Bununla da yetinmeyen ABD’nin Çin sınırına yakın Pamir Dağlarına ikinci bir üs kurmayı planlaması hatırdan çıkarılmamalı. ABD’nin bir taraftan “Afganistan’dan çekiliyorum” beyanatına karşı iki stratejik noktada daha donanımlı üs kurma çabası anlaşılan Çin’i rahatsız etmiş ve rahatsızlığını Afganistan Hükümetine bildirmiştir. Bununla da yetinmeyen Çin, Afganistan’a askeri yardım (üs kurma, askeri eğitim verme ve teçhizat hibe etme… vb.) teklif etmiş durumda. Çin başta Tacikistan olmak üzere bölge ülkelerine Kuşak – Yol Girişimi üzerinden yatırımlarının heba olmaması ve ABD’nin bölgedeki etkinliğini kırmak adına Pamir dağlarına bir üs kurmayı çok istemekte. Zaten bilindiği üzere Çin, Tacikistan’a yakın sınır hattında çok büyük bir askeri üs kurmuş durumda. Yine yakın dönemde yaşanan Kırgız – Tacik olaylarının Çin’in bölgeye girebilmeye kılma bulma adına kışkırtıldığı söylenebilir.”[13]

Zaten ABD daha önceden Taliban’ı devirme gerekçesiyle Özbekistan ve Kırgızistan gibi Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine askeri üsler kurarak yerleşmişti. Ayrıca SSCB tarafından Afganistan’da kurulan Bergem Hava Üssünü kontrol eden ABD, buradan Rusya, Çin, Pakistan, İran ve Türk Cumhuriyetleri’ni izleyen radar sistemleri kurulmuştur. Böylece Amerika, İran’ı da hem doğudan hem de Batı’dan (Irak’ı İşgali sırasında) tehdit etme imkânı yakalamış oldu.[14]


3 – Son Gelişmeler İtibariyle Güney Türkistan’da Yaşanan Olaylar

Güney Türkistan Türkleri yoğun olarak Samangan, Ser-i Pol, Cevzcan, Belh ve Faryap vilayetlerinde yaşamaktadır. Afganistan’ı tahmini rakamlara göre %40’ını Peştunlar, %30’unu Türkler ve %27’sini Tacikler kalanını da diğer halkların oluşturmuştur.[15] Güney Türkistan olarak tabir edilen bölgede Türklere yönelik Taliban tarafından saldırılar düzenlenmiştir.

Son zamanlarda yaşanan olayların başlangıcı olarak Afganistan’da kurulmuş olan mevcut hükümetin son seçimlerde en çok oy alan iki tarafın birleşmesi sonucu koalisyon hükümeti şeklinde kurulmuş ve Eşref Gani Ahmadzai ile Dr. Abdullah Abdullah ile birlikte kurulan koalisyon hükümeti yarı yarıya paylaşılmıştır. Ancak bu durum bir protokol imzalanarak güvence altına alınmıştı. Fakat Eşref Gani imzalanan bu protokole aykırı hareket etmiş ve çoğunluğunu peştunlardan oluşan kişileri önemli makamlara atayarak ortamın gerilmesine neden olmuştur. Bu keyfi atamalara karşı çıkanların ise sindirilmeye ve veya ortadan kaldırılmaya çalışılması mevcut durumu daha da geri dönülmez bir noktaya getirmiştir.[16]

Ayrıca General Raşit Dostum’un önemli komutanlarından birisi olan Aka Muhammed’in suikaste uğrayarak hayatını kaybetmiş, Merkezi Hükümet ile Taliban’ın ağır baskıları neticesinde gergin olan Türk nüfusu sokaklara çıktı. Aka Muhammed, Taliban’a karşı çok ciddi mücadeleler vermiş başarılı bir komutandı. Bu suikastten bir süre öncede General Raşit Dostum’dan sonra Güney Türkistan’ın ikinci ve en güçlü lideri olan General Pirimkul da suikaste kurban gitmişti.[17]

Bu suikastler birbiri ardına sistematik bir şekilde gerçekleşirken, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ise birçok önemli ismi görevden almış ve kendine yakın Peştunları önemli yerlere atamıştır. Bu durumda zaten gergin olan Afgan Türkleri arasında infiale sebep olmuştur.

Meryem Aybike Sinan’ın yazısında şöyle bir değerlendirme yapmıştır:

“Kazak, Özbek, Kırgız, Türkmen, Uygur, Avşar, Bayat ve Galcay Türklerinin yoğun olarak yaşadığı Faryap şehrine atanan vali ile zaten var olan gerilim büyüdü ve bölgede olaylar patlak verdi. Bu gösterilerde Güney Türkistan Bayrakları açıldı ve Türkçe sloganlar atıldı. Özbek lider General Raşit Dostum’un bu gelişmelere binaen merkezi hükümeti uyararak bölgede vur emri verdiği belirtiliyor.”[18]

İngilizlerin, Afganistan’ın en önde gelen haber ajansı olan “The Khaama Press News Agency”ye göre:

“ABD birliklerinin geri çekilmesiyle birlikte Taliban, illerdeki saldırılarını hızlandırdı ve birçok ilçeyi ele geçirdi.”[19]

Kendisini Afganistan’ın en büyük ve bağımsız haber ajansı olarak tanımlayan “Pajhwok Afghan News”in haberine göre Taliban’ın saldırılarında aralarında Kunduz, Kabil, Herat, Nangarhar, Laghman, Logar, Balkh, Baghlan, Paktia, Ghor ve Samangan’ın da bulunduğu 11 ilde yapılan 18 saldırıda 44 sivil ölmüş, 65 sivil yaralanmıştır.[20]

“Pajhwok Afghan News”in haberine göre BM Barış Elçisi Deborah Lyons; Taliban’ın Mayıs ayından beri hükümet birlikleriyle günlük çatışmalara girdiğini ve 50 bölgeyi ele geçirdiğini ifade etmiştir. Ayrıca üç il olan Belh, Kunduz ve Uruzgan’ın ve dokuz ilçenin kontrolünü de ele geçirmiştir.

Lyons: “Alınan bölgelerin çoğu eyalet başkentlerini çevreliyor, bu da Taliban’ın yabancı güçler tamamen geri çekildikten sonra bu başkentleri almaya çalışmak için kendilerini konumlandırdığını gösteriyor” demiştir.[21]

“The Khaama Press News Agency”nin haberine göre ise: ABD güçlerinin 1 Mayıs’ta Afganistan’dan ayrılmaya başlamasından bu yana, Taliban isyancıları 70’ten fazla ilçenin kontrolünü ele geçirdiği iddiasında bulunmuştur.[22]

İçişleri Bakanlığı’nın planlama ve Politika Başkanı Nagibullah Faeq 23.06.2021 Çarşamba günü yaptığı açıklamalarda, Taliban’ın Kuzey Belh Eyaletlerinde daha fazla ilerlemesinin durdurulduğunu söylemiştir.[23]

Faeg: “Güvenlik kurumları Taliban’a karşı halk ayaklanmasını desteklemeye kararlıdır. Sadece bir ilde değil, ülke genelinde size silah ve lojistik destek vereceğiz” demiştir. Ayrıca Belh halkının güvenlik güçleriyle birlikte vilayeti savunacağını vurgulamıştır. Faeg yerel halkın bir araya gelmesinin, insanların Taliban’ın yönetiminde yaşamak istemediğini ve ele geçirilen bölgeleri geri almak için de askeri operasyonların yakında başlayacağını sözlerine eklemiştir. Vali Farhad Azeemi ise Eyalet Başkenti Mezar-ı Şerif’in güvenliği konusunda halka güvence vermiştir.[24]

Fakat Taliban, Güney Türkistan Türkleri’nin yoğun olarak yaşadığı Faryab eyaletinin Garziwan ve Kurgan ilçelerini ele geçirdi.[25] Ayrıca Taliban Baglan Eyaleti’nin Tala-o-Barfak ve Khenjan ilçelerini de ele geçirmiştir.  “The Khaama Press News Agency”nin haberine göre Tala-o-Barfak İlçesi, Bamyan eyaletine komşu bir ilçe olarak bulunuyor ve son birkaç yılda Taliban tarafından birçok ölümcül saldırıya tanık olduğunu ifade etmiştir. Yine Khaama Press, Afganistan’da yaşanan şiddetin artmasını Taliban’ın güvenlik güçlerinden herhangi bir direniş görmediğini ve bu yüzden bölgeleri direniş görmeden ele geçirdiğini ifade etmiştir.[26]

Fakat Savunma Bakanlığının yaptığı açıklamada, Afgan güvenlik güçlerinin Kuzey Faryab vilayetindeki Andhoi İlçesinin geri alındığını ve Taliban militanlarının temizlendiğini söylemiştir.[27] Yine Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Taliban’ın ele geçirdiği Kuzey Baglan İlindeki Khenjan Bölgesi’nden Ulusal Güvenlik Kuvvetleri’nin operasyon başlatması neticesinde kaçtığını ve Taliban’ın ağır kayıplar verdiğini ifade etmiştir. Kuzey Afganistan yani Güney Türkistan’da şiddet arttıkça, Afgan geleneksel liderleri ve yerel komutanlar Taliban’a karşı takviye güç oluşturmuş ve burada birçok ilçede kadınlar da dâhil birçok kişi Taliban’a karşı savaşmak için silahlanmıştır.[28]


SONUÇ

Türklerin tarihi bağlarının olduğu ve bu topraklarda birçok devlet kurduğu Afganistan anlaşılan o ki küresel aktörlerin hedefi olmaya devam etmektedir. Afganistan’da hâkimiyet kurulmasının Güney Asya’ya ve dolayısıyla Ortadoğu, Orta Asya, Çin ve İran’a müdahalede edebilme imkanı sağladığı düşünüldüğünde her küresel aktörün iştahını kabartan bir coğrafya olduğu aşikârdır. Sovyet Rusya’nın bölge üzerindeki politikaları ve Orta Asya Türk Devletleri’nin bağımsızlıklarını kazandıktan sonra aralarında problem olmasını sağlayan sınır hatları yine küresel aktörlerin uyguladığı politikalardan birisi olmuştur. Yine Amerika’nın 11 Eylül saldırılarından sonra bölgeye girmesi ayrıca diğer Türk Devletlerinde askeri üsler kurması bir diğer küresel aktörün bölgede oyun kurma çabası olarak görülmektedir. Yine bir diğer küresel aktör olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”yle Orta Asya’daki Türk Devletlerini sarmalamaya çalışması ve yine Afganistan’a müdahalede bulunmak için hükümete teklifler götürmesi bir başka oyunun parçası olarak görülmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Bu da Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Doğu Türkistan Bölgesi’nde Uygur Türklerine yapmakta olduğu asimilasyon ve zulümlerinin bir benzerini Afganistan’daki Güney Türkistanlı Türklere uygulayabilme ihtimalinin düşünülmesi gerektiğidir. Amerika’nın, Afganistan’dan çekileceğini açıklamasıyla Taliban’ın Güney Türkistanlı Türklerin yaşadığı bölgelere yapılan saldırılar yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca General Raşit Dostum’un üst düzey komutanlarına art arda yapılan suikastler oyun kurucu olan küresel aktörlerin Türkleri karşılarında en büyük sorun olarak gördükleri ve bu nedenle Afganistan’daki Türk varlığını sona erdirmek veya karşı koyamayacak derecede zayıflatmak istedikleri tespit edilmiştir.

Bu nedenle Afganistan’daki Türk varlığının etkisiz hale getirilmesi demek, küresel aktörlerin planlarını rahat bir şekilde uygulamaya koyması demektir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’ne sadece Afganistan’daki Kabil Havaalanı’nı korumak için değil oradaki küresel aktörlerin planlarını ve soydaşlarını korumak için kuvvetli stratejik manevralar yapmalıdır.


KAYNAKÇA

“ABD Büyükelçiliği, Taliban’ın Davranış ve Eylemlerini İnsan Haklarına Saygısızlık Olarak Nitelendirdi”, https://www.khaama.com/us-embassy-calls-talibans-behaviors-and-actions-a-disregard-for-the-human-rights-8698/, Erişim Tarihi: 27.06.2021

 

“Afgan Kuvvetleri, Kuzey Faryab İlindeki Andhoi Bölgesini Geri Aldı, Bölgeyi Taliban Militanlarından Temizledi”, https://www.khaama.com/afghan-forces-retake-andkhoi-district-in-northern-faryab-province-clear-off-the-territory-from-taliban-militants-mod-87685/, Erişim Tarihi: 29.06.2021

 

“Afgan Güçleri Kapsamlı Bir Askeri Operasyon Başlatırken, Taliban Baglan’daki Khenjan Bölgesinden Kaçtı”, https://www.khaama.com/taliban-flee-from-khenjan-district-in-baghlan-as-afghan-forces-launch-a-comprehensive-military-operation-87685/, Erişim Tarihi: 29.06.2021

 

Ahmed Şah Erfanyar, “Kargaşadaki Artışa Rağmen, Sivil Kayıplar Geçen Hafta Azaldı”, https://pajhwok.com/2021/06/19/despite-rise-in-unrest-civilian-casualties-down-last-week/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

 

“BM Elçisi: Afganistan Korkunç Senaryolara Doğru Kayıyor”, https://pajhwok.com/2021/06/22/afghanistan-sliding-towards-dire-scenarios-un-envoy/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

 

“Baglan’ın Dushi Bölgesi Afgan Güçleri Tarafından Ele Alındı”, https://www.khaama.com/dushi-district-of-baghlan-recaptured-by-the-afghan-forces-98797/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

 

GÜDÜL, Serpil, “Orta Asya’da Yeni Büyük Oyunu’un Anahtarı: Afganistan”, Bölgesel Araştırma Dergisi,   Aralık 2020, s.15

 

Meryem Aybike Sinan, “Güney Türkistan’da Neler Oluyor?”, https://m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/meryem-aybike-sinan/619060.aspx, Erişim Tarihi: 28.06.2021

 

Selim Özdemir, “Güney Türkistan (Kuzey Afganistan) Türkleri ve Türkçenin Durumu”, https://ssuzer.academia.edu/Selim%C3%96zdemir, Erişim Tarihi: 25.06.2021

 

ŞEYHANLIOĞLU, Hüseyin, “18. Yüzyıldan Günümüze Kadar Afganistan’ın Jeostratejik Önemi”, Avrasya Etütleri – T.C. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Yıl: 14, Sayı:38, 2008/2, s.80-81.

Ömer Kul, “Afganistan’da Neler Oluyor – 2”, https://www.ogunhaber.com/yazarlar/doc-dr-omer-kul/afganistanda-neler-oluyor-2-101754m.html, Erişim Tarihi: 22.06.2021

 

Ömer Kul, “Afganistan’da Neler Oluyor – 1”, https://www.ogunhaber.com/yazarlar/doc-dr-omer-kul/afganistanda-neler-oluyor-1-101753m.html, Erişim Tarihi: 22.06.2021

 

“Taliban, Kuzey Baglan Vilayetinin Tala-o-Barfak İlçesini Ele Geçirdi”, https://www.khaama.com/taliban-takes-over-tala-o-barfak-district-in-northern-baghlan-province-9965/, Erişim Tarihi: 29.06.2021

“Faryab: Taliban Garziwan ve Kurgan İlçelerinin Kontrolünü Ele Geçirdi”, https://pajhwok.com/2021/06/24/faryab-taliban-take-control-of-garziwan-qurghan-districts/, Erişim Tarihi: 29.06.20211

 

Joved Ahmed, “Faeq: Hükümet Yerel Ayaklanma Gruplarına Silah Sağlamayı Taahhüt Etti”, https://pajhwok.com/2021/06/23/govt-committed-to-provide-weapons-to-local-uprising-groups-faeq/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

 

Qurban Hussain Pamirzad, “ABD’nin Geri Çekilmesi Bir Fırsat Veya Tehdit – Afgan Hükümetinin Önündeki Olası Senaryolar”, https://www.khaama.com/the-us-withdrawal-an-opportunity-or-a-threat-the-probable-scenarios-ahead-of-the-afghan-government-op-ed-9876/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

 

Zahir Ahmad Khaleqi, “Afganistan Türkleri”, https://medeniyet.academia.edu/ZahirAhmadKhaleqi, Erişim Tarihi: 28.06.2021

 

 

 



[1] Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir?from_navbar=true, İstanbul 2021

   E-Posta: benimtarihim1923@gmail.com

 

[2] Meryem Aybike Sinan, “Güney Türkistan’da Neler Oluyor?”, https://m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/meryem-aybike-sinan/619060.aspx, Erişim Tarihi: 28.06.2021

[3] Meryem Aybike Sinan, “a.g.m”, Erişim Tarihi: 28.06.2021

[4] Selim Özdemir, “Güney Türkistan (Kuzey Afganistan) Türkleri ve Türkçenin Durumu”, https://ssuzer.academia.edu/Selim%C3%96zdemir, Erişim Tarihi: 25.06.2021

[5] Hüseyin Şeyhanlıoğlu, “18. Yüzyıldan Günümüze Kadar Afganistan’ın Jeostratejik Önemi”, Avrasya Etütleri – T.C. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Yıl: 14, Sayı:38, 2008/2, s.80-81.

[6] Zahir Ahmad Khaleqi, “Afganistan Türkleri”, https://medeniyet.academia.edu/ZahirAhmadKhaleqi, Erişim Tarihi: 28.06.2021

[7] Selim Özdemir,  “Güney Türkistan (Kuzey Afganistan) Türkleri ve Türkçenin Durumu”, https://ssuzer.academia.edu/Selim%C3%96zdemir, Erişim Tarihi: 25.06.2021

[8] Qurban Hussain Pamirzad, “ABD’nin Geri Çekilmesi Bir Fırsat Veya Tehdit – Afgan Hükümetinin Önündeki Olası Senaryolar”, https://www.khaama.com/the-us-withdrawal-an-opportunity-or-a-threat-the-probable-scenarios-ahead-of-the-afghan-government-op-ed-9876/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

Serpil Güdül, “Orta Asya’da Yeni Büyük Oyunu’un Anahtarı: Afganistan”, Bölgesel Araştırma Dergisi,   Aralık 2020, s.15

[11] Hüseyin Şeyhanlıoğlu, “a.g.m.”, s.81

[12] Meryem Aybike Sinan, “a.g.m”, Erişim Tarihi: 28.06.2021

[13] Ömer Kul, “Afganistan’da Neler Oluyor – 2”, https://www.ogunhaber.com/yazarlar/doc-dr-omer-kul/afganistanda-neler-oluyor-2-101754m.html, Erişim Tarihi: 22.06.2021

[14] Hüseyin Şeyhanlıoğlu, “a.g.m.”, s.80

[15] Selim Özdemir, a.g.m.”, https://ssuzer.academia.edu/Selim%C3%96zdemir, Erişim Tarihi: 25.06.2021

[16] Ömer Kul, “Afganistan’da Neler Oluyor – 1”, https://www.ogunhaber.com/yazarlar/doc-dr-omer-kul/afganistanda-neler-oluyor-1-101753m.html, Erişim Tarihi: 22.06.2021

[17] Meryem Aybike Sinan, “a.g.m”, Erişim Tarihi: 28.06.2021

[18] Meryem Aybike Sinan, “a.g.m”, Erişim Tarihi: 28.06.2021

[19] “Baglan’ın Dushi Bölgesi Afgan Güçleri Tarafından Ele Alındı”, https://www.khaama.com/dushi-district-of-baghlan-recaptured-by-the-afghan-forces-98797/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

[20] Ahmed Şah Erfanyar, “Kargaşadaki Artışa Rağmen, Sivil Kayıplar Geçen Hafta Azaldı”, https://pajhwok.com/2021/06/19/despite-rise-in-unrest-civilian-casualties-down-last-week/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

[21] “BM Elçisi: Afganistan Korkunç Senaryolara Doğru Kayıyor”, https://pajhwok.com/2021/06/22/afghanistan-sliding-towards-dire-scenarios-un-envoy/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

[22] “ABD Büyükelçiliği, Taliban’ın Davranış ve Eylemlerini İnsan Haklarına Saygısızlık Olarak Nitelendirdi”, https://www.khaama.com/us-embassy-calls-talibans-behaviors-and-actions-a-disregard-for-the-human-rights-8698/, Erişim Tarihi: 27.06.2021

[23] Joved Ahmed, “Faeq: Hükümet Yerel Ayaklanma Gruplarına Silah Sağlamayı Taahhüt Etti”, https://pajhwok.com/2021/06/23/govt-committed-to-provide-weapons-to-local-uprising-groups-faeq/, Erişim Tarihi: 23.06.2021

[25] “Faryab: Taliban Garziwan ve Kurgan İlçelerinin Kontrolünü Ele Geçirdi”, https://pajhwok.com/2021/06/24/faryab-taliban-take-control-of-garziwan-qurghan-districts/, Erişim Tarihi: 29.06.20211

[26] “Taliban, Kuzey Baglan Vilayetinin Tala-o-Barfak İlçesini Ele Geçirdi”, https://www.khaama.com/taliban-takes-over-tala-o-barfak-district-in-northern-baghlan-province-9965/, Erişim Tarihi: 29.06.2021

[27] “Afgan Kuvvetleri, Kuzey Faryab İlindeki Andhoi Bölgesini Geri Aldı, Bölgeyi Taliban Militanlarından Temizledi”, https://www.khaama.com/afghan-forces-retake-andkhoi-district-in-northern-faryab-province-clear-off-the-territory-from-taliban-militants-mod-87685/, Erişim Tarihi: 29.06.2021

[28] “Afgan Güçleri Kapsamlı Bir Askeri Operasyon Başlatırken, Taliban Baglan’daki Khenjan Bölgesinden Kaçtı”, https://www.khaama.com/taliban-flee-from-khenjan-district-in-baghlan-as-afghan-forces-launch-a-comprehensive-military-operation-87685/, Erişim Tarihi: 29.06.2021


5 Temmuz 2021 Pazartesi

SİYASAL İSLAM’IN GENÇLİK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

 








SİYASAL İSLAM’IN GENÇLİK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Son zamanlarda gençliğin ateizm veya deizm gibi inançsızlıklara doğru evrildiği görülmüştür. Bunun üzerine “Siyasal İslam”ın, İslam’a ve gençliğe zarar verdiği anlaşılmıştır. Çünkü gençler son zamanlarda kendilerini dindar olarak tanıtan insanların din adı altında yapmadıkları haltları görünce bunu İslam ile bağdaştıramayıp böyle bir İslam olamaz diyerek artık dini kabullenmeme yolunu seçmeye başlamışlardır. Hatta basına yansıyan haberlere ve araştırmalara göre muhafazakâr olan gençler bile ateizme ve deizme yönelmeye başlamıştır.

 

Hemen şunu da ifade etmek istiyorum ki İslam’ı kendi çıkarları için kullananlar gerçek dindarlar yani “Muhafazakârlar değil, “Siyasal İslamcılar”dır. Muhafazakârlık ile Siyasal İslamcılık ayrı kavramlardır.   

 

Fakat ben bu durumun gençler üzerine yapılan planlı bir eylem olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkler, İslam dinini kabul ettikten sonra cihat ederek Allah'ın adını yaymış ve birçok topluluğa adaleti, hoşgörüyü, merhameti öğretmiş bir millet idi. Ancak buna rağmen son zamanlarda İslam’a hizmet etmiş atalarımızın torunları ateizme, deizme ve birçok inançsız "İZM"lere yönelmektedir.

 

DİKKAT EDİN! Türk Milletinin ve onun geleceğinin teminatı olan gençlere plan kuranlar asla ve asla Hun İmparatoru Attila'nın önünde diz çöken Papa'yı ve İslam'a en iyi şekilde hizmet etmiş atalarımızın fetihlerini ve özellikle İstanbul'un fethiyle beraber Ayasofya'nın camiye çevrilmesini unutmadılar. Her ne kadar Hun İmparatoru Attila Müslüman olmasa da sonuç itibariyle bir "BİR TÜRK HÜKÜMDARI"ydı. Papanın onun önünde eğilmesine hazmedemediler. Yine İslam'ı benimsedikten sonra Türklerin, İslam'a hizmetleri ortadadır. Ayrıca İslam Medeniyeti altın çağını yaşarken, Hıristiyan Avrupa karanlık dönemini yaşıyordu. Daha sonra bizim eserlerimizi kendi dillerine çevirip geliştirip bize karşı kullanarak bizi geçtiler ve bizden intikam almaya başladılar.

 

1699 Karlofça Antlaşması ile Osmanlı çok büyük kan kaybına uğradı. Ancak “13 Eylül 1683 Viyana’da başlayan çekilme, 238 sene sonra Sakarya’da durduruldu.” Düşman belki yurttan sökülüp atıldı. Fakat bu seferde devşirdikleri tarikatlar sayesinde planlı olarak gençlerimizi etkilemeye başlamışlardı.

 

Allah’a kul değil de kula kulluk yapıp Şeyhinin ayağını yıkadığı suyu kutsal kabul edip içenler, çocukları taciz edenler veya devletin kurumlarına kendi çıkarları için sızıp darbe kalkışması yapmaya kalkarak 15 Temmuz’da insanlarımızı şehit edenleri gençlerimiz görünce bunlar Müslüman ise ben neyim? Ben Müslüman isem bunlar ne diye kendilerine sormadan edememişlerdir.  

 

Gençler dini kendi çıkarları için kullanan şeyhleri, cemaatçileri, darbecileri görünce sanki HÂŞÂ İslam dini suçluymuş gibi düşünerek dinden soğumaya başlamışlar ve bunun sonucunda da yukarıda ifade ettiğimiz gibi “İZM”lere yönelmişlerdir. Hâlbuki eksiklik İslam’da değil, İslam’ı kullanarak bu tür eylemleri gerçekleştirenler yüzündendir. Biz gençlerimize öncelikle bunu kavratmalıyız. Gençlerimiz bu tür kişilere rağmen İslam’ı en güzel yaşayarak ve yaşatarak gerçek Müslüman kimmiş? Onu göstermelilerdir.

“Bizim gençlerimiz İslamiyet’i siyasal mücadelelere, hırs ve menfaatlere alet edilmesine tepki olarak dininden soğumamalıdır. Tersine dini en güzel şekilde öğrenip bu tür kişilere karşı mücadele eden gerçek Müslümanlar olmalılardır.”

 

 



[1] Tarih Bilim Uzmanı ve Uluslararası İlişkilerci

18 Mayıs 2021 Salı

OSMANLI’DAN CUMHURİYETE KÜRT MESELESİ VE ŞEYH SAİT İSYANI



Kubilay Muhammet Özdemir1

ÖZET

 

1789 Fransız İhtilali’nin ortaya çıkmasıyla beraber dünyaya yayılan milliyetçilik akımı büyük imparatorlukları etkilemiştir. Bunlardan birisi de Osmanlı İmparatorluğudur. Osmanlı imparatorluğu milliyetçilik akımının etkisiyle ve itilaf devletlerinin işgalleriyle Balkanlarda, Arabistan’da ve Kuzey Afrika’da toprak kaybederken aynı zamanda da içerideki azınlık isyanları ile uğraşmışlardır. Bunlardan biri de Şeyh Sait isyanıdır. Her ne kadar dini motifler altında bu isyan gerçekleştirilmişse bunun esas sebebi doğuda ayrı bir Kürdistan Devleti kurmak olduğu aşikârdır. Bu makalede Osmanlı’da Kürt meselesinin doğuşunu, milliyetçilik ile gelişen Kürtçülük duygusunu ve akabinde Şeyh Sait isyanı değerlendirilecektir.


Anahtar Kelimeler; Osmanlı, Milliyetçilik, Kürtçülük, Şeyh Sait


GİRİŞ

 

Kürt meselesi Osmanlı döneminde başlamış ve bugün hâlâ onun bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’ni başlangıçtan günümüze kadar ilgilendiren bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu sorunların geçmiş ile ilgili olan bağlantısına baktığımızda bölgenin özellikle geri bırakıldığı tezi ile devletin üzerine gelinmektedir.

Oysaki Moğolların 1231’de Diyarbakır’da ve diğer doğu bölgelerinde tek bir canlı dahi bırakmadan kıyım yaptıkları ortadadır. 1235 ve 1236 tarihlerinde Kürtlerin yaşadığı bu bölgelerde Moğollar sürekli yağmalama faaliyetlerinde bulunmuşlardır.2 1252’de Diyarbakır bir kez daha yakılırken 1258’de Bağdat seferinden dönen Hülagu Han; Diyarbakır, Cizre, Mardin, Hakkâri’ye kanlı bir sefer daha düzenledi.3 Aslında bakılırsa ortada bir geri kalmışlık yoktur. Bölgeye sürekli yapılan istila hareketleri vardır. Bunlardan birisi de Timur’dur. Bütün İran ve Anadolu ile birlikte Doğu Anadolu’yu da tahrip etmiştir. Ele geçirdiği Kürt bölgelerini Oğlu Celaleddin Miran Şah’ın olmayan insafına bırakmıştır. O da; Diyarbakır, Mardin ve Hasankeyf’i yağmalamıştır. 1401’de çıkan Kürt isyanları sonucu Timur bu kez Erbil, Musul ve Cizre bölgelerine seferler düzenledi. Özellikle tüm Cizre bölgesi yakılıp yaıkıldı. Sadece bir Hıristiyan köyü sağ kaldı.415.yy’dan sonra ise, Kürtler için, tarihçi İzady’nin deyimiyle “düzenli bir gerileme” başladı. 20.yy.’la kadar süren bu gerileme sürecinde Kürtler Ortadoğu’nun en fakir ve az gelişmiş toplumlardan biri oldu.5 Osmanlılar, Safevi Devletiyle yaptığı Çaldıran savaşını kazanmasıyla beraber Kürtlerin yaşadığı bölgeleri de ele geçirmiş oldular. Kürtler ise Osmanlılara, Safevilere ve hatta İranlılara karşı yarı bağımsızlıklarını korumak için çaba sarf ettiler. Bu süreç içerisinde birçok Kürt Beyi defalarca taraf değiştirdi. Yavuz Sultan Selim ise Kürtler üzerinde dolaylı bir egemenlik kurmaya çalıştı. Bu dönemde Osmanlı’nın Kürtler üzerindeki stratejisi böl ve yönet değil. Aksine birleştirip güçlendirme ve mümkün olduğunca kendi kendine yönetme şeklinde olmuştur. Osmanlı’nın Kürtlerin bulunduğu bölgeye ilgisinin nedeni ise devletin doğu sınırlarını güvence altında tutmaktır.6


1516’da Şah İsmail’in yeniden bölgeyi istila etme amacı olduğu öğrenilince Kürt Beyleri toplanıp Osmanlı Sultanı Yavuz’dan yardım isterler. Bunun nedenini ise şöyle açıklarlar;

“Can’ü gönülden İslam Sultanı’na biat eyledik, ilhadları (dinden çıkanları) zahir olan Kızılbaşlardan teberri eyledik… cihada gayret eden gösterdik ve İslam padişahının yollarını bekledik… Hepimizin arzusu şudur ki; bu muhlis ve size itiat eden bendelere yardım edesiniz. Bizim beldelerimiz Kızılbaş diyarına yakındır, komşudur ve hatta karışıktır. Nice yıllar bu mülhidler (dinden çıkmışlar), bizim evlerimizi yıkmışlar ve savaşmışlardır. Sadece İslam sultanına muhabbet üzere olduğumuz için, bu inancı saf insanları o zalimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. Sizin inayetiniz olmasa, biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı çıkamayız. Zira Kürtler ayrı ayrı kabile ve aşiret tarzında yaşamaktadırlar. Sadece Allah’ı bir bilip Muhammed ümmeti olduğumuzda ittifak ederiz. Diğer hususlarda birbirimize uymamız mümkün değildir. Sünnetullah (Allah’ın kanunu) böylece olmuştur. Ancak ümitvarız ki, padişahtan yardım olursa, Arap ve Acem Irak’ı ile Azerbaycan’dan o zalimlerin elleri kesilir.”7

Hemen şunu belirtmek gerekir, metinde “Kızılbaş” olarak yazılan Şah İsmail taraftarı Alevi Türkmenlerin dinden çıktığı suçlanması gerçeği yansıtmaz. Bu durum tamamen o dönemin gerilimin ve siyasi bir zihniyetin ifadesinden başka bir şey değildir. Yavuz Sultan Selim, Kürt Beylerinin isteğini kabul ederek on bin kişilik bir ordu hazırladı. Bunun sonucunda Safeviler geri püskürtüldü ve 25 mıntıka daha Osmanlı’ya barışçıl yollarla bağlandı. 

Bu konuda İlker Başbuğ eserinde şunları aktarmaktadır: “Osmanlı-Kürt ilişkileri de her zaman iyi gitmedi. Ancak, Osmanlılar Kürtlere karşı etnik önlemlere başvurmadı. Osmanlı, Kürtleri diğer unsurlardan ne üstün tuttu ne de küçük gördü. Ayrıcalıklar, yerel yöneticilere, beylere tanınmıştı.”Artık yavaş yavaş Osmanlı’nın son dönemlerine gelinecek ve Milliyetçiliğin yayılmasıyla iş çığırından çıkacaktı.

MİLLİYETÇİLİKLE BERABER CUMHURİYETE DOĞRU GELİŞEN KÜRTÇÜLÜK DUYGUSU

1789 Fransız İhtilali ile İmparatorlukları tehdit eden milliyetçilik akımının çıkmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi otoritesinin bozulması devleti çok zor durumda bıraktı. Osmanlı tarihi içerisinde imparatorluğun son on yılı sayılmaz ise kayda değer bir milliyetçilik bulmak zordur. Bu yüzden Osmanlı Devleti’ni “Türkçülük” yapmadığı için suçlamak ne kadar yersiz ise, Kürt Milliyetçilerinin Osmanlı’yı “Türk Sömürgeciliği” yapmakla suçlaması o kadar yersizdir.9

 McDowall Kürtlerin milliyetçiliği ile ilgili aynen şu ifadeyi kullanır:

“Kürtlük duygusu, halk düzeyinde etkili değildi; sadece moderniteyle tanışmış bir grup, Kürt aydında uyandı. Hem uzak coğrafi konumları hem de içlerine kapalı aşiret yapısı nedeniyle, modern milliyetçilik rüzgarı; Kürt kitlelerine hemen hiç etki etmedi. Kaldı ki söz konusu Kürt aydınlarında bile Kürt milliyetçiliği ilk başta “Osmanlılık” çatısı altında kültürel bir milliyetçilik olarak çıktı.”


Çünkü Osmanlı’dan ayrılarak bağımsız bir devlet kurma fikri çok sonraları oluşacaktı. Bütün bu değerlendirmelere bakılarak şöyle denilebilir ki; Osmanlı İmparatorluğu’nda etnik kimlikten kaynaklanan önemli bir Kürt Sorunu yoktu. Ama bu atılan tohumların sorunu vardı. Fakat bu tohumlar modernleşme sürecinde tehlikeli bir boyuta erişecekti.


III.Selim, II.Mahmut ve ileride II.Abdülhamit’in yapmış olduğu yeniliklerle birlikte modernleşme sürecine götüren bir isyan başlamış oldu. İsyanların ilki 1806 yılında Süleymaniye Kürtlerinden, Babanzade Abdurrahman Paşa liderliğinde Kürt bağımsızlığı için başlayan Kürtçülük hareketi doğrultusundadır.10 Sonra ise Bedirhan Ailesinin ayaklanmasını görüyoruz. Bu isyan feodaliteden yakasını kurtarmak isteyen Osmanlı’nın 1839 yılındaki “Gülhane Hatt-ı Hümayunu’yla başlayan Tanzimat reformlarına karşı bir isyanla birlikte bölücülük niteliği kazanmıştır. Anadolu ordusu müşiri Osman paşa, padişah Abdülmecid’in emri ile Cizre’ye bir harekat düzenleyerek kısa bir çarpışma sonucunda Bedirhan, iki oğlu ve yakınlarını teslim alarak İstanbul’a gönderdi. Netice itibariyle hepsi Girit’e sürüldüler.

Milliyetçilik fikriyatının yayılması ve azınlıkların Osmanlı’dan ayrılma istekleri güçlenince II. Abdülhamit hem doğuda Ermenilere karşı devleti savunmak hem de Kürtleri devlete bağlamak için kendi adını verdiği “Hamidiye Alaylarını” kurdurdu. Sultan Abdülhamit aşiret reislerini yanına çağırarak kendi adını verdiği Hamidiye Alaylarını kurması için talimat verir. Aynı zamanda onların çocuklarını da alarak eğiteceği Aşiret Mekteplerine yerleştirdi.

Eğitimlerini tamamlayan bu çocuklar doğuda devlet hizmeti yaptılar. Böylelikle merkeze bağlı devlet görevlileri bölgede kontrolü sağlamış oluyorlardı. “Stalinist” yazar Yalçın Küçük’ün, Hamidiye Alayları’nı“Kürtleri bağımlı ideolojiyle yetiştirme” planının bir parçası olarak yorumlayıp kötülemesi bundan olsa gerek, şöyle yazıyor Küçük;


“Sultan Hamid, Kürtleri ezmek yerine, onları ağırlık merkezi daha Doğu’ya kayacak “yeni” Osmanlı Devleti’nin bir parçası haline getirmek istiyor. Hamid, Hamidiye Alayları ile, “Hamidiye Kürtleri” denebilecek bir yeni halk yaratmayı deniyor. Bunun yalnız alaylarla değil, birisi İstanbul’da ve diğeri Bağdat’ta olmak üzere kurduğu “Aşiret Mektepleri” ile destekleniyor. Aşiret Mektepleri, Kürt asillerinin çocukları içindir ve bunlar bu garip okullarda İslamcı, Osmanlıcı, Halifeci ve bir tür bağımlı Kürt ideolojisi ile yetiştiriliyorlar.”11

Kürt milliyetçisi yazarlarda aynen Yalçın Küçük gibi Hamidiye Alaylarını “Kürt kimliğine zarar verdiklerini, Kürt burjuvazisinin gelişmesini engellediklerini, Ermeni mallarına el koyduklarını, Milli Mücadele’yi desteklediklerini sonuçta Müslümanlıkla karışık bir Türk Milliyetçiliğini benimsedikleri” belirterek eleştirmektedirler.”12

Ayrıca Kürt aşiretlerinin Abdülhamit Han’a “Bav ê Kurdân” yani Kürtlerin babası13 denmesi boşuna değildi. Çünkü padişah Kürt aşiretlerinin ileri gelenleri ile kişisel yakınlık kurarak onlara ilgi göstermişti. Böylelikle Hamidiye Alayları Rus destekli Ermeni çetecilere karşı büyük başarılar elde ettiler. Ancak II. Meşrutiyet’in ilanı ile Abdülhamit’ bağlı aşiretlerin mahalli idarelere bağlanması ve aşiretlerin uzaklaştırılması tepkiye neden oldu. 1910’da Hamidiye Alayları adını değiştirerek Aşiret Alayları oldu. Ancak buna rağmen Birinci Dünya savaşından sonra bağımsızlık fikrine yönelen aşiretlere karşılık Milli Mücadeleye tam destek verenlerde vardı. Ancak artık ayrılıkçı tohumlar gelişmiş ve bölücü Bedirhan ailesinin desteğiyle ilk Kürtçe gazete olan Kürdistan yayın hayatına başladı. Bu gazetenin amacı tamamen milliyetçi görüşlerini yaymaktı. Kürt gazetesi Kürdistan’ın kurucu ve yayımcıları olan Mikdad ve Abdurrahman Bedirhan kardeşlerdir.14 Gazetenin kurulmasından sonra Bedirhan ailesi Süleymaniyeli Şerif Paşa ile anlaşarak Kürt Teali Cemiyeti’ni kurdular. 


II.Meşrutiyet ile Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetin amacı ise Kürtlerin, Ermenilerle iş birliği yapmasını savunmaktı. Cemiyetin başkanı Ubeydullah EfendizadeSeyyid Abdülkadir, Osmanlı Ayan Meclisi üyesi idi.


Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ileriki yıllardaSevr Antlaşması’nı destekleyerek Paris’te yapılan ön görüşmelere Şerif Paşa’yı gönderecek, antlaşma ile Ermenilerden boşalacak yerlerde Kürdistan kurulması için 62 ile 64. Maddelerin yazımında rol oynayacaktı.15Seyyid Abdülkadir daha sonra Şeyh Sait ile irtibat kurduğu saptanacak ve onunla birlikte idam edilecekti. Bundan başka bu dönemde İstanbul’da bir de Kürt Hevi Talebe Cemiyeti ve Kürt Kulübü de kurulmuştu.16

Böylelikle artık Doğu ve Güneydoğu da isyanlar çıkmaya başlamıştı. Bu isyanların en önemlilerinden biri de Şeyh Sait isyanı idi.

      ŞEYH SAİT İSYANI

Şeyh Sait isyanı genç Türkiye’nin uğraştığı ve bugün hala yankılarının sürdüğü bir isyan olma özelliği taşımaktadır. Şeyh Sait isyanı her ne kadar dini sebeplerden dolayı yapıldığı iddia edilse de bölücü bir ayaklanma olduğu ve Doğuda Türkiye Cumhuriyeti’nden bağımsız bir Kürdistan Devleti kurma amacı aşikârdır. Bu yüzden toplumu hazırlamak için gazeteler basılmış, cemiyetler ve kulüpler açılmıştır. Bu açılanlar kapatılmış ancak yerine başka oluşumlar kurulmuştur. Kapatılan Kürt Teali Cemiyeti’nin yerine Erzurum’da “BerevaniyeMafeKurd” teşkilatının kurulması gibi yani “Kürt halkının özlemlerini dile getirme amacıyla toplumsal bir örgüt” şeklinde kurulmuş veoluşumun başkanı ise Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya (Atalay, 2015:3-4) olmuştur. Bu oluşum öncelik olarak dini söylemleri kullanarak fikriyatlarını başta Şeyh Sait’e, ona bağlı isyancılara ve bölgede nüfuzlu olan Şeyh ve hocalara aşılayıp bazı aşiretlerin de isyan için desteklerini almışlardır. (İlyas, 2015:190)17 Fakat tam anlamıyla Şeyh Sait isyanının planlayıcısı 1923 yılında kurulmuş olan “Azadı Teşkilatı” idi. Şeyhleri ve Aşiretlerin ileri gelenlerini yanlarına çekme çabası içine girmişlerdi. Ancak Şeyh Sait bu hareketin lideri olarak ön plana sürülmekteydi. Azadı mensupları 1924 yılında ilk ilk kongresini yaparak isyanın genel planını çizip stratejilerini tespit etmişlerdi. Böylelikle yapılan bu planlara göre isyan 1925 yılına ertelendi. Bu sürede daha çok kişiyle temasa geçilip kendilerine yandaş toplama çalışmalarına devam ediyorlardı. Aşiret reisleri ve etkili şeyhlerle temas etmenin yanında bir de hükümete karşı olan Türk muhaliflerle özellikle ve özellikle Hilafet yanlılarını kendi taraflarına çekmeye gayret ediyorlardı. Bunun yanı sıra dış ülkelerden de destek almak için Gürcistan ve Irak’a temsilciler gönderilerek Rusların ve İngilizlerin desteğinin alınmasına çalışılmıştır.18

1925 yılına gelindiğinde ise Azadı Teşkilatı 2.Kongresini yaptı. Ancak bundan önce Şeyh Sait 1924 yılının 15 Kasımında oğlu Ali Rıza’yı İstanbul’a göndermiş, Şeyh Abdülkadir’den icazet almıştır.

Bu dönemde bir de Şeyh Sait Mustafa Kemal aleyhinde fetva niteliğinde bir bildiri yayınlamıştır.

“…Kurulduğu günden beri Din-i Mübin-i Ahmedi’nin temellerini yıkmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ile arkadaşlarının ahkamına aykırı hareket ederek Allah ve peygamberleri inkar ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında olanların mal ve canlarının şeriat-i Garra-i Muhammediyye’ye göre helal olduğu ilan olunur.”

Bu sorunları elbette dış kaynaktan besleyen bir ülke vardı. O da İngiltere idi. Çünkü yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Musul sorununda anlaşamamış ve Türkiye üzerinde diplomatik baskıyı arttırmak için 6 Ağustos 1924 günü Musul meselesini tek taraflı olarak Milletler Cemiyeti’ne götürmüştür. Hemen ertesi günü ise Hakkâri bölgesinde bulunan Nesturiler Türkiye’ye karşı ayaklandırıldı. (7 Ağustos) Bunu izleyen süreçte Halifeliğin kaldırılmasından sonra ise din elden gidiyor diyerek Şeyh Sait isyanı çıkacaktı.

                                 İSYANIN ÇIKIŞI VE BASTIRILMASI

Aslında isyan şu şekilde çıktı. Diyarbakır’ın Eğil ilçesine bağlı Piran köyünde, 13 Şubat 1925 tarihinde asker kaçaklarını saklayan Şeyh Sait’in kardeşi Şeyh Abdurrahim’den kaçakların askeri birliğe teslim edilmesi istenir. Ancak Jandarmanın bu talebine silahla karşılık verilmesi sonucu çatışmaya girilir. Böylelikle isyan başlar ve kısa sürede geniş bir bölgeye yayılıp ayaklanmanın temelini oluşturur.20 16 Şubat’ta Şeyh Sait Genç vilayetinin merkez kazası Darahani’yi basarak valiyi ve diğer devlet görevlilerini de esir almıştır. Cibranlılar, Haydaranlılar, Hasenanlılar, Mistan ve Botan aşiretlerinin desteğini de alarak Maden, Siverek  ve Ergani’yi ele geçirmiştir.21 İsyanı Bastırmak üzere Ordu Müfettişi Kazım Paşa (Orbay), Kolordu Komutanı Mürsel Paşa (Bakü), Tümen Komutanı Osman Paşa, Fırka Komutanı Kazım Paşa (Dirik) ile Cemil Cahit (Toydemir) Paşa harekât da görevlendirilmişlerdir. Şeyh Sait ve isyancılar gönderilen ordu karşısında dayanamayarak Diyarbakır’a geri çekilmiştir.


Ayrıca Doğu vilayetlerinde “Sıkı Yönetim” ilan edildi ve “Hıyanet-i Vataniyye” kanununda değişiklik yapıldı. Bu gelişmeleri takiben Başbakan Fethi Okyar olayları müdahale de yetersiz görülerek istifaya zorlanmış ve yerine İsmet İnönü Başbakan olmuştur. Böylelikle bu hükümetle beraber Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılıp İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. 21 Mart’ta Hınıs’a giren Osman Paşa 24 Mart’ta kasabadan asileri çıkarmıştır. İsyan liderlerinden Hasananlı Halit ve Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza İran’a kaçmışlardır. Türk Ordusu sonra Piran ve Maden’e girmişlerdir. 1 Nisan’da Hani, 6 Nisan’da Palu, 8 Nisan’da Çabakçur, 12 Nisan’da Darahani isyancılardan arındırılmıştır. Nisan ortalarında güç kaybeden isyancılar takip edilip, isyancıların liderliği yapanların çoğu yakalanmış, 14 Nisan’da isyanın bastırıldığını sezen Şeyh Sait; İran’a kaçmak isterken, kayınbiraderi Binbaşı Kasım’ın ihbarı sonucu Varto’nun Çarbohor mevkiinde diğer kalan asilerle birlikte yakalanmıştır.22 Kürt Teali Cemiyeti Başkanlarından Seyit Abdülkadir ile 12 arkadaşı İstanbul’da tutuklanıp yargılanılması için Diyarbakır’a getirildiler. Karar sonucu Seyit Abdülkadir ve beş arakdaşı idam edildiler. (27 Mayıs 1925) Aynı şekilde İstiklal Mahkemesinin kararı ile Şeyh Sait ve kırk yedi isyancı başı hakkında da idam kararı verildi. (28 Haziran) Böylelikle Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması Cumhuriyet yönetiminin Güneydoğu Anadolu’da denetimin sağlanmasında önemli dönüm noktası oldu. Ayrıca bu gelişmeler nedeniyle bir süre daha çok partili hayata geçme çalışmaları kesintiye uğradı. Ayaklanmaya karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Hükümet kararnamesi ile kapatıldı.


SONUÇ

Kürt meselesini sorunu bugün hala gündemde olan bir mesele olması neticesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı kara bir propaganda olarak kullanılmaktadır. Bu durum Türkiye’de yaşayan Kürtler ile Türklerin kardeşliğini bozmaya Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne kast etmeye çalışmaktır. Geçmişte Kürtler bilerek geri bırakıldı veya Halifelik elden gidiyor diye propaganda yapanlar. Tarihin gerçeklerini saklamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bölgenin aslında Moğolların saldırısıyla başlayan bir sürece girdiği ve ileriki yıllarda yine saldırılara maruz kaldığı bölgenin bu sebeple gerileme dönemine girdiğini idrak etmek istemiyorlar. Milliyetçilik akımının Osmanlı’yı parçalamak olduğunu, Milli Mücadele döneminde ise Mustafa Kemal ile Kürtler arasında dostluk bağlarının olduğu ve ayrıca Kürtlerin Milli Mücadeleye de destek oldukları görmemezlikten geliyorlar. Birkaç ayrılıkçı aşirete bakarak Kürtlerin hepsinin devletimizden ayrılmak istediğini söyleyemeyiz. Bu bağlamda Şeyh Sait isyanı her ne kadar dini nitelikte görünse de aslında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sarsmak üzere çıkarılmış ve tamamen bölücü niteliktedir. İsyan bastırılmış ve Güneydoğu Anadolu kontrol altına alınmış. Ancak her ne kadar bu isyanlar bastırılsa da günümüze kadar süregelen bir tartışma konusu olarak gündemde kalmaya devam etmiş.



1 Kubilay Muhammet Özdemir, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi, İstanbul 2020. (benimtarihim1923@gmail.com)

2 Mustafa Akyol, Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek, Doğan Kitap, 3.baskı, İstanbul,2006,s.28.

 3David McDowall, Modern Kürt Tarihi, Doruk Yayınları, Tercüme: Neşenur Domaniç, Türkiye, 2004,s.23

4a.g.e.,s.23

5 Akyol, a.g.e.,s.28

6 İlker Başbuğ, Terör Örgütlerinin Sonu, Remzi Kitapevi, 3.Baskı, İstanbul 2011,s.33.

7 Koca Müverrih, Bedayi, c.II,vrk. 452/a-b; aktaran: Prof.Dr.Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki       Tahlilleri, Fey Vakfı Yayınları, C:3, İstanbul, 1990, s.206. (Yazar Ayşe Kulin, Bir Gün adlı romanında, bu arizayı     naklederek olayı anlatır)

8 Başbuğ, a.g.e.,,s.34.

9 Akyol, a.g.e.,s.37.

 10 Emin Demirel, Terör, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 8.baskı, İstanbul, 2007,s.455. (Bu kitap Kara Kuvvetleri

    komutanlığı Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’nın 8 Ocak 2003 gün ve ID. Ve HRK. 3584-17-03/İsth. Ve İKK.Ş./20 sayılı emri ile faydalı eser olarak uygun görülmüştür.)

11 Yalçın Küçük, Kürtler üzerine Tezler, Dönem Yayınevi, İstanbul, 1990

12 Kenan Ziya Taş, Güneydoğu ve Diyarbakır, Erzincan, Berikan Yayınevi, Ankara, 2003, s.67-69

13Ercüment Kuran, “Türkiye’de Kürt Meselesi”, Türk Dünyası Araştırmaları Ayrı Bası, sayı:79, , Ağustos 1992 s.168.

14 Ali Rıza Yurttaş, Kürt Tarihi, s.138

15Akyol, a.g.e.,s.60.

16Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, cilt I, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984, s.404-413

17 Hasan Acar, “Türk Siyasal Hayatında Şeyh Sait İsyanı”, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.8, Say:3, 2019, s. 2940

18 Hilmi Özden, “Şeyh Sait İsyanı, İngiltere ve Musul (13 Şubat 1925)”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi, C.3, Say:6, 2019, s.53

19 Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Boğaziçi Yayınevi, Ankara, 1992, s.204

20 Hasan Acar, “Türk Siyasal Hayatında Şeyh Sait İsyanı”, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.8, Say:3, 2019,     s.2935

21 Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Boğaziçi Yayınevi, Ankara, 1992, s.204

22 Hilmi Özden, “Şeyh Sait İsyanı, İngiltere ve Musul (13 Şubat 1925)”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi, C.3, Say:6, 2019, s.53

Diğer Yayınlar