23 Nisan 2019 Salı
ÖĞRENCİLERİME 23 NİSAN MESAJIM
Kahraman Türk Milletinin asil evlatları...
Sizler tarih yazmış bu asil milletin asil evlatlarısınız. Atalarımız Bilge Kağan, Tonyukuk, Selçuk Bey, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal'in izinden giden asil bir nesilsiniz.
Eğer atalarınızın izinden giderseniz yükselen Türkiye'nin birer çalışkan neferi olacağınızdan hiç şüphem yoktur. Mutlak çalışkanlığı, azmi ve kararlılığı atalarının izinden gittikçe bulacak, ilhamınızı ise onlardan alacaksınız.
Ey Yükselen Türk Devleti'nin asil ve çalışkan evladı. Türk Milletinin refahını sağlayacak, Türk Devletini ilelebet sonsuza dek yaşatacak olan sizlersiniz.
O küçük omuzlarınızda muhteşem tarihimizin ilhamıyla birlikte Büyük Türkiye'nin yükü de mevcuttur.
Milletimizin ve devletimizin sonsuza dek var olabilmesi için çok çalışmalı ve başarılı olmalısınız. Size güveniyor ve size inanıyorum.
Unutma! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
Tarih Öğretmenin Kubilay Muhammet Özdemir
2 Mart 2019 Cumartesi
TARİH NEDİR? TARİH NASIL İLİM OLDU?
Bu konuyu
detaylandırabilmemiz öncelikle tarih nedir sorusuna bir göz atmamız gerekir. Tarih;
geçmişte yaşanılan olayların, olguların zaman ve mekan belirterek belgeler
ışığında objektif olarak aydınlatılmasıdır. Tarih kısaca “geçmişin
bilimidir.”
Tarihin
birinci unsuru zamandır. İkinci unsuru ise mekandır.
Tarihin
bir başka tanımını yapmak gerekirse; geçmişte cereyan eden olayları, sebep ve
neticeleri ile inceleyen bir bilimdir.
Sonuçları çıkmamış
hiçbir olgu tarihe mal olmamıştır. İnsanların yaşadığı coğrafi şartlar,
kimlikler de tarihi farklılaştırmada önemli rol oynar. Göçler, savaşlar, fetih
siyaseti kuraklık, din savaşları, haçlı seferleri örnek gösterilebilir.
Marx iktisadı tarihin
belirleyicisi olarak görmüştür.
Bazısı da din savaşlarını tarihte belirleyicisi olarak görmüştür. Ama tek noktada toplamak doğru değildir. Fakat en önemli faktörlerde bunlardır.
Bazısı da din savaşlarını tarihte belirleyicisi olarak görmüştür. Ama tek noktada toplamak doğru değildir. Fakat en önemli faktörlerde bunlardır.
Şu unutulmamalıdır ki; Tarih bir milletin hafızasını
oluşturur, insanlara sosyal ve siyasi konularda doğru karar verebilme olanağı
sağlar.
Peki tarih nasıl
meydana geldi? Kim onu bilimselleştirdi? Bu konuları hep
merak eden insanlar var. Günlük hayatta pek çok insan bazen siyasi olaylar
neticesinde bazen de sosyal olaylar neticesinde tarih ile ilgili tartışmalar
yaptığında hep bu soruyu sorarlar acaba tarih nasıl meydana geldi bir geçerliliği,
güvenilirliği var mı? işte araştırmam da bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Tarih nasıl meydana
geldi? Bakınız Tarih İlim olarak yazıyla vaka olarak
insanla başlar. Yani dünya var olduğundan beri insanlığın tarihi vardır fakat
bunların yazıya geçirilmesiyle ilim niteliği kazanmıştır. İlim niteliği
kazandıran ise sosyoloji ve tarih felsefesinin babası sayılan İbn-i Haldun’dur. Onun görüşüne göre; “Tarih ilmi olayların nedenselliğini ve
sebeplerini derinliğine inceleyen bir ilimdir. Bu yüzden de o, felsefenin
temeli ve felsefi ilimlerden biri sayılmaya layıktır.” demiştir.
İbn-i
Haldun tarihi faydaları çok ve gayeleri yüksek bir ilim
olarak görür. Çünkü din ve dünya işlerini sağlam temeller üzerine kurmak
isteyen biri, geçmiş toplumların ahlaklarını, peygamberlerin yaşamları ve
mücadelelerini, hükümdarların yönetim ve siyasetlerini, tarihe mâl olmuş
kişilerin yaptıklarını ancak tarih ile bilip örnek alabilir. Tarih ile
ilgilenen kişinin, doğruyu bulmak ve yanlışlara düşmekten korunmak için değişik
kaynaklara ve belirli bir sisteme,
çeşitli bilgi dallarına, dikkatli, sağlam ve bilgileri iyi bir süzgeçten
geçiren bakış açısına ihtiyacı vardır. Çünkü tarihi haberler konusunda sadece
nakle dayanılır, toplumsal hayattaki temel örfler, siyasi ilkeler, uygarlık ve
medeniyetlerin kendilerine has özellikleri dikkate alınmaz ve geçmişte olanla
ölçülüp değerlendirilmezse, gelen haberlerin doğruluğundan ve yanlışa
düşünülmediğinden emin olunamaz.
Sonuç
olarak; Tarih bir ilimdir ve felsefi
ilimlerden sayılmaya layıktır.
Kubilay Muhammet Özdemir
TARİH BİLİM UZMANI VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER UZMANI KUBİLAY MUHAMMET ÖZDEMİR
at
Mart 02, 2019
Hiç yorum yok:
22 Aralık 2018 Cumartesi
GENÇ CUMHURİYETİN İLK ÖĞRETMENLERİNDEN ŞEHİT ASTEĞMEN KUBİLAY VE MENEMEN OLAYI
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini hedef alan
bir ayaklanma ve Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından birisidir. Çünkü
bu ayaklanma genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 1925 Şeyh Sait isyanından sonra tanık
olduğu ikinci önemli irtica olayıdır. 23 Aralık 1930 sabahı bundan tam 88 yıl
önce sabahın erken saatlerinde ortalıkta dolanan altı kişi “Biz şeriat
ordusuyuz” deyip Müftü Camiine giriyorlar. Elebaşları olan Giritli Derviş
Mehmet camide namaz kılanlara kendisini “Mehdi” olarak tanıtıp dini korumaya geldiklerini
ve arkalarında 70.000 kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar
şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylüyor. Bunun
üzerine camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya takıp Menemen’de kazdıkları
bir çukura bayrağı dikiyorlar. İnsanları Halife ordusu gelecek diyerekten
korkutup yanlarına çekip isyan başlatmaya çalışıyorlar. Bu durum askeri
birliklerin içerisinde duyulmaya başlandı. Bunun üzerine Alay Komutanı,
Öğretmenlik eğitimini tamamlamış askerliğini Yedek Subay olarak yapmakta olan 23
yaşındaki Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı olaylara müdahale etmesi için bir
manga askerle gönderir. Asteğmen Kubilay olay yerine vardığında askerlerinin
yanından ayrılıp isyancıların yanına gider. Çünkü askerin silahında öldürücü
etkisi olmayan manevra fişekleri vardır. Bu yüzden askerleri zarar görmesin
diye isyancıların arasına sokmak istemez. Ancak Kubilay, Derviş Mehmet
tarafından tabanca ile kolundan vurulur. Bunu gören Kubilay’ın mangası ateş
eder ancak tüfeklerde manevra mermisi olduğu için öldürücü etkiye sahip
değildir ve Derviş Mehmet çevresindekilere “bakın bana kurşun işlemedi” der. Bunun
üzerine Kubilay Cami avlusuna doğru kaçmaya çalışır. Ancak isyancılar Kubilay’ın
peşinden gelerek onu yakalarlar. Tarihin en kötü vahşeti işte orada yaşanır.
Hem bir Öğretmen hem de bir Türk Askeri Üniforması taşıyan Kubilay’ı çantasından çıkardığı testere ağızlı bağ bıçağı ile yaralı Kubilay’ın başını keser ve sopanın ucuna takıp sokak sokak gezdirirler. Bu sırada olay yerine gelen Bekçi Hasan ateş edip gruptan bir kişiyi vurup yaraladı. Ancak karşı ateş sonucu şehit edildi. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki’de açılan ateş sonucu oda şehit edildi. Bunun üzerine askeri birlik yetişir komutan teslim olun der. Derviş Mehmet yine bana kurşun işlemez derken. Komutan ateş emri verir ve bunun üzerine Derviş Mehmet’e dahil bazı isyancılar yere serilir. Çünkü yeni gelen birliğin tüfeğinde manevra mermisi yok gerçek mermi vardır. Bazı isyancılarda kaçar ancak hepsi yakalanır.
Hem bir Öğretmen hem de bir Türk Askeri Üniforması taşıyan Kubilay’ı çantasından çıkardığı testere ağızlı bağ bıçağı ile yaralı Kubilay’ın başını keser ve sopanın ucuna takıp sokak sokak gezdirirler. Bu sırada olay yerine gelen Bekçi Hasan ateş edip gruptan bir kişiyi vurup yaraladı. Ancak karşı ateş sonucu şehit edildi. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki’de açılan ateş sonucu oda şehit edildi. Bunun üzerine askeri birlik yetişir komutan teslim olun der. Derviş Mehmet yine bana kurşun işlemez derken. Komutan ateş emri verir ve bunun üzerine Derviş Mehmet’e dahil bazı isyancılar yere serilir. Çünkü yeni gelen birliğin tüfeğinde manevra mermisi yok gerçek mermi vardır. Bazı isyancılarda kaçar ancak hepsi yakalanır.
Bu olay üzerine Menemen ilçesi ile Manisa ve
Balıkesir’in merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931’den itibaren 1 ay süre ile
Fahrettin Altay komutasında sıkı yönetim ilan edilmiş ve 1.Kolordu komutanı
vekili General Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Divan-ı Harp kurulmuştur.
Olaya doğrudan ve dolaylı olarak katılan bütün sanıklar Menemen’de 18 gün
boyunca yargılanır. Bunun sonucunda 40 kişi sorumsuzluğu nedeniyle salıverilir,
27 sanık beraat eder, 41 suçlu çeşitli hapis cezaları alır, 36 kişiye idam
cezası verilir. Ancak bazılarının yaşı küçük olduğundan, onların ölüm cezaları
hapse çevrilir. 28 sanık 3 Şubat 1931 gecesi Menemen’de bazıları da Kubilay’ın
başının kesildiği yerde idam edildi.
Menemen’de Kubilay ve iki bekçi için anıt
dikildi. Anıtın üzerinde şöyle yazar; “İnandılar, dövüştüler,
öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.”
Şunu belirtmeliyim ki Atatürk bu olay üzerine çok
kızmıştır. Gereğinin yapılmasını derhal emir buyurmuştur. Nitekim isyancılarda
layık olduğu cezaya çaptırılmıştır. İşte o zamandan bu zamana Daeş, Haşhaşi ve
Fetö kafası Türk Milleti, Türk Askeri ve Türk Devleti ile uğraşmakta fakat
canımızı yakmakla beraber istediklerini alamayıp devletimizi yıkamamaktadırlar.
Çünkü 1930’da Öğretmen Asteğmen Kubilay, Hasan ve Şevki Bekçiler, 15 Temmuz’da da
248 şehidimiz bu memleketi ve devleti korudular. Evet. Bu katiller onları şehit
edip canımızı yaktı ancak hiçbir zaman istediklerini alıp başaramadılar.
Henüz 23 yaşında genç cumhuriyetin ilk Öğretmenlerinden
olan Kubilay'ı hiçbir zaman unutmayacağız ve bu kahramanı her daim anlatmaya, yazmaya devam edeceğiz. Ruhun şad olsun Kubilay. Ayrıca Mustafa Kemal ve kurucu kahramanlarımıza, terörle mücadelede şehit düşen kahraman askerlerimize Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Gazilerimizi de minnetle yâd ediyorum.
17 Aralık 2018 Pazartesi
YÜKSEK TÜRK KÜLTÜRÜ MİLLİYETÇİLİK
Yeniden dünyaya hakim olmak için “Yüksek Türk
Kültürüne” dönmek gerek. Çünkü Türk Milleti Adem oğlu Nuh oğlu Yafes oğlu
Türk’ten beri yeryüzünde yaşamış ve hâlen varlığını sürdürmekte olan kadim bir
millettir. Asil Türk Milleti ve Kağanları inandıkları kutlu davada her zaman
dünyaya yön vermiş ve medeniyeti, hoşgörüyü ve adaleti tesis etmiştir.
Fethettikleri toprakları vatanlaştırmış gittikleri yerlerde hiçbir zaman
bozgunculuk ya da sömürü faaliyetleri yapmamışlardır. İslam ile şereflendikten
sonra ise Türk-Cihan hakimiyeti ülküsü Allah’ın adını yayma ülküsüne
dönüşmüştür. Özellikle Gazne Devleti’nin sultanı Gazneli Mahmut’un ve Selçuklu
Sultanı Tuğrul Bey’in Abbasi Halifelerini ve Bağdat’ı koruyup hizmet etmeleri
bu ülkünün birer örnekleridir. Bazı hadislerde Türklerin övülmesi İslam’a
hizmet etmede Arapların işi gevşekliğe vurması ve Emevilerin ırkçılık yapması neticesinde Yüce Allah İslam’a
hizmet görevini Türklere vermiştir. İslam'ı Kutlu Peygamberimiz Hz. Muhammed tebliğ etmiş ancak İslam'ı Türkler korumuş ve geniş kitlelere yaymıştır. Nitekim Türk Hükümdarları yedi iklim üç kıtaya
İslam’ı yaymak için mücadele etmişlerdir. Bunun sonucunda dünya Türk Askerine
“Muhammedin Ordusu” demeye başlamış ve Türk Askeri “İslam’ın Son Ordusu” olarak
görülmüştür.
Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirinde dediği gibi;
Şu kopan fırtına Türk Ordusudur yâ Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi,
Tâ ki, yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et; çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.
İşte bu ordu her ne kadar içten ve dıştan saldırılara
maruz kalsa da hiçbir zaman kuvvetini kaybetmemiş ve on sekiz yaşındaki bir
delikanlı gibi gençliğini ve kuvvetini muhafaza etmiştir. Fetö’nün Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin içerisine sızdırdığı hainlerle 15 Temmuz darbe girişimine
kalkışması sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri kan kaybetmiş ancak kanını emen
içerisindeki sülükleri temizleyip kırk günde hemen toparlanıp Fırat Kalkanı
adını verdiği sınır ötesi operasyon yapmıştır. Bu hızlı toparlanma dünyanın
hiçbir ordusunda bu kadar kısa sürede olamaz. Hem de bu kırk gün içerisinde
Türkiye’de Karkamış, Atatürk Havalimanı, Ankara, Elazığ, Gaziantep ve Van
saldırıları olmasına rağmen kısa sürede toparlanmış ve sınır ötesi operasyonu
gerçekleştirmiştir. Bu harekatı 20 Ocak 2018’de başlatılan Zeytin Dalı ve Afrin
operasyonları izlemiştir. Bu operasyonlarla Türk Askeri ve Türk Milleti dünyaya
ve düşmanlarına mesaj vermiştir. Şimdi ise bu tarihlerde yeni sınır ötesi
operasyonları başlamış ve daha büyük operasyonlar için hazırlıklar yapılmaya
başlanmış.
Peki bu teşkilatlanma bu vatan sevgisi bu ruhun kaynağı nedir?
Bu ruhun kaynağı atalarımızın yaptığı tarihten aldığımız ilhamdır ve Türk Milletçiliği fikriyatıdır. Türk Milliyetçiliği fikriyatıyla Türk Milleti bu badireleri atlatmış Emniyet, Mit ve TSK bu fikriyatın ruhu ile mücadelelere girişip başarı sağlamıştır. Vatan ve millet aşkını bize öğreten Mete Han’dan beri bu böyledir. Ancak kimi kişiler Yüksek Türk Kültüründen doğan Türk Milliyetçiliği yerine Ümmetçiliği Türk Milletine dayatıp sanki Türk Milliyetçiliği İslam karşıtıymış, ırkçılıkmış gibi göstermeye çalışmışlardır.
Ancak bunun cevabını Türkçülüğü sistemleştiren ve
Türk Milliyetçiliğinin fikir babası olup bu fikri sağlam bir zemine oturtan
Diyarbakır doğumlu Ziya Gökalp “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” adlı
eserinde bu suçlamalara şöyle cevap veriyor.
“Türklerde ulusçuluk duygusu uyanmaya başlayınca, Türk
sözcüğü başka tür saldırılara da uğradı. Hülâgu’nun vahşice zulümleriyle
Türkçülük arasında bir ilişki varmış gibi, saldırıları hileleri yapıldı. Bir yandan
da Türkçülük İslamcılığa aykırı olmakla suçlandı. Oysa Türkçülerin amacı,
çağdaş bir İslam Türklüğüdür. Türkçülerin ulusçuluk ülküsü, Türklükse; ümmet
ülküsü de, İslamlıktır. Yani Türkçülük aynı zamanda İslamcılıktır. Yalnız
Türkçüler, İslam ümmetçisi olarak kendilerini
“İslam Milliyetçileri’nden” ayırt ederler. Çünkü İslam kavimlerinde ulusallık
duygusunu ortaya çıkarmayan böyle doğal olmayan bir birleşmeyi bu gün ne
Türkler ve Araplar, ne Hintliler ve Afganlarlılar, ne Berberiler ve Farslar
kabul edebilirler. Türkler, ulusal ülkülerini güçlendirmek için dindaşları ve
yurttaşları olan hiçbir kavme karşı “ulusal kin” duygusu aşılamaya
yeltenmediler. İslam ümmetçiliğini anlamamış olan Abdullah Nedim’lerin,
Fraşerli Naim’lerin bu yanlış yoluna gitmediler.”[1]
Ziya Gökalp bu eserinde Türkçülüğün İslam karşıtı
olmadığını bilakis Türkçülüğün aynı zamanda İslamcılık olduğunu vurguluyor.
Aynı eserinde Ziya Gökalp şunu da belirtiyor. “Ulusallık duygusu bir kavimde uyandıktan sonra komşu
kavimlere de kolayca yayılır. Ulusallık ülküsü önce Müslüman olmayanlarda,
sonra Arnavut ve Araplarda ve en sonunda Türklerde ortaya çıktı.
Türklerin en sona kalması sebepsiz değildir. Osmanlı Devletini Türkler oluşturmuşlardı. Bu yüzden Türkler ilkin sezgisel bir sakınma ile bir ülkü için var olan bir toplumu tehlikeye düşürmekten çekinmişlerdi. Bunun için Türk düşünürleri, “Türklük yok, Osmanlılık var” diyorlardı. Fakat acıklı denemeler gösterdi ki Osmanlı sözündeki yeni anlamı, Tanzimatçı Türklerden başka kabul eden yoktu. Bu yeni anlamın ileri sürülüşü yalnız faydasız olmakla kalmıyor; devlet ile uyruklar ve özellikle Türkler hakkında pek zararlı sonuçlar doğuruyordu. Sırf uyrukları bir arada tutmak için “Ben Türk değilim, Osmanlı’yım” diyen Türkler, uyrukları anlaşmaya razı edemeyeceklerini sonunda pek acı bir şekilde anladılar. Artık ulusallık duygusunun egemen olduğu bir memleketi, ancak ulusallık zevkini benliğinde duyanlar yönetebilirdi.”[2]
Türklerin en sona kalması sebepsiz değildir. Osmanlı Devletini Türkler oluşturmuşlardı. Bu yüzden Türkler ilkin sezgisel bir sakınma ile bir ülkü için var olan bir toplumu tehlikeye düşürmekten çekinmişlerdi. Bunun için Türk düşünürleri, “Türklük yok, Osmanlılık var” diyorlardı. Fakat acıklı denemeler gösterdi ki Osmanlı sözündeki yeni anlamı, Tanzimatçı Türklerden başka kabul eden yoktu. Bu yeni anlamın ileri sürülüşü yalnız faydasız olmakla kalmıyor; devlet ile uyruklar ve özellikle Türkler hakkında pek zararlı sonuçlar doğuruyordu. Sırf uyrukları bir arada tutmak için “Ben Türk değilim, Osmanlı’yım” diyen Türkler, uyrukları anlaşmaya razı edemeyeceklerini sonunda pek acı bir şekilde anladılar. Artık ulusallık duygusunun egemen olduğu bir memleketi, ancak ulusallık zevkini benliğinde duyanlar yönetebilirdi.”[2]
İhtiyar amcanı dinler
misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işde gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.
[1] Ziya Gökalp, Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, Bordo Siyah
yayınları, İstanbul, 2010, s.61,62.
[2] Ziya Gökalp, Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, Bordo Siyah
yayınları, İstanbul, 2010, s.22,23,24.
1 Aralık 2018 Cumartesi
OSMANLI’DA ŞEHZADELER
Padişahın erkek çocuklarına Şehzade kız çocuklarına
Sultan denirdi. Şehzadeler 5-6 yaşlarına gelince merasimle dersleri
başlatılırdı. Şehzadelerin saraydaki eğitimi 10-12 yaşlarına kadar devam
ederdi. Bundan sonra 17.yüzyılın başlarına kadar olan dönemde şehzadeler
sancağa çıkar ve burada ileri de padişah olacağı dikkate alınarak ülkenin en
iyi hocaları tahsis edilirdi. Sancağa çıkan şehzadelerin yanına Lala denilen
tecrübeli devlet adamlarından birisi verilir ve ona devlet yönetiminin
incelikleri öğretilirdi. Sancak teşkilatı merkez teşkilatının çok küçük bir
kopyası olduğu için şehzadeler sancaklarda yönetim stajı yapmış gibi olurlar.
Şehzade ergenlik çağına geldiği zaman kendilerine cariyeler tahsis ediliyordu. Ancak cariyelerin yanı sıra 15.yüzyılın sonlarına kadar siyasi evliliklerde yaptılar. Anadolu Beylik hanedanına mensup kızlar ve Bizans prensesleri ile resmen evlendiler. Bunlar devletin o andaki askeri ve diplomatik konumunu güçlendirmek amacını taşıyan siyasi nitelikli evliliklerdi. 16.yüzyıldan itibaren şehzadelerin tanınmış hanedan ve ailelerin kızlarıyla evlenme geleneğine son verildi. 17.yüzyıldan itibaren taht kavgalarını önlemek amacıyla şehzadelerin sancağa çıkma geleneğine son verildi. Şehzadeler, Topkapı Sarayı’nın kafeslik veya şimşirlik diye adlandırılan bölümlerinde kapalı bir hayat yaşadılar. Bu kapalı hayat çeşitli entrikalar, öldürülme korkusu son dönem şehzadelerinin çoğunda bir takım ruhi sıkıntılar meydana getirmiştir. Bu yüzden 1-2 istisna hariç son dönem padişahlar yükseliş dönemi dirayetli iş bilen padişahları gibi olmamıştır.
Şehzade ergenlik çağına geldiği zaman kendilerine cariyeler tahsis ediliyordu. Ancak cariyelerin yanı sıra 15.yüzyılın sonlarına kadar siyasi evliliklerde yaptılar. Anadolu Beylik hanedanına mensup kızlar ve Bizans prensesleri ile resmen evlendiler. Bunlar devletin o andaki askeri ve diplomatik konumunu güçlendirmek amacını taşıyan siyasi nitelikli evliliklerdi. 16.yüzyıldan itibaren şehzadelerin tanınmış hanedan ve ailelerin kızlarıyla evlenme geleneğine son verildi. 17.yüzyıldan itibaren taht kavgalarını önlemek amacıyla şehzadelerin sancağa çıkma geleneğine son verildi. Şehzadeler, Topkapı Sarayı’nın kafeslik veya şimşirlik diye adlandırılan bölümlerinde kapalı bir hayat yaşadılar. Bu kapalı hayat çeşitli entrikalar, öldürülme korkusu son dönem şehzadelerinin çoğunda bir takım ruhi sıkıntılar meydana getirmiştir. Bu yüzden 1-2 istisna hariç son dönem padişahlar yükseliş dönemi dirayetli iş bilen padişahları gibi olmamıştır.
24 Kasım 2018 Cumartesi
ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJIM
Öğretmen bilginin ışığında vatanı yükseltendir. Her
türlü zorlu şartlar altında görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan kutsal bir
vazifeye sahip olan kişidir. Yüce dinimiz İslam başta olmak üzere atalarımızda
öğretmene hak ettiği değeri verip saygı göstermiştir. Hz. Muhammed Efendimiz
“Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” Sözü Peygamberimizin eğitimcilik
yönünü vurgularken, İslam’ın ilme ve öğretmene değer vermesinden feyiz alan
atalarımız da aynı hassasiyetle öğretmene verdikleri değeri her defasında
göstermişlerdir. Nitekim tatlı bir ilkbahar sabahı Fatih Sultan Mehmet atına
binmiş ve fethettiği İstanbul’a giriş yaparken sağında ve solunda hocaları
Akşemseddin, Molla Hüsrev ve Molla Gürani vardı. Yine aynı şekilde Büyük Türk
Mustafa Kemal’in dediği gibi; “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak
öğretmenlerdir. Öğretmenlerden, eğiticilerden mahrum bir millet, henüz bir
millet adını alma yeteneği kazanmamıştır.” Ve “Öğretmenler yeni nesil sizlerin
eseri olacaktır” sözleri öğretmene verilen değerin yanında öğretmenlik
vazifesinin ne kadar kutsal ve önemli olduğunu da göstermiştir.
Öğretmenlik bazen Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi
Kubilay olup Menemen’de şehit olmak bazen 26 günlük öğretmen iken ilk kadın
şehit Neşe Alten olmak bazen de bir öğretmen adayı Dursun Önkuzu ya da Fırat
Yılmaz Çakıroğlu bezende hayatının baharında 22 ve 23 yaşlarında şehit edilen
Necmettin ve Aybüke öğretmen olmaktır. Ancak her ne olursa olsun Öğretmenlerin
yüreğindeki vatan sevgisi ve bayrak aşkı oldukça; “pusu kursalar bile beni
vursalar bile benim adım Öğretmen gezerim belde belde diyerek şarkılar
söylemeye devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle tüm meslektaşlarımın
öğretmenler gününü kutlarken, Baş Öğretmen Büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk’ün
ve ebediye intikal etmiş tüm kahraman öğretmenlerimizi saygı ve minnetle yâd
ediyorum.
10 Kasım 2018 Cumartesi
10 Kasım Atatürk'ü Anma Mesajım
Atatürk;
I.Dünya savaşının ardından kurtuluş savaşı gibi zorlu ve acı bir
süreçten sonra, Çökmüş bir imparatorluğun temellerinden güçlü kendine güvenen
milletiyle aynı istikamete odaklanmış bir Cumhuriyet yönetimi ortaya
çıkarmıştır. Türkiye Cumhuriyeti onun sayesinde gıpta ve hayranlıkla izlenen
bir ülke haline gelerek ateşle çevrili bir vatan coğrafyasında varlık ve
birliğine sahip çıkmıştır.
Atatürk’ü tanımak ve tanıtmak “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”
seslenişine candan kandan ve bunun derinliklerine bağlı kalmakla eş anlamlıdır.
Bu nedenle 10 Kasım bir matem gününden ziyade, Gazi Mustafa Kemal’i daha iyi
anlamlandırma imkanıdır. İhtiyacımız olan milli asalet ve kuvvetin Türk
asırlarında Cumhuriyetimizi kuran asil ruhta saklı olduğunu görmekten başka
çaremiz yoktur. Bu düşüncelerle ebediyete intikalinin 80. yıl dönümünde
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve tüm kurucu kahramanlarımıza ve vatanımız için
bugün hala çarpışıpta şehit olan kahramanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet
niyaz ediyorum.
Türk çocukları unutmasın ki biz millet olarak
Ötüken’den Tanrı Dağlarından gelip, Altay dağlarından inip Orhun Nehrinde sulanıp Alparslan ile
Malazgirt’te Anadolu’nun kapılarını açıp, Fatih’le İstanbul’u fethedip Yavuz
Sultan Selim ile İslam alemine hükmedip Kanuni Sultan Süleyman ile dünyayı
ayaklarımızın altına alıp Ziya Gökalp ile Türkçülük ve Turancılık akımı
başlatıp Mustafa Kemal Atatürk ile yeni bir devlet kuranız…
Bu düşüncelerle, her 10 Kasım’da olduğu gibi bu 10 Kasım gününde de Büyük TÜRK Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha rahmet ve şükranla anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Diğer Yayınlar
-
Osmanlı devleti yani Osmanlıların kendilerine dediği gibi Devlet-i Âliyye’nin yıkılış sebeplerini 2 başlık altında inceleyebiliriz. ...
-
Amerika Birleşik Devletleri’nin Nevada Eyalet Temsilcisi olan Dina Titus’un ABD Temsilciler Meclisi’nin Kurallar Komitesine [1] verdiği ö...
-
Tuğrul ve Çağrı Beyler, Selçuk Bey tarafından yetiştirilmiş iyi asker ve siyasetçilerdir. Askerlik işinde Çağrı Bey, Devlet işinde ise Tu...