Eğitim meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eğitim meselesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ağustos 2023 Perşembe

EĞİTİM SİSTEMİNİN YANLIŞLIĞI


 

Bu zamana kadar eğitim sistemimizde yanlışlar çok yapıldı. Önceki yazımda da belirttiğim gibi 4+4+4 sistemi başta olmak üzere okulda kıyafet serbestliği, sınıfta kalmanın zorlaştırılması ve disiplin kurallarının sıkı bir şekilde uygulanamaması yapılan hataların başında gelmektedir. 

Bunlardan birisi sistemsel hata diğeri ise psikolojik hata unsurudur. Bu hata türleri yıllardır eğitim sisteminde öğrencilere dayatılmaktadır. Bu sistemsel ve psikolojik hatada gerek veliler gerekse bir takım eğitimciler çocuklarımıza hep yanlış bir düşünceyi beyinlerine empoze ettiler.

“Sayısaldan anlayan sözelden anlamaz, sözelden anlayan sayısaldan anlamaz.”

İşte bu fikri çocuklarımızın ve gençlerimizin beyinlerine yıllardır nakış gibi işledik. Ve çocuklarımızı kendi kendimize körelttik. Onlar da bu düşüncenin arkasına saklanarak düşük oldukları alanlarda nede olsa benim beynim buna basmıyormuş! Diyerek hep kaçtılar veya ötelediler. Bizde eğitim sisteminde bu yanlışa çanak tuttuk ve onları sayısal, sözel, eşit ağırlık diye sınıflara böldük.

Peki gerçekte bu iş böyle mi? Gerçekten Sayısaldan anlayan sözelden anlamaz, sözelden anlayan sayısaldan anlamaz” mı?

Türk milleti özellikle İslam’a geçtikten sonra ilim sahasına da büyük önem vermişlerdir. Böylece ilk Türk – İslam Devleti olan Karahanlı Devleti ilk olarak Semerkant Medresesini inşa etmiştir. Ayrıca burslu öğrenci uygulamasını gerçekleştiren ilk Türk – İslam Devleti olma özelliğini de taşımaktadır.

Sonrasında kurulan Buhara Medresesi, Nizamiye Medreseleri ve birçok medreseler Türk – İslam Medeniyetine büyük katkıları olmuştur. İşte bu ilim yuvaları sayesinde Ahmet Yeseviler, Yusuf Has Hacibler, Edip Ahmet Yüknekiler, Kaşgarlı Mahmutlar, Farabiler, İbn-i Sinalar ve birçok Türk – İslam âlimleri yetişmiştir. Bu yetişen âlimler sadece bir alanda kendisini yetiştirmemiş birden çok alanda kendilerini geliştirmişlerdir.

Örneğin: Farabi başlıca dört bilim dalında, İbn-i Rüşt ise beş bilim dalında eserler vermiştir. Bu durum şaşılacak bir şey değildir. Çünkü bu durum o dönemin bilim dünyasının olağan bir özelliğidir. Ancak şimdi günümüzde bir kişinin farklı bilim alanlarında bırakın eser vermesini kendi alanında dahi zorlanabiliyor. İşte bu eğitim sisteminin sonucunda ne öğrenciler düzgün yetişebiliyor ne de öğretmenler ve akademisyenler farklı alanlarda kendini geliştirebiliyor.

Farabi; Gökbilimci, Mantıkçı, Müzisyen kısaca filozof iken ve aynı zamanda Doğa Felsefesi, Metafizik, Psikoloji ve siyaset ile ilgilenebiliyorken yine İbn-i Rüşt; fakih, hekim yani kısaca filozof iken ve yine mantık, felsefe, metafizik, psikoloji, tıp ve astronomi gibi ilimlerle ilgileniyorken günümüzde bu kadar ilme sahip olarak yetiştirdiğimiz bir filozofumuz bir düşünürümüz yok.

Çünkü her şey para olmuş, günümüzde ilmin bir kıymeti harbiyesi kalmamış. Bu yüzden yıllarını vererek farklı alanlarda kendisini yetiştirmek isteyenler de maddi anlamda bir karşılık bulamayınca bu sefer çıktığı ilim yolundan vazgeçenlerde olmuş.

Onun için günümüzde ilime ve ilim öğrenmek isteyenlere kıymet verilmelidir. Eğitim sistemimiz gözden geçirilmelidir. Sayısal bilen sözel bilmez, sözel bilen sayısal bilmez saçmalığından vazgeçilmelidir. Yine üzerine basa basa ısrarla söylüyorum. Tarihimizdeki Türk – İslam âlimlerini ve okudukları ders programlarını inceleyip günümüz modern eğitim sistemi olarak uygulamalıyız.

Bakın görün o zaman her şey daha farklı olacaktır. Hem öğrenciler nitelikli hem de bu öğrenciler öğretmen veya akademisyen olduğunda daha ileri bir seviyede olacaklardır. En önemlisi ülkemizde her alanda nitelikli genç neslimiz olacaktır.     

 

DÜZELTME: Geçen Hafta “FETÖ’nün Eğitim Yapılanması” başlıklı köşe yazımda devlete atanan öğretmenlere de güvenlik soruşturması tekrardan getirilmelidir diye bir ibare kullanmıştım. Sonradan yaptığım kapsamlı araştırmaya göre: “Öğretmenlere yapılan güvenlik soruşturması Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş ancak daha sonra meclisten bu kanun değiştirilerek geçirilmiş ve tekrardan devlete atanacak öğretmenlere güvenlik soruşturması getirilmiştir.” Bu hususu düzeltmek istedim. Kamuoyunun bilgisine sunarım.

 

12 Temmuz 2023 Çarşamba

CUMHURBAŞKANIMIZA AÇIK MEKTUP


 

Sayın Cumhurbaşkanım öncelikle zat-ı âlinizi selamlar ve görev sürenizce yapacağınız devlet işlerinde Allah’tan size yardımcı olmasını niyaz ederim.

Bu toprakların hamuruyla yoğrulmuş, ülkesinin ve devletinin milli çıkarlarını düşünen genç bir aydın olarak her zaman devletimi yönetenlere fikirlerimle ve yazılarımla sesimi duyurmaya çalıştım. Devletimi yönetenler doğru bir adım attıklarında her zaman destek olmuş yanlış bir adım attıklarında ise naçizane uyarılarda bulundum. Sizin de yerli ve milli âlimlerin ve aydınların fikirlerine önem veren bir lider olduğunuzu biliyorum. Bu yüzden size yazdığım bu açık mektubumda benimde fikirlerime önem vereceğinizi düşünüyorum.

Daha önceki köşe yazılarımda sığınmacılar sorununun gelecekte ülkemiz için ne tür problemlere yol açacağını ayrıntılı bir şekilde ifade ettim. “Sığınmacılar Meselesine Türk Bakışı” makalemin incelenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Bunun yanında ülkemizin önemli bir diğer sorunu ise ekonomidir. Bu sorununda yeni ekonomi bakanımız Sn. Şimşek’in akılcı politikalarıyla ve TCMB yeni Başkanı Sn. Erkan ile en kısa zamanda çözüme kavuşacağı kanaatindeyim.

Ancak ülkemizin en önemli sorunlarından birisi var ki işte bu sorun halledilmezse hiçbir şey hal olunmayacağını kanaatindeyim. O sorun EĞİTİM sorunudur. Mutlak suretle ve en acil köklü değişimler yapılarak bu sorun çözülmelidir. Çünkü bu sisteme göre çoğu da üniversite mezunu niteliksiz gençlerimiz yetişmektedir.

Bu konuyu ayrıntılı olarak size hem teknik yönünden hem de misaller vererek anlatmakta fayda görüyorum.

Sorunun kökenine inecek olursam 4+4+4 sistemine geçtiğimiz zaman zorunlu eğitimi 8 yıldan 12 yıla çıkardık ve bu durum niteliksiz gençlerin yetişmesinin önünü açtı. Çünkü bu sistem ile birlikte sınıfta kalma zorlaştı ve gençler öyle veya böyle bir şekilde derslerden geçirildi. Durum böyle olunca liseyi bitiren gençlerde şu düşünce hâkim oldu. “Ben zaten liseyi de bitirdim bir de üniversite sınavına da gireyim” diyerek üniversite sınavlarına girdiler ve üniversiteyi de kazananlar oldu. Şimdi bana haklı olarak şu soruyu sorabilirsiniz. “Madem bu gençler ders çalışmıyor nasıl üniversite kazanıyor diyebilirsiniz?” Hemen yanıtını vereyim Sayın Cumhurbaşkanım, siz aslında her evladımız bulunduğu ilde okusun, ailesinin yanından ayrılmasın diye iyi niyetle her ilimizde bir devlet üniversitesi açtınız. Bir de buna ek olarak devlet üniversitelerinin yanında imkânı olanlar özel üniversiteler açtı. Dolayısıyla ülkemizde üniversiteler çoğaldı. Hal böyle olunca üniversiteyi kazanma puanları düştü ve lisede pek de parlak olmayan bu gençlerde üniversitelere yerleşebildi.

Dolayısıyla bu kişiler öyle veya böyle arkadaşlarından sınav öncesi notları alarak bunları sınav zamanı ezberleyerek veya alttan ders bırakıp bir iki yıl sonra geçerek mezun oldular. Peki bu durum ne gibi sorunlara yol açtı? Az öncede ifade ettiğim gibi hem çoğu niteliksiz olarak yetişti hem de bu kişiler ben üniversite mezunuyum diye masa başı iş aramaya başladılar. Böylelikle işsizlikte artış oldu. Ayrıca hizmet sektöründe çırak açığı ortaya çıktı. Çünkü üniversiteyi de zoru zoruna bitirmiş bir genç kendisini niteliksiz olarak görmeyip hizmet sektöründeki işleri beğenmez oldu.

Ancak 8 yıllık zorunlu eğitim olsaydı. Genç kardeşlerimiz 8. Sınıfı bitirdikten sonra lise sınavlarına girecek kazanırsa Anadolu Lisesinde okuyacak, kazanamazsa adresine yakın bir liseye gidecek ve eğer başarılı olursa derslerinden geçecek ama başarısız olursa 2 yıl üst üstte sınıfta kaldığı zaman tasdiknamesi verilip okul ile ilişiği kesilecekti. Böylece hem lise mezunu niteliksiz gençlerimiz olmayacaktı. Hem de üniversitelere niteliksiz öğrenciler girmiş olmayacaktı. Durum böyle olunca kardeşlerimiz meslek lisesine geçiş yapacaklardı ve meslek öğreneceklerdi. Bu da çırak bulma sorununu ortadan kaldıracaktı. Böylece ülkemizde işletme sahibi olanlar çırak ihtiyacını sığınmacılardan sağlamak yerine kendi vatandaşlarımızdan sağlamış olacaklardı. Bu da gençlerimizin genç yaşta evine ekmek götürmesi demek olacaktı.

Bu yüzden başta 4+4+4 sisteminden vazgeçilmeli ve zorunlu eğitimin tekrardan 8 yıl olması gerekmektedir. Ayrıca liselerde tekrardan okul üniformaları getirilmeli ve eskisi gibi sınıf geçmek zorlaştırılmalı ve iki yıl üstü üste kalan öğrenciye tasdikname verilerek okul ile ilişiği kesilmelidir. Yine okul disiplin kuralları etkin bir şekilde uygulamaya konulmalıdır.

Her ilde üniversite uygulamasından vazgeçilmeli ve ülkemizin belli başlı yerlerinde evlatlarımızın da ulaşabileceği konumlardaki üniversiteler açık kalmalıdır. Bu üniversitelerin ise niteliğinin ve kalitesinin arttırılması için ek çalışmalar yapılmalıdır. Özel üniversite açılmasına ise sınırlama getirilmelidir. Yine her mesleğin bölümü açılmamalıdır. Örneğin tarihçiler önceden kütüphanecilik yapabiliyorlardı. Ancak kütüphanecilik bölümü açıldığı için artık tarihçiler kütüphaneci olarak atanamıyor bu da tarih bölümünün zaten önü tıkalıyken daha çok tıkanmasına sebebiyet veriyor.

Sayın Cumhurbaşkanım eğitimde bir diğer değişmesi gereken önemli konularda şunlardır.

Türk Milli Eğitimi ile ilgili gerek müfredat gerekse verilen dersler ile birlikte eğitim – öğretim ile ilgili değişiklikler yapılması gerekmektedir. Ayrıca mevcut öğretmenlerin durumu ve atanamamış öğretmenlerin durumları ile sınav sistemleri hakkında da köklü değişimlerin olması da kaçınılmaz elzemdir.

Milli Eğitim sisteminin başta İlk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar’ın Eğitim Sistemi, Selçuklu’daki Nizamiye Medreselerinin ve Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Sahn-ı Saman Medreselerinin ve Cumhuriyetimiz döneminde kurulan Köy Enstitülerinden karma ve günümüze modernize edilmiş şekliyle uygularsak eğitimde köklü bir çağ açacağımızı düşünmekteyim.

Eskileri inceleyince ne olacak diye düşünmemeliyiz. Unutulmamalıdır ki Avrupa Ortaçağ karanlığını yaşarken Avrupalı aydınlar ilkçağ eserlerini incelemiş ve kendi dillerine çevirerek Avrupa’nın karanlık çağını yenerek bilimde ve teknoloji de ilerlemişler hatta coğrafi keşifleri gerçekleştirmişlerdir. Hatta o dönemde zirveyi yaşayan Osmanlı Devletini bu yaptıkları reformlarla geçmeyi başarmışlardır.

Tüm bu konularla beraber Milli Eğitimin en önemli olmazsa olması öğretmenlerimiz KPSS sınav sistemi ile seçilirken kendi alanları haricindeki birçok derslere çalışmaktadırlar. Bu da öğretmenlerimize kendi alanlarında uzmanlaşmasının önünde bir engel teşkil etmektedir. Bu nedenle öğretmen adaylarının sadece kendi branşından sınav yapılması gerektiğini düşünmekteyim.

Yine mevcut öğretmenlerimizi hizmet içi eğitimlerinin değişmesinin elzem olduğu kanaatindeyim.

Sayın Reis-i Cumhur Hazretleri bu konulardaki bilgi ve düşüncelerimi sizinle ve Milli Eğitim Bakanlığımızla paylaşmaktan memnuniyet duyarım.

Çünkü bir devlet için Milli Eğitim önem teşkil etmektedir. Unutulmamalıdır ki! Bir Cihan devleti olan Osmanlı Devleti’nin çöküşünün en büyük nedenlerinden birisi de eğitimin gerilemesi ve devlet olarak eğitimde kendisini yenileyememesi nedeniyle olmuştur.

 

Sayın Cumhurbaşkanım güçlü devletimizin ebediyen payidar kalması için ve yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Milli Eğitimi bir vatan meselesi olarak görmekteyim. Size yazmış olduğum bu açık mektubumun değerlendirilmesini ve Milli Eğitim Bakanlığımızın gündemine de alınmasını arz ederim. Bu konularda da her daim devletime katkı sunmayı bir vatan borcu bilirim.

Zat-ı âlinize saygı ve hürmetlerimi sunar devletimizin işlerinde muvaffak olmanızı dilerim.

 

 

 

 

 

 

 

Diğer Yayınlar