Kubilay
Muhammet Özdemir[1]
Yunanistan’ın
son zamanlardaki işgalci tavırlarını hem Ege’de hem de Akdeniz’de görüyoruz.
Libya’da çıkan iç
karışıklıklardan yararlanan Yunanistan, Libya’ya ait 39.000 Km2
deniz alanını işgal etmiştir. Aynı zamanda Yunanistan, Türkiye’yi Doğu
Akdeniz’de kışkırtmak ve arama faaliyetlerini durdurmak amacıyla Mısır ve
İsrail ile ittifaklar yapmakta ve Türkiye’yi Akdeniz’de enerji mücadelesinde
yalnız bırakmaya çalışmaktadır. Buna mukabil Yunanistan, Girit kıyılarından
Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bir Münhasır Ekonomik Bölge belirleyerek
Türkiye’nin yasal hakkı olan Münhasır Ekonomik Bölgesinin bir kısmında hak
ihlalinde bulunmaktadır. Yunanistan burada sadece Türkiye’nin değil aynı
zamanda Türkiye’nin garantörlüğünü yaptığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de
hakkını ihlal etmektedir. Çünkü Güney Kıbrıs Rum Yönetimi adanın 400 km
güneyindeki alanda kendi başına buyruk hareket ederek uluslararası enerji
şirketlerine araştırma lisansı vermektedir.[2]
Tabi tüm bunların yanında bir de Ege Denizini Yunan gölü haline getirme ve
egemenlik hakkı iddia etmektedir.
Türkiye ile Yunanistan
arasında tarihsel husumetlerin günümüze kadar gelmesi tesadüf değildir. Bu
yüzden birçok konuda Yunanistan ile karşı karşıya geliyoruz. Günümüze yakın
anlaşmazlıklara bakarsak eğer Ege sorunları, Kıbrıs sorunu ve Batı Trakya
sorunu olmak üzere üç gruba toplayabiliriz. Ancak bunlardan Ege sorunları olan;
kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası ve adaların silahlandırılması ile
ilgili sorunlar iki ülkeyi sürekli karşı karşıya getiren egemenlik
sorunlarıdır.[3]
Yunanistan sürekli
Ege’de hak iddia etmeye çalışıp kendi aldığı kararlara göre önce deniz milini
3’den 6’ya çıkarttı. Sonra ise mil sayısını 12’ye çıkartmak istedi ancak
Türkiye bunu savaş sebebi sayacağını duyurunca vazgeçmek zorunda kaldı.
Çünkü
Yunan tarafının deniz milini 12’ye çıkarması demek Ege’nin bir Yunan gölü
haline gelmesi ve Türkiye’nin Ege’de hiçbir şekilde söz hakkının olmaması
demektir.
Yunanistan’ın
1960’lardan itibaren yerli ve yabancı birçok petrol şirketine araştırma izni
vererek Ege’deki faaliyetlerini sürdürdü. Türkiye ise anca1 Kasım 1973’de
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na Ege’de araştırma izni verdi ve aynı gün
kendi kıta sahanlığını gösteren bir haritayı resmi gazetede yayınladı. Türkiye
burada 1958 sözleşmesine taraf olmadığını belirterek, kıta sahanlığı
sınırlandırmasını doğal uzantı ilkesine dayanarak Ege denizinin en derin
noktalarından geçen hatta göre belirlediğini ifade etmiştir.[4]
Zaten Türkiye’nin Lozan
Barış Antlaşmasından ve Montrö Boğazlar sözleşmesinden doğan hakları mevcuttur.
Ancak Yunan tarafı bunları çiğnemeye çalışmakla beraber Ege Denizinde kendi
üstünlüğünü kurmaya çalışıyor.
1923’te imzalanan Lozan
Barış Antlaşması Türkiye ile Yunanistan arasında bir denge oluşturdu.
Silahsızlandırılmış adalar, eşit karasuyu, paylaşılmış kıta sahanlığı ve geniş
açık deniz ilkelerinin korunması her iki tarafında Ege Denizi’nden eşit
şartlarda yararlanmasını sağlamıştır.[5]
Ancak Yunanistan bu
antlaşmalara rağmen Türkiye’nin Ege’deki egemenliğini ihlal etmeye çalışıyor ve
ayrıca Doğu Ege adalarına asker ve silah yığıyor. Yunanistan’ın 1960’da başlayan bu tavrı Türk
makamlarca protesto edilse de Yunanistan bu tarihlerde adaları
silahlandırdığını reddediyordu. Ancak 1970’lere gelindiğinde Türkiye’nin Ege
Ordusunu kurmasını gerekçe göstererek Doğu Ege Adalarını silahlandırmayı açık
bir şekilde devam etti. Ayrıca Yunanistan’ın iddiasına göre 1936 Montrö
Boğazlar Sözleşmesi ile Lozan Barış Antlaşması’nı ortadan kaldırdığını ileri
sürerek Yunanistan kendisinde Limni ve Semadirek adalarını silahlandırma
hakkını görüyor.[6]
“Ancak
Türkiye Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin başlangıç bölümünde bu sözleşmenin Lozan
Barış Antlaşması’nın yerini alacağını belirtmişse de bu sözleşme Türkiye’nin
güvenliği ve boğazlardan serbest geçişinin güvenliği açısından yapılmış olup
Lozan Antlaşması’nın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne aykırı olmayan maddeleri
yürürlüktedir.”[7]
Bu yüzden Yunanistan’ın
Ege denizindeki bu girişimleri hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca
Türkiye’nin güvenliğini de tehdit etmektedir. Çünkü Ege Denizi’ndeki
Yunanistan’a ait bazı adalar Türk kıyılarına çok yakındır. Bu adaların
silahlandırılması demek Çanakkale Boğazının serbest geçişinin güvenliğini ve
Türkiye’nin tüm batı kıyılarının Yunan tehtidi altında olması demektir.
Ancak Türkiye son
yıllarda Akdeniz’de var olma mücadelesi vermesine rağmen Ege’deki haklarını da
koruma mücadelesi vererek Mavi Vatan Doktrini ile işgallere karşı aktif
mücadele veriyor.
Yeni
şafak’ın haberine göre;
Türk
Dünyası Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği, 100’den fazla STK ile birlikte
hukuken Türkiye’ye ait olan ancak fiilen işgal altındaki 12 Ada, Girit ve Batı
Trakya gibi konuları yargıya taşıma kararı aldı. Derneğe akademik destek veren
İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Topsakal, davayı
uluslararası en üst mercilere taşıyacakları bilgisini paylaştı. Doğu Akdeniz ve
Ege’de uluslararası hukuku çiğneyen komşular olduğunu, bunların başında da
Yunanistan’ın geldiğini ifade eden Topsakal, Atina’nın hukuku hiçe sayıp 12
Adalar’a asker çıkardığını söyleyerek şunları belirtti.[8]
“Bu davayı deniz hukukçularımız takip edecek. Avrupa Birliği
(AB), Birleşmiş Milletler’in (BM) yanısıra insan hakları kuruluşlarına kadar bu
davayı götürmeyi düşünüyoruz. Bu dava süreci sadece Türkiye ile sınırlı değil,
ayrıca KKTC’nin de haklarını bu davalara ekledik. Oradaki STK’larla birlikte
hareket edeceğiz. Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan’ın da içinde
olduğu Türk Dünyası STK’lar Birliği de bize destek veriyor ve dava sürecini
takip edecek. Aynı şekilde Balkanlar’da da çok büyük bir STK topluluğumuz var.
Balkanlar’daki kardeşlerimiz de sürece dahil olacak. Süreci yakında fiilen
başlatmış olacağız.”[9]
Ege ve Akdeniz’de sıkıntı yaşamak istemiyorsak
ve kıyı sınırlarımızın güvende olmasını arzuluyorsak Türkiye
Cumhuriyeti olarak Lozan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesinden doğan haklarımızı
sonuna kadar kullanmalı askeri olduğu kadar da hukuksal olarak da varlığımız
korunmalıdır.
[1]Kubilay Muhammet Özdemir,
İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans
Öğrencisi, İstanbul 2020. (benimtarihim1923@gmail.com)
Kısaca
Tanıtım; öğretmen ve tarihçi yazar, Academia.edu’da makaleleri olmak üzere
kendi blogger sitesinde de yazıları vardır. https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/
[2] Kubilay
Muhammet Özdemir, “Türkiye’nin Doğu
Akdeniz Hamlesi”, Ortadoğu Gazetesi,
22 Aralık 2019
[3] Tayyar
Arı, “Kıta Sahanlığı Sorunu ve Türk-Yunan
İlişkileri”, Uludağ Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c,13, say:1-2, Mart-Kasım 1992, s.167
[4] Tayyar
Arı, “a.g.m.”, s.169
[5] Mehmet
Kanat, “Küreselleşen Dünya’da Ege
Adalarının Deniz Güvenliği Açısından Türkiye Jeopolitiği İçin Önemi”, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe
ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Coğrafya Anabilim Dalı, Lisans Bitirme
Tezi, Mayıs 2018, s.46
[6] Mehmet
Kanat, “a.g.e.”, s.53
[7] Mehmet
Kanat, “a.g.e.” s.54
[8] Yeni Şafak Gazetesi, “Atina'nın uykuları kaçacak: Girit ve 12 Adanın Türkiye'ye
iadesi için dava açılıyor”, 14 Mayıs 2020
[9] İlyas
Topsakal, “Atina'nın
uykuları kaçacak: Girit ve 12 Adanın Türkiye'ye iadesi için dava açılıyor”, Yeni Şafak Gazetesi, 14 Mayıs 2020
#Türkiye #Adalar #Yunanistan #Ege
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder