25 Temmuz 2021 Pazar

DEDEAĞAÇ’DA KURULAN ABD ÜSSÜNÜN TÜRKİYE'YE ETKİSİ VE BASININ BAKIŞ AÇISI

 








Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Türkiye son bir iki yıldır yavaş yavaş kuşatma altına alınmaktadır. Ancak doğru düzgün bu konu hakkında Türk toplumuna ve kamuoyuna bilgi verilmemiştir. Bunun nedeni görevi topluma, siyasete ve siyasilere yön vermek olan kimi köşe yazarları ile alanında uzman kişiler bu görevi yerine getirmemişlerdir. Çünkü bu köşe yazarları, köşelerinde hamaset yapmaktan başka bir şey üretmemiş ve hâlâ da üretmemeye devam etmektedirler. Aynı şekilde alanında uzman kişiler ise yakın durdukları siyasi cenahların politikalarına karşı acaba yanlış bir şey yapar mıyım? Endişesi ile olayları tam olarak aktaramamakta veya karartma yapmaktadırlar.

Bunun için bu yazıda amaçlanan toplumu, siyaseti ve siyasileri tıpkı sığınmacılar konusunda “Suriyeliler Meselesine Devletçi Bakış” yazımda uyarılarda bulunulduğu gibi bu konuda da bir takım uyarılar yapmak ilke edinilmiştir.  

Dikkat çekilmek istenen husus şudur:  Son iki yıldır ABD, Yunanistan’a önemli sayıda askeri üsler açmış ve buralara getirdiği askeri araç ve gereçlerle konuşlanmıştır.

Özellikle Yunanistan’ın Dedeağaç şehrine kurduğu üssü büyük bir cephaneliğe dönüştürmüştür. Pentagon, Türkiye’ye 30 Km uzaklıkta bulunan bu şehre Haziran ayı başında yapılan “Defender Europe 2021” tatbikatı için 400 tank, zırhlı muhabere araçları ve helikopterler sevk etmiştir. İki kargo gemisiyle boşaltılan bu askeri malzemelerden bir kısmı Balkanlardaki NATO tatbikatları için demiryolu ve karayolu ile Bulgaristan ve Romanya’ya da sevk edilmiş ve sevk edilmeyenler ise Yunanistan’da kalmıştır.[2] Yunanistan’da bulunan Dedeağaç Amerikan Üssü, ABD’nin ülkede kurduğu birçok üsten sadece birisidir. Diğerleri ise başta Dedeağaç olmak üzere Kavala, Selanik, Larisa, Stefanoviç ve Girit askeri üsleridir. Bu üslere aralıklı olarak askeri personel, araç ve mühimmat sevkiyatı yapılmaktadır.[3] Ayrıca ABD’nin Bulgaristan ile imzalanan on yıllık “Karşılıklı İşbirliği Yol Haritası”na göre ABD daimi olarak 2 bin 500 ABD askeri Bulgaristan’da kalacağı ve bu askerlerin ABD’nin Bulgaristan’da kullandığı 4 askeri üste konuşlandırılacağı belirtilmiştir.[4] 2019’da Yunanistan ile imzalanan protokol sonrasında Dedeağaç’ta üs kuran ABD, önce limanı büyütüp genişletmiş ardından bu bölgeye askeri helikopterler konuşlandırmıştır. Ayrıca ABD bölgeye Türkiye’yi de kapsamına alan Boğazlar ve Kuzey Ege adalarını tarayabilecek gelişmiş bir radar sistemi konuşlandırmıştır.[5]

Bu durum açıkça şunu göstermiştir ki ABD, Rusya’yı çevreleme politikası yaparken bir taraftan da Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanıp bölgedeki diğer bir güç olan Türkiye’yi saf dışı bırakmaya çalışmaktadır.

Çünkü Türkiye, Doğu Akdeniz mücadelesinde başta İsrail, Yunanistan, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Kesiminin bütün planlarını bozmuş ve Akdeniz’de kendisini Antalya’ya hapsetmek isteyenlere karşı Libya ile imzaladığı antlaşma sayesinde stratejik bir adım atarak rüzgârı tersine çevirmeyi başarmıştı. Bu durum ise başta ABD, Fransa ve bölgede çıkarları olan herkesi rahatsız etmiştir.


Resim: https://www.haber7.com/dunya/haber/3084453-abdnin-yunanistanda-kurdugu-us-sayisi-turkiye-icin-ciddi-tehdit

Görülen ihtimaller o ki ABD bu sebepten dolayı Dedeağaç’ı hem bir liman şehri olması nedeniyle hem de Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına tehdit unsuru oluşturmak, bunun yanında buraya bir askeri üs kurarak Türkiye ile Batı Trakya Türkleri arasında bir tampon bölge oluşturarak bağlantıyı koparmayı hedeflemiştir. Ayrıca Romanya’da Köstence Üssü olan ABD, Yunanistan ve Romanya üzerinden yeni bir hat çizerek Türk boğazlarına stratejik önem kaybettirip Türkiye’ye daha az ihtiyacının olduğunu hissettirmek ve bu bölgede üstün güç unsuru olarak kendisinin olduğunu kabul ettirmeyi hedeflemiştir. Çünkü Romanya, ABD için biçilmiş kaftan durumundadır. Bunun nedeni Romanya, ABD’nin kullanımına hava sahasını dahi açmıştır. ABD’nin Romanya’da kurduğu Köstence Üssü ise Karadeniz’e açılmaktadır.

Tüm bunlarla beraber ABD, Uluslararası Hukuka aykırı davranmış ve Lozan Antlaşmasının “Ek Trakya Sınırına İlişkin Sözleşme”nin 1.Maddesi olan “Ege Denizi’nden Karadeniz’e kadar, Türkiye’yi Bulgaristan ve YUNANİSTAN’dan ayıran sınırların her iki yanındaki topraklar, aşağıdaki sınırlar içinde (Burada sınırları detaylı olarak açıklıyor. Bakınız Lozan Antlaşması Ek Trakya Sınır Sözleşmesi 2. Maddenin 1. ve 2. Paragrafı) ve yaklaşık olarak otuz kilometre genişliğinde olmak üzere, askerlikten arındırılacaktır.”[6]

Resim: https://twitter.com/TrDisPolitika

Yani bu maddeye göre Yunanistan, Türkiye sınırına 30 kilometreye kadar olan bölgeyi askerden arındırması gerektiği anlaşılmıştır. Dedeağaç ise Türkiye’ye 30 Km uzaklık[7] içerisindeki bu madde hükmüne girdiği için Amerika Birleşik Devleti başta olmak üzere Yunanistan, Uluslararası Hukuka uymayarak açıkça Lozan Antlaşması’nın bu maddesine aykırı davranmışlardır.  

Böylece Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin, Batı sınırlarının hemen az ötesinde Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya müttefikli bir küçük Amerika Birleşik Devletleri kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti akılcı stratejiler üretmeli ve uluslararası alanda Yunanistan’ı ve Amerika Birleşik Devletleri’ni mâhkum ettirmelidir.



[1]Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir?from_navbar=true, İstanbul 2021

   E-Posta: benimtarihim1923@gmail.com

[2] “Bu Silahlar Sınırımızda: ABD Dedeağaç’a Tank Yığdı”, https://www.yenisafak.com/gundem/bu-silahlar-sinirimizda-abd-dedeagaca-tank-yigdi-3664066, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[3] “ABD, Dedeağaç’a Yüzlerce Tank ve Zırhlı Araç Sevkiyatı Gerçekleştirdi”, https://www.ensonhaber.com/gundem/abd-dedeagaca-yuzlerce-tank-ve-zirhli-arac-sevkiyati-gerceklestirdi, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[4] Ihvan Radoykov, “ABD Bulgaristan’da 2 Bin 500 Daimi Askeri Personel Bulunduracak”, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-bulgaristanda-2-bin-500-daimi-askeri-personel-bulunduracak/2004813, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[5] “Bu Silahlar Sınırımızda: ABD Dedeağaç’a Tank Yığdı”, https://www.yenisafak.com/gundem/bu-silahlar-sinirimizda-abd-dedeagaca-tank-yigdi-3664066, Erişim Tarihi: 25.07.2021

 

[6] Baki Sarısakal, “Lozan Antlaşması”, http://bakisarisakal.com/LOZAN.pdf, PDF, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[7] Hasan Hız, “Türkiye’yi Dedeağaç’tan Kuşatma Planı: ABD’nin Üs Kurma Girişimleri Lozan’a Aykırı”, https://www.yenisafak.com/dunya/turkiyeyi-dedeagactan-kusatma-plani-abdnin-us-kurma-girisimleri-lozana-aykiri-3550573, Erişim Tarihi: 25.07.2021


19 Temmuz 2021 Pazartesi

TÜRKİYE’YE YAPILAN SIĞINMACI GÖÇLERİ

 







Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Suriye’de 2011’de iç savaşın patlak vermesiyle Türkiye’ye göçler yapılmıştır. Bu yapılan göçler neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti insani yardımlar yapmak için sığınmacıları önce kamplara almış, artık sığınmacı göçünü kaldıramayan ülkemiz Suriyelilerin, Türkiye içine dağılmasına müsaade etmiştir.

Bunun yanı sıra son zamanlarda ülkemize yasa dışı olarak birçok Afganlı göç etmektedir. Taliban’ın, Afganistan’ı kontrol altına almaya çalışması sonucunda yüzlerce Afganlı ülkemize kaçak yollardan akın etmektedir.

Türkiye’ye göç edenler sadece Suriyeliler, Afganlılar değil aynı zamanda Pakistanlılar, Hintliler, Somalililer de göç etmektedir. Bunların bir kısmı Avrupa’ya geçmeye çalışmış ancak geçemeyenlerde Türkiye’de kalmışlardır. Türkiye ise yasa dışı göç edenlerin bir kısmını yakaladıkça geri göndermiştir. Ancak buna rağmen Türkiye’de çok sayıda kayıt dışı sığınmacıların olduğu iddia edilmektedir.  

Türkiye başta Suriyeliler olmak üzere birçok mazlum millete kapılarını açmış ve insani yardımlar yapmıştır. Ancak Türkiye daha fazla sığınmacıyı barındıracak bir durumda değildir. Zaten dünyanın en çok sığınmacı kabul eden ülkesi durumundayız. İşte bu durumda Türkiye’de belli başlı sorunlara neden olmaktadır.

Dünyanın hiçbir ülkesi 80 milyon nüfusa sahipken 3 milyonu geçkin bir sığınmacı kabul edemez. Kabul etse dahi bakamaz ve bu da sorunların çıkmasına neden olur. Yine ucuza işçi çalıştırmak isteyenler yüzünden o ülkenin gerçek vatandaşları işsiz kalır ve ikilik çıkmasına neden olur. Bunun yanında kültürel uyuşmazlıkların ortaya çıkmasıyla beraber demografik yapı bozulur. Çünkü Türkiye bir ulus devlettir. Osmanlı Devleti gibi çok uluslu çok dilli çok kültürlü bir yapı barındırmanız milli devlette sorunlara yol açar. Bunu görmemezlikten gelemeyiz. İleride bir azınlık probleminden söz etmek istemiyorsak ve bunun siyasi sonuçlarını kendimize sıkıntı etmek istemiyorsak bu problemi çözmeliyiz. Çünkü biz azınlık problemini daha 1923 yılında çözmüştük ve o günden bugüne devlet olarak bu konuda rahattık.

Demografik yapı sorununu Kilis örneği ile verirsek Kilis’te boşanmalar iki kat arttı. Türk erkekleri Suriyeli kadınlarla evlendi. Bu evlenmelerin kimisi resmi nikâh olmakla birlikte çoğu da imam nikâhıyla yapıldı.[2]

Bir başka sorun ise sığınmacıların karıştığı suçlar. Özellikle büyük şehirlerde sığınmacıların insanların önünü keserek para istemesi, yaralamalı ve bazen de ölümle biten kavgalara, taciz ve tecavüz olaylarına karışmaları Türk vatandaşlarının tepkisini çekmiştir. Bu da ülkenin asıl sahipleri ile sığınmacılar arasında kin ve nefrete sebebiyet vermiştir. Böylece “Ensar” ve “Muhacir” kaynaşması çökmüştür. Yine Suriyelilerin, bayramlarda ülkelerine dönüp bayramdan sonra geri gelmeleri ve sığınmacılar için devletin harcadığı paralar bunun yanında Suriye iç savaşının bitmesine rağmen Türkiye’den gitmeyen sığınmacılar Türk Milleti’nin tepkisini çeken başka bir nedenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aşağıdaki derlediğim verileri de incelemek üzere okuyuculara sunuyorum:

2019’da “Konrad Adenauer Stıftung” raporuna göre:

“Türkiye ülkesini terk eden 6,6 milyonu aşkın Suriyelinin en büyük bölümünü, yani en az %54’ünü, sadece sınır ülkeler dikkate alındığında ise %64,8’ini tek başına misafir etmektedir. 2011 yılında toplam uluslararası koruma altındaki yabancı sayısı 58 bin olan Türkiye, Suriyeli mülteciler sayesinde 2014’den bu yana dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi haline gelmiştir. Haziran 2017 itibari ile Türkiye’yi %15,1 ile Lübnan (926 bin), %10,3 ile Ürdün (660 bin), %3,7 ile (Kuzey) Irak (228 bin) ve %1,5 ile Mısır (131 bin) takip etmektedir. Suriye’den kaçanların yaklaşık %14,7’si (952 bin) Avrupa’da, 50 bini ise ABD ve Kanada gibi ülkelerde yaşamaktadır.”[3]

Göç İdaresinin verilerine göre ise;

Türkiye bu insani kriz neticesinde oluşan göç dalgaları sebebiyle 10 şehirde kurulan 26 geçici barınma merkezinde 256.971 Suriyeli yabancıya ev sahipliği yapmıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti'nde barış ve güven ortamının sağlanamaması sebebiyle geçici koruma altındaki Suriyelilerin ülkemizde kalış süreleri uzamış bu durumda sosyal uyumun sağlanmasını gerekli kılmıştır. Bu gereklilik neticesinde de insanların geçici barınma merkezleri dışında hayatlarını idame ettirmeleri desteklenmiş olup 16 Eylül 2020 tarihi itibariyle 5 ilde 7 geçici barınma merkezinde 59.877 geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler barındırılmaktadır. Bunun dışında, geçici barınma merkezleri dışında 3.559.041 geçici koruma sahibi Suriyeli yaşamaktadır. Türkiye'deki Suriyelilerin çoğu Suriye-Türkiye sınırına yakın olan bölgelerden gelmektedir. Bu bölgeler aynı zamanda yoğun çatışmaların olduğu bölgelerdir.”[4]

multeciler.org internet sitesinden edindiğim bilgilere göre ise:

“Suriyeli Genç Nüfus Oranı
Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığın da 752 bin 284 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı %20,4.

Suriyelilerin Yaş Ortalaması
Yaş tablosuna göre kayıtlı Suriyelilerin yaş ortalaması 22,2

Kamplarda Yaşayan Suriyelilerin Sayısı (Geçici Barınma Merkezleri)
23 Haziran 2021 tarihi itibarıyla geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı 55 bin 972 kişi olarak açıklandı. Bu sayı geçen ay (26 Mayıs 2021) 56 bin 191 kişi, 2021’in başında 58 bin 752, 2020’nin başında 63 bin 247 kişi, 2019’un başında 143 bin 558 kişi, 2018’in başında ise 228 bin 251 kişiydi. Suriyelilerin yalnızca %1,5’u kamplarda yaşıyor.

Şehirlerde Yaşayan Suriyelilerin Sayısı
23 Haziran 2021 tarihi itibarıyla şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı 3 milyon 628 bin 440 kişi olarak açıklandı. Şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı geçen aya göre 11 bin 985 kişi arttı. Suriyelilerin %98,5’u şehirlerde yaşıyor. Suriyelilerin hangi şehirde yaşayacağına Göç İdaresi karar vermektedir. İstanbul başta olmak üzere bazı büyük şehirler Suriyeli alımına kapalıdır.

Suriyelilerin En Yoğun Olduğu İller
En çok Suriyeli barındıran şehir 527 bin 749 kişi ile İstanbul. İstanbul’u 451 bin 962 kişi ile Gaziantep435 bin 845 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,6 ile Kilis. Kilis’te 142 bin 792 Türk Vatandaşına karşılık 105 bin 9 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,8 oran ile Hatay takip ediyor.”[5]

Yine bununla birlikte Türkiye sadece Suriyelilerden değil başka milletlerden de düzensiz göç almıştır. Bu veriler şöyledir:

Türkiye’de 29 Nisan 2011’den itibaren başlayan ancak asıl olarak 2013 sonrasında artan sığınmacı akını sadece Suriyeliler ile sınırlı kalmamıştır. Devlet tarafından genelde “düzensiz göçmen” olarak nitelenen bu sığınmacıların bir bölümü (yaklaşık olarak 500-700 bin) 2014-2016 arasında Avrupa’ya geçerken, bir bölümü de Türkiye’de kalmıştır. Temmuz 2019 itibari ile Türkiye’de Suriyeli olmayan toplam uluslararası koruma statüsü ya da başvurusu yapmış olanların sayısı 470 bini aşmıştır. Eylül 2018’de bu sayıyı 370 olarak veren BMMYK Türkiye verilerine göre, bu sayı içinde 170 bin Afganlı, 142 bin Iraklı, 39 bin İranlı bulunmaktadır. Ancak GİGM tarafından verilen 470 binin içerisinde sayıların tam olarak nasıl dağıldığı bilinmemektedir. Aşağıdaki şekilde yer alan “diğer” içinde Afgan, Iraklı, İranlı sayıları muhtemelen benzer dağılıma uygun olarak daha da artmıştır.8 Bu arada Türkiye’ye resmi kurumların “düzensiz göçmen” olarak niteledikleri ama muhtemelen içlerinde sığınmacıların da olduğu insani akım yoğun olarak devam etmektedir.”

Sonuç olarak daha önceden yazdığım “Suriyeliler Meselesine Tarihi ve Devletçi Bakış” başlıklı çalışmamdan aynen şu bölümü aktarıyorum:

Türkiye’ye gelen Suriyeliler için Hz. Muhammed nebimizin hicretini ve Ensar-Muhacir kardeşliğini örnek gösteriyoruz. Lakin Hz. Muhammed’in ve İslam ordusunun, haksız yere zulüm gördükleri toprakları, güçlenip toparlandıktan sonra, geri dönüp fethettiklerini nedense söylemiyoruz. Suriyelileri her gün sokaklarda görüyorum. Maşallah güçlü kuvvetli gençler. Sahillerde nargile içecek rahatlığa, denize girecek keyfe erişmişler ise; demek ki savaşacak güce ve morale de sahip olmuşlardır. Eğer ki zulüm gördükleri vatandan kaçıp kendilerini toplayıp geri dönmüyor ve hâlâ bu rahatlığı ve keyfi yaşamaya devam etmek istiyorlarsa, o vakit Ensar - Muhacir kardeşliğinden ve Peygamberimizin izinden gittiklerinden bahsetmemiz pek doğru olmaz.”[6]

Bunları yazmamdaki amaç devletimi ve siyasileri uyarmaktır. Bunun ırkçılıkla, faşizm ile bir alakası yoktur. Beni bu uyarılarımdan dolayı suçlayacak olanlara şunu söylemek istiyorum. Şovenist değil gerçekçi olalım. Ayrıca beni ırkçılıkla suçlayacak olanlar lütfen evlerine birer sığınmacı alıp ülkelerine geri dönene kadar baksınlar.


[1] Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir?from_navbar=true, İstanbul 2021

   E-Posta: benimtarihim1923@gmail.com

[2] “Kilis’te Boşanmalar Hızla Artıyor! Nedeni…”, https://www.milliyet.com.tr/siyaset/kiliste-bosanmalar-hizla-artiyor-nedeni-1961239, Erişim Tarihi: 19.07.2021

[3] . M. Murat ERDOĞAN, “Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler”, Konrad-Adenauer-Stiftung Raporu, Eylül 2019, s.2

[4] “Geçici Korumamız Altındaki Suriyeliler”, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, https://www.goc.gov.tr/gecici-korumamiz-altindaki-suriyeliler, Erişim Tarihi: 19.07.2021

[5] Daha detaylı bilgi için ve ayrıntılı tabloları incelemek için bakınız: “Türkiye’deki Suriyeli Sayısı Haziran 2021”, Mülteciler Derneği, https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/, Erişim Tarihi: 19.07.2021

[6] Kubilay Muhammet Özdemir, “Suriyeliler Meselesine Tarihi ve Devletçi Bakış”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2019/07/suriyeliler-meselesine-tarihi-ve.html, Erişim Tarihi: 19.07.2021


11 Temmuz 2021 Pazar

KUBİLAY HAN










Kubilay Muhammet Özdemir[1]

23 Eylül 1215’te doğan Kubilay, “Hanlar Han’ı” ve “Nesillerin Atası” olarak anılmıştır. Ancak Çinlileştiği yönündeki iddialar nedeniyle araştırma yapılmış ve kendisi hakkında biraz bilgi vermek amacıyla bu yazı kaleme alınmıştır.

18 Ağustos 1227’de Cengiz Han’ın ölmesiyle[2] birlikte Moğol tahtına iki yıl kimse çıkamamıştır. 1229 yılına gelindiğinde Cengiz Han’ın dört oğlu aralarında anlaşmaya varmış ve Moğol toprakları bölünerek kendi aralarında paylaşmışlardır. Cengiz’in oğlu Cuci öldüğü için yerine geçen oğlu Batu Altın Orda topraklarına, Cengiz Han’ın ikinci oğlu olan Çağatay Orta Asya’ya, Kubilay’ın babası Tuluy, Çin’in kuzeyi ve Moğolistan’ı yönetecekti. Fakat Cengiz Han’ın üçüncü olan Ögeday kağan seçildiği için tüm Moğol topraklarının yönetiminden sorumlu olmuştur.

Ancak Ögeday’da 11 Aralık 1241’de ölünce naip olarak yerine karısı Töregene geçmiştir. Ögedey kendisinden sonra yerine üçüncü oğlu Küçü’yü tayin etmişti. Ancak Küçü 1236’da Songlara karşı yapılan savaşta ölünce, Küçü’nün büyük oğlu Şiremön Kağan olarak belirlenmiştir. Ancak Töregene, Şiremön’ün değil oğlu Güyük’ün tahta geçmesini istemiş ve öyle olmuştur. Böylece Güyük 1246 yılında Kağan olmuştur. Ancak Güyük’de Nisan 1248’de ölmüş yerine oğlu Kaymış naipliği üzerine almıştır. Ancak Batu Ögeday’ın soyunu bertaraf etmek için Tuluy’un karısı olan Sorgaktani ile ittifak kurmuştur. Böylece Batu Han 1250 yılında toplanan kurultay’da Sorgaktani’nin oğlu Mongka’yı han seçtirmiştir.[3]

Böylece hanlık Tuluy hanedanlığına geçmiştir. Ancak Mongka’nn 1259’da ölmesiyle kardeşi Kubilay 5 Mayıs 1260’ta, Moğolistan’ın başkenti Karakurum’daki kurultay’da “Büyük Han” ilan edilmiştir.[4] Fakat bu olay hem Kubilay’ın ortaya çıkışını hem de Moğol Hanlığı içinde çatışmaların çıkmasını sağlamıştır. İlk olarak Kubilay’ın hanlığını tanımayacak olan kardeşi Arık Buka olmuştur. Kendisini Ulu Han ilan olarak ilan ettirmiştir. Ancak Arık Buga,  Kubilay Han ile uzlaşmış ve 1266’da Buka’nın hastalanıp ölmesiyle bu sorun kendiliğinden sonlanmıştır.[5]  

Kubilay’ın idaresinin önünde hiçbir engel kalmadı derken bir başka isyanda Ögeday’ın torunu olan Kaydu tarafından çıkarılmıştı. Kaydu, 1268, 1275, 1286 ve 1290 yıllarında Kubilay Han’ın Uygur ve Moğolistan’daki topraklarına saldırmıştı. Bunun üzerine Kaydu ile mücadeleye giren Kubilay Han, Kaydu’nun boyun eğdiğini görecek kadar uzun yaşamamıştır.[6]

Hive Hanı Ebu’l – Gazi Bahadır Han bizzat yazdığı “Türk Şeceresi Türk’ün Soy Ağacı” adlı eserinde aynen şöyle demektedir:

“Hülagu Han’dan, Börke ve Algu’dan (Baydur’un oğludur) elçiler gelip Kubilay Kaan’ın Padişahlığını kabul ettiklerini bildirdiler. Kaan Ceyhun’dan Şam ve Mısır’a kadar Hülagu’ya Kıpçakla Sayın Han’a ait olan diğer yerleri Börke’ye ve Altay’dan Amu (Amuderya) Irmağına kadar olan ülkeleri de Çağatay Han’ın torunu Algu’ya verdi. Kaan Çin’i tamamıyla fethetti. Otuz yıl hüküm sürdü. Kubilay Kaan’ın yaptığı şeyler büyük ve bir o kadar da çoktur. Bunların bir kitaba sığması mümkün değildir.”[7]

Kubilay Han, Çin’de mevcut olan tahta çıkan ailenin yeni bir ad olması usulünü uyguladı ve Yuan Hanedanı’nın kuruluşunu ilan etti. Böylece Kubilay kendisinden önceki Çin hanedanlarının meşru varisi olma iddiasında bulunmuş oluyordu.[8] Kubilay Han burada 1271 – 1294 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır. Yuan Hanedanlığı’nın başkenti ise Pekin yani Hanbalık olmuştur. 1279 yılında da Song Hanedanlığı’na kesin olarak son verilmiş ve Çin birleştirilmiştir.[9] Fetihlerine devam eden Kubilay Han 1231 ile 1236 yılları arasında Kore’yi ele geçirmiş, 1279 Güney Çin’in ilhakını tamamladıktan sonra 1274 – 1281 yılları arasında Japonya Seferleri, 1293’de Cava ve 1280’de Hindiçin savaşlarında başarısız olmuştur.

Fakat Birmanya’yı koruması altına almayı başarmıştır (1277-1300).[10] Hint denizindeki büyük adalardan bir bölümünü savaşmadan ele geçirmiştir.[11]

Tarihte Çin’in tamamına hükmeden ilk yabancı hükümdar olan Kubilay Han, 18 Şubat 1294 yılında öldüğünde torunu Temür tahta geçmiştir. Kubilay Han, Moğol İmparatorluğu’nun son kudretli hükümdarı olmuştur. Onun ölümünün ardından İlhanlı ve Altın Orda hükümdarlarının bağlılıkları zayıflamış ve zamanla kopmuştur. Moğol İmparatorluğu’nun Çin’den yönetilmesi girişimi de Yuan Hanedanı’nın son hükümdarı Togan Temür’ün Çin’i terk etmek zorunda kalmasıyla 1368’de son bulmuştur.[12]

Çağataylıların ve Altın Orda’nın Türkleşip Müslümanlaşmasıyla ayrıca Çin’de de Yuan Hanedanı’nın son bulmasıyla Moğol İmparatorluğu son bulmuştur.[13]

1. Kubilay Han Hakkında Az Bilinenler

Bu bölümde Kubilay hakkında az bilinenleri derlenerek sunulmuştur. Kubilay Han gerçekten “Hanlar Han’ı” mı? Çin’i fethettikten sonra Çinlileşti mi? Nasıl bir ailesi vardı? gibi kısa açıklamalar yapılarak bu bölüm sonlandırılmıştır.

Marco Polo’nun, “Kubilay Han Üzerine Notlar” isimli eserinde Kubilay Han’ın gücünden şöyle bahsedilmiştir:

“Büyük Han son derece kudretli olup bu unvanı hak eder; halkı, hükmettiği ülkesi, zenginlikleri açısından son derece güçlüdür ve bu, Adem babamızdan bu yana bu dünyada var olmuş ve var olan herkes tarafından bilinmelidir.”[14]

Yine Marco Polo, Kubilay Han’ın görünüşünü şöyle tarif eder:

              “Yapılıdır, çok uzun ya da çok kısa olmayan ortalama bir boydadır. Uzuvları kaslı ve orantılı büyüktedir. Açık tenli ve gül gibi al yanaklıdır, siyah gözlü ve yakışıklı olup kıvrımlı burnu yüzünün tam ortasına yerleşmiştir.”[15]

Kubilay Han hakkında her ne kadar Çinlileşmiş iddiaları ortaya atılsa da o kendisini evrensel bir hükümdar olarak tanımlamıştır. Kendisini evrensel olarak tanımlasa da kendi kültürünü korumayı da ihmal etmemiştir.

Hatta kendi özel yaşamında yerel mirasını korumuş ve dört eşinin hepsi de Moğol olmuştur. Fakat cinsel ilişkileri dört eşiyle sınırlı değildi. Oldukça büyük bir haremi vardı.[16] Kubilay Han’ın dört karısından yirmi iki erkek çocuğu olmuştur. Hatta dedesine olan sevgisinden dolayı en büyük çocuğunun adı Cengiz’di. Hatta Kubilay Han’ın yerine tahta geçmesi düşünülmüş fakat Cengiz genç yaşta hayatını kaybetmiştir. Ayrıca Kubilay Han’ın diğer cariyelerinden yirmi beş oğlu daha olmuştur. Marco Polo hepsinin cesur savaşçılar ve iyi adamlar olduğunu ayrıca her birinin iyi birer baron olduğunu ifade etmiştir. Dört eşinden olan oğullarının yedisinin büyük illerin ve krallıkların başında olduğunu da eklemiştir.[17]

Kubilay Han ve en çok sevdiği karısı Çabi’den olma oğullarından Dorji uzun yaşamamıştır. En çok sevdiği oğlu ve aynı zamanda veliahtı olan oğlu Jingim ise yine erken yaşta ölmüştür. Diğer oğlu Mangala’da 1278’de Kubilay Han’dan önce hayatını kaybetmiştir. Mangala iyi bir idareci ve askerdi. Kendisinin hem İslam’a hem de Budizme ilgisi vardı. Fakat Mangala’nın oğlu yani Kubilay Han’ın torunu olan Ananda ise Müslüman olmasıyla öne çıkan bir figür olmuştur. Kubilay Han’ın torunu Ananda Kur’an-ı Kerim’i ezbere bildiği ve İslam’ı yaymaya gayret ettiği için ayrıca da 1307 yılında Yuan Tahtına çıkma imkânı olduğundan dolayı suikast düzenlenerek öldürülmüştür.[18]

2. Kubilay Han’ın Çinlileştiği İddiaları

Kubilay Han, Çin kültürünün kendisini yutmasından sakınmaya çalışmıştır. Asimile olmamak için Moğollar ve Çinlileri ayırmıştır. Uyguladığı siyaset tamamen Moğolların özgün kimlerini koruması yönündeydi. Her ne kadar Çin İmparatoru olarak Konfüçyüsçü törenleri, şenlikleri ve kurbanları sürdürse de öte yandan bu törenler için yapılacak harcamaların kısıtlanmasının yolarını aramıştır. Devlet işlerinde de kendi uygulamaları ile Çinlilerinkini ayrı tutmuştur. Ayrıca İmparatorluğun her yerinde devlet yetkililerini kontrol etmek için ajanlık yapmak üzere denetçiler yerleştirmiştir.[19] Kubilay diğer milletlerden de eleman alımında bulunmuştur.

John Man, “Kubilay Han” isimli eserinde şöyle bir tespitte bulunmuştur:

Kubilay Han, “gelecekle geçmişi, yerel çıkarlarla imparatorluk çıkarlarını, Moğollarla Çinlileri ve Türkleri dengelemekten hoşlanırdı. Hükümet tavsiyeleri için Çinli bir takımı vardı. Askeri konularda Moğollara danışıyordu. Tercümanlık ve sekretaryalık görevleri için Türkleri seçmişti. Bu şaşırtıcı derece büyük ve farklılaşmış bir gruptu. Siyasi denge için oluşturulmuş toplam iki düzinelik gölge bir kabineydi.”[20]   

Kubilay Han, Moğol geleneklerini korumak için Moğol törenlerini sürdürmüştür. Savaşa gitmeden önce yere kımız döküp, düşmanlarına karşı Göğün yardımını almıştır. Şamanlar da Göğün desteği için yakarışlarda bulunmuşlardır. Kubilay ve halefleri, dağlara, ırmaklara ve ağaçlara Moğol tarzı kurbanlar vermeyi sürdürmüşlerdir. Kubilay’ın sık sık şamanlardan yardım alması da Moğol geleneğine desteğinin sürdüğünü göstermiştir. Ayrıca Kubilay Han, Moğol kadınlarının haklarını korumuş ve Çinli kadınların ayak sıkma yöntemini uygulatmamıştır. Moğol kültürünün unutulmamasının en belirgin göstergesi ise av merakıydı. Bu nedenle Kubilay Han av mevsimini güzden bahara çekmiştir.[21] Kubilay Han, Çin’de yaşadığı halde kendi toplumuna bağlı kalmış ve Moğolcayı devletin resmi dili yapmıştır. Buna ilaveten Çince eserleri de Moğolcaya çevirtmiştir.[22]

3. Kubilay Han’ın Projeleri

Ayrıca Kubilay Han devlet idaresinde de değişiklikler yapmıştır. Yine Ordu da bir takım düzenlemelere giderek 1263’te Askeri işler Dairesini kurmuştur. Maliye politikasında da değişikliklere giden Kubilay Han’ın en dikkat çekici hususu ise kağıt paranın kullanılmaya başlanması olmuştur. Buna ilaveten ticarete önem vermiş ve uluslararası ticareti teşvik etmiştir. Kubilay Han sosyal yapıyı da düzenlemiştir. Ayrıca Posta teşkilatını daha da hızlandırmıştır. Bununla Eğitime de önem veren Kubilay Han 20.166 ilkokul açmış ve burada ağır klasik Çince metinler ile yararlı olmayan bilgileri ezberletmek yerine, kendi yerel diyalektlerinde eğitim verilmesi ve daha etkin tarım yapılmasının yolları öğretilmesi prensibi esas alınmıştır. Eğitim konusunda atılan bu adımlar, eksiklikleri bir yana, sadece eğitimde fırsat eşitliği açısından Kubilay Han’ın tarihsel rolüne önemli bir örnek olmuştur.[23]

Kubilay Han’ın ilkokullar açtırarak daha etkin tarım yapılmasının yolları öğretilmesi Türkiye’de 17 Nisan 1940’da kurulan Köy Enstitüleri Projesinin belki Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirme kısmına değil ancak öğrencilere tarım yapılmasının yolları öğretilmesi konusunda bir benzerlik olduğu görülmektedir.

Çünkü 1940 yılından itibaren tarım işlerine elverişli geniş arazileri bulunan veya bu gibi yerlerin yakınlarına Köy Enstitüleri açılmıştır. 1940 – 1946 yılları arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştır.[24]

Kubilay Han, Moğol mirasını korurken belli başlı Çin uygulamalarını reddetmeyen ve evrenselliğe ulaşma çabası gösteren bir kültürel siyaset çizmede hayranlık uyandıracak kadar başarılı olmuştur. Dini hoşgörüsünün yanında farklı kişilere de farklı davranmıştır. Çinlilere karşı sanatların ve zanaatların hamisi rolünde olmuştur. Bazı Çinli ressamları, çömlekçileri ve diğer zanaatkârları desteklemiştir. Topraklarının geri kalanında yaşayanlara karşı kucaklayıcı bir tavır göstermiştir.[25]

Kubilay Han eşi Çabi’nin ölmesi ardından en sevdiği oğlu Jingim’in de ölmesiyle sarsılmıştır. Bu nedenle kımızla birlikte kuzu etini de bolca tüketmiştir. Ömrünün son yıllarında sadece kilo almakla kalmamış, başka hastalıklarla birlikte gut hastalığı nedeniyle de sıkıntılı günler geçirmiştir. 1294 yılında seksen yaşındayken hayatını kaybetmiştir. Gömüldüğü yer de bir sır olarak gizlenmiştir. Kubilay Han’ın ölümü imparatorluk zirvedeyken gerçeklemiştir. Ondan sonra gelen kimse onun başarısını yakalayamamıştır. Yuan Hanedanı devrilip, 1368’de Ming Hanedanını kuran T’ai-tsu, Yuan dönemini saygıyla anmıştır. Hatta Nanking’deki sarayında yaptırdığı Song, T’ang, Sui ve Han hükümdarlarının heykellerinin yanında Kubilay Han’ın heykeline de yer verilmiştir. Gök’ün Çin’e hâkim olması için Kubilay Han’ı seçtiğini belirtmiş ve bir bakıma Kubilay Han’ın kurduğunu Yuan Hanedanının meşruiyetini kabul etmiştir.[26]  

Sonuç olarak Kubilay Han, Moğol tarihinin en büyük hükümdarlarından birisi olduğu ve Çinlileşme iddialarının yersiz olduğu tespit edilmiştir.



[1] Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir?from_navbar=true, İstanbul 2021

[2] Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu Atilla – Cengiz Han – Timur, Ötüken Yayınları, Çev:M. Reşat Uzmen, Bas:6, İstanbul 2010, s.281

[3] Rene Grousset, a.g.e., s.303- 309

[4] Mustafa Uyar, “Buga Chingsâng: Protagonist of Qubilai Khan’s Unsuccessful Coup Attempt Against The Hülegüid Dynasty”, Belleten, Çev: Erhan Ateş, LXXXI/291, Ağustos 2017, s.218

[5] Morris Rossabi, Kubilay Han, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Özgür Özol, İstanbul 2015, s.59.

[6] Mustafa Uyar, “a.g.m.”, s.219.

[7] Ebu’l Gazi Bahadır Han, Türk Şeceresi Türk’ün Soy Ağacı, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2010, s.153-154.

[8] Gaye Yavuzcan, Kubilay Han Nesillerin Atası, Selenge Yayınları, İstanbul 2021, s..119.

[9] Perrin Margaryan, “Çin Fatihi Kubilay Han Kimdir?”,  https://arkeofili.com/cin-fatihi-kubilay-han-kimdi/, Erişim Tarihi: 10.07.2021

[10] Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl, Kabalcı Yayınevi, Çev: Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan Özcan, Bas:11, İstanbul 2015, s.280.

[11] Hazırlayan Niyazi Akşit, A’dan Z’ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, Yeni Şafak Gazetesinin Kültür Armağanı, C.1, Ankara 2004, s.518.

[12] Roxann Praznıak ve Osman Gazi Özgüdenli, “Kubilay Kağan”, https://islamansiklopedisi.org.tr/kubilay-kagan, Erişim Tarihi: 10.07.2021

[13] Osman Gazi Özgüdenli, “Moğollar”, https://islamansiklopedisi.org.tr/mogollar, Erişim Tarihi: 10.07.2021

[14] Marco Polo, Kubilay Han Üzerine Notlar, Fabula Kitap, Çev: Aslı Ümmüs Bahadırlı, İstanbul 2016, s.25.

[15] Marco Polo, a.g.e., s.35.

[16] Morris Rossabi, a.g.e., s.169.

[17] Marco Polo, a.g.e., s.37.

[18] Gaye Yavuzcan, a.g.e., s.114.

[19] Morris Rossabi, a.g.e., s.167-168

[20] John Man, Kubilay Han, Yakamoz Kitap, Çev: İlke Önelge, İstanbul 2016, s.50.

[21] Morris Rossabi, a.g.e., s.168-169.

[22] Hazırlayan Niyazi Akşit, a.g.e., s.518

[23] Gaye Yavuzcan, a.g.e., s.85-100.

[24] “Köy Enstitüsü”, https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6y_enstit%C3%BCs%C3%BC, Erişim Tarihi: 11.07.2021

[25] Morris Rossabi, a.g.e., s.170-171.

[26] Gaye Yavuzcan, a.g.e., 115-120.

KAYNAKÇA

 Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu Atilla – Cengiz Han – Timur, Ötüken Yayınları, Çev:M. Reşat Uzmen, Bas:6, İstanbul 2010

 Mustafa Uyar, “Buga Chingsâng: Protagonist of Qubilai Khan’s Unsuccessful Coup Attempt Against The Hülegüid Dynasty”, Belleten, Çev: Erhan Ateş, LXXXI/291, Ağustos 2017

 Morris Rossabi, Kubilay Han, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Özgür Özol, İstanbul 2015

Ebu’l Gazi Bahadır Han, Türk Şeceresi Türk’ün Soy Ağacı, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2010

Gaye Yavuzcan, Kubilay Han Nesillerin Atası, Selenge Yayınları, İstanbul 2021, s..119. 

Perrin Margaryan, “Çin Fatihi Kubilay Han Kimdir?”,  https://arkeofili.com/cin-fatihi-kubilay-han-kimdi/, Erişim Tarihi: 10.07.2021

Jean Paul Roux, Türklerin Tarihi Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl, Kabalcı Yayınevi, Çev: Aykut Kazancıgil ve Lale Arslan Özcan, Bas:11, İstanbul 2015

 Hazırlayan Niyazi Akşit, A’dan Z’ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, Yeni Şafak Gazetesinin Kültür Armağanı, C.1, Ankara 2004

 Roxann Praznıak ve Osman Gazi Özgüdenli, “Kubilay Kağan”, https://islamansiklopedisi.org.tr/kubilay-kagan, Erişim Tarihi: 10.07.2021

 Osman Gazi Özgüdenli, “Moğollar”, https://islamansiklopedisi.org.tr/mogollar, Erişim Tarihi: 10.07.2021

 Marco Polo, Kubilay Han Üzerine Notlar, Fabula Kitap, Çev: Aslı Ümmüs Bahadırlı, İstanbul 2016

 John Man, Kubilay Han, Yakamoz Kitap, Çev: İlke Önelge, İstanbul 2016

“Köy Enstitüsü”, https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6y_enstit%C3%BCs%C3%BC, Erişim Tarihi: 11.07.2021

 

 

 

 

Diğer Yayınlar