28 Mart 2021 Pazar

AHLAK ÇÖKERSE TOPLUM ÇÖKER

 

Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Başlıktan da anlaşılacağı üzere eğer bir toplumda ahlak çökerse toplumda çöker. Peki nasıl? Bu kadar kolay mı? Cevaplamaya çalışalım. İlk olarak bu süreç kişinin kendi ahlakının bozulması başlar, sonra da bunu topluma yansıtır. Ayrıca ahlaksızlıkların toplumda kabul görülmesi, bunun sonucunda ise iyice yaygınlaşıp kökleşmesi, en sonunda din, iman, örf, adet, gelenek, görenek, vatan, kültür, dil ve benzeri gibi değerlerimizin yavaş yavaş sönmesiyle birlikte toplumsal çöküşle karşı karşıya kalırız.

Toplumda yaygınlaşan cinayetler, kişilerin birbirlerine tahammülsüzlüğü ve bunun sonucunda ölüme varan kavgaların çıkması, insanların birbirlerinin hakkını gözetmemesi ve sürekli ben merkezli davranması, hayvanlara ve özellikle kendisini korumayan kişilere bilerek isteyerek yapılan işkenceler, toplumsal sapkınlığın artması toplumsal çöküşün örnekleridir. Tabi bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İşte tüm bunların önüne geçmek için ilk başta kişi kendi ahlakını düzeltmek ile işe başlarsa toplumsal olarak da düzelme evresine girmek kaçınılmaz olacaktır. Böylece topluma iyilik ve hoşgörü hâkim olacaktır. Allah Kur’an-ı Kerim Âl-i İmrân Sûresi 110. Ayette şöyle buyurmuştur:

“Siz insanlar içinde yaratılan en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü nehyeder ve Allah’a (doğru bir şekilde) iman edersiniz” [2]

İmam Gazali bu ayetin Kelbi[3] tarafından tefsirini şu şekilde açıklamıştır:

“Hem İslâm ümmetinin diğer ümmetlerden üstün olduğunu bildirmiş, hem de bu üstünlüğün neden ileri geldiğini ve sebebinin neler olduğunu açıklamıştır. Buna göre üstünlüğün sebebi, Allah Teâlâ’ya doğru bir şekilde ve samimi olarak iman etmek ve başta iman olmak üzere iyilikleri ve iyi şeyleri emretmek, bunların yayılmasına ve güçlenmesine çalışmak, küfür ve inkârın başta geldiği kötülükleri ve kötü şeyleri de nehyetmek, önlerini kesmek ve yok olmasına çalışmaktır.”[4] 

İyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek, topluma ve toplum içindeki herkese dünya ve ahrete yönelik türlü fayda ve menfaatler sağlayan çalışmalardır.  Ayrıca bu ayet-i kerime bize İslam toplumunun bu hayırlı çalışmaları terk ettiği ve daha kötüsü, Allah’a iman mevzuunda gerilediği takdirde, üstünlüğünü kaybedeceğini ve etrafındaki sürü ve kalabalıktan farkı kalmayacağını da bildirmiştir. Üstünlüğü insanların soyuna, fiziğine ve şekline değil, çalışmasına, ameline ve sahip olduğu inanca bağlamak, İslâm dinine mahsus bir değerlendirme tarzıdır. Bunu bildiren bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Ey insanlar! Şüphesiz ki Biz sizi (Adem adındaki) bir erkekten ve (Havva namındaki) bir dişiden yarattık! (Hepinizin anne – babası bir olduğuna göre; soyla sopla iftiharın ne anlamı olabilir?) Böylece Biz sizi (birbirinize hava atasınız için değil,) tanışasınız (da kimin kime varis olacağını tespit edebilmek için soyları belirleyesiniz ve kimleri arayıp sormakla mükellef olduğunuzu anlayarak sıla-i rahim yapabilesiniz) diye bir takım kavimler ve kabileler yaptık! Şüphesiz Allah katında en değerliniz, (en zengininiz, en güzeliniz, şu soydan veya bu boydan olanınız değil), (Allah-u Te’âlâ’nın haramlarından son derece sakınarak) en ziyade takva sahibi olanınızdır! Muhakkak ki Allah, (sizi de amellerinizi de hakkıyla bilen bir) Alîm’dir; (görünen ve görünmeyen tüm halenizden hakkıyla haberdar olan bir) Habîr’dir.”[5]

Seyyid Kutub’un Fi Zılâl – İl Kur’an’da dediği gibi, “işte böylece bütün farklar ortadan kalkar ve böylece yeryüzündeki bütün çatışma ve düşmanlık sebepleri kaybolur, silinir. İnsanların birbiri ile kaynaşması ve yardımlaşması için apaçık ve muazzam bir sebep belirir. Böylece bu beliren sebebin altında yer almak için herkesin birbiri ile yarıştığı bir tek sancak yükseliyor. Bu da yüce Allah adına yükselen takva sancağıdır.”[6]

Eğer biz hâlâ kendimizi bir birey olarak düzletmez ve toplumu bozmaya devam edersek Yüce Allah bu konuda şöyle uyarıyor:

“Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.”[7]

Allah, kavimlerden birinin yerine bir diğer kavmi yeryüzünün halifeliğine, yönetimine geçirebilir.[8] Bu yüzden İslam’a tarih boyunca hizmet etmiş bir milletin torunları olarak öncelikle kendimizden başlayarak ahlakımızı düzeltip kötülük yerine iyilik yapmayı tercih edip bunun için mücadele edelim. Böylece hem kendimiz hem de toplum olarak huzur bulalım. İnanın o zaman ülkece üzerimizdeki sıkıntıların birçoğundan kurtulacağız.



 [1] Giresun Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nde tarih tezli yüksek lisans öğrencisidir. Yazılarını kendi blogger sitesi olan https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com’da veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir’de yayınlanmaktadır.

   İletişim adresi(benimtarihim1923@gmail.com)

[2] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi, 110. Ayet

[3] Muhammed İbn-i Sâib el- Kelbi, hicri ikinci asır alimlerindendir. Revnek’ut Tefasir adlı tefsir kitabı meşhurdur. 146 senesinde vefat etmiştir.

[4] İmam Gazali, Kalplerin Keşfi (Mükâşefetu’l Kulûb), Yenişafak Kültür Armağanı, Çev: Abdûlhalik Duran, İstanbul 2005, s.123

[5] Kur’an-ı Kerim, Hucurât Sûresi, 13. Ayet; Tefsir eden: Mahmut Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi, Yasin Yayınevi, İstanbul 2009, s.516

[6] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an Hucurat Suresi 13. Ayet, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.9, s.333-334

[7] Kur’an-ı Kerim Meâli, İbrahim Sûresi 19. Ayet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Baskı:19, Ankara 2010, s.257

[8] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an İbrahim Sûresi 19. Ayet, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.6, s.418

 


21 Mart 2021 Pazar

ALLAH’I ANAN KALBİN HUZURU

 



                                                                                            Kubilay Muhammet Özdemir[1]

İlk insanın yaratılışından itibaren toplum birçok siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların getirdiği çeşitli sıkıntılarla uğraşmıştır. Nasıl ki insanlar tarihte birçok sıkıntı ile uğraşmak zorunda olmuşlarsa günümüzde de çeşitli sıkıntılara maruz kalmışlardır. Bu sıkıntılar insanların yaşadığı hayat tarzına göre değişmekte olup stres, yalnızlık, ruhi bunalım gibi çeşitli problemlerle karşılaşma ve onları aşmak içinde çeşitli yöntemler aramaktır. Bu arayışlar genellikle sorunlardan kurtulmak, iç huzuru sağlamak amacıyla Hint ve Uzak Doğu kaynaklı dinlerin yöntemlerine yönelmişler veya modern hurafecilerden, istismar şebekelerinden medet umarak sorunlarını aşıp iç huzur bulabileceklerini zannetmişlerdir. Oysa inandığımız yüce dinimiz olan İslam’ın inanç ve ibadetlerine samimiyetle bağlı olan bir müminin bu tür yollara sapmasına hiç gerek yoktur.[2]

Peki sıkıntılarımızdan nasıl kurtulacağız ve iç huzurumuzu yani kalbimizi nasıl feraha kavuşturacağız?

Öncelikle şu bilinmelidir ki insanoğlunun yaratılarak dünyaya gönderilmesinin amacı imtihan edilmek içindir. İnsanoğlu yaşadığı süreçte çeşitli imtihanlara tâbi tutulur. Çünkü bu durum dünyada var oluşumuzun değişmez kuralıdır. Hayatımızda olan her şeyle sınanırız. Misal verecek olursak zengin birinin fakirlikle, sağlıklı bir bireyin hastalıkla kimisi evladıyla kimisi ailesiyle yani özetle hayatın bin bir çeşit zorluklarıyla bizi yaratan Allah tarafından imtihana çekiliyoruz. Hayatta olduğumuz sürede de bu imtihanlar sürecektir.[3]

Kur’an-ı Kerim bu gerçeği bize Bakara Sûresi 155. Ayette şöyle bildirmiştir:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjedele.”[4]

Mümin olan bir insanın yükümlüklerini yerine getirebilmesi için musibetler ile imtihan edilmesi kaçınılmazdır. Çünkü müminler inançları uğruna ne kadar yükümlülüklere katlanırlarsa, inançlarının vicdanlarında kazanacağı değer o oranda yükselir. Ancak katlanamazsa daha ilk darbede her şeyini feda edebilir. Yani tamamen burada katlanılan bedel psikolojik bir bedeldir.[5] Bu psikolojik bedele katlanamayıp intihar etme teşebbüsüne girişenler veya ölümü temenni edenler olabilir, geçmişte de olmuştur. Bunu şu hadisten anlayabiliriz:

Enes (r.a.): “Hz. Peygamber (s.a.s)’i: “Ölümü temenni etmeyiniz” diye buyururken işitmemiş olsaydım, ölümü temenni ederdim” demiştir.[6]

Bu yüzden başımıza gelen musibetlere psikolojik olarak dayanmak ve sabretmek gerekir. Eğer insan başına gelen musibetlerin imtihan maksadına yönelik olduğunu, kendilerine acı da olsa sonunda mükâfatlarının tatlı olduğunu düşünüp sükûnet bulmaya çalışarak, taşkınlık yapmadan söz veya fiil halinde meşru olmayan bir tepki göstermeden dayanırsa yaşadığı ruhi bulanımdan daha çabuk kurtulacaktır. Şu da unutulmamalıdır ki musibetlere karşı sabır, sevap ve derece olarak en üstün olandır.[7]

Ebû Said el-Hudri (r.a.) ile Ebû Hureyne (r.a)’dan Hz. Peygamber (s.a.v.): “Müslüman bir kimseye, bir diken batmasından varıncaya kadar zorluk, hastalık, üzüntü, keder, eziyet ve tasadan bir şey başına gelirse, bunlardan dolayı Allah onun günahlarından bir kısmını örtüp siler.” Buyurmuştur.[8]

Şu da belirtilmelidir ki musibetlere karşı sevabın derecesi en büyük olduğu için Allah başta peygamberler olmak üzere sâlih kullarına çokça musibet vermiş, hatta bu musibetleri ağırlaştırmıştır. Yusuf aleyhisselâmın hayatı imtihan yumağıdır. Aynı şekilde Eyyup aleyhisselâmın musibeti dillere destandır. Yahya aleyhisselâmın boynu vurulmuş, babası Zekeriya aleyhisselâm başından aşağıya testere ile biçilmiştir. Muhammed aleyhisselâtu vesselam yirmi üç senelik nübüvvet döneminde kimsenin çekmediği cefalar çekmiştir. Diğer peygamberler de musibetler görmüş ve zorluklarla karşılaşmışlardır. Fakat hepsi de sabredip en yüksek derecede sevap almışlardır.[9]

Sabırla ilgili Kur’an-ı Kerim’de birçok ayetler vardır. “Ey İman Edenler Sabredin”[10], “Allah Sabredenleri Sever”[11]  Kur’an-ı Kerim Bakara Sûresi 153. Ayette ruhumuzu olgunlaştırmak, geliştirmek ve güçlendirmek için sabretmemiz gerektiğini, Allah’a kulluğun, teslimiyetin ve nimetlere şükrün en yüksek ifade biçimi olarak aktif ve düzenli bir hayat için ise Namaz kılmamızı ifade eden ayet şöyledir:

Ey İman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.”[12]

Çünkü dünyanın türlü gam ve kederlerine, çeşitli acı ve ıstıraplarına karşı, yanlarında seslerini duyan, dua ettiklerinde dualarına icabet eden Rablerini bulacaklardır.

Çünkü Allah kullarına “Şah damarından daha yakın”[13]dır. Yine Rabbimiz Mû’min Sûresi 60. Ayette şöyle demiştir: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”[14]

Yüce Allah bizlere kalplerimizin nasıl huzur bulacağını Ra’d Sûresi 28. Ayette şöyle bildirmiştir:

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”[15]

Seyyid Kutub, “Fî ZZılâl-İl Kur’an da Rad Sûresi’nin 28. Ayetini şöyle açıklamıştır:

“Allah’ı anmakla mümin kalplerde gerçekleşen bu huzur, gerçek ve köklü bir duygudur. Allah’a bağlı olmakla birlikte, O’nun yakınında bulunduğumuzun, O’nun yanında ve himayesinde güvencede olduğumuzu hissetmekle huzura kavuşacağımız bildirilmiştir. Bu nedenle sınanmaktan hoşnut olup, belalara karşı sabırlı olmalıyız. Şu yeryüzünde, Allah’a yakınlıktan doğan huzurdan yoksun olandan daha bedbaht birisi olamaz. Çevresindeki evrenle ilgisini kesmiş olarak şu yeryüzünde dolaşan birinden daha mutsuz, daha zavallı birisi olabilir mi? Çünkü o kişi, her şeyin hâkimi olan Yüce Allah ile arasındaki bağ kopmuş ve yeryüzüne niçin geldiğini ve neden gideceğini hayatta katlandığı şeylere neden katlandığını bilmeyen birisi kadar mutsuz ve bedbaht birisi olamaz. Çevresinde yer alan her şeyden ürken, sürekli korkarak yeryüzünde dolaşan birisi, bedbahtlığın girdabından yüzmektedir. Çünkü kendisi ile diğer varlıkları birbirine bağlayan gizli bağdan habersizdir.”[16]

Sonuç olarak; Başımıza gelen olaylara sabredip Allah’a sığınıp ondan yardım isteyerek dayanmalıyız. Ayrıca bu sabrın mükâfatının Allah katında çok olacağının bilincinde olarak hayatımıza devam etmeliyiz.



[1] Giresun Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nde tarih tezli yüksek lisans öğrencisidir. Yazılarını kendi blogger sitesi olan https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com’da veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir’de yayınlanmaktadır.

   İletişim adresi(benimtarihim1923@gmail.com)

[2] Abdülkadir Erkut, “Kalpler Allah’ın Zikri İle Huzur Bulur”, Diyanet Aylık Dergisi, Sayı:362, Şubat 2021, s.33

[3] Hasan Aral, “İnsanın Yaratılış Gayesi ve Allah’a Karşı Görevleri”, https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=15610, Erişim Tarihi: 21.03.2021

[4] Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûresi, 155. Ayet

[5] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.1, s.222

[6] Muhammed Fuad Abdülbaki, Müttefekun Aleyh Hadisler (Buhâri ve Müslim’in İttifak Ettiği Hadisler) , Yeni Şafak Kültür Armağanı, Çev: Abdullah Feyzi Kocaer, Hadis No: 1786, s. 706

[7] İmam Gazali, Kalplerin Keşfi (Mükâşefetu’l Kulûb), Yenişafak Kültür Armağanı, Çev: Abdûlhalik Duran, İstanbul 2005, s.26

[8] Muhammed Fuad Abdülbaki, Müttefekun Aleyh Hadisler (Buhâri ve Müslim’in İttifak Ettiği Hadisler) , Yeni Şafak Kültür Armağanı, Çev: Abdullah Feyzi Kocaer, Hadis No: 1729, s. 687

[9] İmam Gazali, Kalplerin Keşfi (Mükâşefetu’l Kulûb), Yenişafak Kültür Armağanı, Çev: Abdûlhalik Duran, İstanbul 2005, s.26

[10] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmran Suresi, 200. Ayet

[11] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmran Suresi, 146. Ayet

[12] Kur’an-ı Kerim, Bakara Sûresi, 153. Ayet

[13] Kur’an-ı Kerim, Kaf Sûresi, 16. Ayet

[14] Kur’an-ı Kerim, Mü’min Sûresi, 60. Ayet 

[15] Kur’an-ı Kerim, Ra’d Sûresi, 28. Ayet 

[16] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.6, s.362

14 Mart 2021 Pazar

KUTSAL KİTAPLARIN EŞCİNSELLİĞE BAKIŞI


 

Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Dünyada giderek yaygınlaşan ve hatta normalmiş gibi kabul görülen bununla birlikte yasal bir çerçeveye oturtulan eşcinsellik LGBT dernekleri tarafından Türkiye’de de yaygınlaştırılmak ve toplum nezdinde kabul görülmesi için çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca bu çalışmalar yapılırken de insan hakları vurgusu yapılarak Avrupa’dan destek almak amaçlanmıştır. Bu konuyla ilgili Prof. Dr. Ergün Yıldırım bu konuyla ilgili şöyle söylemiştir:

Eşcinseller yaşam tarzlarını hırçın, dayatmacı, baskıcı bir dil kullanarak topluma sunuyorlar. İnsanlar eleştirilerini ortaya koymaktan bile çekiniyor. En normal eleştiri bile homofobik ve nefret suçu olarak damgalanıyor. Oysa demokratik toplumlarda eleştiri en doğal haktır. Eşcinsellik, toplumsal ve inanç olarak yüzyıllardır süregelen kadın, mahremiyet ve ahlak kültürümüzü ters yüz eden; bunları parçalayan, alaşağı eden tutum ve nitelikler taşıyor.”[2]

Dünyada, eşcinsel evlilikleri yasal bir zemine oturtan 10 ülkeden 8’i Avrupa’dadır. Diğer 14 Avrupa ülkesinde ise medeni birliktelik adı altında farklı türdeki eşcinsel birlikteliklerde yasallaşmıştır. Bu nedenle LGBT toplulukları verilen haklar doğrultusunda diğer ülkelere nazaran Avrupa’dan özellikle de Avrupa Birliği’nden memnuniyetlerini belirtmişlerdir.[3]

Ancak başta Avrupa olmak üzere diğer toplulukların dini inançlarına bakıldığında zina ve eşcinsellik yasaklanmıştır. Her ne kadar tahrif edilmiş olsa da günümüze ulaşan Tevrat, Zebur, İncil’de de zina ve eşcinsellik yasaklanmıştır.

Tevrat’ta Tanrı’nın insanları erkek ve dişi olarak yarattığını, erkek ve dişi olan bu iki farklı cinsin birbirinden türemesini yazmıştır. Bu anlatılan olayın metni aynen şöyledir:

1: 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu.    İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.

1: 28 Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.”[4]

Yine Tevrat’ta “Mısır’dan Çıkış” bölümünde zinanın yasak olduğu ifade edilmiştir.

20: 14 Zina etmeyeceksin.”[5]

Ayrıca Tevrat’ta zina edenlerle ilgili verilen birçok ceza yasaları da vardır. Yine bununla birlikte Tevrat’ta “Yasak İlişkiler” bölümü olan Levililer ile ilgili kısımda erkek erkeğe yani eşcinsellik yasaklanmıştır. Tevrat’ta geçen ifade aynen şöyledir:

18: 22 Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir.”[6]

Zina ve Eşcinselliğin yasak olmasının yanında bir de başka kimlerle ilişkiye girmenin yasak olduğunu detaylıca şu ifadelerde görülmüştür. Tevrat’ta geçen ifadeler şu şekildedir:

18: 6 “‘Hiçbiriniz cinsel ilişkide bulunmak için yakın akrabasına yaklaşmayacak. RAB  benim.

18: 7 Annenle cinsel ilişkide bulunarak babanın namusuna dokunmayacak-sın. O senin annendir. Onunla ilişki kurmayacaksın.

18: 8 Babanın karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Babanın namusudur o.

18: 9 Annenden ya da babandan olan, ister seninle aynı evde doğmuş olsun, ister olmasın üvey kız kardeşlerinden biriyle cinsel ilişki kurmayacaksın.

18: 10 Kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü onla-rın namusu senin namusundur.

18: 11 Babanın evlendiği kadından doğan kızla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babandan olmadır, senin kızkardeşin sayılır.

18: 12 Halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babanın yakın akrabası-dır.

18: 13 Teyzenle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o annenin yakın akraba-sıdır.

18: 14 Amcanın namusuna dokunmayacaksın. Karısına yaklaşmayacaksın, çünkü o senin yengendir.

18: 15 Gelininle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü oğlunun karısıdır. Onun-la ilişki kurmayacaksın.

18: 16 Kardeşinin karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o kardeşinin namusudur.

18: 17 Bir kadının hem kendisiyle, hem kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kadının kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü onlar kadının yakın akrabasıdır. Onlara yaklaşmak alçaklıktır.

18: 18 Karın yaşadığı sürece onun kızkardeşini kuma olarak almayacak ve onunla cinsel ilişki kurmayacaksın.

18: 19 “‘Âdet gördüğü için kirli sayılan bir kadınla cinsel ilişki kurmayacak-sın.

18: 20 Komşunun karısıyla cinsel ilişki kurarak kendini kirletmeyeceksin.

18: 21 İlah Molek’e ateşte kurban edilmek üzere çocuklarından hiçbirini vermeyeceksin. Tanrın’ın adına leke getirmeyeceksin. RAB benim.

18: 22 Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir.

18: 23 Bir hayvanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kendini kirletmiş olursun. Kadınlar cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşmayacak. Sapıklıktır bu.

18: 24 “Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önünüzden kovacağım uluslar böyle kirlendiler.”[7]

Bir başka tahrif edilmiş olsa da günümüze ulaşan Zebur’un 50. Bölümü olan “Mezmur”da da zina konusu şöyle ifade edilmiştir:

50: 16 Ama Tanrı kötüye şöyle diyor:

           Kurallarımı ezbere okumaya

          Ya da antlaşmamı ağzına almaya ne hakkın var?

50: 17 Çünkü yola getirilmekten nefret ediyor,

         Sözlerimi arkana atıyorsun.

50: 18 Hırsız görünce onunla dost oluyor,

          Zina edenlere ortak oluyorsun.

50: 19 Ağzını kötülük için kullanıyor,

          Dilini yalana koşuyorsun.

50: 20 Oturup kardeşine karşı konuşur,

          Annenin oğluna kara çalarsın.

50: 21 Sen bunları yaptın, ben sustum,

          Beni kendin gibi sandın.

         Seni azarlıyorum,

         Suçlarını gözünün önüne seriyorum.

50: 22 “Dikkate alın bunu, ey Tanrı’yı unutan sizler!

           Yoksa parçalarım sizi, kurtaran olmaz.

50: 23 Kim şükran kurbanı sunarsa beni yüceltir;

          Yolunu düzeltene kurtarışımı göstereceğim.”[8]

Zebur’un 50:18’deki kısımdan anlaşıldığı üzere zina hoş karşılanmamıştır.

Bir başka tahrif olunmuş kitap olan İncil ise eşcinselliği utanç verici ve sapıklık olarak nitelendirmiştir. İncil’de bu açıklama “Pavlus’tan Romalılar’a Mektup” bölümünde şu şekilde ifade edilmiştir.

Rom. 1:25 Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır. Amin.

Rom: 1-26 İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler.

Rom. 1:27 Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar.

Rom. 1:28 Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti.”[9]

İncil’de “Pavlus’tan Korintliler’e Birinci Mektup” kısmının altıncı bölümündeki davalar kısmında eşcinsellikle ilgili bir başka ifade ise aynen şöyledir:

“1.Ko.6:9-10 Günahkarların, Tanrı egemenliğini miras almayacağını bilmiyor musunuz? Aldanmayın! Ne fuhuş yapanlar Tanrı’nın egemenliğini miras alacaktır, ne puta tapanlar ne zina edenler ne oğlanlar ne oğlancılar ne hırsızlar ne açgözlüler ne ayyaşlar ne sövücüler ne de soyguncular.”[10]

Tevrat, Zebur ve İncil’deki bu ifadelerden anlaşıldığı üzere zinanın ve eşcinselliğin yasaklanmasına rağmen Avrupa’nın bu ahlaki çöküntüyü yasal zemine oturtması çok şaşırtıcıdır. Tevrat, Zebur ve İncil’de başlangıçta erkek ve dişinin birbirleri için yaratıldığını ve bu ilişkinin doğal olduğunu çünkü insanların üremesi gerektiğini bildirilmiştir. Aynı zamanda bu kitaplarda zinanın ve eşcinselliğin yasaklandığı bununla birlikte bu tür ahlaksızlıkları yapanların Tanrı tarafından cezalandırılacağı açıkça ifade edilmiştir.

En son hak din olan İslam’ın rehberi Kur’an’da da canlı varlıkların soylarının devamı için üremesi gerektiğine ve bu da ancak erkek ve dişi olmak üzere iki farklı cinsin ortak faaliyetlerine bağlı olduğu bu yüzden canlı varlıkların erkek ve kadın olarak çiftler halinde yaratılmış olduğu bildirilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in Ra’d Sûresi 3. Ayetinde:

“O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır.*[11] O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.”[12]

Kur’an-ı Kerim Şûra Sûresi’nin 11. Ayetinde:

“O gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden (kendi türünüzden) eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”[13]

Hucurât Sûresi’nin 13. Ayetinde ise:

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”[14]

Ayrıca canlıların dişi ve erkek olarak yaratılmasının yanında bu ilişkilerin sağlıklı bir biçimde yürümesi için Kur’an-ı Kerim zina ile ilgili uyarılarda bulunmuştur. İsrâ Sûresi 32. Ayette:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”[15]

Tüm bunlarla beraber normal cinsi tabiata aykırı düşen yollardan cinsi tatmin sağlanması İslam’da hiç tasvip edilmemiştir.[16] Bu sebeple Kur’an-ı Kerim eşcinselliğe karşı çıkmış bu davranışları yapan Lût Kavmini çok sert bir dille tenkit ve reddetmiştir.

Eşcinsellikle ilgili Kur’an-ı Kerim’de Arâf Sûresi’nin 81. Ayetinde:

“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz”[17]

Hûd Sûresi 78. Ayette:

“Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: ‘Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir.*[18] Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”[19]

Yine Hûd Suresi’nin 82,83. Ayetinde eşcinsellerin başına gelen azaptan bahsedilerek şöyle denilmiştir:

“(Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.”[20]

Lût Peygamberin kavmini eşcinsellik konusunda uyardığı Şu’arâ Sûresi’nin 165-174. Ayetlerinde şöyle görülmüştür:

“165,166. Ayette; ‘Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.’

167. Ayette; Dediler ki: ‘Ey Lût! (işimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!’

168. Ayette; Lût, şöyle dedi: ‘Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.’

169. Ayette; ‘Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işlerden kurtar.’

170,171. Ayette; Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.

172. Ayette; Sonra diğerlerini helâk ettik.

173. Ayette; Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi.

174. Ayette; Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.”[21]

İslam’ın kutlu peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s)’de erkeğin kendi eşine tenasül organından değil de arka uzvundan yaklaşmasını “küçük livata” olarak adlandırmış ve kesin olarak yasaklamıştır.[22] Öte yandan, hayvanla cinsi temas kurulması da iğrenç görülmüş, bu hareket ağır bir suç ve günah sayılmıştır.[23] El ile cinsi tatmin sağlanması da yine hoş görülmeyen bir davranıştır. Bu anlatılanlara ilave olarak Hz. Peygamber kadına benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etmiş[24] ve bu tipler için bazı yaptırımları yürürlüğe koymuştur.[25] Ayrıca, erkekler için yasakladığı cins ve renkteki giyecekleri erkek çocuklar üzerinde görünce hoşnutsuzluk gösterip müdahale etmiştir.[26]

Sonuç itibariyle tahrif edilmiş kitaplardan Tevrat, Zebur ve İncil başta olmak üzere son hak din İslamiyet’in kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de eşcinsellik kesinlikle yasaklanmış, çirkinlik ve sapıklık olarak belirtilmiştir. Bu tür davranışlarda bulunanların başlarına azap edici cezalar verileceği ifade edilmiştir. Bu sebeple Avrupa’da ahlakın çökmesi ve bu durumun normalmiş gibi yasalaşmasıyla başlayan bu sürecin Türkiye’ye sirayet ettirilmeye çalışılması önlenmeli ve gençlerimizin bu eşcinsellik (LGBT) gibi sapkınlıklara kurban verilmemesi için bir takım önlemler alınmalıdır.

 



[1] Giresun Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nde tarih tezli yüksek lisans öğrencisidir. Yazılarını kendi blogger sitesi olan https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com’da veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir’de yayınlanmaktadır.

[2] Ergün Yıldırım, “Mahremiyetimize, Ahlakımıza Saldırıyorlar: LGBT terörüne son verilmeli”, https://www.milatgazetesi.com/haber/mahremiyetimize-ahlakimiza-saldiriyorlar-lgbt-terorune-son-verilmeli-5450/?fbclid=IwAR3dv4pk2NHodv_gXaiLFr3Kd2hM3awmLUIhTf7b62s8HlvUikr7qngX7UM, Erişim Tarihi: 13.03.2021

[3] “Avrupa’da LGBT Hakları”, https://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa%27da_LGBT_haklar%C4%B1, Erişim Tarihi: 13.03.2021

[4] Tevrat, “Dünyanın Yaratılışı 1:27 – 1:28”, s.3

[5] Tevrat, “Mısır’dan Çıkış 20:14”, s.139

[6] Tavrat, “Yasak İlişkiler Levililer 18:22”, s.221

[7] Tevrat, Yasak İlişkiler Levililer, 18:6 – 18:24, s.220-221

[8] Zebur “Mezmurlar 50:16 – 50:23”, s.67-68

[9] İncil, “Pavlus’tan Romalılar’a Mektup Rom. 1:25 – 1:28”

[10] İncil, “Pavlus’tan Korintliler’e Birinci Mektup 1. Ko. 6:9-10”

[11] Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamasına göre; Botanik biliminin açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere bitkilerde üreme, erkek ve dişi organlar vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu erkek ve dişi organlar bazen aynı çiçekte, bazen ayrı çiçeklerde, bazen de hurmada olduğu gibi ayrı ağaçlardaki çiçeklerde olabilmektedir. Kur’an-ı Kerim Meâli, “Ra’d Sûresi 3. Ayet”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Bas:19, Ankara 2010, s.248

[12] Kur’an-ı Kerim, “Ra’d Sûresi 3. Ayet”; Yine Ta-ha Sûresi 53. Ayet’te Yasin Sûresi 36. Ayette ve Zâriyât Sûresi 49. Ayette insanların ve bitkilerin dişi ve erkek olmak üzere iki ayrı cinste bir çift olarak yaratıldığı bildirilmiştir.

[13] Kur’an-ı Kerim, Şûrâ Sûresi, 11. Ayet

[14] Kur’an-ı Kerim, “Hucurât Sûresi 13. Ayet; Fatır Sûresi 11. Ayet ve Necm Sûresi 45. Ayette de aynı şekilde cinsiyet farklılığının hayatın devamlılığı, sürekliliği ve düzeni için zaruriyetini ifade etmişlerdir.

[15] Kur’an-ı Kerim, “İsrâ Sûresi 32. Ayet”; En’âm Sûresi  151. Ayet’te aynı şekilde zinanın çirkin bir iş ve hayasızlık olarak nitelendirilmiştir.

[16] İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

[17] Kur’an-ı Kerim, Arâf Sûresi 81. Ayet

 [18] * Bir peygamber, gönderildiği kavmin manevi babası sayılır. Bu itibarla gönderildiği toplumun kadınları o peygamberin manevi kızları mesabesindedir. Burada Lût Peygamber, kavmini içine düştükleri cinsel sapıklığı (erkeğin erkekle cinsel ilişkisi) terk edip meşru ve doğal ilişkiye dönmeleri ve kadınlarla nikâhlanmaları konusunda uyarmaktadır.

[19] Kur’an-ı Kerim, “Hûd Sûresi 81. Ayet”

[20] Kur’an-ı Kerim, “Hûd Sûresi 83. Ayet”

[21] Kur’an-ı Kerim, “Şu’arâ Sûresi 165 – 174. Ayetler”; Ankebût Sûresi 28-30. Ayetleri de aynı konu üzerindeki ayetlerdir.

[22] Ebu Davud, “Nikah”, 45; Tirmizi, “Taharet”, 102; İbn Mace, “Nikah”,29; Aktaran: İlmihal İslam ve Toplum,      Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

[23] Ebu Davud, “Hudûd”, 30; Tirmizi, “Hudûd”, 23; Aktaran: İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

[24] Buhari, “Libas”, 61-62; Ebû Davud, “Libas”, 30

[25] Buhari, “Libas”, 61; Müslim, “Selam”, 62

[26] Müsned, IV, 171; 23,24,25. Dipnotları aktaran; İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

 


Diğer Yayınlar