Toplumun Çöküşünde Ahlakın Önemi Nedir? Ahlak ile Toplum Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Toplumun Çöküşünde Ahlakın Önemi Nedir? Ahlak ile Toplum Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mart 2021 Pazar

AHLAK ÇÖKERSE TOPLUM ÇÖKER

 

Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Başlıktan da anlaşılacağı üzere eğer bir toplumda ahlak çökerse toplumda çöker. Peki nasıl? Bu kadar kolay mı? Cevaplamaya çalışalım. İlk olarak bu süreç kişinin kendi ahlakının bozulması başlar, sonra da bunu topluma yansıtır. Ayrıca ahlaksızlıkların toplumda kabul görülmesi, bunun sonucunda ise iyice yaygınlaşıp kökleşmesi, en sonunda din, iman, örf, adet, gelenek, görenek, vatan, kültür, dil ve benzeri gibi değerlerimizin yavaş yavaş sönmesiyle birlikte toplumsal çöküşle karşı karşıya kalırız.

Toplumda yaygınlaşan cinayetler, kişilerin birbirlerine tahammülsüzlüğü ve bunun sonucunda ölüme varan kavgaların çıkması, insanların birbirlerinin hakkını gözetmemesi ve sürekli ben merkezli davranması, hayvanlara ve özellikle kendisini korumayan kişilere bilerek isteyerek yapılan işkenceler, toplumsal sapkınlığın artması toplumsal çöküşün örnekleridir. Tabi bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İşte tüm bunların önüne geçmek için ilk başta kişi kendi ahlakını düzeltmek ile işe başlarsa toplumsal olarak da düzelme evresine girmek kaçınılmaz olacaktır. Böylece topluma iyilik ve hoşgörü hâkim olacaktır. Allah Kur’an-ı Kerim Âl-i İmrân Sûresi 110. Ayette şöyle buyurmuştur:

“Siz insanlar içinde yaratılan en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü nehyeder ve Allah’a (doğru bir şekilde) iman edersiniz” [2]

İmam Gazali bu ayetin Kelbi[3] tarafından tefsirini şu şekilde açıklamıştır:

“Hem İslâm ümmetinin diğer ümmetlerden üstün olduğunu bildirmiş, hem de bu üstünlüğün neden ileri geldiğini ve sebebinin neler olduğunu açıklamıştır. Buna göre üstünlüğün sebebi, Allah Teâlâ’ya doğru bir şekilde ve samimi olarak iman etmek ve başta iman olmak üzere iyilikleri ve iyi şeyleri emretmek, bunların yayılmasına ve güçlenmesine çalışmak, küfür ve inkârın başta geldiği kötülükleri ve kötü şeyleri de nehyetmek, önlerini kesmek ve yok olmasına çalışmaktır.”[4] 

İyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek, topluma ve toplum içindeki herkese dünya ve ahrete yönelik türlü fayda ve menfaatler sağlayan çalışmalardır.  Ayrıca bu ayet-i kerime bize İslam toplumunun bu hayırlı çalışmaları terk ettiği ve daha kötüsü, Allah’a iman mevzuunda gerilediği takdirde, üstünlüğünü kaybedeceğini ve etrafındaki sürü ve kalabalıktan farkı kalmayacağını da bildirmiştir. Üstünlüğü insanların soyuna, fiziğine ve şekline değil, çalışmasına, ameline ve sahip olduğu inanca bağlamak, İslâm dinine mahsus bir değerlendirme tarzıdır. Bunu bildiren bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Ey insanlar! Şüphesiz ki Biz sizi (Adem adındaki) bir erkekten ve (Havva namındaki) bir dişiden yarattık! (Hepinizin anne – babası bir olduğuna göre; soyla sopla iftiharın ne anlamı olabilir?) Böylece Biz sizi (birbirinize hava atasınız için değil,) tanışasınız (da kimin kime varis olacağını tespit edebilmek için soyları belirleyesiniz ve kimleri arayıp sormakla mükellef olduğunuzu anlayarak sıla-i rahim yapabilesiniz) diye bir takım kavimler ve kabileler yaptık! Şüphesiz Allah katında en değerliniz, (en zengininiz, en güzeliniz, şu soydan veya bu boydan olanınız değil), (Allah-u Te’âlâ’nın haramlarından son derece sakınarak) en ziyade takva sahibi olanınızdır! Muhakkak ki Allah, (sizi de amellerinizi de hakkıyla bilen bir) Alîm’dir; (görünen ve görünmeyen tüm halenizden hakkıyla haberdar olan bir) Habîr’dir.”[5]

Seyyid Kutub’un Fi Zılâl – İl Kur’an’da dediği gibi, “işte böylece bütün farklar ortadan kalkar ve böylece yeryüzündeki bütün çatışma ve düşmanlık sebepleri kaybolur, silinir. İnsanların birbiri ile kaynaşması ve yardımlaşması için apaçık ve muazzam bir sebep belirir. Böylece bu beliren sebebin altında yer almak için herkesin birbiri ile yarıştığı bir tek sancak yükseliyor. Bu da yüce Allah adına yükselen takva sancağıdır.”[6]

Eğer biz hâlâ kendimizi bir birey olarak düzletmez ve toplumu bozmaya devam edersek Yüce Allah bu konuda şöyle uyarıyor:

“Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir.”[7]

Allah, kavimlerden birinin yerine bir diğer kavmi yeryüzünün halifeliğine, yönetimine geçirebilir.[8] Bu yüzden İslam’a tarih boyunca hizmet etmiş bir milletin torunları olarak öncelikle kendimizden başlayarak ahlakımızı düzeltip kötülük yerine iyilik yapmayı tercih edip bunun için mücadele edelim. Böylece hem kendimiz hem de toplum olarak huzur bulalım. İnanın o zaman ülkece üzerimizdeki sıkıntıların birçoğundan kurtulacağız.



 [1] Giresun Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nde tarih tezli yüksek lisans öğrencisidir. Yazılarını kendi blogger sitesi olan https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com’da veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir’de yayınlanmaktadır.

   İletişim adresi(benimtarihim1923@gmail.com)

[2] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi, 110. Ayet

[3] Muhammed İbn-i Sâib el- Kelbi, hicri ikinci asır alimlerindendir. Revnek’ut Tefasir adlı tefsir kitabı meşhurdur. 146 senesinde vefat etmiştir.

[4] İmam Gazali, Kalplerin Keşfi (Mükâşefetu’l Kulûb), Yenişafak Kültür Armağanı, Çev: Abdûlhalik Duran, İstanbul 2005, s.123

[5] Kur’an-ı Kerim, Hucurât Sûresi, 13. Ayet; Tefsir eden: Mahmut Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi, Yasin Yayınevi, İstanbul 2009, s.516

[6] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an Hucurat Suresi 13. Ayet, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.9, s.333-334

[7] Kur’an-ı Kerim Meâli, İbrahim Sûresi 19. Ayet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Baskı:19, Ankara 2010, s.257

[8] Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an İbrahim Sûresi 19. Ayet, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.6, s.418

 


Diğer Yayınlar