16 Ağustos 2021 Pazartesi

YEŞİLAY’IN TARİHÇESİ VE MÜCADELELERİ

 







Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Yeşilay, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında işgal güçlerinin toplumumuzda alkol ve uyuşturucu maddelerin yaygınlaştırılmasını ve işgale karşı mücadele ruhunun yıkılmasını önlemek amacıyla dönemin Şeyhülislam’ı İbrahim Haydarizade’nin himayesinde ve Dr. Mazhar Osman ve arkadaşları tarafından Sultan Vahdettin’in izni ile 5 Mart 1920’de İstanbul’da “Hilal-i Ahdar” adıyla kurulmuştur.[2]

“Hilal-i Ahdar” ismi bir zaman sonra “Yeşil Hilal” en son olarak da “Yeşilay” olarak değiştirilmiştir. 1934 yılında ise Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı, İsmet İnönü’nün Başbakanlığı döneminde çıkarılan Bakanlar Kurulu kararı neticesinde Yeşilay’a “Kamu Yararına Çalışan Dernek Statüsü” verilmiştir.[3]

Cemiyetin ilk genel başkanı 1920’den 1945 yılına kadar Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman, Umumi Kâtibi Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’dır. Aynı zamanda Fahrettin Kerim Gökay Gençlik Şubesi Başkanlığını da üstlenmiş ve 1945 yılından 1950 yılına kadar da Yeşilay Cemiyeti’nin genel başkanlığı görevini yapmıştır.[4]

Yeşilay Cemiyeti’nin amacı ise “Türkiye Yeşilay Cemiyeti Tüzüğü”ne baktığımızda Madde 3’ün 1. 2. ve 3. bendinde şöyle açıklanmıştır:

“(1) Cemiyet yurdumuzda ahlaki ve kültürel bir kalkınma atmosferi içinde; tütün, alkol ve madde bağımlılığı gibi toplum ve gençliğin beden ve ruh sağlığını tahrip eden bağımlılıklar yanında, kumar, fuhuş, internet ve teknoloji bağımlılığı gibi gençliğe ve topluma zarar veren bütün zararlı alışkanlıklarla mücadele etmek, milli kültüre bağlı nesiller yetiştirmek amacı ile kurulmuştur.

(2) Cemiyet bu çerçevede bağımlılıklarla mücadele etmek üzere, toplumun bilinç, güç ve kaynaklarını harekete geçirir; insan onur ve saygınlığının korunması doğrultusunda her koşulda, yerde ve zamanda desteğe muhtaç insanlara yardım eder; toplumun bağımlılıklarla mücadele kapasitesinin geliştirilmesine sürekli katkıda bulunur.

(3) Bu amaç doğrultusunda ulusal ve uluslararası kamu, özel ve sivil toplum kuruluşlarıyla gerekli işbirliği ve ortak çalışma organizasyonlarını geliştirir.”[5]

1936 yılında Yeşilay’ın gerçekleştirdiği yıllık kongresinde bir aza tarafından Yeşilay Marşı yazılması teklif edilmiş ve bu teklif alkışlarla kabul edilmiştir. Ayrıca kanunlara göre reşit olmamış ve ortaokulu bitirmemiş olanların da bu cemiyete dâhil edilmemeleri teklif edilerek aynen kabul edilmiştir.[6] Cemiyetin ilkelerini ve değerlerini, amaçlarını, hedeflerini, çalışma ilkesini benimseyen ve derneklere girmek için herhangi bir kanuni engeli bulunmayan ayrıca hiçbir şekilde sigara, alkol ve uyuşturucu maddeyi kullanmamayı ve bunlarla mücadeleyi benimsemiş olan her gerçek ve tüzel kişi Yeşilay Cemiyetine üye olabilmektedir. Fakat üye olurken cemiyet tüzüğünün 6. Maddesine göre şu yemini etme şartı vardır:

“Üye kaldığım müddetçe tütün, alkol ve bağımlılık yapıcı maddelerden herhangi birini hiçbir suretle kullanmamaya, cemiyet ve ülküsünü yaymaya şeref ve namusum üzerine söz veriyorum.”[7]

Yeşil Hilal Cemiyeti’nin faaliyetlerini genel merkezin düzenlediği ve 1930’da gençlik şubesinin kurulmasıyla yürüttüğü faaliyetler olarak iki gruba ayrılabilir. Bu gruplar içki, esrar, eroin gibi kötü alışkanlıklara karşı Türk milletini ve gençliğini korumak üzere teşkilatlanmak ile beraber gençlik teşkilatı da gençler arasında düzenlenen toplantılar, müsamereler, piyesler ile öne çıkmıştır.[8]

Bunun yanında Yeşilay, mecmua yani dergi de çıkarmıştır. Yeşilay’ın ilk çıkardığı mecmua 1925 yılında “Hilal-i Ahdar” adıyla çıkmıştır. Bunun yanında bir de Mavi Kırlangıç adıyla 20 Ocak 1969’da ilk çocuk dergisini çıkarmaya başlamıştır.[9] Cemiyet Hilal-i Ahdar’dan sonra Yeşilay Mecmuası adıyla 1932’den itibaren dergi yayınına devam etmiştir. Hatta Cumhuriyet Gazetesi’nde mecmua ile ilgili şöyle bir haber yapılmıştır:

“On iki senedir bilâfasıla neşriyat hayatına devam eden Yeşilay mecmuasının 133’üncü sayısı yeni bir şekilde ve öz içerisinde çıkmıştır.”[10]

İlmi mücadeleler ve fiili faaliyetler icra eden Yeşilay Cemiyeti Prof. Dr. Fahrettin Gökay’ın anlatımıyla şöyle bir ortamda doğmuştur:

“Hilal-i Ahdar doğduğu zaman memlekette bir zihniyet hâkim idi ki mey ve ney hayatın ayrılmaz birer unsurudur. Asırlarca bu telkin zihinlere hükmetmiştir! Anayurda giden aydın vatandaş ihmallerin mirası içerisinde teselliyi akşamcılıkta arıyordu. İstanbul şehrinde esen karagün fırtınası yabancı ellerden gelen zehirli ispirtolarla Türk beynini yakıp kavuruyordu! Çeşitli barlar ve meyhaneler gençliği zehirliyordu. İşte bu hava ve şerait içerisinde Yeşilay Hilal’in sesi yükseldi. İlmi araştırmaları, yazıları, konferansları, kongreleri, çeşitli irşat hareketleri teşebbüsleri ile içkinin, uyuşturucu zehirlerin bir millet ve nesilde yaptığı fenalıkları ortaya koydu. Çalışmasında demagojiye sapmaması, ilim ve fennin gösterdiği açık yollardan şaşmaması ile milletin ve şeflerin teveccühünü kazandı.”[11]

Yeşilay sadece Birinci Dünya Savaşı ve işgal sonrası yaptığı mücadelelerle sınırlı kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kazanmasından sonrada bu mücadelelerine devam etmiş ve delilik, içki ve uyuşturucu ile mücadelelerine aşağıda kısaca değinilmiştir.

Yeşilay’ın İlk Yıllarında Verdiği Mücadeleler

Kuruluşundan günümüze bağımlılık türleri arttıkça Yeşilay’ın tüzüğünde çalışma alanları çeşitlenmiş, alkolden sonra sigara, uyuşturucu madde, kumar ve yakın tarihte teknoloji bağımlılığı Yeşilay’ın mücadele alanına dâhil olmuştur.[12] Ancak tarihte Yeşilay’ın icraatlarına bakıldığında neredeyse kişiliği olumsuz etkileyen tüm unsurlarla mücadele ettiği görülmüştür. Bu unsurlardan bir tanesi olan “Delilik” ile İzmir’de Yeşilay Cemiyeti’ni kurarak mücadele eden Asabiyeci Doktor Cevad Zekai Bili gazetecilere değerlendirmelerde bulunmuş ve bu Cumhuriyet Gazetesine şöyle yansımıştır:

“Büyük Harpten sonra dünyanın her yerinde deliliğin arttığını ve memleketimizin de bundan vareste kalamayacağını, cemiyetin çetin bir yol üzerinde azimle çalışacağını söylemiştir.”[13]

Böylece Yeşilay Cemiyeti zayıf iradelerin gösterdiği karakter bozuklukları ile mücadele ettiği anlaşılmıştır. Zayıf iradeyi biraz daha irdeleyecek olursak Erving Goggman’ın 1963’te yazdığı “Damga Örselenmiş Kimliğin İdare Edilişi Üzerine Notlar” isimli kitabında zayıf irade şöyle tanımlanmıştır:

“Baskıya müstahak ya da doğal olmayan tutkular, sapkın ve katı inançlar ve ahlaksızlık olarak algılanan bireysel karakter bozukluklarıdır. Bunlara örnek olarak ruh bozukluğu, hapis yatmak, bağımlılık, alkolizm, eşcinsellik, intihara girişim ve radikal siyasi davranışlar”[14] gösterilmiştir.

Cemiyetin ilk başlarda en çok üzerinde durduğu bağımlılık içki ve uyuşturucu olmuştur. Hatta 1932 yılında Mazhar Osman’ın başkanlığındaki toplantıda sarhoşluk ve uyuşturucu yüzünden meydana gelen kazalara mani olmak için alınması gereken tedbirler müzakere edilmiştir. Bu müzakerede meyhanelerin çoğalması üzüntü ile karşılanmış, içki, esrar vesaire gibi alışkanlıkların milli bünyemizde açtığı tahribatların millete anlatılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca araç sürücülerine ve halka kazaların sebeplerini anlatan sergiler yapılması, levhalar asılması, şoförlerin herhangi bir keyif verici maddeler kullanmalarına engel olmak ve bu gibi şeyler kullandığı anlaşılan sürücülerin ruhsatlarına el konulması, mahalleler arasında dükkanlarda içki satılmasının men edilmesi, meyhanelerin sınırlandırılması, mekteplerde konferansların çoğaltılması için ne gerekliyse bununla ilgili girişimlere bulunulmasına karar verilmiştir.[15]

Yeşilay’ın 1937’deki senelik kongresinde ise Doktor İbrahim Zati içki aleyhtarlarına çatanlara cevap vererek kutuplarda keşifte bulunan Amondsen ve Mansen’in en soğuk havalarda bile alkol kullanmadıklarını, Profesör Picard’ın atmosfer keşfinde de aynı şekilde hareket ettiğini söylemiş ve alkolün hiçbir zaman vücudun ısınması için kullanılamayacağını, bilâkis alkolün vücudu uyuşukluğa, iş görmezliğe neden olduğunu anlatmıştır.[16]

1941’de Cumhuriyet Gazetesinde çıkan bir yazıda ise içki konusunda şu değerlendirmeler yapılmıştır:

“Nüfusun yüzden seksen beşi tarlada çalışan bir millet, hele bünyesi itibariyle de sağlam olursa, bu gibi illetlerden şimdilik korkmamakta haklıdır. Bizim memlekette akşam olup ortalık karardı mı, işinden gücünden çıkan insanlar için vakit geçirecek bir meşgale yoktur. Garb hayatı henüz İstanbul’da bile tamamıyla teessüs etmediğinden aile toplantıları nedir bilmeyiz. Tiyatrodan vazgeçtik, bir tek sineması olmayan şehirlerimiz vardır. Gençliğin spor faaliyetleri esaslı bir düzene konamadığından bu bakımdan da yayayız. Velhasıl yeni hayat şartlarına iyi intibak edemediğimiz için, büyük şehirlerde her türlü zehirlere, orta şehir ve kasabalarda ise içkiye karşı yavaş yavaş artan bir iptilâya (alışkanlık) şahit oluyoruz.”[17]

Yeşilay’ın uyuşturucu ile mücadelesinde ise Profesör Mazhar Osman ise Yeşilay Kongresinde şunları söylemiştir:

“Eroine karşı seferber haldeyiz. Hükümetin bütün vasıtaları ile beyaz zehir satanlara karşı açmış olduğu mücadeleye rağmen bilhassa gençlik arasında bu beyaz toz ortalığı kırıp geçirmektedir. Halihazırda Bakırköy Akıl Hastanesinde 200 genç tedavi edilmektedir. Bunlar için senede 35.000 lira masraf yapılıyor. Hastanede tedavi ettiğimiz gençler, aradan dört ay geçmeden gene alışıyorlar. Bu işin yegane çaresi memlekette eroin yapanların kökünü kurutmaktır. Aile babaları! Evlatlarınıza fazla para vermeyin. Sonra cezasını çekersiniz. Analar! Siz de çocuklarınızın kusurlarını müsamaha ile karşılamayın. Bu beyaz zehri satanları linç etmeli.”[18]

Yine Fahrettin Gökay’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan yazısında içki ve uyuşturucu ile ilgili şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

“1935’te nüfus başına 230 gram olan alkol sarfiyatı 430 gramı bulmuştur. Fakat bu nispet diğer memleketlere nazaran şükredelim ki gene azdır. Fransa’da nüfus başına 12 – 13 litre düşmekte idi! Biz de şunu söylüyoruz: Yeşilay savaşı günün davası değil, yarının ve geleceğin problemidir. Yeşilay ancak gönüller kazanmak ve bilhassa içki düşmanı bir genç nesil yetiştirmekle hedefine varacağına inanmaktadır.”[19]

Yeşilay toplumun sağlığı için mücadelelerine devam ederken özellikle Türk gençliğini korumayı ülkü edindiğini Yeşilay’ın senelik kongresinde okunan şu rapordan anlaşılmıştır. Kongrede umumi kâtibin okuduğu raporun son cümlesi şöyle bitmiştir:

“Türk genci! İkinci vazifen alkol ve uyuşturucu maddelerden kurtulmak olacaktır.”[20]

SONUÇ

Türkiye Yeşilay Cemiyeti geçmişte olduğu gibi günümüzde de bağımlılıklar ile mücadelesine devam eden bir cemiyet olarak varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle 1-7 Mart Yeşilay Haftası olarak tüm yurtta kutlanılmaktadır. Cemiyet, bağımlılık çeşitleri arttıkça çalışma programlarını güncellemekte ve bu alanlarda çalışmalar yaparak toplumu bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Değişen koşullar ve toplumdan gelen talepler neticesinde Yeşilay 2013 yılında tüzüğünde yaptığı değişiklikle bağımlılık alanında yürütmekte olduğu önleyici ve koruyucu çalışmalara tedavi ve rehabilitasyon faaliyetlerini de eklemiştir. Bu doğrultuda Yeşilay bünyesinde oluşturulan “Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM)” 2015 yılının Temmuz ayında ilk olarak “Danışmanlık Hattı” ile hizmet vermeye başlamıştır.[21] Günümüzde ise yüz yüze tedavi imkânı sağlayan ve bu süreçte bağımlılıklardan arınmaya çalışanlara YEDAM Uzmanları tarafından psikolojik ve sosyal destek veren bir merkez olma konumundadır. 115 danışma hattından ücretsiz olarak randevu oluşturabilir ve yine ücretsiz olarak bu hizmetlerden milletimiz yaranabilmektedir.

Bu nedenle sevdiklerimizi korumak için sizlerde Yeşilay Cemiyeti’ne katılın çünkü Yeşilay bağımlılıkları hayata kazandırmak için var gücüyle çalışıyor.

 


[1] Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com veya academia.edu

   E-Posta: benimtarihim1923@gmail.com

[2] “Yeşilay Tarihçesi”, https://www.yesilay.org.tr/tr/kurumsal/tarihce, Erişim Tarihi: 16.08.2021

[3] “Yeşilay Tarihçesi”, https://www.yesilay.org.tr/tr/kurumsal/tarihce, Erişim Tarihi: 16.08.2021

[4] Hatice Güzel Mumyakmaz, “Yeşilay Cemiyeti ve Faaliyetleri: Bağımlılıkla Mücadele, Sağlıklı ve Ahlaklı Nesiller Yetiştirme”, Üçüncü Sektör Sosyal Ekonomi Dergisi, 55 (1), s.370-371.

[5] “Türkiye Yeşilay Cemiyeti Tüzüğü”, PDF, s.2.

[6] “İçki Düşmanı Gençler” Cumhuriyet Gazetesi, 9.11.1936, s.2.

[7] “Türkiye Yeşilay Cemiyeti Tüzüğü”, s.4.

[8] Hatice Güzel Mumyakmaz, “a.g.m.”, s.370.

[9] Yeşilay – Ay Işığında 100 Yıl (100. Yıl Belgeseli), https://www.youtube.com/watch?v=Lq5PSm1CDFU, Erişim Tarihi: 16.08.2021

[10] “Yeşilay Mecmuası”, Cumhuriyet Gazetesi, 21.01.1944, s.4.

[11] Fahrettin Gökay, “Yeşilay 25 Yaşında”, Cumhuriyet Gazetesi, 10 Mart 1945, s.2.

[12] “Yeşilay Tarihçesi”, https://www.yesilay.org.tr/tr/kurumsal/tarihce, Erişim Tarihi: 16.08.2021.

[13] Cevad Zekai Bili, “İzmir’de Yeşilay Cemiyeti”, Cumhuriyet Gazetesi, 30.05.1935, s.5.

[14] Erving Goffman, Örselenmiş Kimliğin İdare Edilişi Üzerine Notlar, Heretik Yayınları, Çev: Ş. Genişli, L. Ünsaldı, S.N. Ağırnaslı, Ankara 2014, s.33.

[15] “İçki Düşmanları Yeşilay Cemiyeti Meyhanelerin Tahdidini İstemeğe Karar Verdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 4.01.1932, s.2.

[16] İbrahim Zati, “Yeşilay Kongresi”, Cumhuriyet Gazetesi, 26.12.1937, s.2

[17] “Mühim Bir Cemiyet Derdi”, Cumhuriyet Gazetesi, 7.01.1941, s.1.

[18] Mazhar Osman, “Yeşilay Kongresi” Cumhuriyet Gazetesi, 26.12.1937, s.2

[19] Fahrettin Gökay, “Yeşilay 25 Yaşında”, Cumhuriyet Gazetesi, 10 Mart 1945, s.2

[20] “Yeşilay Cemiyetinin Senelik Toplantısı”, Cumhuriyet Gazetesi, 16.01.1939, s.1-5.

[21] “Yeşilay Danışmanlık Merkezi YEDAM”, https://www.yesilay.org.tr/tr/kurumsal-projeler/yesilay-danismanlik-merkezi, Erişim Tarihi: 16.08.2021


25 Temmuz 2021 Pazar

DEDEAĞAÇ’DA KURULAN ABD ÜSSÜNÜN TÜRKİYE'YE ETKİSİ VE BASININ BAKIŞ AÇISI

 








Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Türkiye son bir iki yıldır yavaş yavaş kuşatma altına alınmaktadır. Ancak doğru düzgün bu konu hakkında Türk toplumuna ve kamuoyuna bilgi verilmemiştir. Bunun nedeni görevi topluma, siyasete ve siyasilere yön vermek olan kimi köşe yazarları ile alanında uzman kişiler bu görevi yerine getirmemişlerdir. Çünkü bu köşe yazarları, köşelerinde hamaset yapmaktan başka bir şey üretmemiş ve hâlâ da üretmemeye devam etmektedirler. Aynı şekilde alanında uzman kişiler ise yakın durdukları siyasi cenahların politikalarına karşı acaba yanlış bir şey yapar mıyım? Endişesi ile olayları tam olarak aktaramamakta veya karartma yapmaktadırlar.

Bunun için bu yazıda amaçlanan toplumu, siyaseti ve siyasileri tıpkı sığınmacılar konusunda “Suriyeliler Meselesine Devletçi Bakış” yazımda uyarılarda bulunulduğu gibi bu konuda da bir takım uyarılar yapmak ilke edinilmiştir.  

Dikkat çekilmek istenen husus şudur:  Son iki yıldır ABD, Yunanistan’a önemli sayıda askeri üsler açmış ve buralara getirdiği askeri araç ve gereçlerle konuşlanmıştır.

Özellikle Yunanistan’ın Dedeağaç şehrine kurduğu üssü büyük bir cephaneliğe dönüştürmüştür. Pentagon, Türkiye’ye 30 Km uzaklıkta bulunan bu şehre Haziran ayı başında yapılan “Defender Europe 2021” tatbikatı için 400 tank, zırhlı muhabere araçları ve helikopterler sevk etmiştir. İki kargo gemisiyle boşaltılan bu askeri malzemelerden bir kısmı Balkanlardaki NATO tatbikatları için demiryolu ve karayolu ile Bulgaristan ve Romanya’ya da sevk edilmiş ve sevk edilmeyenler ise Yunanistan’da kalmıştır.[2] Yunanistan’da bulunan Dedeağaç Amerikan Üssü, ABD’nin ülkede kurduğu birçok üsten sadece birisidir. Diğerleri ise başta Dedeağaç olmak üzere Kavala, Selanik, Larisa, Stefanoviç ve Girit askeri üsleridir. Bu üslere aralıklı olarak askeri personel, araç ve mühimmat sevkiyatı yapılmaktadır.[3] Ayrıca ABD’nin Bulgaristan ile imzalanan on yıllık “Karşılıklı İşbirliği Yol Haritası”na göre ABD daimi olarak 2 bin 500 ABD askeri Bulgaristan’da kalacağı ve bu askerlerin ABD’nin Bulgaristan’da kullandığı 4 askeri üste konuşlandırılacağı belirtilmiştir.[4] 2019’da Yunanistan ile imzalanan protokol sonrasında Dedeağaç’ta üs kuran ABD, önce limanı büyütüp genişletmiş ardından bu bölgeye askeri helikopterler konuşlandırmıştır. Ayrıca ABD bölgeye Türkiye’yi de kapsamına alan Boğazlar ve Kuzey Ege adalarını tarayabilecek gelişmiş bir radar sistemi konuşlandırmıştır.[5]

Bu durum açıkça şunu göstermiştir ki ABD, Rusya’yı çevreleme politikası yaparken bir taraftan da Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanıp bölgedeki diğer bir güç olan Türkiye’yi saf dışı bırakmaya çalışmaktadır.

Çünkü Türkiye, Doğu Akdeniz mücadelesinde başta İsrail, Yunanistan, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Kesiminin bütün planlarını bozmuş ve Akdeniz’de kendisini Antalya’ya hapsetmek isteyenlere karşı Libya ile imzaladığı antlaşma sayesinde stratejik bir adım atarak rüzgârı tersine çevirmeyi başarmıştı. Bu durum ise başta ABD, Fransa ve bölgede çıkarları olan herkesi rahatsız etmiştir.


Resim: https://www.haber7.com/dunya/haber/3084453-abdnin-yunanistanda-kurdugu-us-sayisi-turkiye-icin-ciddi-tehdit

Görülen ihtimaller o ki ABD bu sebepten dolayı Dedeağaç’ı hem bir liman şehri olması nedeniyle hem de Çanakkale ve İstanbul Boğazlarına tehdit unsuru oluşturmak, bunun yanında buraya bir askeri üs kurarak Türkiye ile Batı Trakya Türkleri arasında bir tampon bölge oluşturarak bağlantıyı koparmayı hedeflemiştir. Ayrıca Romanya’da Köstence Üssü olan ABD, Yunanistan ve Romanya üzerinden yeni bir hat çizerek Türk boğazlarına stratejik önem kaybettirip Türkiye’ye daha az ihtiyacının olduğunu hissettirmek ve bu bölgede üstün güç unsuru olarak kendisinin olduğunu kabul ettirmeyi hedeflemiştir. Çünkü Romanya, ABD için biçilmiş kaftan durumundadır. Bunun nedeni Romanya, ABD’nin kullanımına hava sahasını dahi açmıştır. ABD’nin Romanya’da kurduğu Köstence Üssü ise Karadeniz’e açılmaktadır.

Tüm bunlarla beraber ABD, Uluslararası Hukuka aykırı davranmış ve Lozan Antlaşmasının “Ek Trakya Sınırına İlişkin Sözleşme”nin 1.Maddesi olan “Ege Denizi’nden Karadeniz’e kadar, Türkiye’yi Bulgaristan ve YUNANİSTAN’dan ayıran sınırların her iki yanındaki topraklar, aşağıdaki sınırlar içinde (Burada sınırları detaylı olarak açıklıyor. Bakınız Lozan Antlaşması Ek Trakya Sınır Sözleşmesi 2. Maddenin 1. ve 2. Paragrafı) ve yaklaşık olarak otuz kilometre genişliğinde olmak üzere, askerlikten arındırılacaktır.”[6]

Resim: https://twitter.com/TrDisPolitika

Yani bu maddeye göre Yunanistan, Türkiye sınırına 30 kilometreye kadar olan bölgeyi askerden arındırması gerektiği anlaşılmıştır. Dedeağaç ise Türkiye’ye 30 Km uzaklık[7] içerisindeki bu madde hükmüne girdiği için Amerika Birleşik Devleti başta olmak üzere Yunanistan, Uluslararası Hukuka uymayarak açıkça Lozan Antlaşması’nın bu maddesine aykırı davranmışlardır.  

Böylece Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin, Batı sınırlarının hemen az ötesinde Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya müttefikli bir küçük Amerika Birleşik Devletleri kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti akılcı stratejiler üretmeli ve uluslararası alanda Yunanistan’ı ve Amerika Birleşik Devletleri’ni mâhkum ettirmelidir.



[1]Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir?from_navbar=true, İstanbul 2021

   E-Posta: benimtarihim1923@gmail.com

[2] “Bu Silahlar Sınırımızda: ABD Dedeağaç’a Tank Yığdı”, https://www.yenisafak.com/gundem/bu-silahlar-sinirimizda-abd-dedeagaca-tank-yigdi-3664066, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[3] “ABD, Dedeağaç’a Yüzlerce Tank ve Zırhlı Araç Sevkiyatı Gerçekleştirdi”, https://www.ensonhaber.com/gundem/abd-dedeagaca-yuzlerce-tank-ve-zirhli-arac-sevkiyati-gerceklestirdi, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[4] Ihvan Radoykov, “ABD Bulgaristan’da 2 Bin 500 Daimi Askeri Personel Bulunduracak”, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-bulgaristanda-2-bin-500-daimi-askeri-personel-bulunduracak/2004813, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[5] “Bu Silahlar Sınırımızda: ABD Dedeağaç’a Tank Yığdı”, https://www.yenisafak.com/gundem/bu-silahlar-sinirimizda-abd-dedeagaca-tank-yigdi-3664066, Erişim Tarihi: 25.07.2021

 

[6] Baki Sarısakal, “Lozan Antlaşması”, http://bakisarisakal.com/LOZAN.pdf, PDF, Erişim Tarihi: 25.07.2021

[7] Hasan Hız, “Türkiye’yi Dedeağaç’tan Kuşatma Planı: ABD’nin Üs Kurma Girişimleri Lozan’a Aykırı”, https://www.yenisafak.com/dunya/turkiyeyi-dedeagactan-kusatma-plani-abdnin-us-kurma-girisimleri-lozana-aykiri-3550573, Erişim Tarihi: 25.07.2021


19 Temmuz 2021 Pazartesi

TÜRKİYE’YE YAPILAN SIĞINMACI GÖÇLERİ

 







Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Suriye’de 2011’de iç savaşın patlak vermesiyle Türkiye’ye göçler yapılmıştır. Bu yapılan göçler neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti insani yardımlar yapmak için sığınmacıları önce kamplara almış, artık sığınmacı göçünü kaldıramayan ülkemiz Suriyelilerin, Türkiye içine dağılmasına müsaade etmiştir.

Bunun yanı sıra son zamanlarda ülkemize yasa dışı olarak birçok Afganlı göç etmektedir. Taliban’ın, Afganistan’ı kontrol altına almaya çalışması sonucunda yüzlerce Afganlı ülkemize kaçak yollardan akın etmektedir.

Türkiye’ye göç edenler sadece Suriyeliler, Afganlılar değil aynı zamanda Pakistanlılar, Hintliler, Somalililer de göç etmektedir. Bunların bir kısmı Avrupa’ya geçmeye çalışmış ancak geçemeyenlerde Türkiye’de kalmışlardır. Türkiye ise yasa dışı göç edenlerin bir kısmını yakaladıkça geri göndermiştir. Ancak buna rağmen Türkiye’de çok sayıda kayıt dışı sığınmacıların olduğu iddia edilmektedir.  

Türkiye başta Suriyeliler olmak üzere birçok mazlum millete kapılarını açmış ve insani yardımlar yapmıştır. Ancak Türkiye daha fazla sığınmacıyı barındıracak bir durumda değildir. Zaten dünyanın en çok sığınmacı kabul eden ülkesi durumundayız. İşte bu durumda Türkiye’de belli başlı sorunlara neden olmaktadır.

Dünyanın hiçbir ülkesi 80 milyon nüfusa sahipken 3 milyonu geçkin bir sığınmacı kabul edemez. Kabul etse dahi bakamaz ve bu da sorunların çıkmasına neden olur. Yine ucuza işçi çalıştırmak isteyenler yüzünden o ülkenin gerçek vatandaşları işsiz kalır ve ikilik çıkmasına neden olur. Bunun yanında kültürel uyuşmazlıkların ortaya çıkmasıyla beraber demografik yapı bozulur. Çünkü Türkiye bir ulus devlettir. Osmanlı Devleti gibi çok uluslu çok dilli çok kültürlü bir yapı barındırmanız milli devlette sorunlara yol açar. Bunu görmemezlikten gelemeyiz. İleride bir azınlık probleminden söz etmek istemiyorsak ve bunun siyasi sonuçlarını kendimize sıkıntı etmek istemiyorsak bu problemi çözmeliyiz. Çünkü biz azınlık problemini daha 1923 yılında çözmüştük ve o günden bugüne devlet olarak bu konuda rahattık.

Demografik yapı sorununu Kilis örneği ile verirsek Kilis’te boşanmalar iki kat arttı. Türk erkekleri Suriyeli kadınlarla evlendi. Bu evlenmelerin kimisi resmi nikâh olmakla birlikte çoğu da imam nikâhıyla yapıldı.[2]

Bir başka sorun ise sığınmacıların karıştığı suçlar. Özellikle büyük şehirlerde sığınmacıların insanların önünü keserek para istemesi, yaralamalı ve bazen de ölümle biten kavgalara, taciz ve tecavüz olaylarına karışmaları Türk vatandaşlarının tepkisini çekmiştir. Bu da ülkenin asıl sahipleri ile sığınmacılar arasında kin ve nefrete sebebiyet vermiştir. Böylece “Ensar” ve “Muhacir” kaynaşması çökmüştür. Yine Suriyelilerin, bayramlarda ülkelerine dönüp bayramdan sonra geri gelmeleri ve sığınmacılar için devletin harcadığı paralar bunun yanında Suriye iç savaşının bitmesine rağmen Türkiye’den gitmeyen sığınmacılar Türk Milleti’nin tepkisini çeken başka bir nedenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aşağıdaki derlediğim verileri de incelemek üzere okuyuculara sunuyorum:

2019’da “Konrad Adenauer Stıftung” raporuna göre:

“Türkiye ülkesini terk eden 6,6 milyonu aşkın Suriyelinin en büyük bölümünü, yani en az %54’ünü, sadece sınır ülkeler dikkate alındığında ise %64,8’ini tek başına misafir etmektedir. 2011 yılında toplam uluslararası koruma altındaki yabancı sayısı 58 bin olan Türkiye, Suriyeli mülteciler sayesinde 2014’den bu yana dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi haline gelmiştir. Haziran 2017 itibari ile Türkiye’yi %15,1 ile Lübnan (926 bin), %10,3 ile Ürdün (660 bin), %3,7 ile (Kuzey) Irak (228 bin) ve %1,5 ile Mısır (131 bin) takip etmektedir. Suriye’den kaçanların yaklaşık %14,7’si (952 bin) Avrupa’da, 50 bini ise ABD ve Kanada gibi ülkelerde yaşamaktadır.”[3]

Göç İdaresinin verilerine göre ise;

Türkiye bu insani kriz neticesinde oluşan göç dalgaları sebebiyle 10 şehirde kurulan 26 geçici barınma merkezinde 256.971 Suriyeli yabancıya ev sahipliği yapmıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti'nde barış ve güven ortamının sağlanamaması sebebiyle geçici koruma altındaki Suriyelilerin ülkemizde kalış süreleri uzamış bu durumda sosyal uyumun sağlanmasını gerekli kılmıştır. Bu gereklilik neticesinde de insanların geçici barınma merkezleri dışında hayatlarını idame ettirmeleri desteklenmiş olup 16 Eylül 2020 tarihi itibariyle 5 ilde 7 geçici barınma merkezinde 59.877 geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler barındırılmaktadır. Bunun dışında, geçici barınma merkezleri dışında 3.559.041 geçici koruma sahibi Suriyeli yaşamaktadır. Türkiye'deki Suriyelilerin çoğu Suriye-Türkiye sınırına yakın olan bölgelerden gelmektedir. Bu bölgeler aynı zamanda yoğun çatışmaların olduğu bölgelerdir.”[4]

multeciler.org internet sitesinden edindiğim bilgilere göre ise:

“Suriyeli Genç Nüfus Oranı
Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığın da 752 bin 284 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı %20,4.

Suriyelilerin Yaş Ortalaması
Yaş tablosuna göre kayıtlı Suriyelilerin yaş ortalaması 22,2

Kamplarda Yaşayan Suriyelilerin Sayısı (Geçici Barınma Merkezleri)
23 Haziran 2021 tarihi itibarıyla geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı 55 bin 972 kişi olarak açıklandı. Bu sayı geçen ay (26 Mayıs 2021) 56 bin 191 kişi, 2021’in başında 58 bin 752, 2020’nin başında 63 bin 247 kişi, 2019’un başında 143 bin 558 kişi, 2018’in başında ise 228 bin 251 kişiydi. Suriyelilerin yalnızca %1,5’u kamplarda yaşıyor.

Şehirlerde Yaşayan Suriyelilerin Sayısı
23 Haziran 2021 tarihi itibarıyla şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı 3 milyon 628 bin 440 kişi olarak açıklandı. Şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı geçen aya göre 11 bin 985 kişi arttı. Suriyelilerin %98,5’u şehirlerde yaşıyor. Suriyelilerin hangi şehirde yaşayacağına Göç İdaresi karar vermektedir. İstanbul başta olmak üzere bazı büyük şehirler Suriyeli alımına kapalıdır.

Suriyelilerin En Yoğun Olduğu İller
En çok Suriyeli barındıran şehir 527 bin 749 kişi ile İstanbul. İstanbul’u 451 bin 962 kişi ile Gaziantep435 bin 845 kişi ile Hatay takip ediyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise %42,6 ile Kilis. Kilis’te 142 bin 792 Türk Vatandaşına karşılık 105 bin 9 Suriyeli bulunuyor. Suriyeli yoğunluğunda Kilis’i %20,8 oran ile Hatay takip ediyor.”[5]

Yine bununla birlikte Türkiye sadece Suriyelilerden değil başka milletlerden de düzensiz göç almıştır. Bu veriler şöyledir:

Türkiye’de 29 Nisan 2011’den itibaren başlayan ancak asıl olarak 2013 sonrasında artan sığınmacı akını sadece Suriyeliler ile sınırlı kalmamıştır. Devlet tarafından genelde “düzensiz göçmen” olarak nitelenen bu sığınmacıların bir bölümü (yaklaşık olarak 500-700 bin) 2014-2016 arasında Avrupa’ya geçerken, bir bölümü de Türkiye’de kalmıştır. Temmuz 2019 itibari ile Türkiye’de Suriyeli olmayan toplam uluslararası koruma statüsü ya da başvurusu yapmış olanların sayısı 470 bini aşmıştır. Eylül 2018’de bu sayıyı 370 olarak veren BMMYK Türkiye verilerine göre, bu sayı içinde 170 bin Afganlı, 142 bin Iraklı, 39 bin İranlı bulunmaktadır. Ancak GİGM tarafından verilen 470 binin içerisinde sayıların tam olarak nasıl dağıldığı bilinmemektedir. Aşağıdaki şekilde yer alan “diğer” içinde Afgan, Iraklı, İranlı sayıları muhtemelen benzer dağılıma uygun olarak daha da artmıştır.8 Bu arada Türkiye’ye resmi kurumların “düzensiz göçmen” olarak niteledikleri ama muhtemelen içlerinde sığınmacıların da olduğu insani akım yoğun olarak devam etmektedir.”

Sonuç olarak daha önceden yazdığım “Suriyeliler Meselesine Tarihi ve Devletçi Bakış” başlıklı çalışmamdan aynen şu bölümü aktarıyorum:

Türkiye’ye gelen Suriyeliler için Hz. Muhammed nebimizin hicretini ve Ensar-Muhacir kardeşliğini örnek gösteriyoruz. Lakin Hz. Muhammed’in ve İslam ordusunun, haksız yere zulüm gördükleri toprakları, güçlenip toparlandıktan sonra, geri dönüp fethettiklerini nedense söylemiyoruz. Suriyelileri her gün sokaklarda görüyorum. Maşallah güçlü kuvvetli gençler. Sahillerde nargile içecek rahatlığa, denize girecek keyfe erişmişler ise; demek ki savaşacak güce ve morale de sahip olmuşlardır. Eğer ki zulüm gördükleri vatandan kaçıp kendilerini toplayıp geri dönmüyor ve hâlâ bu rahatlığı ve keyfi yaşamaya devam etmek istiyorlarsa, o vakit Ensar - Muhacir kardeşliğinden ve Peygamberimizin izinden gittiklerinden bahsetmemiz pek doğru olmaz.”[6]

Bunları yazmamdaki amaç devletimi ve siyasileri uyarmaktır. Bunun ırkçılıkla, faşizm ile bir alakası yoktur. Beni bu uyarılarımdan dolayı suçlayacak olanlara şunu söylemek istiyorum. Şovenist değil gerçekçi olalım. Ayrıca beni ırkçılıkla suçlayacak olanlar lütfen evlerine birer sığınmacı alıp ülkelerine geri dönene kadar baksınlar.


[1] Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Fen –Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Mezunu, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/ veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir?from_navbar=true, İstanbul 2021

   E-Posta: benimtarihim1923@gmail.com

[2] “Kilis’te Boşanmalar Hızla Artıyor! Nedeni…”, https://www.milliyet.com.tr/siyaset/kiliste-bosanmalar-hizla-artiyor-nedeni-1961239, Erişim Tarihi: 19.07.2021

[3] . M. Murat ERDOĞAN, “Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler”, Konrad-Adenauer-Stiftung Raporu, Eylül 2019, s.2

[4] “Geçici Korumamız Altındaki Suriyeliler”, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, https://www.goc.gov.tr/gecici-korumamiz-altindaki-suriyeliler, Erişim Tarihi: 19.07.2021

[5] Daha detaylı bilgi için ve ayrıntılı tabloları incelemek için bakınız: “Türkiye’deki Suriyeli Sayısı Haziran 2021”, Mülteciler Derneği, https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/, Erişim Tarihi: 19.07.2021

[6] Kubilay Muhammet Özdemir, “Suriyeliler Meselesine Tarihi ve Devletçi Bakış”, https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2019/07/suriyeliler-meselesine-tarihi-ve.html, Erişim Tarihi: 19.07.2021


Diğer Yayınlar