Bu
hafta siyaset bilimi ile uluslararası ilişkiler ve tarih bilimi dallarından ve
bu üç dalın birbirleriyle olan ilişkisinden bahsedeceğim.
Günlük
dilde kullanılan siyaset kelimesi Arapçadan Türkçeye geçmiş bir kelime olup
“siyasa” şeklinde kullanılmıştır. Bu kelime yönetmek, eğitmek ve yetiştirmek
anlamına gelmiştir. Fakat bu kelimenin kökü İbranice olarak Kitab-ı
Mukaddesteki at anlamına gelen sûs kelimesine bağlanmıştır. Böylece bedevi
toplumlarda atların ve develerin terbiye edilmesinde kullanılmıştır. Daha sonra
siyaset kelimesi şehirlerin ve insanların idaresi ve yönetim sanatı anlamında
ifade edilmiştir. Böylece siyaset bir amaç veya prensip gereğince şehrin yönetilmesine
ilişkin sanat anlamında kullanılmıştır. Ayrıca Müslüman düşünürlerde şehir ve
toplum idaresindeki düşüncelerini siyaset-name adlı kitapta toplamışlardır.
Modern dönemde ise siyasa ve siyasi kelimeleri Batı dillerindeki politika,
politik ve policy kelimelerinin anlamlarını kazanarak onların yerini almıştır.
Osmanlı Devleti’nde ise siyaset kelimesi genelde devlete karşı işlenen suçların
cezalandırılması anlamına gelen siyaseten katl ifadesi kullanılmıştır. (Dursun
ve Altunoğlu, 2012:3)
Bu
nedenle siyaset, insanların topluluk olarak yaşadıkları her dönemde ve her
farklı coğrafya bölgesinde karşımıza çıkar. Bu yönüyle siyaset, evrenseldir.
Onun için siyaseti tek bir uygarlıkla tek bir dönemle sınırlandıramayız. (Ağaoğulları,
2013:3)
Bunun
yanında uluslararası ilişkiler, ülke içi değil ama ülkeler arası ilişkileri
anlamaya çalışır. Bunu yaparken de ağırlığı devletlerarası ilişkilere verir. Bu
nedenle uluslararası ilişkiler, dış politikadan ayrılır. Çünkü uluslararası
ilişkiler dış politikadan farklı olarak siyasi, ekonomik, kültürel ve bireysel
boyutlarda dünyayı, devletleri ve devletlerarası ilişkileri ve bu ilişkilerin
tarihsel sürecini anlamaya çalışan bir bilim dalıdır. (Keyman
ve Dural, 2013:3)
Tarih
ise geçmişte cereyan eden olayları, sebep ve neticeleri ile inceleyen bir bilim
dalıdır. Bu nedenle tarih bilim olarak yazıyla, vaka olarak da insan ile
başlamıştır. Yani dünya var olduğundan beri insanlığın tarihi vardır. Fakat
bunların yazıya geçirilmesiyle bilim niteliği kazanmıştır. Tarihe bilim niteliği
kazandıran ise sosyoloji ve tarih felsefesinin piri sayılan İbn-i Haldun’dur.
Onun görüşüne göre; “Tarih ilmi olayların nedenselliği ve sebeplerini
derinliğine inceleyen bir ilimdir.” (Kubilay Muhammet Özdemir,
Tarihçilerin Vatan Görevi, Son Saat Gazetesi, 14 Ağustos 2022, s.5)
Siyaset
Bilimi, Uluslararası İlişkiler ve Tarih Bilimi arasındaki bilimsel ilişki ise
şu şekildedir. Siyaset Bilimi ülke içinde devlet, toplum, birey arasındaki
ilişkileri açıklayıp anlamaya çalışırken uluslararası ilişkiler ise devletlerarasındaki
ilişkiler anlamaya çalışan bir bilim dalıdır. Bu nedenle bir devlet yurt içi ve
yurt dışı politikalarını belirlemek için bu iki bilim dalından da yardım
almaktadır. Bu iki bilim dalının kesiştiği bir bilim dalı daha vardır. O da Tarih
Bilimidir.
Tarih
biliminin teorik bilgisi, siyasi bilimin pratik becerisine dönüştüğünde çözüm
gerçekçi ve etkin olmaktadır. Çünkü siyasi bilim akıl ise tarih hafızadır.
Tarih ve siyaset arasındaki ortak alan toplumsal olay ve olguların bir
geçmişinin olmasıdır. Çünkü Siyaset bilimi araştırdığı konunun geçmişte nasıl
olduğunu olay ve olguların sebep ve sonuçlarını yer ve zaman göstererek ancak
tarih bilimi ile bilebileceği için bu bilim dalından yararlanmaktadır. (Berber, 2021:111)
Uluslararası
İlişkiler ise tarih biliminden devletlerarası ilişkileri incelenmek için
yararlanmaktadır. Çünkü devletlerin başka devletlerle olan ilişkilerinde
ürettikleri politikaları belirleyen faktör tarihtir. Bu nedenle devletleri
yöneten kadrolar politikalarını üretirken aynı hataya veya yeni bir hataya düşmemek
için geçmişten ders çıkarırlar. Böylece uluslararası ilişkiler disiplininin
yolu sürekli tarih bilimiyle kesişir.
Sonuç
olarak devletler; gerek ulusal gerek uluslararası politikalarını üretmek için
Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler Bilimi ve Tarih Bilimini iyi okumak ve
ona göre hareket etmek zorundadır.