İki büyük liderin ittifakı bozması Türkiye’nin
kaybınadır. Çünkü Mhp lideri Devlet Bahçeli özellikle 15 Temmuz darbe
kalkışması ve sonrasında Türkiye’nin kıskaç altına alınmaya çalışılması
olaylarında hep baş aktör olup hep hükümetin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında
olmuştur. Türkiye’nin devletin ve milletin bekası için hep mücadele etmiştir.
Bu sebeple makam mevki gibi dünyalık şeylere önem vermemiştir. Bunun en büyük
göstergesi MHP’nin 24 Haziran seçimlerinde yapılan Cumhur İttifakı ve
seçimlerde Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı adayı göstermesidir.
Türkiye’ye Sayın Erdoğan üzerinden oynanan oyunun bozulmasını sağlayan MHP,
bununla beraber Sayın Devlet Bahçeli’nin Başkan yardımcısı olmamış ve herhangi
bir bakanlık alma talebinde bulunmayıp her şeyi Türkiye, Türk Devleti ve Türk
Milleti için yaptığını ispatlamıştır.
Fakat son günlerde MHP’nin Af yasası ve Andımız gibi konuları gündeme
getirmesi ve Ak Partinin bu duruma pek olumlu yaklaşmaması iki parti arasını
açmış ve ittifakın bozulmasına neden olmuştur. Aslında bu konular çözülmeyecek
konular değil. Bu yüzden liderlerin biran evvel bu ittifakı yeniden tesis
etmesi gerekir. Çünkü bu ittifakın bozulmasına en çok başta FETÖ, PKK ve bu
devlet üzerinde oyun oynayan her mihrak sevinecektir.
Hemen şunu da belirtmem gerekir ki; MHP tabanı,
Türkçü ve Türk Milliyetçisi gençler Reis-i Cumhurun Türkiye’nin zorlu
süreçlerden geçtiği dönemlerde hep yanında olmuş ve kendisini savunmuştur.
Şimdi bu ittifakın bozulması ve Ak Partinin özellikle andımız meselesinde,
Türkçülüğün ırkçılık veya İslam karşıtı gibi gösterilmesi nedeniyle Türkçü ve
Türk Milliyetçisi gençlerin gönlünü kırıp ve darılmasına neden olacak ve bu
zamana kadar verdikleri destekleri çekmesine neden olabilir. Bu gençlerin
gönlünün kırılmaması ve ırkçılık ile suçlanmaması gerekir.
Peki Türkçülük Irkçılık mıdır?
Bu zamana kadar Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği
etrafında çok fazla tartışma olmuş, kimisi bu fikriyatı savunurken kimisi ise
ırkçılık ve İslam karşıtlığı olarak değerlendirmiş ve bu şekilde Türkçülük ve
Türk Milliyetçiliğini kavmiyetçilikle suçlamıştır. 1789 Fransız İhtilali ile
ortaya çıkan hak, hürriyet ve eşitliklerden doğan Milliyetçilik akımı Osmanlı
İmparatorluğunu çok uluslu yapısından dolayı etkilemiş ve Osmanlı İmparatorluğu
19.yüzyılda hep azınlık isyanları ile uğraşmıştır.
Bu yüzden imparatorluğun dağılmaması için
Gayrimüslim ve Müslim herkesi bir arada tutabilme siyaseti olarak Osmanlıcık
düşüncesi ortaya atıldı. Yani bir Osmanlılık ruhu inşa edilmek istendi. Osmanlı
1699 Karlofça Antlaşması ardından Avusturya Kralı ile Osmanlı padişahının
eşitlenmesi ve bunu takip eden 1720’de Pasarofça Antlaşmasıyla da zayıflamaya
başladı. Fakat 19.yüzyıla gelince devletin bekası problemi ortaya çıktı. Buna
karşılık Tanzimat Fermanıyla beraber Osmanlı devletinde yaşayan herkes
eşitlendi. Sonra Islahat Fermanı ile gayrimüslümlere geniş haklar verildi.
Meşrutiyetin ilan edilmesi ile azınlıklar meclise girecekti. Sırf bu yapılanlar azınlıkların Osmanlı devletinden
kopmasını engellemek içindi. Fakat azınlıklardan bir mebus çıkıp diyecekti ki
“Osmanlı bankası ne kadar Osmanlı ise bende o kadar Osmanlıyım” diyerek
kendisini Osmanlı devletinin bir mebusu olarak görmeyecektir. Bu sebeple
Osmanlı’yı bir arada tutmak için açılan meclis Osmanlı’nın çözülmesini
hızlandırınca II.Abdülhamit Osmanlı-Rus savaşını bahane ederek meclisi
süresiz tatil etti.
1829 yılında Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan edip
Osmanlı’nın bunu tanımış olması akabinde bu durum Sırpları, Bulgarları ve
dolayısıyla Ermenileri de harekete geçirdi. Bu gidişata göre Osmanlıcılık
siyaseti başarılı olmayacağının anlaşılması üzerine İslamcılık politikası
devreye girecektir. Hiç değilse etnik kökeni ne olursa olsun Müslümanları bir
arada tutabilmenin siyaseti izlenmiştir. Ancak halifenin çağrısına uyulmaması,
bazı Arap kabilelerinin Osmanlı’ya ihaneti bu politikayı da geçersiz kılmıştır.
Birde batıcılık fikriyatı vardır. Batıcılık
Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülükle beraber gelişir. Bu üç fikriyatta biraz
batıcıdır. Bunlardan hariç Batıcı Batıcılar vardır. Diğer üç akımın Batıcı
olması Batıya karşı bir cevap olmak üzere üretildi. Batının iyi tarafını alıp
kötü yanını almamışlardır. Batının bilimi tekniği alınsın fakat kültüründen
uzak durulsun diye düşünülmüştür. Fakat Batıcı Batıcıların düşüncesine göre
Batıyı bütünüyle kabul etmeyi düşünmüşlerdir. Fark budur. Bu düşünceye göre,
Büyük Britanya’dan erkek nüfus getirtelim ve Anadolu’daki Türk ırkını bozalım
düşüncesidir.
İşte bu tür sapkınlıklara ve ihanetlere karşı yeni
bir politika ortaya çıkmıştır. Bu politikanın adı Türkçülük’tür. Bu fikriyatı
ise Diyarbakırlı bir Kürt olan Ziya Gökalp sistemleştirmiştir. Yani Türkçülük
fikriyatı Türkler tarafından değil Diyarbakırlı Ziya Gökalp tarafından bu
fikriyat sistemleştirilmiştir. Ziya Gökalp’in bu fikriyat konusundaki
düşüncelerini Türkleşmek İslamlaşmak ve Muasırlaşmak eserinde yazığı
fikirlerinden öğreniyoruz; Türk gençliği, bir yandan dil ve edebiyat
yalınlaşmazsa, ulusal bir ülkü ruhlarda coşku ve özveri uyandırmazsa, ulusal
bir ekonomi hayat mücadelesinde yabancı öğelerden kurtulmayı sağlayamazsa,
Türklüğün ve aynı zamanda Osmanlılığın ve İslamlığın yok olacağını anladı.
Bunlardan başka, bütün uluslar, ulus olmuşken Türk övünçlerinden söz
edilmemesinin Türk gençlerinin öteki kavimcilik öğretileri tarafından
asimilasyonu ile sonuçlanacağını da gözden uzak tutmadı. Sonun da bu sebeplerin
etkisiyle Türklük ülküsü patlak verdi.[1]
Batılı Türkologların Türk dili ve tarihine ilişkin
yaptıkları çalışmalar ile bu çalışmaların Osmanlı aydınlarınca takip edilmesi
ve okunması Türkçülük düşüncesini geliştirmiştir. [2]
İlk defa Türk adıyla Osmanlılar 1909’da dernek
kuracak, sonra 1911’de Türk Yurdu Cemiyeti, 1912’de Türk ocakları kurulacak.
Bütün milliyetçilik hareketleri Osmanlıyı parçaladı. Türk Milliyetçiliği
Osmanlı devletini kurtarmak için çaba sarf etti. Fakat Osmanlı’yı kurtarmaya
gücü yetmedi. Ancak Türkiye Cumhuriyetini kurmaya gücü yetti. Türkiye
Cumhuriyetini, Türk Milliyetçileri kurmuştur başkaları değil. Türk milletçiliği
felsefesi üzerine bu devlet inşa edilmiştir. İlk zamanlar devletimiz dağılmasın
diye Türk kimliğimizi sakladık, milliyetçilik yapmadık. Fakat Osmanlıcılık
yapıp Gayrimüslim-Müslüm bir arada tutalım dedik olmadı. Sadece Müslümanları
bir arada tutalım diyoruz bakıp görüyoruz ki bir taraftan Arnavutlar bir
taraftan Araplar bir taraftan içerideki ayrılıkçı Kürtler bizi çekiştirip
elimizi ayağımızı kesmek istiyorlar biz de mecbur devletimiz elden gidecek bu
yüzden Türkçülük yapıyoruz.
Ne yapsaydık yani bıraksaydık da devletimiz elimizden
mi gitseydi? Hiçbir şey yapmadan bekleyip ulusumuzun yok olmasını mı
izleseydik? Dünyada Türk’ün dışında her milliyetçilik bir başka kavme husumete
dayalıdır. Dünyada sadece Türk Milliyetçiliği hiçbir kavme husumete dayalı
olmaksızın çıkmıştır. Kendi devletini ve milletini koruma refleksi ile vücut
bulmuştur. Diğer milliyetçilikler ırkçılık üzerine yükselmişken Türk
milliyetçiliği birleştiricilik üzerine yükselme göstermiştir.
Türk milliyetçiliği neden bu kadar önemlidir?
16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildiğinde
meclis basıldığında Türk milliyetçiliğine gönül vermiş milletvekilleri
tutuklandı. Yetmedi Türk ocaklarını bastılar. Oda yetmedi milliyetçileri
evlerinden alıp, tutuklayıp Malta Adasına sürdüler. Farkındaysanız sosyalist,
liberal ya da İslamcılara değil milliyetçilere dokunuldu. Çünkü emperyalizmin
korktuğu şey milliyetçiliktir.
Ülkesini, vatanını, milletini, değerlerini, şahsi
değerlerinden üstün tutan kişilere milliyetçi denir. Milli ruhun gelişmesi için
Milliyetçiliğin benimsemesi gerekir. Fakat milliyetçilik yapan insanlara hep
ırkçı diye yafta vurup, milliyetçiliği İslam karşıtlığı gibi gösterip, günah
diye fetva veren din adamlarının kökenlerine baktığınızda “Gayri Türk”
çıkıyorlar. Türk Milliyetçiliği ırkçılık
değildir. Türk Milliyetçiliği İslam karşıtı değildir. Hz. Muhammed efendimiz
kavmiyetçilik yapmayın diyor. Fakat kavminizi sevmeyin demiyor. Aynı şekilde
kişi kavmini sevmekle kınanamaz diye hadis-i şerif var.
Vesile b. El-Eska anlatıyor: Hz.Peygamber (a.s.m.)’e
“Kişinin kavmini sevmesi asabiyet/ırkçılık sayılır mı?” diye sordum. “Hayır.
Asabiyet/ırkçılık kişinin kavminin yaptığı zulme yardımcı olmasıdır.” Diye
buyurdu. (bk.Ahmed b. Hanbel, 4/107;Mecmau’z-zevaid, 6/244).
Sonuç olarak Türk milliyetçiliği dün nasıl Çanakkale
ruhunu oluşturduysa ve bu ruh nasıl milli mücadeleyi ateşlediyse ve yeni bir
devletin kurulmasını sağladıysa işte bugünde Türkçülükten doğma Türk
milliyetçiliği ve vatan duygusu sayesinde 15 Temmuz gibi bir kalkışma
bastırıldı. Fırat kalkanı gibi Afrin gibi operasyonlar bu milliyetçilik ruhuyla
yapıldı. İspatı ise Zeytin Dalı operasyonunda bir muhabirin Türk askerine
istikamet nereye sorusuna karşılık “Kızılelma’ya” yanıtını vermesidir. Bir
başka ispat ise Türk askerinin Türklerin sembolü bozkurt işaretini yapmaları
geçmişten günümüze milliyetçilik ruhunun devam ettiğini ve ilelebet devam
edeceğinin göstergesidir. Bu yüzden Türkçülükten doğma Türk milliyetçiliği
İslam karşıtı değildir ve ırkçılık ile alakası yoktur. Ayrıca Türkçülüğü
sistemleştiren ve kurtuluşun Türkçülükte olduğunu savunan Diyarbakırlı bir Kürt
olan Ziya Gökalp’i Türkçülük rahatsız etmiyorsa ve İstiklal Marşını yazan milli
şairimiz Arnavut olan Mehmet Akif Ersoy İstiklal marşında “Kahraman Irkıma Bir
Gül” derken buradaki kahraman ırk olarak Türk milletini gösterip ve bundan
kendisi rahatsız olmayıp kendisini Türk milletinin bir parçası olarak görüp bu
millete ait olduğunu hissediyorsa Andımızdaki Türküm cümlesinden de kimsenin
rahatsız olmasına gerek yoktur.
Son olarak ilk başta dediğimi tekrarlıyorum. Bu
ittifakın bozulması Türk devletinin ve milletinin yararına olmayacaktır.
[1] Ziya
Gökalp, Türkleşmek İslamlaşmak
Muasırlaşmak, Bordo Siyah,
İsyanbul 2010, s.58-59.
[2] Hilmi
Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce
Tarihi, s.,209-210; Aktaran, Mustafa Oral, Türk Ulusunun İnşası Ortak Tarih Söylemi, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul 2015, s.31.