Ayasofya Müzesinin
aslına döndürülmesi yani cami olarak ibadete açılması tartışmaları gündemdeyken
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’yı müze yapan Bakanlar Kurulundaki
kararnamenin altındaki Atatürk imzasının sahte olduğunu iddialarını ortaya
attı. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını birisinin Atatürk’ün adını kullanarak
bu olayı ona mal ettiğini söyledi.
Ancak hemen şunu
belirtmek istiyorum ki; Ayasofya 1934 yılında Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile
müzeye çevrildi. Yani Atatürk’ün de imzası var. Ayrıca Atatürk o dönemde
hayatta ve sağlıklı bu yüzden Atatürk’ten habersiz sahte belge ya da sahte imza
atılması pek akla ve mantığa yatmıyor. Ayrıca o dönemin gazetelerine baktığınız
da Ayasofya’nın müzeye çevrildiğini ve Atatürk’ün de burayı ziyaret ettiğini
görüyoruz.
Açıkçası ben bu iddiayı
garip buluyorum. Sayın Halaçoğlu değişik bir iddia atmış ortaya ancak iddiasını
kanıtlayan bir belge yok. Sadece olan belgelerden bir çıkarım yapıyor. Bu
sebeple bu iddia kullanışlı değil. Kamuoyunu tatmin edecek kadar somut bir
iddiaya da benzemiyor. Çünkü dediğim gibi o dönemde Atatürk hayatta ve sağlıklı
ondan habersiz böyle bir olaya girişileceğini düşünmüyorum. Bu konuya Sinan
Meydan da şöyle açıklık getirmiş. “İmzanın Atatürk'e ait olmadığı iddiası
doğru değil. Bu belge bizim elimizde ama nedense görülmüyor. Atatürk'e soyadı
ne zaman verildi? TBMM, 24 Kasım 1934 tarihinde verdi Atatürk'ün soyadını. Bu
tarih aynı zamanda Ayasofya'nın müze olmasına karar veren kararnamenin
tarihidir. Mustafa Kemal Atatürk, bu kararın verildiği gün Atatürk soyadını
alıyor. İmzasının bir günde oturması mümkün değil tabii ki. Ayasofya'nın müzeye
çevrilmesi kararnamesi, Atatürk'ün ilk attığı imzadır yeni soyadıyla.
Atatürk'ün 1934 yılının aralık ayından sonra atacağı o klasik imzanın ilk
prototipidir bu imza.”
Yine Habertürk’teki Teke Tek
programında Prof. Ali Ulusoy’un dediğine göre; “Hukuken bu tartışmanın bir anlamı kalmadı. Danıştay 2012 ya
da 2013'de Danıştay bu konuda kesinleşmiş karar verdi. Bir kere bu kararnamenin
gerçek olduğuna karar verdi. Kesinleşmiş yargı kararıdır ve herkesi bağlar.”
Meydan ve Ulusoy’un anlatmasına göre belgede ve imzada
bir sıkıntı yok.
Hemen şunu da belirtmek isterim ki; Sonuç itibariyle
İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiş ve kılıç hakkı olarak
Ayasofya camiye çevrilmiştir. Daha sonra 1931 yıllarına gelindiğinde
Ayasofya’da çalışmalar başlatıldı. Ayasofya içerisindeki birçok mozaik bu
çalışmalar neticesinde çıkarıldı. Ancak o dönemde de Ayasofya Cami olarak
ibadete açıktı. İslamiyet’te resimlerin olduğu yerde ibadet yapılmaz. Bu yüzden
o mozaiklerin üzeri örtülerek belli bir süre ibadet yapıldı. Ancak bu da ister
istemez ibadetin ahengini bozdu.
Ayasofya 1000 yıl Hristiyanlığın sembolü, 500
yıl Müslümanlığın sembolü olmuş bir yer böylelikle hem Bizans hem Osmanlı hem
Hristiyanlık hem de Müslümanlığın etkisi var. Bu yüzden Atatürk buraya
kültürel miras gözüyle bakmış ve müzeye çevrilmesi kararı alınmıştır.
Ancak günümüzde bunun bir çaresi bulunabilir mi?
İbadete açılabilir mi? Tabi ki de açılabilir. Gerekli düzenlemeler yapılıp bu
önemli yapıta zarar verilmediği müddetçe ibadethane olarak da kullanılabilir.
Sonuçta burası kılıç hakkıdır. Kullanım hakkı da Türkiye Cumhuriyeti’nindir. Bu
yüzden Yunanistan’ın oturduğu yerden bağırıp çağırması tehditler savurması bir
şey anlam ifade etmez.