Eğitimin
hedefi insanı işlemektir. İnsan canlılar içerisinde işlenmeye ve gelişmeye en
çok elverişli olan bir varlıktır. Hiçbir canlı eğitimden insan kadar istifade
edemez.
Bu
nedenle eğitim bir milletin can suyu olması kadar önemlidir. Bu öneme
inandığımız hak din olan İslam dini de eğitimin, ilmin, bilimin ve bunları
öğretecek olan öğretmenin ne kadar önemli olduğunu bizlere öğretmektedir.
Allah’ın
ilk yarattığı madde “kalemdir.” Yarattığı bu kalem ile bizim kaderimizi yazmıştır.
Hatta Kur’an’da, Kalem Suresi vardır.
Yine
bizi yaradan Allah, peygamberine melek Cebrail aracılığıyla “Oku” diye
seslenmiştir.
“Oku,
Yaradan Rabbinin adıyla oku.
O
seni bir alaktan (sıvıdan) yarattı.
O
sana kalemle yazmayı öğretendir.” Diye bildirmiştir.
Hak
din olan İslam’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) hadisinde: “Ben şüphesiz bir
muallim (öğretmen) olarak gönderildim.” Demiştir. Yine “İlim Çin’de dahi olsa
gidip alınız”, “Kadın erkek ilim öğrenmek farzdır” hadisi şerifleri de
öğretmenin ve öğrenmenin bir ibadet olduğunu biz inananlara göstermiştir.
Hz.
Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” sözü yine öğreten
kişinin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir.
Atalarımız
750 Talas savaşında İslam ile tanışmış,
Gök Tanrı inancı ile İslam'ın benzerliği ve Selçuk Bey'in İran'ın Cend
bölgesine gelmesiyle İslam'ı kabul etmesi Türklerin 200 yıl içerisinde
İslamlaşma sürecini başlatmıştır.
Hak
dine inanma şerefine nail olan Türk milleti dünyaya Allah'ın adını yaymak için
mücadeleye girişmiş ve mücadeleyi yapacak olan ehil insanları da dönemin
okulları olan medreselerde yetiştirmiştir.
Karahanlılar
ilk Türk İslam medresesi olan Semerkant medresesini açmıştır. Sonrasında Fatih
Sultan Mehmet, Semerkant’tan Ali Kuşçuya 1000 altın yolluk vererek getirtmiş ve
Ayasofya'da günlük 200 altın ödeyerek çalıştırmıştır. Daha öncesinde Selçuklu
Devletinde Nizamiye Medreselerinin başına getirilen İmam Gazali’yi de es
geçmemek gereklidir. Kanuniden sonra bozulan medreseler önemini yitirmiş. Avrupayi
tarzda okulları ise Abdülhamit Han açmıştır. Cumhuriyeti kuran kurucu kadro bu
okullarda yetişmiş ve birçok aydında bu okullarda öğrenim görmüştür. Sonrasında
milli mücadele kazanılmış yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti her ne kadar
sancılar içinde kurulsa da eğitim öğretim ile ilgili radikal kararlar alarak
okuma yazma oranını yükseltmiştir.
Sonrasında
açılan köy okulları ise harika işler başarmıştır.
Ancak
başta Çanakkale savaşı olmak üzere Sakarya savaşlarında ve kısacası kurtuluş
mücadelemizde birçok okumuş gencimiz şehit düşmüştür.
Çanakkale
savaşında sadece orduya komutanlık eden 100 bin öğretmen, tıbbiyeli ve okumuş
gencimiz şehit düşmüştür. Bu yüzden bu savaşa “Subaylar Savaşı” da denmiştir.
Sakarya Savaşında ise Mustafa Kemal'in deyimiyle savaş meydanına bir Darulfünun
yani bir üniversite gençliği şehit verdik.
Bu
nedenle Cumhuriyeti kuran kurucu kadrodan sonra ülkeyi yönetecek akıllı
gençlerimizi hep savaşlarda şehit vermiş olduk.
Ne
acı değil mi? Bugün halen bunun sıkıntısını çekiyoruz.
Velhasıl
İslam'ın Oku diye buyurduğu Müslüman âlemi okumamakta, Ben ancak bir muallim
olarak gönderildim diyen peygamber mesleği olan öğretmenlik günümüzde ayaklar
altına alınmaktadır.
Hz.
Ali'nin kendisine bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum dediği öğreten
kişilere bugün kurşun sıkılmakta, dövülmekte, hakaret edilmekte ve saygısızlık
yapılmaktadır.
En
acısı da böyle kutsiyeti olan bir meslek hem ayaklar altına alınmakta hem de
ağırlığı sarsılmaktadır.
Bu
nedenle Milli Eğitimimize ve öğretmenlerimize sahip çıkmalıyız. Hak ettikleri
itibarı onlara geri vermeliyiz. Sosyal haklarını düzenlemeli ve atamalarını
yapmalıyız. Yoksa başka türlü kalkınamayız.
Şu
da unutulmamalıdır ki 638 yıllık koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü
eğitimin çökmeye yüz tutmaya başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder