Başlıktan
da anlaşılacağı üzere eğer bir toplumda ahlak çökerse toplumda çöker. Peki
nasıl? Bu kadar kolay mı? Cevaplamaya çalışalım. İlk olarak bu süreç kişinin kendi
ahlakının bozulmasıyla başlar, sonra da bunu topluma yansıtır. Ayrıca ahlaksızlıkların
toplumda kabul görülmesi, bunun sonucunda ise iyice yaygınlaşıp kökleşmesi, en
sonunda din, iman, örf, adet, gelenek, görenek, vatan, kültür, dil ve benzeri
gibi değerlerimizin yavaş yavaş sönmesiyle birlikte toplumsal çöküşle karşı
karşıya kalırız.
Toplumda
yaygınlaşan cinayetler, kişilerin birbirlerine tahammülsüzlüğü ve bunun
sonucunda ölüme varan kavgaların çıkması, insanların birbirlerinin hakkını
gözetmemesi ve sürekli ben merkezli davranması, hayvanlara ve özellikle
kendisini korumayan kişilere bilerek isteyerek yapılan işkenceler, toplumsal
sapkınlığın artması toplumsal çöküşün örnekleridir. Tabi bu örnekleri çoğaltmak
mümkündür. İşte tüm bunların önüne geçmek için ilk başta kişi kendi ahlakını
düzeltmek ile işe başlarsa toplumsal olarak da düzelme evresine girmek
kaçınılmaz olacaktır. Böylece topluma iyilik ve hoşgörü hâkim olacaktır. Allah
Kur’an-ı Kerim Âl-i İmrân Sûresi 110. Ayette şöyle buyurmuştur:
“Siz
insanlar içinde yaratılan en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü
nehyeder ve Allah’a (doğru bir şekilde) iman edersiniz” (Kur’an-ı Kerim, Âl-i
İmrân Sûresi, 110. Ayet)
İmam
Gazali bu ayetin Kelbi (Muhammed İbn-i Sâib el- Kelbi, hicri
ikinci asır alimlerindendir. Revnek’ut Tefasir adlı tefsir kitabı meşhurdur.
146 senesinde vefat etmiştir.) tarafından tefsirini şu şekilde
açıklamıştır:
“Hem İslâm ümmetinin diğer
ümmetlerden üstün olduğunu bildirmiş, hem de bu üstünlüğün neden ileri
geldiğini ve sebebinin neler olduğunu açıklamıştır. Buna göre üstünlüğün
sebebi, Allah Teâlâ’ya doğru bir şekilde ve samimi olarak iman etmek ve başta
iman olmak üzere iyilikleri ve iyi şeyleri emretmek, bunların yayılmasına ve
güçlenmesine çalışmak, küfür ve inkârın başta geldiği kötülükleri ve kötü
şeyleri de nehyetmek, önlerini kesmek ve yok olmasına çalışmaktır.” (İmam
Gazali, Kalplerin Keşfi (Mükâşefetu’l
Kulûb), Yenişafak Kültür Armağanı,
Çev: Abdûlhalik Duran, İstanbul 2005, s.123)
İyiliği
emretmek ve kötülüğü nehyetmek, topluma ve toplum içindeki herkese dünya ve
ahrete yönelik türlü fayda ve menfaatler sağlayan çalışmalardır. Ayrıca bu ayet-i kerime bize İslam toplumunun
bu hayırlı çalışmaları terk ettiği ve daha kötüsü, Allah’a iman mevzuunda
gerilediği takdirde, üstünlüğünü kaybedeceğini ve etrafındaki sürü ve
kalabalıktan farkı kalmayacağını da bildirmiştir. Üstünlüğü insanların soyuna,
fiziğine ve şekline değil, çalışmasına, ameline ve sahip olduğu inanca
bağlamak, İslâm dinine mahsus bir değerlendirme tarzıdır. Bunu bildiren bir
ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
“Ey
insanlar! Şüphesiz ki Biz sizi (Adem
adındaki) bir erkekten ve (Havva
namındaki) bir dişiden yarattık! (Hepinizin
anne – babası bir olduğuna göre; soyla sopla iftiharın ne anlamı olabilir?) Böylece Biz sizi (birbirinize hava
atasınız için değil,) tanışasınız (da
kimin kime varis olacağını tespit edebilmek için soyları belirleyesiniz ve
kimleri arayıp sormakla mükellef olduğunuzu anlayarak sıla-i rahim
yapabilesiniz) diye bir takım kavimler
ve kabileler yaptık! Şüphesiz Allah katında en değerliniz, (en zengininiz,
en güzeliniz, şu soydan veya bu boydan olanınız değil), (Allah-u Te’âlâ’nın haramlarından son derece sakınarak) en ziyade takva sahibi olanınızdır!
Muhakkak ki Allah, (sizi de amellerinizi de hakkıyla bilen bir) Alîm’dir; (görünen ve görünmeyen tüm
halenizden hakkıyla haberdar olan bir)
Habîr’dir.” (Kur’an-ı Kerim, Hucurât Sûresi, 13. Ayet;
Tefsir eden: Mahmut Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı
Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi, Yasin
Yayınevi, İstanbul 2009, s.516)
Seyyid
Kutub’un Fi Zılâl – İl Kur’an’da dediği gibi, “işte böylece bütün farklar ortadan kalkar ve böylece yeryüzündeki
bütün çatışma ve düşmanlık sebepleri kaybolur, silinir. İnsanların birbiri ile
kaynaşması ve yardımlaşması için apaçık ve muazzam bir sebep belirir. Böylece
bu beliren sebebin altında yer almak için herkesin birbiri ile yarıştığı bir
tek sancak yükseliyor. Bu da yüce Allah adına yükselen takva sancağıdır.” (Seyyid Kutub, Fî Zılâl-İl Kur’an Hucurat Suresi 13. Ayet, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.9, s.333-334)
Eğer biz hâlâ kendimizi bir birey olarak düzletmez ve toplumu bozmaya devam edersek Yüce Allah bu konuda şöyle uyarıyor:
“Allah’ın,
gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse
sizi giderir ve yeni bir halk getirir.” (Kur’an-ı Kerim
Meâli, İbrahim Sûresi 19. Ayet, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Baskı:19, Ankara 2010, s.257)
Allah,
kavimlerden birinin yerine bir diğer kavmi yeryüzünün halifeliğine, yönetimine
geçirebilir. (Seyyid Kutub, Fî
Zılâl-İl Kur’an İbrahim Sûresi 19. Ayet, Dünya Yayıncılık, Çev: Salih Uçan, Vahdettin İnce, C.6, s.418) Bu
yüzden İslam’a tarih boyunca hizmet etmiş bir milletin torunları olarak
öncelikle kendimizden başlayarak ahlakımızı düzeltip kötülük yerine iyilik
yapmayı tercih edip bunun için mücadele edelim. Böylece hem kendimiz hem de toplum
olarak huzur bulalım. İnanın o zaman ülkece üzerimizdeki sıkıntıların
birçoğundan kurtulacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder