27 Temmuz 2022 Çarşamba

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İFTİRA KISKACINDA





 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 yıl sonra İran’a ziyarete bulunmuş ve bu ziyarette Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi olmak üzere üçlü bir zirve gerçekleştirmiştir. Bu zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan Astana sürecini tekrar ayağa kaldırmak ve bunun yanında Irak’ın kuzeyine ve Suriye’ye karşı terörle mücadele için yapılacak sınır ötesi operasyonda Türkiye’nin kararlılığını vurgulamıştır. Bu kararlı duruş karşısında Türkiye’nin bölgesel aktör olmasını istemeyenlerin düşmanlığı daha da şiddetlendirmiştir.

Böylece bu yaşanan gelişmelerin ardından Irak’ın Kuzeyindeki Dohuk vilayetinin Zaho ilçesinde 20 Temmuz’da bir dere kenarında ikisi çocuk, dokuz kişinin hayatını kaybettiği olay basına yansımıştır. Irak Merkezi Hükümeti basına yansıyan bu olay ile ilgili havan topu saldırısı düzenlendiğini ve saldırıyı Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığını iddia ederek Türkiye’yi ve Türk Silahlı Kuvvetlerini hiçbir delil olmadan suçlamıştır. Ülkede, Türkiye ve Türk askerine yönelik protestolar düzenlenmiştir.

Bağdat’ın bu suçlamalarına karşı Türk Dışişleri Bakanlığı saldırıyı reddetti. Yapılan açıklamada “Saldırının terör örgütü kaynaklı olduğu değerlendiriliyor. Türkiye gerçeğin açığa çıkması için her türlü adımı atmaya hazır” denildi. 

Ancak o saatlerde olay daha yeniyken ve olayın sorumluları araştırılırken içeride HDP ve Diyarbakır Barosu sözde Kürdistan vurgusu yaparak sosyal medya hesaplarından Türkiye’yi ve onun kahraman Mehmetçiğini suçlamışlardır. Dışarıda ise Arap Birliği Türkiye’yi kınamış ve saldırıdan Türkiye’yi sorumlu tutmuşlardır. Bir yandan da Iraklı Şii milisler Türkiye’ye karşı savaş ilan etmiş ardından ABD, Türkiye’yi kınayan açıklamalarda bulunmuştur. Başta PKK Terör Örgütü olmak üzere Haşdi Şabi, FETÖ Terör Örgütü mensupları ve İran’a yakın Şii gruplar Türkiye’yi hedefe alarak aleyhinde kampanyalar başlatmışlardır. 

Bunların hepsi Türkiye’nin İran ziyaretinden sonra ve yine Türkiye’nin dünyanın kıtlık krizini çözmek için tarafları İstanbul’da buluşturup anlaşma imzalanmasından önce olması çok manidardır. 

Irak Meclisindeki en büyük Sünni Koalisyonun Başkanı milletvekili Hamis Hançer: “Duhok kentinde meydana gelen sivilleri hedef alan saldırıyı terör örgütü PKK yaptı. Biran önce bu terör unsurlarının önüne geçilmeli” dedi. 

Türk milletinin, devletinin ve askerinin asırlık tarihine bakıldığında soykırım, katliam veya sivillere yönelik herhangi bir saldırı girişimi olmamıştır. Ancak ne tuhaftır ki Türk askerinin sivillere yönelik sözde katliam yaptıklarını iddia edenlerin tarihleri katliamlarla, soykırımlarla ve ihanetle dolu olduğu görülmektedir. Bunları sıralamaya kalsak ciltler dolusu kan ve gözyaşının tarihini yazmak mecburiyetinde kalırız. Çünkü Türk milleti ve onun bağrından çıkan Türk askeri hiçbir zaman masumlara yönelik eylemlerde bulunmamıştır. Terör Örgütü PKK kurulduğu günden beri bebek, çoluk çocuk demeden katlettiği zaman hiçbir devletten ses çıkmamıştır. Aynı şekilde Amerika, Irak’ı işgal ettiğinde orada masum binlerce sivili katlettiğinde yine oradaki yerli halkın namusuna göz diktiğinde Irak başta olmak üzere hiçbir Arap Birliği kınayıcı bir açıklamama yapmamıştır. Ya da Diyarbakır Barosu “Sözde Ermeni Soykırımını” desteklerken PKK Terör Örgütünün bu ülkenin askerini, polisini, vatandaşını şehit ederken yaptıkları caniliklere ses çıkarmamışlardır. 

Irak’ın Kuzeyinde terör örgütüne karşı yapılan mücadele devam ederken ayrıca Suriye’ye yeni operasyon sinyallerinin verildiği sırada böyle bir karalama kampanyasının yapılması devletimize ve güvenlik güçlerimize karşı art niyetli yaklaşımlardan başka bir şey değildir. Bu art niyetli yaklaşımları biz daha öncede gördük. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin güvenliğini tehdit eden teröristlere karşı ne zaman bir operasyon yapsa hemen karalama kampanyaları başlamıştır. 

Ancak Türk askeri hiçbir zaman sivilleri hedef almamıştır. Sivil yerleşim yerlerinde operasyon yapma mecburiyetinde kaldıklarında ise nasıl hassas davrandıklarını Diyarbakır Sur Operasyonlarında görülmüştür. Sivilleri kalkan yapan teröristlere karşı hassasiyetle ilerleyen Türk askeri kendi canını vermekten tereddüt etmeyerek sivilleri kurtararak burunları dahi kanamadan o teröristlerin elinden almıştır. Yine oradan çıkamayan yaşlılarımızı Mehmetçik sırtında taşıyarak çatışma bölgesinden çıkarmıştır. Yine sınır ötesi operasyonlarda aynı hassasiyeti göz ederek hiçbir yerleşim yerine ve sivillere zarar vermeden titizlikle terörist unsurlara karşı mücadele etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her operasyonu öncesinde ve sonrasında Türk askerine böyle iftiralar atılması anca düşmanın ne kadar aciz, korkak ve haysiyetsiz olduğunu göstermektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihinde herhangi bir kara leke olmadığı için gurur duyuyor ve bu vesile ile tüm Türk Silahlı Kuvvetleri personeline teşekkür ediyor ve her zaman yanlarında olacağımı özellikle vurgulamak istiyorum.


  


 


7 Temmuz 2022 Perşembe

MUTABAKAT BİLMECESİ

 






Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta Salı günü NATO toplantısı için gittiği Madrid’de İsveç ve Finlandiya ile bir mutabakat imzaladı. Bu mutabakat belgesinin içeriğinin özeti silah ihracatı ve terörle mücadele olmak üzere Türkiye’nin kaygılarına yanıt veren bir memorandum’dur. Bu memorandumu dünya basını ise Türkiye istediğini aldı ve Erdoğan zaferle dönüyor diye manşetlerine taşıdı.

Ancak şu bilinmelidir ki mutabakat bir uluslararası anlaşma değildir. Sadece siyasi bir bağlayıcılığı vardır. Fakat yine de bazı istenilenlerin yazıya aktarılması hiç yoktan iyidir. PKK/YPG/FETÖ gibi terör örgütlerinin bu mutabakat ile terör örgütü olduğu tescillenip mutabakat metnine girmesi önemli bir gelişmedir. Yine Türkiye’ye uygulanan silah ve savunma sanayindeki ambargoların kaldırılmasına dair taahhütlerde önemli bir kazanımdır. Buna ilaveten bu mutabakatın Suriye harekatından önce imzalanması da Türkiye’nin yapacağı sınır ötesi operasyon için de önemli bir adımdır.

Ancak burada verilen sözler tutulacak mı? Kanaatimce zannetmiyorum. Çünkü mutabakat imzalandıktan sonra her iki ülkenin üst düzey yetkilileri Türkiye’ye verilen sözlerin aksi açıklamalar yaptılar.

Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan da verilen sözler yerine getirilmez ise İsveç ve Finlandiya’nın üyelik sürecini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmayacağını ifade etti. Ayrıca Makedonya’nın 20 yıl sonra NATO’ya girdiğine dikkat çekti. Yani resmen bu iki ülkeye verdiğiniz sözleri tutuyorsanız tutun. Tutmuyorsanız 20 yıl sürünürsünüz demiş oldu.

İsveç basınında bazıları üyelik süreci ile ilgili Türkiye’ye verilen sözlerin üyelik süreci onaylanana kadar tutulması gerektiğini, üyelik süreci tamamlandıktan sonra verilen sözlerin tutulmasa da herhangi bir yaptırımının olmadığını belirtmişlerdir. EXPRESSEN’in haber sitesinde Jacob Westberg, İsveç’in NATO’ya girdikten sonra Türkiye’ye verdiği sözlerden vazgeçmesi halinde NATO’nun hiçbir yaptırım olanağı ve dışlama mekanizması olmadığına dikkat çekmiştir.[1]

            Tüm bunlar dikkate alındığında aslında Türkiye’nin bir oyun kurduğunu düşünüyorum. Çünkü başta Amerika olmak üzere Avrupalı devlet İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi için Türkiye’yi sürekli rahatsız edecek eylemler ve açıklamalarda bulunacaklardı. Türkiye bu rahatsızlıktan kurtulmak için ne de olsa son koz yine benim elimde düşüncesi ile bu mutabakatı imzaladı ve uygulanmaması durumunda ABD ve AB’ye muhtemelen şunu diyecektir. Biz şartlarımızı sunduk ve bunu antlaşma metnine döktük. Üç ülkede imzaladı. Fakat verilen sözler tutulmadı. Terör örgütlerine destek vermeye devam ettiler. Ben Türkiye olarak elimden geleni yaptım ama karşımdaki muhataplarım yapmadı. O zaman bende veto hakkımı kullanıyor ve üyeliklerini onaylamıyorum diye de düşünerek bu mutabakatı imzalamış olabilir.

            Bu nedenle Türkiye’nin çok uyanık olması ve Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü meselesinde yaptığı hatayı İsveç ve Finlandiya’da yapmamasını umuyorum.

 


[1] Jacob Westberg, “Turkiets Parlament Kan Stoppa Sverige i Nato”, https://www.expressen.se/nyheter/turkiets-parlament-kan-stoppa-sverige-i-nato/, Erişim Tarihi: 04.07.2022

4 Temmuz 2022 Pazartesi

TÜRKİYE’DE KÖŞE YAZARI SORUNU


 






Ülkemizde başta gazeteler ve internet siteleri de olmak üzere bir sürü köşe yazarımız ve birçok da köşe yazarı olmak isteyen adaylarımız var. İnsanımızın yazması, okuması ve araştırması gayet çok güzel bir davranıştır. Yalnız gerçekten okuyor muyuz? Gerçekten araştırdıklarımızı kendi düşüncelerimiz ile harmanlayıp okuyucuya aktarabiliyor muyuz? En önemlisi bu ülkenin aydınları olarak gerçekten ülkemize ışık tutacak fikriyatlar sunabiliyor ya da ülkemiz aleyhine yazılanlara cevaplar verebiliyor muyuz? Ayrıca kaliteli yazarlarımız var mı? Yazarlarımızın eğitim düzeyi nedir?

Aslında bu sorduklarımın cevapları verilmeli ve kendi profilimiz ile yüzleşmeliyiz. Çünkü Türkiye’deki birkaç kişi haricinde gerçekten yazar denilebilecek çok az sayıda kişi var. Ben kaç zamandır yabancı gazetelerin internet sitelerini takip ediyorum. Hepsinin gerçekten alanında uzman olduklarını ve günlük kısır siyasetten uzak yorumlar yapabildiklerini okuyorum. Tabi ki de zaman zaman kendi görüşleri çerçevesinde siyasi yazılar yazıyorlar ancak dediğim gibi genellikle kısır siyasetten uzak duruyorlar. Okuduklarını ve araştırdıklarını okuyucuya aktarabiliyorlar ve alanlarına baktığımda da kimisi gerçekten bu işin okulunu okumuş ve enstitülerde araştırmacı olan kimisi de ilgilendiği alanın gerçekten uzmanı olan yazarlar.

Bu yazıyı yazmamın en büyük sebebi ise az öncede dediğim gibi yabancı gazetelerin internet sitelerinde Türkiye ile ilgili yazılan bazı köşe yazılarını az İngilizcem ile okumaya çalışarak benim bunlara cevap vermeye uğraşmamdır. Tabi bende bilgim yettiğince cevap veriyorum. En büyük eksikliğim ise İngilizcemin çok iyi olmamasıdır. Çünkü gönül isterdi ki kendi anladıkları dilde onlara cevap verebileyim ve ülkemi uluslararası arenada o köşe yazarlarına karşı daha iyi savunabileyim.

Bu nedenle gazetelere ve internet sitelerine çağrımdır. Lütfen alanında yetkin kişileri yazar yapın ve onların ülkemizi fikirleriyle aydınlatmalarına ve yine devletimiz hakkında yabancı köşe yazarlarının yazdıkları yazılara karşı uluslararası arenada mücadele etmelerine olanak sağlayın.

Gelin hep birlikte köşe yazarlığı sistemini değiştirelim ve şunları hayata geçirelim.

1 – Köşe yazarlığı sadece ülkemizdeki insanları aydınlatmak için olmasın ve kısır çekişmelerden vazgeçelim.

2 – Yazdığımız köşe yazılarımız aynı zamanda yabancı dil bilen yazarlar tarafından o dil ile de yayınlansın.

3 – Köşe yazarlarımız yabancı köşe yazarlarını da takip etsin ve ülkemiz aleyhine yazılan yazılara cevap niteliğinde yazılar kaleme alsın.

Artık küreselleşen dünyada köşe yazarlığı sisteminin değişmesinin vakti gelmedi mi? Gerçekten bu işi yapabilecek olanların köşe yazarı olması vakti gelmedi mi?

 


Diğer Yayınlar