11 Temmuz 2020 Cumartesi

86 YIL ARADAN SONRA AYASOFYA




Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’a yaptığı en büyük kilisedir. İstanbul fethedilmeden önce ise Bizans’ın elinde olan Ayasofya Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahı olan II. Mehmet’in 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle birlikte burası kiliseden camiye çevrilmiş ve fethin sembolü sayılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra ilk Cuma namazını 1 Haziran 1453’te Ayasofya’da kılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra gelen Osmanlı padişahları da Ayasofya’ya özel ihtimam göstererek çeşitli tadilat ve iyileştirmeler yapmışlardır. Hatta Mimar Sinan Ayasofya’ya dış istinat yapılarıyla takviyeler ekleyerek sağlamlaştırmıştır. 

Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra onun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti döneminde de Ayasofya’da düzenlemeler yapıldı. Restorasyon çalışmaları yapılarak kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi ve mozaiklerin ortaya çıkarılıp temizlenmesi işlemleri gerçekleştirildi. Tarihi yapıların ve Bizans döneminden kalan mozaiklerin ortaya çıkması sonucunda burasının zarar görmemesi için 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi kararı alındı.86 yıldır müze olan Ayasofya’da İstanbul’un fethinin 567.yılının kutlandığı bu yıl ise 29 Mayıs’ta Ayasofya içinde fetih süresi okundu. Bugün ise 10.07.2020 tarihli Danıştay 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal ederek Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması kararını verdi. Danıştay’ın bu kararı iptal etmesinin hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı 2729 karar sayısı ile Ayasofya Camii’nin yönetiminin Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına karar verilmiştir denilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla artık resmen Ayasofya Camii ibadete açılmış oldu.

Başta Yunanistan olmak üzere Hıristiyan dünyası daha Ayasofya’nın ibadete açılması gündeme gelir gelmez hemen karşı çıktı. Küstahça tehditler savurdu. Ancak bizim kılıç hakkımız üzerinde son sözü bizim söyleyeceğimizi dünyaya bugün göstermiş olduk. Hemen şunu da hatırlatmak istiyorum. Hatırlayın geçen yıl Yeni Zelanda da Camiye saldırı yapılmış ve 51 Müslüman şehit edilmişti. O saldırganın silahının üzerinde Türk yiyici yazıyordu. Yine Türkleri Avrupa’dan atacağız. 

Ayasofya’nın minarelerini yıkacağız gibi tehditlerle bizlere mesajlar verilmek istendi. Ancak bizde bugün Ayasofya’yı ibadete açarak mesaj öyle verilmez böyle verilir dedik. Türkiye, Sevr Antlaşmasının psikolojik çekincesini üzerinden attı ve artık savunmadan karşı taarruza geçti. Önceden tüm kurumlarımız Sevr Antlaşmasının psikolojik çekincesiyle yapılanmıştı. Ancak 2016’dan sonra adeta tüm kurumlarımız yeniden şekillendi ve bir dönüşüme uğradı. Buna en büyük örneği Milli İstihbarat Teşkilatı’nı gösterebiliriz. Bu sebeple hem iç hem de dış politikada daha keskin ve aktif kararlar alabilen şahin bir Türkiye ile karşı karşıya kalmak dost görünümlü düşmanlarımız için hiç hoş olmasa gerek.

Libya meselesini bitirmek üzere olan Türkiye, Ayasofya konusunda kararını verdi. Suriye, Irak, Libya’da düşük yoğunluklu bir savaş Türkiye meselelerini yavaş yavaş hallettikten sonra Türkiye elbet bir gün yüzünü Eğe Denizi’ne dönecek ve adalar meselesini de halledecektir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diğer Yayınlar