14 Mart 2021 Pazar

KUTSAL KİTAPLARIN EŞCİNSELLİĞE BAKIŞI


 

Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Dünyada giderek yaygınlaşan ve hatta normalmiş gibi kabul görülen bununla birlikte yasal bir çerçeveye oturtulan eşcinsellik LGBT dernekleri tarafından Türkiye’de de yaygınlaştırılmak ve toplum nezdinde kabul görülmesi için çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca bu çalışmalar yapılırken de insan hakları vurgusu yapılarak Avrupa’dan destek almak amaçlanmıştır. Bu konuyla ilgili Prof. Dr. Ergün Yıldırım bu konuyla ilgili şöyle söylemiştir:

Eşcinseller yaşam tarzlarını hırçın, dayatmacı, baskıcı bir dil kullanarak topluma sunuyorlar. İnsanlar eleştirilerini ortaya koymaktan bile çekiniyor. En normal eleştiri bile homofobik ve nefret suçu olarak damgalanıyor. Oysa demokratik toplumlarda eleştiri en doğal haktır. Eşcinsellik, toplumsal ve inanç olarak yüzyıllardır süregelen kadın, mahremiyet ve ahlak kültürümüzü ters yüz eden; bunları parçalayan, alaşağı eden tutum ve nitelikler taşıyor.”[2]

Dünyada, eşcinsel evlilikleri yasal bir zemine oturtan 10 ülkeden 8’i Avrupa’dadır. Diğer 14 Avrupa ülkesinde ise medeni birliktelik adı altında farklı türdeki eşcinsel birlikteliklerde yasallaşmıştır. Bu nedenle LGBT toplulukları verilen haklar doğrultusunda diğer ülkelere nazaran Avrupa’dan özellikle de Avrupa Birliği’nden memnuniyetlerini belirtmişlerdir.[3]

Ancak başta Avrupa olmak üzere diğer toplulukların dini inançlarına bakıldığında zina ve eşcinsellik yasaklanmıştır. Her ne kadar tahrif edilmiş olsa da günümüze ulaşan Tevrat, Zebur, İncil’de de zina ve eşcinsellik yasaklanmıştır.

Tevrat’ta Tanrı’nın insanları erkek ve dişi olarak yarattığını, erkek ve dişi olan bu iki farklı cinsin birbirinden türemesini yazmıştır. Bu anlatılan olayın metni aynen şöyledir:

1: 27 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu.    İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.

1: 28 Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.”[4]

Yine Tevrat’ta “Mısır’dan Çıkış” bölümünde zinanın yasak olduğu ifade edilmiştir.

20: 14 Zina etmeyeceksin.”[5]

Ayrıca Tevrat’ta zina edenlerle ilgili verilen birçok ceza yasaları da vardır. Yine bununla birlikte Tevrat’ta “Yasak İlişkiler” bölümü olan Levililer ile ilgili kısımda erkek erkeğe yani eşcinsellik yasaklanmıştır. Tevrat’ta geçen ifade aynen şöyledir:

18: 22 Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir.”[6]

Zina ve Eşcinselliğin yasak olmasının yanında bir de başka kimlerle ilişkiye girmenin yasak olduğunu detaylıca şu ifadelerde görülmüştür. Tevrat’ta geçen ifadeler şu şekildedir:

18: 6 “‘Hiçbiriniz cinsel ilişkide bulunmak için yakın akrabasına yaklaşmayacak. RAB  benim.

18: 7 Annenle cinsel ilişkide bulunarak babanın namusuna dokunmayacak-sın. O senin annendir. Onunla ilişki kurmayacaksın.

18: 8 Babanın karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Babanın namusudur o.

18: 9 Annenden ya da babandan olan, ister seninle aynı evde doğmuş olsun, ister olmasın üvey kız kardeşlerinden biriyle cinsel ilişki kurmayacaksın.

18: 10 Kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü onla-rın namusu senin namusundur.

18: 11 Babanın evlendiği kadından doğan kızla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babandan olmadır, senin kızkardeşin sayılır.

18: 12 Halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babanın yakın akrabası-dır.

18: 13 Teyzenle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o annenin yakın akraba-sıdır.

18: 14 Amcanın namusuna dokunmayacaksın. Karısına yaklaşmayacaksın, çünkü o senin yengendir.

18: 15 Gelininle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü oğlunun karısıdır. Onun-la ilişki kurmayacaksın.

18: 16 Kardeşinin karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o kardeşinin namusudur.

18: 17 Bir kadının hem kendisiyle, hem kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kadının kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü onlar kadının yakın akrabasıdır. Onlara yaklaşmak alçaklıktır.

18: 18 Karın yaşadığı sürece onun kızkardeşini kuma olarak almayacak ve onunla cinsel ilişki kurmayacaksın.

18: 19 “‘Âdet gördüğü için kirli sayılan bir kadınla cinsel ilişki kurmayacak-sın.

18: 20 Komşunun karısıyla cinsel ilişki kurarak kendini kirletmeyeceksin.

18: 21 İlah Molek’e ateşte kurban edilmek üzere çocuklarından hiçbirini vermeyeceksin. Tanrın’ın adına leke getirmeyeceksin. RAB benim.

18: 22 Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir.

18: 23 Bir hayvanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kendini kirletmiş olursun. Kadınlar cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşmayacak. Sapıklıktır bu.

18: 24 “Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önünüzden kovacağım uluslar böyle kirlendiler.”[7]

Bir başka tahrif edilmiş olsa da günümüze ulaşan Zebur’un 50. Bölümü olan “Mezmur”da da zina konusu şöyle ifade edilmiştir:

50: 16 Ama Tanrı kötüye şöyle diyor:

           Kurallarımı ezbere okumaya

          Ya da antlaşmamı ağzına almaya ne hakkın var?

50: 17 Çünkü yola getirilmekten nefret ediyor,

         Sözlerimi arkana atıyorsun.

50: 18 Hırsız görünce onunla dost oluyor,

          Zina edenlere ortak oluyorsun.

50: 19 Ağzını kötülük için kullanıyor,

          Dilini yalana koşuyorsun.

50: 20 Oturup kardeşine karşı konuşur,

          Annenin oğluna kara çalarsın.

50: 21 Sen bunları yaptın, ben sustum,

          Beni kendin gibi sandın.

         Seni azarlıyorum,

         Suçlarını gözünün önüne seriyorum.

50: 22 “Dikkate alın bunu, ey Tanrı’yı unutan sizler!

           Yoksa parçalarım sizi, kurtaran olmaz.

50: 23 Kim şükran kurbanı sunarsa beni yüceltir;

          Yolunu düzeltene kurtarışımı göstereceğim.”[8]

Zebur’un 50:18’deki kısımdan anlaşıldığı üzere zina hoş karşılanmamıştır.

Bir başka tahrif olunmuş kitap olan İncil ise eşcinselliği utanç verici ve sapıklık olarak nitelendirmiştir. İncil’de bu açıklama “Pavlus’tan Romalılar’a Mektup” bölümünde şu şekilde ifade edilmiştir.

Rom. 1:25 Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır. Amin.

Rom: 1-26 İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler.

Rom. 1:27 Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar.

Rom. 1:28 Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti.”[9]

İncil’de “Pavlus’tan Korintliler’e Birinci Mektup” kısmının altıncı bölümündeki davalar kısmında eşcinsellikle ilgili bir başka ifade ise aynen şöyledir:

“1.Ko.6:9-10 Günahkarların, Tanrı egemenliğini miras almayacağını bilmiyor musunuz? Aldanmayın! Ne fuhuş yapanlar Tanrı’nın egemenliğini miras alacaktır, ne puta tapanlar ne zina edenler ne oğlanlar ne oğlancılar ne hırsızlar ne açgözlüler ne ayyaşlar ne sövücüler ne de soyguncular.”[10]

Tevrat, Zebur ve İncil’deki bu ifadelerden anlaşıldığı üzere zinanın ve eşcinselliğin yasaklanmasına rağmen Avrupa’nın bu ahlaki çöküntüyü yasal zemine oturtması çok şaşırtıcıdır. Tevrat, Zebur ve İncil’de başlangıçta erkek ve dişinin birbirleri için yaratıldığını ve bu ilişkinin doğal olduğunu çünkü insanların üremesi gerektiğini bildirilmiştir. Aynı zamanda bu kitaplarda zinanın ve eşcinselliğin yasaklandığı bununla birlikte bu tür ahlaksızlıkları yapanların Tanrı tarafından cezalandırılacağı açıkça ifade edilmiştir.

En son hak din olan İslam’ın rehberi Kur’an’da da canlı varlıkların soylarının devamı için üremesi gerektiğine ve bu da ancak erkek ve dişi olmak üzere iki farklı cinsin ortak faaliyetlerine bağlı olduğu bu yüzden canlı varlıkların erkek ve kadın olarak çiftler halinde yaratılmış olduğu bildirilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’in Ra’d Sûresi 3. Ayetinde:

“O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır.*[11] O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.”[12]

Kur’an-ı Kerim Şûra Sûresi’nin 11. Ayetinde:

“O gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden (kendi türünüzden) eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”[13]

Hucurât Sûresi’nin 13. Ayetinde ise:

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”[14]

Ayrıca canlıların dişi ve erkek olarak yaratılmasının yanında bu ilişkilerin sağlıklı bir biçimde yürümesi için Kur’an-ı Kerim zina ile ilgili uyarılarda bulunmuştur. İsrâ Sûresi 32. Ayette:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”[15]

Tüm bunlarla beraber normal cinsi tabiata aykırı düşen yollardan cinsi tatmin sağlanması İslam’da hiç tasvip edilmemiştir.[16] Bu sebeple Kur’an-ı Kerim eşcinselliğe karşı çıkmış bu davranışları yapan Lût Kavmini çok sert bir dille tenkit ve reddetmiştir.

Eşcinsellikle ilgili Kur’an-ı Kerim’de Arâf Sûresi’nin 81. Ayetinde:

“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz”[17]

Hûd Sûresi 78. Ayette:

“Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: ‘Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir.*[18] Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”[19]

Yine Hûd Suresi’nin 82,83. Ayetinde eşcinsellerin başına gelen azaptan bahsedilerek şöyle denilmiştir:

“(Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.”[20]

Lût Peygamberin kavmini eşcinsellik konusunda uyardığı Şu’arâ Sûresi’nin 165-174. Ayetlerinde şöyle görülmüştür:

“165,166. Ayette; ‘Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.’

167. Ayette; Dediler ki: ‘Ey Lût! (işimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!’

168. Ayette; Lût, şöyle dedi: ‘Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.’

169. Ayette; ‘Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işlerden kurtar.’

170,171. Ayette; Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.

172. Ayette; Sonra diğerlerini helâk ettik.

173. Ayette; Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi.

174. Ayette; Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.”[21]

İslam’ın kutlu peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s)’de erkeğin kendi eşine tenasül organından değil de arka uzvundan yaklaşmasını “küçük livata” olarak adlandırmış ve kesin olarak yasaklamıştır.[22] Öte yandan, hayvanla cinsi temas kurulması da iğrenç görülmüş, bu hareket ağır bir suç ve günah sayılmıştır.[23] El ile cinsi tatmin sağlanması da yine hoş görülmeyen bir davranıştır. Bu anlatılanlara ilave olarak Hz. Peygamber kadına benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etmiş[24] ve bu tipler için bazı yaptırımları yürürlüğe koymuştur.[25] Ayrıca, erkekler için yasakladığı cins ve renkteki giyecekleri erkek çocuklar üzerinde görünce hoşnutsuzluk gösterip müdahale etmiştir.[26]

Sonuç itibariyle tahrif edilmiş kitaplardan Tevrat, Zebur ve İncil başta olmak üzere son hak din İslamiyet’in kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de eşcinsellik kesinlikle yasaklanmış, çirkinlik ve sapıklık olarak belirtilmiştir. Bu tür davranışlarda bulunanların başlarına azap edici cezalar verileceği ifade edilmiştir. Bu sebeple Avrupa’da ahlakın çökmesi ve bu durumun normalmiş gibi yasalaşmasıyla başlayan bu sürecin Türkiye’ye sirayet ettirilmeye çalışılması önlenmeli ve gençlerimizin bu eşcinsellik (LGBT) gibi sapkınlıklara kurban verilmemesi için bir takım önlemler alınmalıdır.

 



[1] Giresun Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nde tarih tezli yüksek lisans öğrencisidir. Yazılarını kendi blogger sitesi olan https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com’da veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir’de yayınlanmaktadır.

[2] Ergün Yıldırım, “Mahremiyetimize, Ahlakımıza Saldırıyorlar: LGBT terörüne son verilmeli”, https://www.milatgazetesi.com/haber/mahremiyetimize-ahlakimiza-saldiriyorlar-lgbt-terorune-son-verilmeli-5450/?fbclid=IwAR3dv4pk2NHodv_gXaiLFr3Kd2hM3awmLUIhTf7b62s8HlvUikr7qngX7UM, Erişim Tarihi: 13.03.2021

[3] “Avrupa’da LGBT Hakları”, https://tr.wikipedia.org/wiki/Avrupa%27da_LGBT_haklar%C4%B1, Erişim Tarihi: 13.03.2021

[4] Tevrat, “Dünyanın Yaratılışı 1:27 – 1:28”, s.3

[5] Tevrat, “Mısır’dan Çıkış 20:14”, s.139

[6] Tavrat, “Yasak İlişkiler Levililer 18:22”, s.221

[7] Tevrat, Yasak İlişkiler Levililer, 18:6 – 18:24, s.220-221

[8] Zebur “Mezmurlar 50:16 – 50:23”, s.67-68

[9] İncil, “Pavlus’tan Romalılar’a Mektup Rom. 1:25 – 1:28”

[10] İncil, “Pavlus’tan Korintliler’e Birinci Mektup 1. Ko. 6:9-10”

[11] Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamasına göre; Botanik biliminin açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere bitkilerde üreme, erkek ve dişi organlar vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu erkek ve dişi organlar bazen aynı çiçekte, bazen ayrı çiçeklerde, bazen de hurmada olduğu gibi ayrı ağaçlardaki çiçeklerde olabilmektedir. Kur’an-ı Kerim Meâli, “Ra’d Sûresi 3. Ayet”, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Bas:19, Ankara 2010, s.248

[12] Kur’an-ı Kerim, “Ra’d Sûresi 3. Ayet”; Yine Ta-ha Sûresi 53. Ayet’te Yasin Sûresi 36. Ayette ve Zâriyât Sûresi 49. Ayette insanların ve bitkilerin dişi ve erkek olmak üzere iki ayrı cinste bir çift olarak yaratıldığı bildirilmiştir.

[13] Kur’an-ı Kerim, Şûrâ Sûresi, 11. Ayet

[14] Kur’an-ı Kerim, “Hucurât Sûresi 13. Ayet; Fatır Sûresi 11. Ayet ve Necm Sûresi 45. Ayette de aynı şekilde cinsiyet farklılığının hayatın devamlılığı, sürekliliği ve düzeni için zaruriyetini ifade etmişlerdir.

[15] Kur’an-ı Kerim, “İsrâ Sûresi 32. Ayet”; En’âm Sûresi  151. Ayet’te aynı şekilde zinanın çirkin bir iş ve hayasızlık olarak nitelendirilmiştir.

[16] İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

[17] Kur’an-ı Kerim, Arâf Sûresi 81. Ayet

 [18] * Bir peygamber, gönderildiği kavmin manevi babası sayılır. Bu itibarla gönderildiği toplumun kadınları o peygamberin manevi kızları mesabesindedir. Burada Lût Peygamber, kavmini içine düştükleri cinsel sapıklığı (erkeğin erkekle cinsel ilişkisi) terk edip meşru ve doğal ilişkiye dönmeleri ve kadınlarla nikâhlanmaları konusunda uyarmaktadır.

[19] Kur’an-ı Kerim, “Hûd Sûresi 81. Ayet”

[20] Kur’an-ı Kerim, “Hûd Sûresi 83. Ayet”

[21] Kur’an-ı Kerim, “Şu’arâ Sûresi 165 – 174. Ayetler”; Ankebût Sûresi 28-30. Ayetleri de aynı konu üzerindeki ayetlerdir.

[22] Ebu Davud, “Nikah”, 45; Tirmizi, “Taharet”, 102; İbn Mace, “Nikah”,29; Aktaran: İlmihal İslam ve Toplum,      Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

[23] Ebu Davud, “Hudûd”, 30; Tirmizi, “Hudûd”, 23; Aktaran: İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

[24] Buhari, “Libas”, 61-62; Ebû Davud, “Libas”, 30

[25] Buhari, “Libas”, 61; Müslim, “Selam”, 62

[26] Müsned, IV, 171; 23,24,25. Dipnotları aktaran; İlmihal İslam ve Toplum, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.2, Ankara 2010, s.125

 


7 Mart 2021 Pazar

GÜNÜMÜZDE İLİM VE ÂLİM

 



Kubilay Muhammet Özdemir[1]

Günümüzde başta gençler olmak üzere herkes aslında vaktini boş geçirmektedir. Öyle lüzumsuz işlerle uğraşır olduk ki bu sebeple ilim öğrenmenin lezzetini kaçırır olduk. Oysa ilim öğretmek ve öğrenmek ile meşgul olan kişiler Allah’ın katında üstün bir yere sahiptirler. Çünkü Mücadele Süresi 11. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

“Ey iman edenler! Size meclislerde yer açın denildiği zaman açın ki, Allah da sizde genişlik versin. Size kalkın denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecesini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[2]

Hz. Muhammed (s.a.s.) ise ilim öğrenenlerin, öğrendiği ilimle amel edip onu başkalarına öğretenlerin imrenilmeye layık kişiler olduklarını belirtmiştir. Tam olarak Sahih-i Buhari 66. Hadiste geçen ifade şöyledir:

“Abdullah b. Mes’ûd (r.a.): Resûlüllah (s.a.s.): Ancak iki konuda imrenme vardır: Allah’ın, kendisine mal verip de bu malı hak yolda harcattığı kimse ile Allah’ın kendisine ilim verip de bu ilimle hüküm veren ve bu ilmi öğreten kimseye buyurdu demiştir.”[3]

İlmi öğrenen kadar öğreten de büyük sevap alacağı hadislerde mevcuttur. İlim ancak okumakla buna ek olarak eğitim ve öğretim ile elde edilmiştir. Bunun içinde bir öğretmene ihtiyaç vardır. Bu yüzdendir ki öğretmenlik kutsal bir görevdir. İslam’ın kutlu peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) de bir öğretmendi. Efendimiz bunu bizzat kendisi ifade etmiştir. İfade edilen hadis şöyledir:

“Bir gün evinden çıkıp mescide giden Hz. Peygamber (s.a.s.), orada halka olmuş iki toplulukla karşılaşmıştı. Bunların birinde Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlardı, diğerinde ise ilim öğreniyor ve öğretiyorlardı. Sevgi ve rahmet dolu bakışlarıyla onlara ilgi gösteren Resûl-i Ekrem: “Her biri hayır üzeredir. Şunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar; Allah dilerse onlara verir, dilerse vermez. Bunlar ise ilim öğreniyor ve ilim öğretiyorlar. Ben de muallim olarak gönderildim.” buyurdu ve onların halkasına katıldı. (İM229 İbn Mâce, Sünnet, 17; DM357 Dârimî, Mukaddime, 32) Diğer bir rivayette de Resûl-i Ekrem Hz. Âişe’ye: “…Allah beni sıkıntı verip zorlaştırıcı olarak göndermedi. Beni ancak kolaylaştırıcı bir öğretmen olarak gönderdi.” (M3690 Müslim, Talâk, 29) buyurarak, kendisini eğitici ve öğretici olarak tarif etmişti.”[4]

Nitekim Bakara Süresi 151. Ayette, Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin eğitici ve öğretici özelliğine vurgu yapılmıştır.

“Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her türlü kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.”[5]

Aslında ilmin ne kadar önemli olduğunu tüm bu kâinatı ve bizleri yaratan Yüce Allah’ın peygamberine ve onun ümmetine gönderdiği ilk emirden anlayabiliriz.

“Bismillâhirrahmânirrahim,

1,2. Yaradan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘alak’dan yarattı.

3. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.

4,5. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.”[6]

Bu yüzden “İlim tahsili her Müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır”[7]

Öncelikle bir Müslüman’ın fıkıh ilmi, şeri’at ahkâmı ve dini hükümleri bilmesi gerekir ki bu ilim, farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.

Farz-ı ayn’da; evvela doğru itikat yani inançları bilmektir. Dinin hükümleriyle alakalı olan taharet, namaz ve oruç konularının bilinmesidir. Şöyle örnek vermek gerekirse malı olanın zekâtla ilgili meseleleri veya hac farz olan kimsenin hac hükümlerini bilmesi farzdır.[8] Daha da açacak olursak bir Müslüman’ın, İslam ile ilgili temel meseleleri bilmesi farzdır. İşte bu ilimleri bilmek için “İlmihal” okumak gerekir.

Fakat bir kişinin bütün ilim dallarına çalışması mümkün olmadığı için herkesin üzerine ilim farz olduğu düşünülemez. Tahsili her Müslüman’a farz olan ilim hakkında âlimler çeşitli görüşler ortaya atmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

“Sindi (rahimetullah) bu yorumları şöyle nakletmiştir; Abdullah İbni Mübârek (Radıyallahu Anh)dan bu hadisi şerifin açıklamasını istediklerinde: ‘Hadisin manası halkın sandığı gibi değildir. Maksat; kişinin dini bir mesele hakkında müşkilâtı olduğu zaman bunu halletmek için soruşturup doğruyu öğrenmesinin farz olduğunu açıklamaktır’ demiştir.”[9]

“Beyzavi (Rahimehullah): ‘Buradaki ilimden murad, kâinatın yaratıcısını tanımak, onun birliğini ve Rasûlüllah (s.a.s)’in hak peygamber olduğunu bilmek ve namaz gibi farz olan ibadetlerin nasıl ve ne gibi hükümler çerçevesinde icra edileceğine dair bilgilerdir ki ancak bunları öğrenmek farzdır’ demiştir.”[10]

Farz-ı kifaye’de ise; kişinin fetva verme derecesine hatta kitap ve sünnet’ten hüküm çıkarabilme rütbesine ulaşıncaya kadar bu ilme çalışmasıdır. Fakat bu topluluktan bir kişi veya daha çoğu bu derecede yetişirse diğerlerinden farziyet ve sorumluluk kalkmış olur.[11] Yani bir toplumda hafız yetişmişse herkesin hafız olmasına gerek yoktur. Çünkü bu mesuliyet toplumun diğer üyelerinden kalkmış olur. Ya da matematik ilmini öğrenen kişi yetişmişse herkesin matematikçi olmasına gerek yoktur. Çünkü bu mesuliyet toplumun diğer üyelerinden kalmış olur. İşte buna farz-ı kifaye denilir. Ancak farz-ı ayn toplumun tümüne farzdır. Burada inandığımız İslam dini ile ilgili temel meselelerin bilinmesi durumu vardır. Ayrıca şunu da belirtmek gereklidir. Dinimizde sorumlu olmak için akıllı olmak şarttır. İman ve ibadetlerde ilk aranan şart akıldır. Aklı olmayanların dinin yüklemiş olduğu emirlerden sorumlu değildir.[12]

İşte buraya kadar anlattıklarım ilmin önemini ve bir Müslüman’ın üzerine farz olan sorumlulukların neler olduğu belirtilmiştir. Bundan sonra günümüzde âlim kimdir sorusunun cevabı bulunmaya çalışılacaktır.

Âlim kimdir? Bu sorunun cevabını vermek aslında çokta kolay değildir. Her bilgi ve birikim sahibi olan kişi âlim midir? Tabi ki âlim olmanın belli başlı kriterleri vardır. Bilgi ve birikim sahibi olan kişiye elbette âlim denilebilir. Ancak bu kişiye âlim denilebilmesi için bilgi birikimiyle beraber ilmiyle amil ve bildiğini insanlarla paylaşmak şeklinde mühim özelliklerinin bulunması gerekir.[13] Âlim’in bu özelliklerinin yanında bir başka özelliğinin daha olması lazımdır. O da âlim’in bildiğini aktarmasıdır. Bunun aksi bir davranış kişinin bildiğini gizlemesidir ki, bu durum İslam’da kesinlikle yasaklanmıştır. “Kim bildiği bir bilgiyi gizlerse, kıyamet günü onun ağzına ateşten bir gem vurulur.”[14]

Bilginin aktarılması için âlim’in bilinmesi gereklidir. Bu sebeple âlim olan kişi kendisini gizlememelidir. Bilakis yaşantısıyla, sözleriyle ve davranışlarıyla toplum içinde örnek bir şahsiyet olmalıdır. İnsanların kendisinden istifade etmesi için bilgi sahibi olduğunu unutmaması gereklidir. Bunun aksini yapan âlimin kendisini toplum içinde gizlemesi, toplumun ondan yararlanmasını engellemek, ilmini gizlediği anlamına gelir.[15] Ne yazık ki bazı insanlar şan, şöhret, para kazanma hırsı için bilgisini sadece kendisine kullanıp başkalarına ilmini gizleyip yardımcı olmuyor. Bazıları ise toplum içinde, “Ben âlimim diyen cahildir” şeklindeki son derece zayıf bir hadise dayanarak bilgi sahibi insanları anlamsız bir yargılama ve sindirmeye itmiştir. Acluni bu hadisin açıklamasını şöyle yapmıştır: “Sahabeden ve tabiinden birçok kişi ben âlimim derdi. Eğer bunu Hz. Peygamber (s.a.s.) yermiş olsaydı, onlar böyle bir sözü asla söyleyemezlerdi.”[16]

 Hatta Yusuf Süresi 55. Ayet’te: “Yusuf, beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim dedi.” Hz. Yusuf zamanın Mısır Kralı’na kendisini böyle takdim etmiştir.

Âlim sıfatı sadece ilahiyat fakültesi mezunlarına atfetmemeliyiz. Bu yaklaşım İslami ilimleri ve âlimleri akademik ve ilmi tartışmaların kenar mahallelerine hapsetmiş ve kısırlaştırmıştır. Hangi ilim dalı olursa olsun, çalıştığı alana İslami bir metot ve yaklaşımla bakan kişi İslam âlimidir.[17]

Çünkü “Ameller niyetlere göredir, herkese niyet ettiği şey vardır.”[18]

Ayrıca İslam bir medeniyet dinidir. Bu nedenle bütün bilim dallarını kuşatıp, şekillendiren bir görüşe sahiptir. Tarih boyunca da bu böyle olmuştur. Böyle düşünüldüğünde geleneksel medrese sisteminin günümüzdeki mukabili bir bütün olarak üniversitedir, yoksa sadece ilahiyat fakültesi değildir.[19] İlahiyat Fakültesi’nin dışındaki alanları İslami ilim olarak kabul etmemek ve o alanlarda çalışanları da İslam âlimi saymamak bir ikilem oluşturmaktadır. Yani özel hayatlarında Müslüman, akademik hayatlarında seküler bilim insanı olarak görülmektedirler. Bu duruma çözüm olarak onlarında İslam âlimi olarak görülmesi ve akademik araştırma faaliyetlerini de İslami değerler ışığında yürütülmesi gereklidir.[20]

Sonuç olarak âlim, İslam’ın temel bilgilerini bildikten sonra başka bir alanda uzmanlaşıp İslam âlimi olabilir. Ancak âlimler bilgisini toplumdan saklamamalıdır. Âlimler ellerine geçen imkanlar dâhilinde ya kitaplar almışlardır ya da öğrencilerine destek olmuşlardır.[21] Kısaca ifade etmek gerekirse, âlim kişi aynı zamanda bir öğretmendir. Yani ilmini toplum ile paylaşan bir lider, danışman, mürşit, rehber ve eğiticidir. Bir peygamber varisi olarak âlim bütün toplum kesimlerine hitap eder. Beşeriyetin ve içinde yaşadığı toplumun dini ve ahlaki gidişatından kendisini sorumlu tutar. Tebliğ, tedris, irşat, vaaz, emri bil maruf ve nehyi anil münker yapar. Fetvalarıyla topluma yön çizer. Âlimin muhatap kitlesi sadece talebeler ve eğitilmiş insanlar değil, bütün halktır.[22]



[1] Kubilay Muhammet Özdemir, Giresun Üniversitesi Tarih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Mezunu ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nde tarih tezli yüksek lisans öğrencisidir. Yazılarını kendi blogger sitesi olan https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com’da veya https://ayvansaray.academia.edu/KubilayMuhammet%C3%96zdemir’de yayınlanmaktadır.

[2] Kur’an-ı Kerim, Mücadele Süresi, 11. Ayet

[3] Sahih-i Buhari, Muhtasarı Tecrid-i Sarih, Hüner Yayınları, Çev: Abdullah Feyzi Kocaer, İstanbul 2004, s.45

[4] “En Güzel Öğretmen, Hz. Muhammed (s.a.s.)”, Diyanet Haber, https://www.diyanethaber.com.tr/gundem/en-guzel-ogretmen-hz-muhammed-sas-h2524.html, Erişim Tarihi: 07.03.2021

[5] Kur’an-ı Kerim, Bakara Süresi, 151. Ayet

[6] Kur’an-ı Kerim, Alâk Süresi, 1-5. Ayet

[7] İbnü Mace, Mukaddime:17, no: 224, 1/81; Taberani, el- Mu ‘cemü’l-Kebir, no:10439, 10/195, Beyhaki, Şu’abu’l- iman, no:1666, 1667, 2/254); Aktaran; Ahmet Mahmut Ünlü, İman- İslam İlmihali, Tuana Basın Yayın, Bas: 3, İstanbul 2015, s.3

[8] Ahmet Mahmut Ünlü, İman- İslam İlmihali, Tuana Basın Yayın, Bas: 3, İstanbul 2015, s.3

[9] Ahmet Mahmut Ünlü, a.g.e., s. 4

[10] Ahmet Mahmut Ünlü, a.g.e., s.4

[11] Ahmet Mahmut Ünlü, a.g.e. s.4-7

[12] Seyfettin Yazıcı, Temel Dini Bilgiler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2016, s.190

[13] Cafer Karadaş, “Geçmişi Geleceğe Taşıyan İnsan: Âlim”, Diyanet Aylık Dergi, Say: 285, Eylül 2014, s.7

[14] Tirmizi, İlim 3; Ebu Davud, İlim 9; Aktaran: Cafer Karadaş, “Geçmişi Geleceğe Taşıyan İnsan: Âlim”, Diyanet Aylık Dergi, Say: 285, Eylül 2014, s.8

[15] Cafer Karadaş, “a.g.m.”, s.8

[16] Cafer Karadaş, “a.g.m.”, s.8

[17] Recep Şentürk, “Günümüzde İslam Âlimi Nasıl Yetişir”, Diyanet Aylık Dergi, Say: 285, Eylül 2014, s.19

[18] Ömer b. Hattab (r.a.): “Resûlüllah (s.a.s.)’i: “Ameller niyetlere göredir, herkese niyet ettiği şey vardır. Bu nedenle kimin hicreti, elde edeceği dünyaya veya evleneceği bir kadına ise onun hicreti, hicret ettiği şeye olur. Diye buyururken işittim” demiştir:  Sahih-i Buhari, Muhtasarı Tecrid-i Sarih, Hüner Yayınları, Çev: Abdullah Feyzi Kocaer, İstanbul 2004, s.21

[19] Recep Şentürk, “a.g.m.”, s.19

[20] Recep Şentürk, “a.g.m.”, s.19

[21] Ebu Hanife ticaretten kazandığı paralarla öğrencilerine burs vermiştir. Ebu Yusuf ölene kadar hocasının yanından ayrılmamıştır. Ebu Sa’d es-Sem’ani ilim için yüz kadar şehir dolaşmıştır. Abdullah İbn Mübarek yatsı vakti başladıkları ilim müzakerelerini sabah ezanıyla bitirmiştir. Bakıllani gece yazdığı eserini sabah öğrencilerle birlikte mütalaa ve tashih etmiştir. Muhyiddin İbn Arabi gibi yazdığı risalesini sabah ezanıyla sonlandıran nice âlimler olmuştur; Recep Şemtürk, “a.g.m.”, s.9

[22] Recep Şentürk, “a.g.m.”, s.19

2 Mart 2021 Salı

ARTIK DUR DEYİN



Günümüzde gelişen teknolojide ilim sahibi olmak çok kolaydır. Ancak gelişen teknolojiden yararlanıp kendimizi geliştirmek yerine zamanımızı boş uygulamalarda tüketip körelmeyi ve tembelleşmeyi tercih etmişiz. Bu da başta dini değerlerimiz olmak üzere, ahlaki yozlaşmayı ve bununla beraber eğitim ve kültürel gerilemeyi beraberinde getirmiştir. Bu sorunlarda başka problemlere sebebiyet vermiş ailelerin yıkılmasına, güvensizliklere, ahlaksızlıklara kadar varan olayları oluşturmuştur. Gündüzleri televizyonda izlediğimiz bazı programlara çıkan insanların sorunlarına baktığımızda evden kaçan küçük çocuklar, aile içerisinde çarpık ilişkiler yaşayanlar, eşler arasındaki aldatmalar gibi büyük problemlerle hemen hemen hergün bu programlarda izlemiyor muyuz? İnsanın kanını donduracak şeyler duymuyor, görmüyor muyuz? Bunun yanında televizyonlarda önceden izlediğimiz dizilerde aile nasıl olunur öğretilmeye çalışılırken, topluma mesajlar verilmek istenirken şimdi ise aile nasıl yıkılır onu göstermiyorlar mı? Amcasının karısına aşık olan ve kavuşamayan Behlül için normalmiş gibi göz yaşları dökenler olmadı mı? Yine kendilerini bir şekilde sosyal medyada tanıtmış ve es kaza ünlü olmuş, sesi bile olmayan, saçma sapan hareketler yapan, insanlara küfür eden, çektikleri kliplerde gençleri LGBT’ye özendiren ve erkeklerin yaptıkları kadınsı danslarda ahlaksızlıkta hiç “DURMAYAN” kişileri parlatıp gençlerin beynine işlenmedi mi?

Kimse de bu ne haldir, biz ne hale geldik diye sordu mu? Kimse şehit kanıyla sulanmış bu topraklar yaşayan büyük milletin büyük torunları bu hale nasıl gelebilir dedi mi? Diyenler de yobazlıkla, gericilikle, radikalcilikle suçlandı. Hergün gençlerimizi saçma sapan uygulamalarda kaybediyoruz. Aile yapısının temeline resmen dinamit koyuyoruz. Tembelleşiyoruz, cahilleşiyoruz. Olduğumuzdan farklı kendimizi göstermeye çalışıp şatafat, kibir ve gösteriş yapmaya çalışıyoruz ve en önemlisi değerlerimizi kaybediyoruz.

Buna artık birilerinin “DUR” demesi, birilerinin bu gençleri kendi özüne doğru düzgün döndürmesi ve “KİM” olduğunu hatırlatması gerekiyor.

Bunun için ilk başta uygulamalardan ve tek tıkla kameralı uygulamalarla özel hayata dahil olunan ve her türlü ahlaksızlığın döndüğü bu programlardan gençlerimizi uzak tutmalıyız. Bununla beraber televizyonlarda, toplumun önüne çıkartılan ve rol model olarak gösterilen saçma sapan kişiler daha fazla parlatılmamalı ve gençlerimiz bu kendini bilmezlere özendirilmemelidir. 

Sonra bu ülkeye gerçek âlimler yetiştirilmeli ve topluma sağlıklı birer rehber yapılmalıdırlar.  

Oysa tarihte insanlar teknolojinin bu kadar yaygın olmadığı zamanlarda ilmi aramış, bulmuş, öğrenmiş ve kendini geliştirerek âlim olmuşlardır. Bu âlimler ise daha sonradan topluma rehber olmuşlardır. Hatta İslamiyet’ten sonra kurulan Türk devletlerinin temel harçlarından birini de yine bu âlimler oluşturmuşlardır. Ancak günümüzde bilgiye bu kadar kolay ulaşılabilirken teknolojinin bilgi edinmek yerine ahlaki yozlaşmayı arttırmak için kullanmak hem milli kimliğimize hem inancımıza hem de geçmişten gelen bütün değerlerimize ters düşmektedir.

Maalesef günümüzde o kadar çok uygulama var ki bu uygulamalardan bazılarına saygın meslek grubunu icra edenler de dahil olmuş, koca koca insanlar bile saçma sapan videolar çeker olmuş.

Artık birilerinin buna dur demesi lazım. Yoksa ülkemizin aydınlık yarınları bu uygulamalar da heba olacak, geleceğimiz karanlığa teslim olacaktır. 

Diğer Yayınlar