Kuva-yı Milliye deyiminin sözlük anlamı
“Milli Kuvvetler, Milli Güçler” veya başka bir ifade ile “Milis Kuvvetleri”
demektir. Geniş kapsamlı özel bir tanım yapmak mümkündür. Bu durumda; “Kuva-yı
Milliye, yurdumuzu parçalamak üzere harekete geçen İngiliz, Fransız, Yunan,
İtalyan kuvvetlerine karşı açılan cephelerde çarpışmak üzere teşkilâtlanan
bölge milis kuvvetleridir”[1] denilebilir. Hareketin
özelliği sebebiyle, Milli mücadeleye katılan ve bu mücadeleye taraftar olan
herkese de “Kuva-yı Milliyeci” denilmiştir.
Kuva-yı Milliye deyimi dar ve geniş
anlamda olmak üzere iki anlamda kullanılmıştır. Dar anlamda Kuva-yı Milliye,
düzenli ordu birlikleri dışında bir tür gerilla savaşı ile mücadele veren, sevk
ve idareleri merkezi bir komutanlığa bağlı olmayan silahlı gruplardır. Geniş
anlamda Kuva-yı Milliye ve İstiklâl Harbi’nin tümünü ifade eder.[2]
“Anadolu direnişi”
düşüncesini ilk defa somut olarak ifade eden ve bu doğrultuda eyleme geçen kişi
Mustafa Kemal’dir. I. Dünya Savaşı’nın sonlarında Arap çöllerine taarruz
etmeyi, “Anadolu dışında kaybedecek tek bir askerimiz bile yoktur”diyerek
reddeden Mustafa Kemal, tüm orduların perperişan bir halde yenilip dağıldıkları
Suriye cephesinde, emrindeki bir avuç vatan evladıyla devasa İngiliz ordusuna
direnmiş ve Anadolu’nun güney sınırını “süngüyle çizmiştir” .
Yıldırım Orduları Komutanı olarak Adana’da bulunduğu sırada Ali Fuat Paşa’yı “ilk direniş yuvalarını” kurmakla görevlendiren Mustafa Kemal, İstanbul’a geldikten sonra da aralıksız olarak Türkiye’yi emperyalizmin kıskacından kurtarmanın hesaplarını yapmıştır. 13 Kasım 1918’den 16 Mayıs 1919’a kadarki altı aylık sürede her yolu deneyerek, bir taraftan ülkenin kaderinde söz sahibi olabileceği bir makama gelmek istemiş, diğer taraftan da Şişli’deki evinde, gece gündüz demeden “gizli kurtuluş planları” yapmıştır. Osmanlı yöneticileri tarafından adeta kaderine terk edilen,Mondros Ateşkes Antlaşması gereği orduları dağıtılan, silahları elinden alınan ülkenin Savaş Bakanlığı’na gelebilmek için çok çaba sarf etmiştir; fakat herhangi bir sonuç alamamıştır. Bu arada, asker-sivil tüm tanıdıklarıyla gizli görüşmeler yaparak vatanın kurtuluşu konusunda fikir alışverişinde bulunmuştur.
Yıldırım Orduları Komutanı olarak Adana’da bulunduğu sırada Ali Fuat Paşa’yı “ilk direniş yuvalarını” kurmakla görevlendiren Mustafa Kemal, İstanbul’a geldikten sonra da aralıksız olarak Türkiye’yi emperyalizmin kıskacından kurtarmanın hesaplarını yapmıştır. 13 Kasım 1918’den 16 Mayıs 1919’a kadarki altı aylık sürede her yolu deneyerek, bir taraftan ülkenin kaderinde söz sahibi olabileceği bir makama gelmek istemiş, diğer taraftan da Şişli’deki evinde, gece gündüz demeden “gizli kurtuluş planları” yapmıştır. Osmanlı yöneticileri tarafından adeta kaderine terk edilen,Mondros Ateşkes Antlaşması gereği orduları dağıtılan, silahları elinden alınan ülkenin Savaş Bakanlığı’na gelebilmek için çok çaba sarf etmiştir; fakat herhangi bir sonuç alamamıştır. Bu arada, asker-sivil tüm tanıdıklarıyla gizli görüşmeler yaparak vatanın kurtuluşu konusunda fikir alışverişinde bulunmuştur.
Mustafa Kemal,
İstanbul’daki bu altı aylık sürede, daha önce değişik cephelerden tanığı, Ali
Fuat (Cebesoy), Refet (Bele),Rauf (Orbay), Kazım Karabekir ve İsmet (İnönü) ile
gizlice görüşerek Anadolu direnişi konusunda anlaşmış ve her biriyle ayrı ayrı
planlar yapmıştır. Böylece, Mustafa Kemal, daha Samsun’a çıkmadan önce
İstanbul’da bir “kurtuluş ekibi” oluşturmuştur.Mustafa Kemal’in, İstanbul’da
Şişli’deki evinde yapılan “gizli kurtuluş planları” gereği belirlenen zamanda
Anadolu’ya geçen kurtuluş ekibindeki komutanlar, direniş hazırlıkları yaparak
Mustafa Kemal’i beklemeye başlamışlardır. Ali Fuat ve Kazım Karabekir Paşalar
Mustafa Kemal’den önce, Refet Paşa,Mustafa Kemal’le birlikte, Rauf Bey ve İsmet
Paşa ise Mustafa Kemal’den sonra Anadolu’ya geçerek Milli Harekete
katılmışlardır.İstanbul’daki yoğun girişimlerinin sonuç vermesini ve en uygun
zamanı bekleyen Mustafa Kemal de şartların olgunlaşmasıyla birlikte 19 Mayıs
1919’da “ordu müfettişliği” göreviyle Anadolu’ya çıkmıştır. Böylece liderin de
katılımıyla ekip tamamlanmıştır.Şişli’deki evde iskeleti belirlenen “kurtuluş
ekibi”, Amasya’da bir araya gelerek, Mustafa Kemal’in hazırladığı Amasya
Genelgesi’ni imzalamıştır. Kurtuluş Savaşı’nın amaç, gerekçe ve yöntemini
ortaya koyan Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasıyla Anadolu direnişi resmen
başlamıştır.[3]
Mondros Ateşkes Antlaşmasına göre, Türk
ordusu terhis edilmesi, itilaf devletlerinin Anadolu’yu işgal etmesi,
işgalcilerin halka zulmetmesi, padişahın ve İstanbul Hükümetinin işgallere
tepkisiz kalması, Türk halkının can ve mal güvenliğini koruyamaması en önemlisi
ise milletin bağımsızlık isteği Kuva-yı Milliye’yi ortaya çıkarmıştır.
Kuva-yı Milliye, Kurtuluş savaşının ilk
savunucu örgütüdür. Bu sebeple Güney’de Fransız ve Fransız- Ermeni ortaklığıyla
Türklere yapılan zulüm, hakaret, yağma ve öldürme olaylarına karşı ilk direnme
19 Aralık 1918’de Dört yola bağlı Karakese Köyünde oldu.
15 mayıs 1919’da başlayan Yunan işgaline
karşı, Batı Anadolu’da ilk direniş 16 Mayıs sabahı Urla’da olmuş, Alaşehir ve
Nazilli kongreleriyle Batı cephesinde teşkilatlanmaya başlanmış ve Sivas
Kongresinde Batı cephesi komutanlığına Ali Fuat Paşa getirilmiştir.
Kuva-yı Milliye, Ordudan terhis edilen
subay ve askerlerden, bürokratlardan, hariciyecilerden, sivil halktan
oluşmuştur. Belli bir emir komuta zinciri yoktu ve Kuva-yı Milliye bölge bölge
kurulduğu için teşkilatların birbirinden haberi olmayabiliyordu. Bu teşkilat
düzenli askeri birliklerin oluşturulması için ve düşmanı nihai olmasa da
zayıflattığından dolayı düzenli ordunun kurulmasına zaman kazandırmıştır.
“Millet orduya; kendi
içinden teslim etmiş evladını, düşman tecavüzüne maruz kalan mıntıkaların
müdafaasına, düşman tasallûtuna uğrayan kardeşlerinin hayatının muhafazasına
memur etmeye mecbur olmuştu. İşte buna Kuva-yı Milliye diyoruz ve bütün kâinat
böyle diyor” şeklinde tanımlanan Kuva-yı Milliye, başlatılan haksız işgallere
karşı ülkenin korunması ve savunmasının sağlamlaştırılıp pekiştirilmesi ve
birliğin sağlanmasını hedeflemiş böyle bir durum, direnmenin ve meşrulaşma
çabalarının başlangıcı olmuştur. Kuva-yı Milliye, TBMM Hükümeti'nin otoritesini
egemen kılacak, içeride güvenliği sağlayacak bir kuvvet olmuş, düzenli orduya
geçiş öncesinde disiplini sağlamaya çalışmıştır. Yunan ordusunun taarruzlarına
düzensiz ve gayri nizami kuvvetlerle karşı konulamaması Kuva-yı Milliye’yi ve
zamanla suistimale yönelen yapısını tartışılır hale getirmiş, TBMM’nin gizli
ve açık celselerinde Kuva-yı Milliye gündemin konusu olmuştur. “Kanaati gayet
sağlam olan insanlardan, efrattan müteşekkil olan cesur” ve “Pek müteredditler
veya korkaklar”ın giremedikleri” bir heyet olarak nitelendirilen Kuva-yı
Milliye, yapılan müzakereler neticesi lağvedilmiş ancak, Millî Mücadele
içerisindeki yararlılığı ve rolü unutulmamış olan direniş kuvvetleri olarak
kalmıştır.[4]
Düzenli ordunun kurulmasında ilk
adım 16 Mayıs 1920’de atıldı. Bütün Kuva-yı Milliye birliklerinin yiyecek ve
cephane ihtiyaçlarının Milli Savunma Bakanlığı tarafından karşılanmasına karar
verildi. Batı Anadolu Genel Kuva-yı Milliye Komutanlığının adı Batı Cephesi
Komutanlığı olarak değiştirildi ve komutası da Ali Fuat Paşa’ya verilmesiyle
birlikte Yunanlılar, 22 Haziran 1920’de genel saldırıya geçtiler.
Yunan saldırıları sonucu Balıkesir,
Bursa, Uşak ve Nazilli gibi şehirler elden çıktı.
Bu kayıpların izlerini silmek için Ali
Fuat Paşa Gediz Taarruzunu
başlattı (24 Ekim 1920).
Kuva-yı Milliye (başta Çerkez Ethem)
güçlerinin disiplinsizliğinden dolayı Gediz’de başarılı olamadı.
Bunun üzerine Ali Fuat Paşa görevden
alındı ve Batı Cephesi yeniden düzenlendi. Cephe ikiye ayrıldı. Batı kanadına
Albay İsmet Bey (İnönü), güney kanadına Albay Refet Bey (Bele) atandı. Böylece
Batı Cephesinde düzenli ordu kurulmuş oldu. Kurulan bu cephe, Milli Savunma
Bakanlığına bağlandı (12 Kasım 1920).
Umum Kuvayıseyyare (Genel Gezici Kuvvetler)
Komutanı Çerkez Ethem ile Denizli yöresinde faaliyet gösteren Demirci Mehmet
Efe, bu düzenlemeye karşı tepki gösterdiler ve düzenli ordu saflarına katılmak
istemediler.
I. İnönü Savaşı sırasında ortaya çıkan
Çerkez Ethem İsyanı bastırıldı. Demirci Mehmet ise affedilip emekliye ayrıldı.
Böylece düzenli ordunun önündeki önemli bir engel de kalkmış oldu.
sonuçta; bu teşkilât, Türkiye Büyük
Millet Meclisince kaldırılmış; böylece “Düzenli Ordu Dönemi” başlamıştır.
Bu konuda son bir değerlendirme olarak,
Kuva-yı Milliye ile ilgili kesin bir görüş ileri sürmek gerekirse, denebilir
ki; Türkiye’nin güçlü düzenli ordu birliklerinden yoksun bulunduğu çok kritik
bir döneme, yiğitçe çarpışmaları ile, damgasını vuran Kuva-yı Milliye, başarılı
veya kusurlu tüm yönleriyle, Türk Milli Mücadele Tarihindeki seçkin yerini
daima koruyacaktır.
[1] ÇAY Abdülhaluk-KALAFAT Yaşar; Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da Kuva-yı Milliye Hareketleri, Sistem Matbaacılık, Ankara
1990, s. 7. Aktaran; DR. ÖĞ. BNB. KADİR KASALAK, Kuva-yı Milliyenin, Askeri
Açıdan Etüdü, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-42/kuva-yi-milliyenin-askeri-acidan-etudu,
[2] ERCAN, Yavuz; “Kuva-yı Milliye’nin
Yapısı ve Niteliği Üzerinde Bir Tahlil” İkinci Askeri Tarih Semineri
Bildiriler, Gnkur. Basımevi, Ankara 1995, s. 231. Aktaran; DR. ÖĞ. BNB. KADİR
KASALAK, Kuva-yı Milliyenin, Askeri Açıdan Etüdü, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-42/kuva-yi-milliyenin-askeri-acidan-etudu,
[3]Sinan
Meydan, http://www.eglencelitarih.com
[4] Meclis
Celse Zabıtlarında Kuva-yı Milliye