Günümüz gençliğin sıkıntılı olduğu bir dönem, bu sıkıntıları bir önceki yazımda sizinle paylaştım. Bu yüzden kurtuluş ancak ve ancak Türk-İslam ruhunun gençlere aşılanıp onları fütüvvet ehli yetiştirmektir.
Peki fütüvvet nedir?
Fütüvvet; İslam’da cömertliği, başkaları için hayır
ve iyilik yapmayı, nefsini zapt ederek başkalarını tercih etmeyi, insanların
hizmetinde olmayı ve Hakka hizmeti halka hizmette bulmayı anlatan en üst ahlak
ilkesidir.[1] Fütüvvet,
tasavvufun ideal ahlakını anlatır. Başka bir ifadeyle tasavvuf öncelikle nefsin
tezkiyesi üzerinde odaklanmış olsa bile varmak istediği iyi ahlakın başında
fütüvvet ideali gelir. Fütüvvet, yani yiğitlik, en üstün erdemdir ve bu erdem
canını Hz. Peygamber için verebilen ve savaş esnasında bile öfkelendiğinde kendisini
zapt edebilen Hz. Ali’de hakiki anlamını kazanmıştır.
[2]
İşte biz gençlerimizi bu şekilde fütüvvet ehli ve
güzel ahlaklı yetiştirmeliyiz.
Bu yüzden bu konuda diyanet işleri başkanlığına çok iş düşüyor. Çünkü yapılan araştırmalara göre gençlerimiz arasında ve hatta orta yaşlılar arasında güzel dinimiz İslam’ın temel dini bilgilerini dahi bilmeyenler var. Bu da İslam dinine çok büyük fedakarlıklarla hizmet eden Allah’ın adını yaymak yedi iklim üç kıtaya at süren atalarımızın torunlarına yakışmaz. Hemen şunu da belirteyim ki bunun ne laiklikle nede başka bir şeyle alakası yok. Bu tamamen bizim tembelliğimizden ve okumamızdan kaynaklanıyor. Peygamber efendimize ilk inen ayet bile “OKU” yani “İKRA” Suresi, bizi yaratan güzel Rabbimiz bile bize ilk emir olarak “OKU” derken. Bizim başka başka bahaneler üretmemize gerek yok. Sen bir Müslüman olarak Allah’ın emri olan “OKU” emrini yerine getirmeyip dinimizi kendini bilmez hocayım diye geçinen şeyhlerden, şıhlardan öğrenirsen her sakallıyı hoca zannedersen din yerine batıl inanç öğrenirsin. Bu yüzden ilk önce ilahiyat fakültelerine çeki düzen verilmelidir. Dinimiz öğretecek iyi âlimler yetiştirmelidir. Buna mukabil diyanete bu iyi yetişmiş âlimler atanmalıdır. Gençlerimiz ve farklı yaşlardaki insanlarımız merdiven altı açılan cemaat evlerinden değil, devletimizin kontrolündeki resmi kurumlarda dinini en iyi şekilde öğrenmelidir. Kaş yaparken göz çıkarmamak için gençlerimizi saçma sapan FETÖ gibi Adnan Oktar gibi dini eğitim veriyorum adı altındaki terör örgütlerine kaptırmamak için diyanet işlerinin ve ilahiyat fakültelerinin sağlam çalışmalar yapıp gençlerimize ulaşmaları gerekir. Bütün cemaatlerde böyle demiyorum. Mutlaka içlerinde gerçekten İslam için çalışanlar var. Ancak bunlarda yine devletimizin kontrolünde olması ve art niyetli cemaatlerin de temizlenmesi gerekir. Aksi halde bunların en başta Türk Devletine, Türk Milletine,Türk Milli Kimliğine, Türk Gençliğine zararları olacaktır.
Bu yüzden bu konuda diyanet işleri başkanlığına çok iş düşüyor. Çünkü yapılan araştırmalara göre gençlerimiz arasında ve hatta orta yaşlılar arasında güzel dinimiz İslam’ın temel dini bilgilerini dahi bilmeyenler var. Bu da İslam dinine çok büyük fedakarlıklarla hizmet eden Allah’ın adını yaymak yedi iklim üç kıtaya at süren atalarımızın torunlarına yakışmaz. Hemen şunu da belirteyim ki bunun ne laiklikle nede başka bir şeyle alakası yok. Bu tamamen bizim tembelliğimizden ve okumamızdan kaynaklanıyor. Peygamber efendimize ilk inen ayet bile “OKU” yani “İKRA” Suresi, bizi yaratan güzel Rabbimiz bile bize ilk emir olarak “OKU” derken. Bizim başka başka bahaneler üretmemize gerek yok. Sen bir Müslüman olarak Allah’ın emri olan “OKU” emrini yerine getirmeyip dinimizi kendini bilmez hocayım diye geçinen şeyhlerden, şıhlardan öğrenirsen her sakallıyı hoca zannedersen din yerine batıl inanç öğrenirsin. Bu yüzden ilk önce ilahiyat fakültelerine çeki düzen verilmelidir. Dinimiz öğretecek iyi âlimler yetiştirmelidir. Buna mukabil diyanete bu iyi yetişmiş âlimler atanmalıdır. Gençlerimiz ve farklı yaşlardaki insanlarımız merdiven altı açılan cemaat evlerinden değil, devletimizin kontrolündeki resmi kurumlarda dinini en iyi şekilde öğrenmelidir. Kaş yaparken göz çıkarmamak için gençlerimizi saçma sapan FETÖ gibi Adnan Oktar gibi dini eğitim veriyorum adı altındaki terör örgütlerine kaptırmamak için diyanet işlerinin ve ilahiyat fakültelerinin sağlam çalışmalar yapıp gençlerimize ulaşmaları gerekir. Bütün cemaatlerde böyle demiyorum. Mutlaka içlerinde gerçekten İslam için çalışanlar var. Ancak bunlarda yine devletimizin kontrolünde olması ve art niyetli cemaatlerin de temizlenmesi gerekir. Aksi halde bunların en başta Türk Devletine, Türk Milletine,Türk Milli Kimliğine, Türk Gençliğine zararları olacaktır.
Ömer Seyfettin;
“İslam adı altında Türk düşmanlığı yapanlardan nefret ediyorum” diye
boşuna dememiş. Gençlerimize güzel İslam’ı aşılarken Türk Milliyetçiliği ve
vatan aşkı da aşılanmalıdır. Atalarımızın yaptığı gibi Türk-İslam sentezi ile
gençlerimiz yetiştirilmelidir.
İslam
ile ulusçuluk ve milliyetçilik çelişir mi?
Bu sorunun cevabını Türkçülüğün esasları ve yine bir
başka eseri olan Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak adlı eseri yazan Ziya
Gökalp’den vereceğim.
Ulusallık duygusu bir kavimde uyandıktan sonra komşu
kavimlere de kolayca yayılır. Ulusallık ülküsü önce Müslüman olmayanlarda,
sonra Arnavut ve Araplarda ve en sonunda Türklerde ortaya çıktı. Türklerin en
sona kalması sebepsiz değildir. Osmanlı Devletini Türkler oluşturmuşlardı. Bu
yüzden Türkler ilkin sezgisel bir sakınma ile bir ülkü için var olan bir
toplumu tehlikeye düşürmekten çekinmişlerdi. Bunun için Türk düşünürleri,
“Türklük yok, Osmanlılık var” diyorlardı. Fakat acıklı denemeler gösterdi ki
Osmanlı sözündeki yeni anlamı, Tanzimatçı Türklerden başka kabul eden yoktu. Bu
yeni anlamın ileri sürülüşü yalnız faydasız olmakla kalmıyor; devlet ile
uyruklar ve özellikle Türkler hakkında pek zararlı sonuçlar doğuruyordu. Sırf
uyrukları bir arada tutmak için “Ben Türk değilim, Osmanlı’yım” diyen Türkler,
uyrukları anlaşmaya razı edemeyeceklerini sonunda pek acı bir şekilde
anladılar. Artık ulusallık duygusunun egemen olduğu bir memleketi, ancak
ulusallık zevkini benliğinde duyanlar yönetebilirdi.[3]
İşte bu yazıda anlaşıldığı gibi Türkler son ana kadar Osmanlı içerisindeki
diğer etnik unsurlar dağılmasın diye kendi kimliğini gizlemiş onları Osmanlılık
vatandaşlığı altında toplamaya çalışmış ancak esen milliyetçilik akımı diğer
etnik unsurları çoktan Osmanlı’dan koparmıştı. Üstüne bir de Osmanlı’yı yıkmış
ve yok etme durumuna getirmiştir. Bu sebeple Türklerde kimliklerini kullanmaya
başlamış ve Türkçülük fikriyatını ortaya atıp Türk milliyetçiliği yapmıştır.
Ancak şunu belirtmem gerekir ki Türklerin Türk milliyetçiliği bir kavme husumet
amaçlı ya da bir kavmi yok etmek amaçlı ortaya çıkmamıştır. Örneğin Almanya’nın
Nazizim milliyetçiliği Yahudileri yok etmek amaçlı çıkmıştır. Stanlin
miliyetçiliği gibi ya da Faşizm gibi milliyetçilikler hep başka kavme husumet
amaçlı çıkmıştır. Bir tek Türk Milliyetçiliği kendisini koruma refleksi sonucu
ortaya çıkmıştır. Türkler ne yapacaktı o dönem vatan elden giderken susup
oturup vatanın elden gitmesini mi bekleyecekti. Mecbur kalıp Türkçülük ve Türk
Milliyetçiliği yapıp mücadele ettiler. Bunun sonucunda Osmanlı İmparatorluğunun
çökmesini durduramadılar ama bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasını
sağladılar.
Türklerde ulusçuluk duygusu uyanmaya başlayınca,
Türk sözcüğü başka tür saldırılara da uğradı. Hülâgu’nun vahşice zulümleriyle
Türkçülük arasında bir ilişki varmış gibi, saldırıları hileleri yapıldı. Bir
yandan da Türkçülük İslamcılığa aykırı olmakla suçlandı. Oysa Türkçülerin
amacı, çağdaş bir İslam Türklüğüdür. Türkçülerin ulusçuluk ülküsü, Türklükse;
ümmet ülküsü de, İslamlıktır. Yani Türkçülük aynı zamanda İslamcılıktır. Yalnız
Türkçüler, İslam ümmetçisi olarak kendilerini “İslam Milliyetçileri’nden” ayırt
ederler. Çünkü İslam kavimlerinde ulusallık duygusunu ortaya çıkarmayan böyle
doğal olmayan bir birleşmeyi bu gün ne Türkler ve Araplar, ne Hintliler ve
Afganlarlılar, ne Berberiler ve Farslar kabul edebilirler. Türkler, ulusal
ülkülerini güçlendirmek için dindaşları ve yurttaşları olan hiçbir kavme karşı
“ulusal kin” duygusu aşılamaya yeltenmediler. İslam ümmetçiliğini anlamamış
olan Abdullah Nedim’lerin, Fraşerli Naim’lerin bu yanlış yoluna gitmediler.[4]
Ziya Gökalp’in eserinden de anlaşıldığı üzere
Türkçülüğün ya da Türk Milliyetçiliğinin İslam karşıtlığı değil bizatihi
İslamcılık olduğunu anlıyoruz. Böylelikle gençlerimizi Türk – İslam sentezi ile
yetiştirmek daha doğru olacaktır.
NOT; Türk Milliyetçiliği ile detaylı bilgi için
önceki yazılarımdan “İTTİFAKIN BOZULMASI TÜRK MİLLETİNİN ZARARINADIR” başlıklı
yazımın Peki Türkçülük Irkçılık Mıdır? Ve Türk Milliyetçiliği bu kadar neden
önemlidir? Kısımlarını okuyabilirsiniz…
Aşağıda dördüncü dipnotun altındaki Bağlantıya tıklayabilirsiniz…
Aşağıda dördüncü dipnotun altındaki Bağlantıya tıklayabilirsiniz…
[1] İbn
Arabi, Fütüvvet Ehli ve Meczuplar, Lıtera Yayıncılık, Ter.Ekrem Demirli,
İstanbul, 2015, s.28
[2]
A.g.e.,s.25
[3] Ziya
Gökalp, Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, Bordo Siyah yayınları, İstanbul,
2010, s.22,23,24.
[4] Ziya
Gökalp, Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak, Bordo Siyah yayınları, İstanbul,
2010, s.61,62.
https://kubilaymuhammetozdeemir.blogspot.com/2018/10/ittifakin-bozulmasi-turkiyenin_23.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder