Kubilay Muhammet Özdemir1
ÖZET
Balkanlar tarihin
en eski zamanlarından beri Türkler için önemli bir yer olmuştur. Balkanlara
yerleşmeler Hunlar ile başlayıp çeşitli Türk boyları ile devam etmiştir. Daha
sonradan Türk boylarının yerleşmesi Osmanlı ile devam etmiştir. Balkanlara
kalıcı olarak yerleşmede Osmanlı’nın uyguladığı müthiş iskân politikası ve
diğer politikaları ayrıca dervişlerin yapmış olduğu çalışmalar bölgenin
Türkleşmesi ve İslamlaşması açısından çok büyük önem
arz etmiştir.
Osmanlı’nın Balkanları fethetmesinden önce oraya giden dervişler halkı
psikolojik olarak fethe hazırlayıp Hıristiyanların gönüllerini İslam’a
ısındırmışlardır. Ayrıca stratejik noktalara kurdukları tekke ve zaviyelerde
güvenliğin sağlanması açısından büyük
önem taşımıştır. Bu makale de kuruluş devrindeki dervişlerden ve
Balkanların fethiyle yada fethedilmeden
önce oraya giden dervişler hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra Osmanlı’nın
gücünü kaybetmesinden sonra ise Balkanların durumundan kısaca bahsedilip makale
sonlandırılmıştır.
Anahtar
Kelimeler; Türkler,
Osmanlı, Balkanlar, Dervişler, İskân, İslam, Hıristiyan
GİRİŞ
Osmanlı
İmparatorluğunun Balkanlarda İslam’ı yayma çabalarına bakmadan önce Balkanların
kısa bir tarihini değerlendirmeyi uygun gördüm. Çünkü Balkanlara ilk gelen
Osmanlı Türkleri değildir. Balkanlardaki Türk varlığının başlangıcı ilk olarak
Hun Türkleriyle başlamış ve Karadeniz’in kuzeyi istikametinden göç eden çeşitli
Türk boylarıyla devam etmiştir. Hunlar ilk olarak
4.yy’da Asya bozkırlarından harekete geçip Alan’lara saldırmışlar ve onları
mağlup ederek İtil Nehrini geçerek Batı yönünde ilerleyişlerini sürdürmüşlerdir.
2
Avrupa Hunlarından sonra Balkan coğrafyasında önemli rol oynamış diğer Türk
topluluğu Avarlardır.
3 Orta Asya’dan Balkanlara yapılan Türk
göçlerinin sonuncusu ve en büyüğünü yapanlar ise Peçenekler olmuştur.
4
Ancak bazı kaynaklarda Osmanlı Balkanlara girmeden önce 7. ve 9.yy’da
Kıpçak/Kumanların bölgedeki üstün tarihi rolüne değinmemiş ve yeterince vurgulanmamıştır.
Kıpçak/ Kuman Türk boyu Dobruca’dan Akkerman’a kadar bu bölgelere yerleşmiş ve
burada da Hıristiyanlığa geçmişlerdir. Bu boy Balkanlarda çeşitli hanedanlıklar
kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, 14.yy’lın ikinci yarsında Dobruca-Varna
bölgesinde bir beylik kurmuştur. (Merkezi Kalliakra); Dobroviç ve bir Kuman adı
taşıyan kardeşi Çolpan’ın Dobruca Beyliği, 1338’de I.Murat’a bağlanmış, 1393’de
I.Beyazıt bu beyliğe Osmanlı topraklarına katmıştır. Deli Orman
ve Varna’dan Tuna’ya kadar giden bu bölge Osmanlılardan
önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.
5 Kuzey Karadeniz
bölgesinden gelen Türk boyları zamanla Hıristiyanlığı kabul ederek yerli
Slavlarla karıştıkları halde, Anadolu’dan gelen Müslüman Türkler kendi din ve
kültürlerini korumayı başarmışlardır.
Anadolu’dan Müslüman olarak ilk Balkanlara yerleşen ise 1261’de
Moğollardan kaçıp Bizans’a sığınan
Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus olmuştur. İzzettin Keykavus ile birlikte
Moğol idaresinden kaçan otuz-kırk Türkmen obası ve kutsal kişi olarak kabul
edilen Sarı Saltık Baba’da
gelmiş ve Bizans İmparatoru tarafından Kuzey Dobruca’ya yerleştirilmişlerdir
(1263).6 Başta Müslüman Altın-Ordu(ya da Orda) Emir’i Nogay’ın
himayesine giren bu Türkmen grubu
burada Baba Saltık kasabası kurmuşlardır. Ancak Nogay ölünce yerine gelen
putperest Moğol Hanları zamanında Türkmenlerin bir kısmı Anadolu’ya geri
döndüler.
Kalanlar ise
yerli Kumanlarla karışıp Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. Bunlara Keykavus’un
halkı anlamında Gagavuz denilmiştir.7 Osmanlı Türklerinden önce
gelen Türk boylarını kısaca anlattıktan sonra Osmanlı’nın kuruşunda önemli olan
etkenlerle devam edelim.
1. Osmanlı Devleti’nin
Kuruluşundaki Etkenler
“Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve
yükselmesi üç temele dayanır. Bunlar; Türklerin Orta Asya’dan beri yaşattıkları
örf, adet ve gelenekler, İslamiyet ile birlikte kazanılan kültür değerleri ve
Ön Asya, Anadolu ve Rumeli’nde karşılaştıkları toplumlardan aldıkları kültür
unsurlarıdır.”8
Kuruluş dönemi
kaynaklarına baktığımız da Osmanlı Devleti’nin kurucularının son derece dindar
insanlar olduğunu göstermektedir. Osman Gazi’nin, Şeyh Edebali’nin tekkesinde
gördüğü rüya ve Kur’an’a karşı duyduğu derin saygı ve hürmet ile onun izinden
giden Orhan Gazi, I.Murat ve diğer Osmanlı hükümdarlarının şeyh, müderris,
derviş gibi âlim ve mutasavvıflara
karşı gösterdikleri saygı ne nezaket Osmanlı medeniyeti hakkında bize bir fikir
vermektedir.9 Bu yüzdendir ki Osmanlı yöneticileri Anadolu’nun
Türkleşmesi ve İslamlaşmasında olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve
Balkanlara yerleşmesinde de maneviyata çok önemli katkıları olan dervişlerin
aktif rolleri olmuştur. Doğuda Timur baskısı ile Anadolu’ya gelen Türkmen
göçleriyle beraber bu bölgeye çok sayıda derviş de gelmiştir.
Dervişler fetih ve iskan, sosyal hayat ve kültür hayatı üzerinde çok önemli
etkiler bırakmışlardır.10 Osman Bey’in Bizans İmparatorluğu
karısındaki fetih ve zaferlerinin arkasındaki Alp Gündüz’ü, Gazi Rahman’ı, Akça
Koca’yı ve Köse Mihail gibi büyük gaziler kadar, İslam aleminin değişik
yerlerinden gelen özellikle de Horasan’dan gelen Sadreddin Konevi’yi, Mevlana
Celaleddin Rumi’yi, Dursun Fakih’i, Şeyh Edebali’yi, Ahi Evran’ı ve Şeyh İlyas
Baba’yı gibi erenleri de görmek ve hissetmek lazımdır. Nitekim başta Osman Bey
olmak üzere bütün Osmanlı padişahları görmüş ve hissetmiştir.11
Sultan Orhan
Gazi’nin Bursa’yı fethedip Rumeli’ye yönelişinde Lala Şahin ve Hayrettin Paşa
kadar Molla Davud-ı Kayseri’nin, Çandarlı Kara Halil’in, Karaca Ahmed’in ve
Geyik Baba gibi önemli şahsiyetlerinde payları vardır. Sultan Murat Kosava’da
destan yazarken yanında savaşan Gazi Evrenos, Kutlu Beğ, Kara Timurtaş ve Hacı
İl Beğ’in öneminin olduğu kadar, Molla Muhammed Cemalüddin Aksarayi, Molla
Fenari, Karaca Efendi ve Şeyh Hacı Bektaş gibi velilerinde manevi anlamda önemi
ve katkıları vardır.12 Osmanlı Devleti’ne yönetimin, paşaların bir
şeyler kattığı kadar din ehli adamların da devletin yükselmesinde, genişlemesinde ve gittiği yerde
tutunmasında önemli rol oynadığı aşikârdır.
2. Balkan Adı ve Osmanlı’nın
Balkanlara Geçişi
Bugün Balkanlar
olarak bildiğimiz coğrafyanın daha önceden beri bu isimle zikredildiği
zannedilir. Halbuki iki yüz yıl evveline kadar kime bu adı bilmiyordu. Osmanlı
Devleti’nin bu bölge için kullandığı kelime daha ziyade “Rum-eli” dir. Rumeli
Osmanlıların Balkan yarımadasına verdikleri coğrafi addır. “Osmanlı Türkleri,
Balkanlar için Rum-ili adını “Romania”dan aldılar ve Anadolu’ya karşı denizin
ötesinde Bizanslılardan fethettikleri bölgeler için kullandılar.”13
Balkan adını ise, batıdan doğuya uzanan ve Bulgaristan’ı ikiye bölen dağ silsilesinden
almıştır.14
Osmanlı Türklerinin Balkanlara ana
geçişi Orhan Gazi zamanında başlamıştır. Bizans İmparatoru
Kantakuzen, Paleologus ailesiyle tutuştuğu taht kavgasında ayrıca Sırplara
karşı koyma düşüncesiyle Orhan Gaziye yakın olmak istemiştir. Zaten bu kızı
Theodara’yı sonradan Müslüman olup isim değiştiren Nilüferi Orhan’a zevce
olarak vermesi de bu siyasetin bir parçasıydı15. Aydınoğlu Umur
Bey’in taktiği ile Bizans tahtı için Trakya’da savaşan Kantakuzen ile ittifak
yaparak 1340’larda 300 gemiyi bulan donanmasıyla İzmir’den başlayarak
Balkanların her tarafına akınlar düzenlemeyi başardı. Dobruca ve Arnavutluğa
kadar ilelerdi. 1344’de Batı Haçlıları İzmir Kalesini alıp onun denize
çıkmasını önlediler. O zaman da Batı Anadolu’dan gelen gaziler, Balkanlara
geçmek için bir başka yol olan Çanakkale Boğazına yöneldiler. O tarihte
Osmanlılar Karesi’ye yerleşmişlerdi. Osmanlı ülkesi böylece bir hareket üssü
konumuna geldi.16 Orhan’ın oğlu
Süleyman Paşa, Kantakuzen’in müttefiki olarak defalarca Trakya’ya geçti ve
sonunda Kantakuzen’in ona kışlaması için verdiği Cinbi Kalesinde yerleşip
kaldı. Gelibolu’daki en
önemli yer olan Bolayır’ı aldı ve Anadolu’dan hızlıca geçirdiği Türkmenleri,
yapacağı akınlar için orada örgütledi.17 İki yıl sonra 1354’de 1
Martı 2 Mart’a bağlayan gece gerçekleşen şiddetli bir deprem Gelibolu
Surlarının bir bölümünü yıktı. O sırada askerleriyle birlikte Biga’da bulunan
Süleyman Paşa, Gelibolu’ya gelip yıkılan duvardan içeri sızarak bölgeyi ele
geçirdi. Böylece deprem Osmanlı askerlerine Balkanların kapısını açmış oldu.18
Ayrıca Balkanların Doğu ucuna da yerleşmiş oldular. Bu tarihlerden sonra Doğu
Balkanlar, Trakya’dan Balkan
dağlarına kadar olan bölge 1360-1370 yılları içinde Osmanlı yönetimine
geçmiştir. Bu fetih I.Murat tarafından ve birçok imaretleri olan Lala Şahin
Paşa’nın komuta ettiği ordularla başarılabilmiştir.19
Fatih’e kadar
İslamlaşma süreci Balkan dağları güneyinde ve kuzeydoğusunda olmuştur. Bu
İslamlaşmada etkili olan Anadolu’dan gelen göçmenler ve onların kurmuş olduğu
köy ve kasabalar sayesinde olmuştur. Yine Fatih Sultan Mehmet’in
Konstantinopol’ü 1453’de fethederek İstanbul’a dönüştürmesinden sonra Batı
Balkanlarda olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, Balkanlarda devşirme usulü
uygulayarak din değiştirme yolu ile Balkan Hıristiyanlarının İslam’a geçmesini
hızlandırmıştır. Çünkü Müslüman olan Balkan Hıristiyanlarını yönetici sınıfa
dâhil etmiş ya da merkezi hükümete bağlı ve kendi emrinde çalışacak bir askeri
sınıf oluşturmuştur. Fatih’in Balkan İslam’ına en büyük katkısı ise 1463-
1478’de Arnavutluk ve Bosna’yı fethederek buradaki halkın Müslümanlaşmasını
sağlamasıdır.20
3. Osmanlı Devleti’nin İskân
Politikası
Osmanlı Devleti
gerçekleştirdiği fetihler ve devşirme sistemini uyguladığı kadar iskân
politikalarıyla da bölgeyi Müslümanlaştırmayı sürdürdü. Osmanlı’nın iskân
politikalarına kısaca değinmekte
fayda görüyorum. Özellikle 14.yüzyılda Balkanlarda yoğun bir Türk iskânı
kendini göstermeye başlamıştır.21 Osmanlı elde
ettiği ana bölgelerin stratejik konumu yüksek yerlere güvendiği kendi halkını
yerleştirmiştir. Bu yerleşme yerleri aşağı yukarı Gelibolu’dan Filibe’ye kadar
uzanmaktaydı. Bu bölgeye yerleşen halkın büyük çoğunluğu Müslüman Türklerdi.
Zaten yerleştikleri yerlerde fazla yerli halk yoktu. 1186-1380’lere kadar
ayakta kalan II.Bulgar Devleti’nin varisleri olan üç Kral arasındaki taht
kavgaları bölgeye ekonomik ve nüfus açısından büyük zararlar vermişti.
Karesi(Balıkesir) bölgesinden gelen bir grup Müslüman Türk aşireti 1357’de
Gelibolu’ya ve Hayrabolu’ya iskân edilmiştir.22
1361’de
fethedilen Edirne 1365’de devletin başkenti konumuna gelmiştir. Bunda böyle de Osmanlılar, Rumeli’yi gerçek yurtları olarak saymaya başlamışlardır.23
Osmanlı Devleti, Rumeli’de ilk fütuhata başladığı andan itibaren, ele geçirdiği
şehir ve köylerde sistemli bir iskân politikası takip etmiştir. Osmanlı
fetihleri devam ederken kırsal yörede yaşayan Hıristiyan halk Balkanlar’ın iç
bölgelerine ve dağlık yerlere çekildiler. Böylelikle onların boşalttığı
yerlere ise Anadolu’dan gelen Türkmen nüfus getirilmiştir. Bu göç hareketi ise
ise daha çok Bulgaristan’a doğru olmuştur.24 Doğu Bulgaristan, Meriç
ve Dobruca hızla Türkleşen
bölgelerdir.25 Bunun yanında Osmanlıların Hıristiyanlarla yaptıkları
gaza ve cihatta başarılı olmaları İslam dünyasının sempatisini kazanmış bu
sayede de Osmanlı topraklarına büyük nüfus göçleri olmuştur.26
Osmanlı iskân politikalarını yerinde ve tutarlı bir şekilde uygularken aynı
zaman da bölgeye giden dervişlerde bölgenin İslamlaşmasında çok önemli roller
oynamıştır.
4. Dervişler
Dervişler tıpkı
Anadolu’da olduğu gibi Balkanlarında Türkleşmesi ve İslamlaşması açısından çok
büyük işler yapmışlardır. Ancak bu kısımda önce Osmanlı’nın kuruluşunda vefethettikleri
bölgelerde Türkleştirme ve İslamlaştırma çalışmaları yapan dört zümreden
bahsederek Balkanların İslamlaşması konusuna geçmek kanaatimce daha uygundur. Anadolu
Beyliklerinden ve İslam dünyasının çeşitli yerlerinden ilim ve fikir adamları,
gaziler, esnef ve sanatkarlar (ahiler), dervişler gibi her sınıftan insanlar
Osmanlı topraklarına gelerek devletin
kurulmasında ve gelişmesinde görev almışlardır. Bu kişiler Aşıkpaşazade
Tarihinde Osmanlı’nın kuruluşunda dört zümreden bahsedilir. Bunlar Gaziyân-ı
Rum, Ahiyân-ı Rum, Abladalân-ı Rum ve Bacıyân-ı Rum’dur. Yani Anadolu gazileri,
ahileri, abdalları ve kadınları demektir.27
4.1. Gaziyân’ı Rum: Gaziyân-ı Rum adı
uçlarda, Bizans ile mücadele eden dini ve askeri teşkilatı ifade eder. Bu
gazilerimizin temeli Tuğrul Bey ve Sultan Alparslan’a kadar gitmektedir.28
Alpler diye de bilinen bu kişiler, Türkler Müslüman olduktan sonra “Gazi”
unvanını alır. Ancak yer yer Anadolu Selçukluların da kullanıldığı gibi Alp
unvanını kullanmaya devam ettikleri de görülür. Ayrıca Re’is’ül-Fityân,
ayyârların başı veya sipâhsâlâr’ı gâziyân da denilmektedir.29
4.2. Ahiyân-ı Rum: Fütüvveti
geliştiren ve özelikle Anadolu’da yayılmasını sağlayan kişilerdir. Moğolların
istilası ve bazı iç isyanlar sebebiyle Müslüman Türklerin birliği bozulmuş ve
halk önemli ölçüde tedirgin olmuştu. İşte böyle sıkıntılı bir dönemde halkı
birbirine bağlayıp sevdiren ve yeniden birliği tesis eden manevi liderler
ortaya çıkmıştır.
Bunlar; Mevlana, Yunus Emre ve Ahi Evran gibi ileri gelen manevi
şahsiyetlerdir. Ahi Evran esnafın birlik ve beraberliğini zaviye ve tekkeleri
birer meslek kuruluşları haline getirerek bu görevi en iyi şekilde ifa
etmiştir.30 Osman Gazi kılıcını ahi usulüne göre kuşanmıştır. Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunda da Ahilerin rol aldığı Osmanlı vakâyinamelerinde biliyoruz. Zira
burada Osman Gazi’nin Şeyh Edebâli’nin kızıyla evlendiği anlatılır. Devletin
kuruluşunda önemli yeri olan bu şahsiyet Ahilerin ileri gelenlerindendir.
Nitekim Orhan Gazi’nin kendisinin de bir Ahi olduğu kaynaklarda zikredilir.31
4.3. Abdalân’ı Rum: Bunlara Horasan
erenleri de denir. Osmanlı kaynaklarında zikredilen “Abdal” ve “Baba” lakabını
taşıyan ve ilk Osmanlı sultanlarıyla beraber harplere katılan tahta kılıçlı ve
cezbeli dervişler bu guruba girdiği gibi aynı zamanda maneviyat erenleri
gurubuna da girmiştir.32 Ayrıca fethedilen yerlerin şenlendirilmesi
yine Abdal’lar sayesinde olmuştur. Abdal’lar gezgin bir gurup olduğu için,
Bizans sınırına ve Osmanlı Beyliğine geçmişlerdir. Bunlar güçlü bir
sufi akımı olan Kalenderiliğe mensupturlar. Abdalân-ı Rum zümresinin hakim sûfi
çevresini Vafailer oluşturmuştur.33
4.4. Bacıyân-ı Rum: Bacıyân-ı Rum
tabiri uç beyliklerindeki Türkmen obalarının cesur hanımlarını kast edebileceği
gibi, hanımlara ait tekke mensupları da kastedilmiş olabilir.34
Türkmen kadınların kurduğu ve Baciyan-ı Rum olarak bilinen teşkilat da Ahilik
teşkilatının bir kadın kolu mahiyetindedir.35
5. Dervişlerim Balkanlara Geçmesi
ve İslamlaştırması
Osmanlı fetihlerinin Balkanlarda
hızlı yayılmasının en önemli sebepleri arasında, Türkistan’da
doğan, Anadolu’da gelişen ve olgunlaşan tasavvufi düşüncenin temsilcileri olan
tarikat şeyhleri ve halk ile yakın temasta bulunan dervişlerin icraatları
gösterilebilir.36Osmanlı yönetimi dervişleri yeni fethedilen yada
fethedilecek bölgelere yönlendirilmiştir. Bu zümreler ve dervişler; Yesevi,
Haydari, Kalenderi, Hurûfi, Bektaşi ve Melami meşrep tarikat mensuplarıdır. Osmanlı yönetimi
bu zümreleri ve dervişleri fethedilen veya fethedilecek topraklara kendi otoritelerinin meşruiyetini sağlamak için kuruyup
kollamıştır. Ayrıca onlara yeni fethedilen topraklarda mülkler vermiş, vakıflar
kurumuş veya kurulan vakıfları vergiden muaf tutarak gerçekçi bir siyaset
izlemiştir.37 Öte yandan
Osmanlı döneminde, Rumeli’nin tamamında; Gelibolu yarımadası, Edirne,
Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Makedonya, Tesalya, Girit, Epir, Bosna ve
Budapeşte’de önemli tekke ve zaviyelere açılmıştır. Bu tekke ve zaviyeler İslam
dininin yayılmasında öncülük etmiştir.38 Şeyh ve dervişlerin
Balkanlar’da kurdukları zaviyeler ve tekkeler aracılığıyla
bölgenin Gayri Müslim halkını etkilemekte ve Osmanlı ordusunun bölgeyi
fethetmeden önce halkı psikolojik olarak fethe hazır hale getirmekteydiler.
Şeyhler dindeki
müsamahalı tutumlarıyla Hıristiyanları Müslümanlaştırdıkları gibi fetih
hareketlerine de katılmaktaydılar.39
Düzenli ve teşkilatlı ordularla
birlikte veya onlardan önce fethe çıkan dervişler kendileri için elverişli
yerlere yerleşmiştir.(Sevinç,2007,112)40 Bu dervişler boş toprak
bularak kendilerine yer ve yurt edinmişlerdir. Buralara tekke ve zaviyeler inşa
etmişlerdir. Tenha tehlikeli geçit noktaları ve geçişleri son derece riskli
olan boğazlarda inşa edilen
zaviyeler güvenlik noktası oluşturmaktaydı.(Arslan, 2002,213.)41
Balkanlarda kurulan Tekke ve zaviyelerin olduğu kadar Osmanlı hâkimiyeti öncesi
İslamiyet’in yayılmasını sağlamak amaçlı tasavvufi akımlarda görülmüştür.
Burada Sarı Saltık’tan söz etmeden geçmememiz gerekir.
Sarı Saltık
Müslümanlar arasında sevilmesi kadar Hıristiyanlarca da sevilmiş birisidir.
Mezarının yedi yerde olduğu söylenir. Hatta kilise avlusunda dahi mezarının
bulunduğundan bahsedilmesi tasavvuf akımının Balkan milletleri arasındaki
yüksek hoşgörünü anlatmaktadır.42 Sarı saltığın Hıristiyanları iki
yöntemle Müslüman eder. Ya onlarla birebir savaşır ve mağlup ederek hayatını
bağışlar o şekilde Müslüman eder. Yada rahip kıyafeti giyerek istediği
manastıra kiliseye gider orada rahip gibi vaaz eder. İnsanları bilgisine hayran
bırakır. Daha sonra ise asıl kimliğini açıklar ve hepsi genellikle Müslümanlığı
kabul eder. Hatta rahipler bile onu dinler ve
Müslüman olurlar.43
Anadolu’da
Yeseviliğin yerini alan başında ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin bulunduğu Haydariliğin,
Hacı Bektaş kültü etrefında gelişen bir kolu Bektaşilik doğmuş ve Rumeli’nin
fethiyle beraber Balkanlara geçmişlerdir.44 Bektaşiliğin
içerisindeki Şamanist unsurlar da Yesevilik aracılığıyla Anadolu’dan Balkanlara
taşınmış oldu.
6. Osmanlı Devleti’nin Balkan Hıristiyanları Üzerindeki
Diğer Politikaları
Osmanlı Beyliği
daha Anadolu’daki yayılması sırasında hiçbir fırsatı kaçırmadığı gibi
fethettiği yerlerdeki halkla kaynaşmıştır. Onların dini ve toplumsal işlerine
karışmayarak vicdan hürriyetine saygı
göstermiş ve ağır vergiler altında ezilen yeni tebaasından belli bir cizye almakla
yetinmiş, mevcut kanunlara aykırı olarak hiçbir keyfi uygulamada bulunmamış ve
bu keyfiyete de müsaade etmemiştir. Bu sonuçlar neticesinde Osmanlı Türkleri
hızlıca ilerlemiş ve
fethedilen yerlerdeki halk ise Türk yönetimini kendi yönetimlerine tercih
etmişlerdir.45
Ayrıca
Osmanlılar, Anadolu’daki Hıristiyanların idare tarzlarını bozmayarak onları
kendi himayesi altına aldılarsa aynısını Rumeli’de daha geniş bir şekilde
uygulamıştır. Zaten Osmanlıların Balkan fethini kolaylaştıran adil davranış
tavrı ve idari siyasetteki inceliğidir. Bizans’ın bozulmuş olan idare sistemi,
vergilerin keyfi olması, Rum beylerinin küplerini doldurmak istediği için halkı
soyması, asayişsizlik gibi durumlar Balkanların yerli halkını bıktırmıştı. Buna
karşılık Türklerin disiplinli hareket etmesi ve fethettikleri yerdeki halka şefkatli
olması, vergileri halkın ödeyeceği gücüne göre alması aynı şekilde Ortodoks
olan Balkan halkını Katolik mezhebine girmek için ölümle tehdit edenlere karşı
Türklerin Balkan halkının dinine hürmet göstermesi Osmanlı idaresini bir
kurtarıcı olarak görmelerini sağlamıştır.46
Öte yandan devlet
teşkilatı ülkenin büyümesine paralel olarak genişlemiştir. Toplum ve devlet ile
toprak ve insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunlar yapılmıştır.
Adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya ülküsü için mükemmel bir
düzenlemeye gidilmiştir. Buna Batılılar Pax Ottomana yani Osmanlı Barışı adını
vermişlerdir.
47
SONUÇ
Osmanlı Devleti
kuruluş devrinde olduğu gibi dervişler vasıtasıyla Balkanlarda da İslam’ı
yaymıştır. Ayrıca yapmış olduğu iskan politikasıyla bölgeyi Türkleştirip
İslamlaştırmıştır. Böylelikle Osmanlı yöneticileri hem dervişleri kullanarak
hem de iskan politikaları yaparak akılcı bir siyaset izlemiştir. Fetih edeceği
yerlere önceden dervişleri gönderip halkı psikolojik olarak hazırlaması ve onlara
idaresini kabul ettirmesi dervişlerin vazifesinin ne kadar önemli olduğunun bir
kere daha ispat edilmiş oldu. Ancak Osmanlı’nın
yıllarca Türkleştirmeye ve İslamlaştırmaya çalıştığı Balkanlar ne yazık ki
Osmanlı’nın gücünü yitirdiği yıllarda felakete uğradı.
Balkanlara inen
darbeler 1768’de başlayan ve kısa barış aralıkları ile 1877’ye kadar yani yüz
yıl devam eden Osmanlı-Rus savaşlarıyla başlamıştır. Batı’nın yardımı ile
kazanılan 1853- 1856 Kırım savaşı istisna tutulursa geriye kalan tüm savaşlar
Rusya’nın başarısı ile sonuçlanmıştır.
Savaşlar sırasında binlerce cami, mescit ve okul yanında şehirler yıkılmış yüz
binlerce Müslüman öldürülmüş veya zorla göç ettirilmiştir. 1912-1913 Balkan
savaşları ve 1914-1922 Birinci Dünya ve Milli Kurtuluş savaşlarından sonra
tahminen yedi milyon Müslüman Anadolu’ya göç etmeye mecbur kaldı. Yunanistan,
Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanınca da Müslüman halkı çeşitli yollarla yok
etmiş ve sonrada Kuzeye doğru yaymıştır.48
Böylelikle
Balkanlarda çoğunluk olan Müslüman Türkler bu sebeplerden dolayı azınlık
durumuna düşmüştür. Böylelikle bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları
dışında kalan kısımda halen devam etmekte olan Batı Trakya sorunu oluşmuştur.
Günümüz de halen devam etmektedir.
1 Kubilay Muhammet Özdemir, İstanbul Ayvansaray
Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi, İstanbul 2019. (benimtarihim1923@gmail.com)
2 Ali Ahmetoğlu, Avrupa
Hun İmparatorluğu, Türk Tarih
Kurumu, Ankara, 2011,
s.25: Aktaran; Fatma
Rodoplu, “Türklerin Balkanlardaki Manevi Nüfuzu Olan Şeyh ve Dervişlerin Önemi:
Demir Baba Örneği”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, C.2,
say:2, 2013,s.117
3 Osman Karatay,
“Avar Hakimiyeti ve Balkanların Slavlaşması”, Balkanlar
El Kitabı, C.1, Akçağ Yayınları, Ankara, 2013, s.91. Aktaran; Fatma Rodoplu, “Türklerin
Balkanlardaki Manevi Nüfuzu Olan Şeyh ve Dervişlerin Önemi: Demir Baba Örneği”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, C.2, say:2, 2013,s.117-118.
4 Mualla Uydu
Yücel, Balkanlarda Peçenekler, Uzlar
ve Kumanlar”, Balkanlar El Kitabı, C.1,
Akçağ Yayınları, Ankara, 2013, s.187. Aktaran;
Fatma Rodoplu, “Türklerin Balkanlardaki Manevi Nüfuzu Olan Şeyh ve Dervişlerin
Önemi: Demir Baba Örneği”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, C.2, say:2, 2013,s.117-118
5 İnalcık, Halil,
“Türkler ve Balkanlar”, Ed: Muhammet Savaş
Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı Dolmayan
Umut, Tika Yayınları, C.2,
Ankara, 2016, s.15
6 İnalcık,
Halil, “Türkler ve Balkanlar”, Ed:
Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda
İslam Miadı Dolmayan
Umut, Tika Yayınları, C.2, Ankara, 2016, s.15
7 İnalcık,
Halil, “Türkler ve Balkanlar”, Ed:
Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda
İslam Miadı Dolmayan
Umut, Tika Yayınları, C.2, Ankara, 2016, s.15
8 Mehmet Ali Ünal,
Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, B.10, Isparta, 2013, s.18
9 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, B.10, Isparta, 2013, s.19
10 Engin Zafer, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, Türkler, C.9, Ankara, 2002, s.107
11 Akgündüz, Ahmet ve Öztürk, Said, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2000, s.34
12 Akgündüz, Ahmet ve Öztürk,
Said, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı
Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2000, s.34
13 Halil İnalcık, “Rumeli”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 35, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul,
2008, s.232.
14 Kemal Haşim Karpat,
“Balkanlar”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 5, Türkiye
Diyanet Vakfı, İstanbul, 1992, s.25 15 Karpat,
Kemal Haşim, “Balkanlarda İslam”, Ed: Muhammet Savaş
Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1, Ankara, 2016, s.113
16 İnalcık,
Halil, “Türkler ve Balkanlar”, Ed:
Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda
İslam Miadı Dolmayan
Umut, Tika Yayınları, C.2, Ankara, 2016,
s.16-17
17 İnalcık,
Halil, “Türkler ve Balkanlar”, Ed:
Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda
İslam Miadı Dolmayan
Umut, Tika Yayınları, C.2, Ankara, 2016, s.17
18 Caner Sancaktar, “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve Siyasal Mirası,
Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, C.2, say:2, 2011, s.29
19 Karpat, Kemal Haşim,
“Balkanlarda İslam”, Ed: Muhammet Savaş
Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı
Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1,
Ankara, 2016, s.113
20 Karpat, Kemal
Haşim, “Balkanlarda İslam”, Ed: Muhammet Savaş
Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı
Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1,
Ankara, 2016, s.118-119
21 Halil İnalcık, Osmanlı
İmparatorluğu Klasik Çağ, YKY, İstanbul,
2009, s.17.
22 Karpat, Kemal
Haşim, “Balkanlarda İslam”, Ed: Muhammet Savaş
Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı
Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1,
Ankara, 2016, s.114
23Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, YKY, İstanbul, 2009, s.17.
24 İnbaşı, Mehmet, “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskân
Siyaseti”, Türkler, C.9, Ankara,
2002, s.158. Aktaran; Fatma Rodoplu, “Türklerin
Balkanlardaki Manevi Nüfuzu Olan Şeyh ve Dervişlerin Önemi: Demir Baba Örneği”,
Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi,
C.2, say:2, 2013,s.119
25 Halil İnalcık, “Rumeli”, Türkiye Diyanet Vakfı, C.35,
İstanbul, 2008, s.233
26 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi,
Fakülte Kitabevi, B.10, Isparta,
2013, s.18
27 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı
Müesseseleri Tarihi, Fakülte
Kitabevi, B.10, Isparta, 2013, s.18
28 Fuat Köprülü, Osmanlı
Devleti’nin Kuruluşu, Ankara
1991, s. 84.
Aktaran; Zafer Erginli, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Türk
Dervişlerinin İzleri”, Türkler, C.9 Ankara, 2002,s.2
29 Akgündüz, Ahmet ve Öztürk, Said, Bilinmeyen
Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları
Vakfı, İstanbul, 2000, s.35
30 Akgündüz, Ahmet ve Öztürk,
Said, a.g.e.,s.35
31
Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, B.10, Isparta, 2013, s.18
32 Akgündüz, Ahmet ve Öztürk, Said, Bilinmeyen
Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları
Vakfı, İstanbul,
2000, s.35
33 Ocak, Ahmet Yaşar,
“Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Dervişlerin Rolü”, Osmanlı
Devleti Kuruluşu Efsaneler ve Gerçekler: Tartışma-Panel Bildirileri, 19 Mart 1999, Ankara,
2005, s.74-75. Aktaran;
Fatma Rodoplu, “Türklerin Balkanlardaki Manevi Nüfuzu Olan Şeyh ve Dervişlerin Önemi:
Demir Baba Örneği”, Balkan
Araştırma
Enstitüsü Dergisi, C.2, say:2, 2013,s.122.
34 Akgündüz, Ahmet ve Öztürk,
Said, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı
Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2000, s.35
35
Mikail Bayram, “Bacıyân-ı Rum (Anadolu
Bacıları) ve Fatma Bacı”, Türkler,
C.6, Ankara, 1999, s.365
36 Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Kolonizatör Türk Dervişleri”, Türkler, C.9 Ankara, 2002, s.135
37 Caner Sancaktar, “Balkanlarda Osmanlı
Hakimiyeti ve Siyasal
Mirası, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, C.2,
say:2, 2011, s.113-114.
38 W.F. Hasluck, Bektaşilik İncelemeleri, çev: Ragıp
Hulusi Özden, Yay.Haz.
Mehmet Kanar, Say yayınları, İstanbul, 2012,
s.38-66. Aktaran; Albayrak,
Kadir, “Balkanlar’da Üç Dinin Etkileşimi:Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet”, Ed: Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı Dolmayan Umut,
Tika Yayınları, C.1, Ankara, 2016, s.358.
39 İnbaşı, Mehmet, “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskân
Siyaseti”, Türkler, C.9, Ankara,
2002, s.158.
40 Aktaran; Hasan Karaköse,
“Ahiliğin Balkanlara Geçiş Yolları”, Türk Kültürü
ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, say:82, s.97
41 Köse, a.g.m., s.97
42 İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, s.50-51. Aktaran;
Albayrak, Kadir, “Balkanlar’da Üç Dinin Etkileşimi:Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet”, Ed: Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda İslam
Miadı Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1, Ankara,
2016, s.377
43 A.Yaşar
Ocak, Sarı Saltık Popüler İslam’ın
Balkanlar’daki Destani Öncüsü, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002, s.44. Aktaran; Albayrak, Kadir, “Balkanlar’da Üç Dinin Etkileşimi:Yahudilik, Hıristiyanlık ve
İslamiyet”, Ed:
Muhammet Savaş Kafkasyalı, Balkanlarda
İslam Miadı Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1,
Ankara, 2016, s.377
44 Ocak, Ahmet Yaşar,
Türk Sufiliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996, s.43.
Aktaran; Fatma Rodoplu, “Türklerin Balkanlardaki Manevi Nüfuzu Olan Şeyh ve Dervişlerin Önemi: Demir Baba Örneği”, Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, C.2,
say:2, 2013,s.122
45 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih
Kurumu, C.1, b.10, Ankara, 2011, s.182
46 Uzunçarşılı, a.g.e.,182-183
47 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı
Müesseseleri Tarihi, Fakülte
Kitabevi, B.10, Isparta, 2013, s.18
48 Karpat, Kemal
Haşim, “Balkanlarda İslam”, Ed: Muhammet Savaş
Kafkasyalı, Balkanlarda İslam Miadı Dolmayan Umut, Tika Yayınları, C.1,
Ankara, 2016, s.123
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder